14 Mart Tıp Bayramı
Türk Devleti, neredeyse var olduğu günden beri üzerine bina olduğu milletin aydınlanması ve vatanın imarı için bazı meslek guruplarının, hem çok iyi organize olmasına, hem de bu meslek mensuplarının da çağın en ileri bilimi ve teknolojisi ile teçhiz edilerek yetiştirilmesine özel önem vermiştir!
Ki;
Dünya milletleri ile arasında acımasızca süren ve sürecek olan bilim, teknoloji ve sanat yarışından Türk Milleti geri kalmaması diye!..
Dünya milletleri ile arasında acımasızca süren ve sürecek olan bilim, teknoloji ve sanat alanlarındaki yarışından kopmamak için, yani milletinin varlığını tehlikeye sokmamak için Türk devleti, milletinin en zeki evlatlarını;
Askeriyeye!
Tıbbiyeye!
Mühendishaneye!
Yönlendirerek, onları günün ileri bilimi ile donatılmış şekilde yetiştirmeye çalışarak, mesleki görevlerini bihakkın yapacak olan;
Subayları!
Doktorları!
Mühendisleri!
Yetiştirmeye çalışmıştır!..
Türk milletinin zeki evlatlarından, subaylar, hekimler ve mühendisler yetiştirilmesi gayreti Cumhuriyetin ilanı ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından çok daha bilimsel ve çağdaş olan milli bir eğitim politikası temeli üzerine oturtularak fedakârca sürdürülmüştür. Bugün millet olarak gelinen noktaya bakıldığında;
Türk subayının kurmay aklı!
Türk Doktorunun hekimliği!
Türk mühendisinin mühendisliği!
Bilim ve teknikte ileri olan ve aynı zamanda Türk milletinin rakibi de olan milletlerin sahip olduğu eşdeğerlerinin artık çok da gerisinde değildir. Bu bağlamda Cumhuriyetimize ve onun kurucularına minnet duymak en insani borcumuzdur. Bugün ülkemizde eğitim sahasında ortaya çıkan her çeşit karmaşanın ve kalite düşüklüğünün tek sebebi ise eğitimin ruhunu milli ve evrensel olmaktan uzaklaştırmaya hatta çıkartılmaya çalışılmasında gizlidir!..
İnsanoğlu için yeryüzündeki en kutsal hak yaşamak hakkıdır. Milletlerin ve milletlerin sahip oldukları devletlerin var olması da, varlıklarını devam ettirebilmesi de üzerine bina oldukları insanın, hem fiziki olarak, hem de fikri olarak sağlıklı bir şekilde yaşamasına ve yaşatılabilmesine bağlıdır.
Her canlı varlık gibi İnsan da, ten kafesinde can kuşu taşıyan bir varlıktır. Ten kafesi içerisinde taşıdığı can kuşu insanın yeryüzünde sahip olduğu en değerli varlığıdır. işte bundan dolayıdır ki, ten kafesindeki can kuşunu çoğu zaman kendi öz anne babasına dahi emanet edemeyen insanın, onu hekimine adeta eti senin kemiği benim dercesine emanet ve teslim etmesi üzerinde çok iyi düşünülmesi gereken bir husustur!..
Türk hekimi;
Bilimsel donanımı yanına ilave ettiği evrensel kültürel değerlerle kendi milli kültürel değerlerini sentezleyerek özümsemiş olarak mesleğini icra eden, hem çok iyi bir hekim, hem çok iyi bir Türk aydındır!..
Öyleyse, hangi siyasi irade olursa olsun, hangi gözü doymaz kapitalist zihniyet olursa olsun; Tıbbiyeyi de, hekimleri de, tüm sağlık çalışanlarını da karanlık olan ideolojiye de, haksız kazanılan paraya da pazarlık konusu yaparak kurban edemez. Çünkü, Tıbbiyenin de, hekimlerinde, tüm sağlık çalışanlarının da karanlık olan ideolojiye de, haksız kazanılan paraya da pazarlık konusu yapılıp kurban edilmesi demek, hem milletin, hem de devletin ideolojiye ve paraya kurban edilmesinden başka bir şey değildir!..
Öyleyse, Tıbbiyenin, hekimlerin ve tüm sağlık çalışanlarının içerisindeki bazı kesimlerin;
Tıbbiyeyi de!
Hekimleri de!
Sağlık kurumlarını da!
Kendi ideolojilerine ve o ideolojinin karanlık hesaplarına kurban etmeye çalışmalarına yani Türk milletini ve Türk Devletini kurban etmeye çalışmalarına sonuna kadar direnerek izin vermemeliyiz!..
Öyleyse, Tıbbiyenin ve hekimlerin içerisindeki bazı kesimlerin;
Tıbbiyeyi de!
Hekimleri de!
Sağlık kurumlarını da!
Gözü doymaz vahşi bir kapitalist anlayışın girdabına düşürerek insanın en kutsal hakkı olan yaşamak hakkını tehlikeye düşürmelerine de, yani her şeyi para olarak görerek insanı ve milleti soymalarına da, devlet olarak izin vermemeliyiz!..
Öyleyse, gerekçesi her ne olursa olsun hiç kimsenin;
Tıbbiyeye de!
Hekimlere de!
Tün sağlık çalışanlarına da!
Asla el kaldırmasına da, el kaldıranın bu ülkede elinin kırılmamasına da, izin vermemeliyiz!..
Gün o gün ki, her sahada hem kişisel olarak, hem de kurumsal olarak insani aklı başa almak ve bilimin nurlu ışığına gözleri asla kapatmak günüdür. Aksi halde;
Tıbbiye de!
Hekimler de!
Kurumlar da!
Siyaset de!
Ve de;
Ten kafesi içerisindeki can kuşu da!
Kaybedecektir!..
Ve de;
Türk milletinin ve insanlığının büyük evlatlarından olan İbn-İ Sina’nın mümtaz ruhuna da!
Ve de;
Tıbbiye öğrencisi iken İstanbul’un işgaline karşı okulda direniş örgütlenmesinde aldığı rol ve Tıbbiyelilerin temsilcisi olarak katıldığı Sivas Kongresi’nde yaptığı manda karşıtı konuşmada,
“Paşam, murahhası bulunduğum Tıbbiyeliler beni buraya istiklal davamızı başarmak yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olursa olsun şiddetle red ve takbih ederiz. Farzı muhal, manda fikrini siz kabul ederseniz sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i “vatan kurtarıcısı” değil, “vatan batırıcısı” olarak adlandırır ve tel’in ederiz,” Diyerek yüreğinden kopup gelenleri haykıran tıbbiye 3. sınıf öğrencisi Hikmet Boran’ın şahsında temsil edilen Tıbbiye öğrencilerinin milli ruhlarına da!
Ve de;
Hikmet Boran ile arkadaşlarına destek veren devrin ünlü hekimlerinin milli ruhlarına da!
Ve de;
Görevini bihakkın yapan ve yapmaya çalışan tüm hekimlerimizin emeklerine de!
Hem haksızlık hem de yazık olacaktır!..
14 Mart Tıp Bayramı, en başta hekimlerimiz ve tüm sağlık çalışanlarımız olmak üzere tüm MİLLETİMİZE kutlu olsun.
Marko Paşa araştırdı, buldu, yazdı ve okunmasını istedi…