21. Yüzyılda Düşünce Gücü

21. Yüzyılda Düşünce Gücü

“İcra ettiğimiz bütün sanatlar çıraklıktır. Asıl sanat yaşamlarımızdır.” M. C. Richards

“Dünya size nimetlerini sunar da elinizi nasıl açacağınızı bilmediğinizden kabul edemezsiniz.” Halil Cibran

Nasıl ki araba sürmek için bir karbüratörün nasıl çalıştığını ya da bujilerin nasıl ateşlendiğini bilmenize gerek yoksa düşünce gücü üzerinde çalışmak için de fizik yasalarını ya da gerçekliğin nasıl meydana geldiğini anlamanıza gerek yok. Çok azımız otomobillerin mekaniğini anlar ama bu durum bizi araba sürmekten alıkoymaz. Aynı şekilde düşünce gücü biliminde de herhangi biri temel bilgileri hızla ve başarıyla öğrenebilir ve etkili bir biçimde hayatında uygulayabilir.

Her şeyi sorgulamalıyız. Sorgulamak (to question)’ kelimesi ‘macera (quest)’ ile aynı köke sahip Latince ‘quarerere’ kelimesinden gelir. Yaratıcı bir yaşam ise devam edegelen bir maceradır. Bu maceralı yaşam yolculuğunda sorular sormak bireyin değişim ve gelişimi için vazgeçilmezdir. Hiçbir şeyden emin olmamalı, gerektiğinde de şüphe duymalıyız. Nitekim üretken mucit Buckminster Fuller, “Saf olun, her şeyi sorgulayın!” demektedir. Bu yönüyle de “saçma soru” diye bir şey yoktur. Tek saçma soru, sormadığınız sorudur. Bu yüzden yaşamlarımızda her şeyi sorgulamalıyız…

*Neden böyle yaşıyorum?
*Neden bu işi yapıyorum?
*Nerede kendimi kısıtladım?
*Hangi değişimleri yapmalıyım?
*Ailemle nasıl daha fazla zaman geçirebilirim?
*Hangi yeteneklerimi ihmal ediyorum?
*Televizyon izlemeyi bıraksam ne olurdu? Vb…

Dünyamız bir avuç tuğla ve taş yığınından ibaret değil, canlı, titreşimli bir enerji sistemidir bir bakıma…Aklımızdan geçen her düşünce bu sistemde izini bırakır ve etkisi tartışmasızdır. Bu yol alışta düşüncemiz daima bir form bulmaya çalışır, her zaman bir çıkış arar, her zaman kendini ifade etmeye çabalar. Fiziksel bir karşılık olarak ‘somutlaşmak’ düşüncenin doğasında vardır. Bu yönüyle normal düşüncelerimizi bir ateşin kıvılcımlarına benzetebiliriz. Alevin özünü ve potansiyelini taşısalar da çabucak dağılır ve yalnızca birkaç saniye dayanırlar, havaya uçuşur ve sonra kolayca sönüp giderler.

Desteklenmemiş tek bir düşüncenin çok fazla gücü olmasa da tekrarlama yoluyla düşünce somutlaştırılabilir, yönlendirilebilir ve gücü birkaç kat artırılabilir. Düşünce ne kadar çok tekrar edilirse o kadar çok enerji ve güç üretir; o kadar kolay bir şekilde kendini ifade eder.

Kendimizin ve yaşamımızın neredeyse tüm yönlerinden şüphe duyar ve didik didik inceleriz ancak inançlarımız tartışmaya en son açılanlardır. Yaşamımızda, bazılarını erken çocukluk döneminde kabul ettiğimiz ve o zamandan beri koruduğumuz bir dizi inanç ve varsayıma sahip olmadığımız bir alan yoktur. Bir kez edindikten sonra bu inançları nadiren sorgularız. Doğal bir şekilde hepsinin doğru olduğunu farz ederiz. Yoksa neden bu inançlara sahip olalım ki? Pek çoğumuz farkında olmadan kendi inançlarımızı kendi aleyhimizde kullanırız. Sorun yaşadığınız alanlardan herhangi birine bakarsak muhtemelen bu sorunların hatalı ve sınırlı inançlardan kaynaklandıklarını kolayca görebiliriz.

Bugünkü tema: Düşünceler ve Bilinçaltı üzerineMind Power into the 21st Century” eseri, uzun yılların deneyimine ve diğer araştırmacıların çalışmalarına dayanan, bilinçaltı üzerine dünyadaki en önemli eserlerden biri olup, dünyaya ve çevremizdeki insanlara bakışımızı değiştirecek bir yapıt olarak değerlendirilmektedir. Ben de bu kitabı okuyup, inceleyip derledim ve öne çıkan bazı paragraflarını aşağıya aktarıyorum:

* Nobel ödüllü kimyager Linus Pauling“İyi bir fikir bulmanın en iyi yolu bir sürü fikir bulmaktır.” demiştir. Uğraştığınız probleme karşı sadece bir fikriniz, bir çözümünüz varsa o zaman yalnızca tek bir yol haritanız vardır. Esnekliğin bir gereklilik olduğu bir dünyada bu, risklidir. Bir cevap, bir çözüm yaklaşımı düşüncelerimize derinden işlemiştir