“1977 Yılı Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü” alan ikinci kadın Dr. Rosalyn Sussman YALOW’un yaşam öyküsü…

“1977 Yılı Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü” alan ikinci kadın Dr. Rosalyn Sussman YALOW’un yaşam öyküsü…

Dünyayı Değiştiren Elli Altı Kadın – Nobel Ödüllü Kadınların Hikâyesi

Dr. Rosalyn Sussman YALOW, Hekim (1921 – 2011)

1977 yılı Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü

 Dr. Rosalyn Sussman YALOW’ un Yaşam Hikâyesini Hazırlayan: Prof. Dr. E. Pınar TUNCEL

Rosalyn Sussman Yalow, Nobel Fizyoloji veya Tıp ödülünü 1977 yılında peptid hormonların ölçümünde radyoimmunassay yöntemini geliştirmesi nedeniyle almıştır. Ödülünü beyindeki hormonlar ile ilgili araştırmalar yapan Roger Guillemin ve Andrew Schally ile birlikte paylaşmıştır. Bu dalda Nobel ödülü alan ikinci kadındır.

Rosalyn Sussman Yalow, 19 Temmuz 1921 yılında New York’un Bronx bölgesinde doğdu ve neredeyse hayatının tümünü burada geçirdi. Lise mezunu bile olmayan Yahudi anne ve babanın kızıdır. Babası Simon Sussman, ambalaj malzemeleri satan bir esnaf, annesi Clara Zipper Sussman ise ev hanımıydı. Çocukluğundan itibaren çalışkan, inatçı ve agresif bir kişiliğe sahipti ve bu özellikleri de onun gelecekteki başarılarının temelini oluşturmuştu.

Walton Lisesinden ve 1941 yılında 19 yaşında yüksek şeref derecesi ile Hunter Koleji’nden mezun oldu. Burada fiziğe ilgi duydu, İtalyan kökenli bir fizikçi olan Enrico Fermi’nin bir konferansı sonrası ilgisi nükleer fiziğe yöneldi. Annesinin öğretmen olmasını istemesine rağmen fiziğe olan ilgisi nedeniyle bu konuda eğitimine devam etmekte ısrarcı oldu. Başarılı bir eğitim geçmişi olmasına rağmen kadın ve Yahudi olduğu için başvurduğu hiçbir fizik programı kendisini kabul etmedi. Bunun üzerine New York’ta Columbia University College of Physicians and Surgeons’da biyokimya profesorü olan Dr. Rudolf Schoenheimer’ın yarı-zamanlı sekreteri olarak işe başladı. Daha sonra yine aynı üniversitede biyokimya profesörü olan Dr. Michael Heidelberger tarafından steno bildiği için sekreter olarak işe alındı. Bu profesörlerin önerisi, desteği ile ve II. Dünya Savaşı sırasında erkeklerin başvurularının az olması nedeniyle University of Illinois at Urbana Champaign kendisini doktora programına kabul edildi ve öğrenci asistanlığı pozisyonu önerildi. Ancak mezuniyet sonrası herhangi bir iş garantisi verilmediği de belirtildi. Burada eğitimine başladığında 400 civarındaki üniversite öğretim üyesi ve asistan kadrosu içindeki tek kadındı. Ayrıca, 1917 yılından beri fizik doktorası için okula kabul edilmiş ilk kadındı. Başlangıçta mühendislik öğrencilerine asistanlık yapması kabul edilmedi, ancak daha sonraları, Pearl Harbor saldırısı nedeniyle erkek öğretim üyeleri ve asistanların okuldan ayrılması ile mühendislik öğrencilerine asistanlık yapması için kadro verildi. Burada başarılı olması nedeniyle bölüm başka 2 kadına daha asistanlık kadrosu verdi.

Okula aynı dönemde başlamış bir Yahudi din adamının oğlu olan Aaron Yalow ile burada tanıştı, arkadaşlığın ardından 1943 yılında evlendiler. Karı koca Yalowlar nükleer fizik doktoralarını 1945 yılında bitirdiler ve New York Bronx’a dönerek Federal Telecommunications Laboratory’de işe başladılar. Bir yıl sonra laboratuvarın taşınması nedeniyle Rosalyn Yalow mezun olduğu Hunter kolejine girerek fizik öğretmenliği yapmaya başladı. Eşi ise Montefiore Hastanesinde tıbbi fizik alanında araştırmacı olarak çalışmaya başladı. Rosalyn Yalow araştırma yapmak istemesine rağmen o dönemlerde kadınlara bu tür pozisyonlar verilmediği için öğretmenliğe devam ediyordu. Ancak burada araştırma olanağı olmadığı için farklı alanlara yöneldi. Eşinin de önerisi ile tıbbi fizik alanında çalışmaya karar verdi. Eşi aracılığı ile o dönemde Amerikan Tıbbi Fizikçiler’inin başkanı olan Gioacchino Failla ile görüştü. Kısa bir görüşme sonucunda Dr. Failla, bir arkadaşını arayarak kendisini önerdi. Bu şekilde Yalow, 1947 yılında New York Bronx’ta Veterans Affairs Medical Center’da çalışmaya başladı, ancak öğretmenliğe de devam ediyordu. Kısa bir zamanda hastanede küçük bir alanı bir radyoizotop laboratuvarına dönüştürdü. O dönemde savaş sırasında atom bombası yapmak için kurulmuş olan nükleer reaktörlerde, elementlerin radyoaktif formları olan radyoizotoplar üretiliyordu ve bunlar araştırmalar için de kullanılabiliyordu. Bu radyoizotoplara tıp alanında kanser tedavisinde radyuma alternatif olarak bakılıyordu. Ancak Yalow, Nobel ödüllü George Hevesty’den de ilham alarak radyoizotopların kimyasal ve fizyolojik olaylarda işaretleyici olarak kullanılabileceğini düşündü. Hastanedeki araştırmalarının artması üzerine öğretmenliği bırakarak tüm zamanını araştırmalarına adadı. Mühendislik eğitimi ile henüz ticari olarak bulunamayan cihazları geliştirerek bu alandaki çalışmalarına başladı. İki yıl içinde 8 bilimsel makale yayınladı. Pubmed’deki ilk yayını “The use of radio-active phosphorus (P32) in the diagnosis of testicular tumors: a preliminary report. Roswit B, Sorrentino J, Yalow R. J Urol. 1950; 63(4):724- 8”dır. Ancak Tıbbi Fizik’in disiplinler arası bir alan olduğunu anlaması ile tıbbi alanı destekleyecek bir kişi arayışına girdi. Kısa bir süre sonra, 1950 yılında aynı hastanede iç hastalıklarında uzmanlık yapan Solomon Berson ile tanıştı ve birlikte çalışmaya başladılar.

Solomon Berson da Rusya kökenli bir Yahudi’nin oğluydu ve Yahudi olduğu için benzer şekilde ayrımcılığa uğramıştı. İki yıl içinde sıkı bir birlikteliğe dönen bu çalışma Dr. Berson’ın 1972 yılına ölümüne kadar tam 22 yıl sürdü. Çalışmalara Berson biyoloji, fizyoloji, anatomi ve klinik tıbbi bakışı, Yalow ise fizik, matematik, kimya, mühendislik görüşünü kattı. Zaman içinde birbirlerine olan güvenleri ve anlayışları o kadar arttı ki adeta “konuşmadan anlaşır” hale geldiler.

İlk çalışmaları iyot ve albümin metabolizması ile ilgiliydi. Kan hacminin ölçülmesi, tiroid hastalıklarının tanısı, vücuttaki iyot metabolizmasının açıklanması ile ilgili araştırmalar yürüttüler. Daha sonra diyabet hastalığı ve insülin ile ilgili araştırmalara yöneldiler. Yalow’un eşinin de diyabetinin olması bu alana olan ilgisini arttırdı. Radyoimmunassay (RIA) yöntemini geliştirerek vücutta çok küçük miktarlarda bulunan bazı molekülleri radyoizotoplar ile birleştirerek (işaretleme) izlenebilir hale gelmelerini, bunların insan vücudunda geçirdikleri değişimi, dolaşımda kalma sürelerini ve metabolizmalarını izleme olanağı sağladılar. İnsulinin RIA ile ölçümünü açıklayan ilk makaleleri 1959 yılında Nature dergisinde yayınlandı: S.A. Berson, R.S. Yalow. Assay of plasma insulin in human subjects by immunological methods. Nature, 184 (1959), 1648-1649. RIA, çok duyarlı (gramın milyarda biri (mikrogram düzeyinde), testin hastadan alınan kan ile tüplerde yapılabilmesi dolayısı ile insan vücuduna radyoaktif madde girmemesi nedeniyle güvenli, çok az miktarda kan gerektiği için pratik, hızlı ve ucuz bir yöntemdi. Yalow ve Berson bu yöntemi daha da geliştirdiler. İnsülin hormonunu radyoizotop ile işaretleyip dolaşıma enjekte ettiklerinde diyabeti olanlarda olmayanlara göre hormonunun daha uzun süre dolaşımda kaldığını saptadılar. Yürüttükleri çalışmalarda bunun, hastalara sığırlardan elde edilen insülin molekülününün verilmesi nedeniyle insan vücudunun bunu yabancı madde olarak algılaması ve bu moleküle karşı bağışıklık yanıtı oluşturması -antikor meydana gelmesi- sonucu olduğunu ve bu nedenle dışarıdan verilen insülinin etkisinin azaldığı, hastalarda insüline karşı direnç geliştiği ve tedavinin etkisizleştiğini buldular. Bu, o günlerde kabul edilebilir bir argüman değildi, çünkü insülin gibi küçük moleküllerin vücutta antikor oluşturmayacağına inanılıyordu. Makaleleri birçok dergi tarafından reddedildi, bir dergi de başlıktan “insülin antikoru” ifadesinin çıkarılması ile yayına kabul etti. Ama günümüzde insan insülinine tamamen uygun hormon üretiliyor ve tedavi etkin olarak sağlanabiliyorsa bu çalışmalar sonucunda gerçekleşmiştir. Daha sonraki yıllarda yöntemi geliştirdiler ve endokrinoloji alanında birçok hormon ile çalışmalarını sürdürdüler. İnsülin yanı sıra tiroid hormonu, büyüme hormonu, paratiroid hormonu, ACTH ölçümleri için RIA yönteminin kullanılmasını sağladılar. Kendilerine yüksek miktarda para teklif edilmesine rağmen Curie’ler gibi yöntemin patentini almadılar, tüm araştırmacıların kullanımına açık bıraktılar.

Rosalyn S. Yalow ve Sol Berson, Pittsburgh Üniversitesi’nden kazandıkları bir ödülle (çek) A.B.D Pittsburgh’dalar

Bu yoğun çalışma döneminde Rosalyn Yalow işi yanı sıra ev hayatını da aynı özen ile sürdürüyordu. 1952 yılında, 31 yaşında ilk çocuğu olan oğlu Benjamin doğdu. 1954 yılında da kızı Elanna dünyaya geldi. Çocukların doğumu nedeniyle işine çok kısa süre ara verdi. Benjamin’in doğumunda sonra sadece 7 gün izin aldı, Elanna’nın doğumundan 9 gün sonra da Washington DC’de bir konferansa gitti. Ev işlerini yürütecek yardımcılar ile evin düzenini sürdürdü. İşlerinin arasında hep eşine ve çocuklarına zaman ayırdı, öğlenleri eve giderek eşi Aaron ile çocukları için yemek hazırladı ve onlarla yemek yedi.

47 Diyabet: Temel olarak kan şekeri yüksekliği sonucu vücudun hasar gördüğü bir hastalıktır. Tip 1’de insülin eksikliği söz konusu iken, Tip 2’de varolan insülinin eksikliği söz konusudur.

1968 yılında Dr. Sol Berson Mount Sinai Tıp Fakültesi’nde İç Hastalıkları Bölüm başkanlığı görevini kabul ederek laboratuvarda tam zamanlı olarak çalışmaktan ayrıldı. Haftanın bir veya iki günü laboratuvara gelip sabaha kadar çalışmaya, deneyler yapmaya devam etti. 1972 yılında henüz 54 yaşında iken ağır bir kalp krizi nedeniyle vefat etti. Dr. Berson’ın ölümü Yalow için büyük bir yıkım oldu. 22 yıllık birliktelik, yakın çalışma arkadaşlığı sonrası kendini toparlaması bir yıl sürdü. Kendi isteği ile çalıştığı laboratuvarın adını “Solomon A. Berson Araştırma Laboratuvarı” olarak değiştirdi ve bu şekilde yaptığı yayınlarda, yazdığı makalelerde Dr. Berson adının da bulunmasını sağladı. Herkesin çalışmaların aksayacağını düşündüğü bir dönemde Yalow daha da yoğun çalışarak bu araştırmaları tek başına da sürdürebileceğini ispatladı.

Rosalyn Yalow, İsveç Kralı Carl XVI Gustaf ile Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü münasebetiyle akşam yemeğinde. Fotoğraf: 10 Aralık 1977’de, William A. Bauman ve Ben Yalow’un izniyle.

1972 yılı ile Nobel ödülü aldığı 1977 yılları arasında çeşitli hormonlar ve yapıları hakkında 60 civarında makale yayınladı. Kolesistokinin’in bağırsaktan salgılan bir hormon olması yanı sıra beyinde de sinir sinyal ileticisi (nörotransmitter) olarak da görev yaptığını ispatladı. Hipofizden salgılanan ACTH’ın bazı tümörlerde ektopik olarak akciğerlerden de salgılandığını saptadı. Bu çalışmalar sonucunda 1975’de çok prestijli bir pozisyon olan Ulusal Bilimler Akademisi’ne (National Academy of Sciences) seçildi. 1976’da Nobel ödülü habercisi olarak kabul edilen Albert Lasker Temel Tıp Araştırmaları Ödülü’nü (Albert Lasker Basic Medical Research Award) kazanan ilk kadın araştırmacı oldu. 1977 yılında da Nobel Fizyoloji veya Tıp ödülünü kazandı. Gerty Cori’den sonra bu alanda ödül alan ikinci kadın ve bilim alanında Nobel ödülü alan ilk Amerika doğumlu kadın oldu. Nobel ödülünü beyindeki hormonlar ile ilgili araştırmalar yapan iki araştırmacı ile paylaştı. Nobel ödülü ilk kez birlikte çalışan iki araştırmacının hayatta kalanına veriliyordu, yani eğer yaşasaydı ödülü Sol Berson ile birlikte alacaklardı. 1988’de ABD’de en önemli bilim ödülü olan Ulusal Bilim Madalyası’nı (National Medal of Science) kazandı. 1993 yılında National Women’s Hall of Fame’e dâhil oldu.

Yalow, Veterans Affairs Medical Center’da 15 yıl daha çalıştı. Çalıştığı hastanenin Mount Sinai Tıp Fakültesi ile afiliye olmasıyla Hastanenin Nükleer Tıp bölüm başkanlığını ve Solomon A. Berson Araştırma Laboratuvarı’nın direktörlüğünü yürüttü. 1992 yılında emekli oldu. Emekliliği süresince nükleer enerji, okullarda daha iyi bilim eğitimi verilmesi, kadınların bilim ortamına eşit katılımı ve fırsat eşitliği sağlanması ile ilgili birçok konferans verdi. Sadece kadınlara yönelik ödüllendirmelere karşı çıktı.

1961’de Federal Kadın Ödülü’nü ve 1978’de Yılın Kadını Ödülü’nü kabul etmedi. Ama her fırsatta kız öğrencileri yüreklendirecek, genç kadınların bilim dünyasını katılımlarını destekleyici çalışmaların içinde oldu. Rosalyn Yalow, 30 Mayıs 2011’de 89 yaşında hayata gözlerini kapadı.

Kaynak:

Dünyayı Değiştiren Elli Altı Kadın – Nobel Ödüllü Kadınların Hikâyesi, Buhasder Yayını, İzmir, 2021, . 255-260

Yayına Hazırlayan: Bekir Metin, Ankara, 24 Mart 2022

———————————————————

Kitabın satışı BUHASDER internet sitesinden (https://www.buhasder.org.tr) ve Nobel Tıp Kitabevleri tarafından yapılacaktır. Dünyanın bilime, bilimin de kadınlara ihtiyacı vardır.

Satış için iletişim: 0 507 020 08 62

Banka Bilgileri……: İş Bankası Yenişehir Şubesi

Hesap No…: 3411-1392899

Iban No……: TR50 0006 4000 0013 4111 3928 99

Bulaşıcı Hastalıkları Önleme Derneği İktisadi İşletmesi

Kitap Ücreti…..: 150 TL

Share This
COMMENTS

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir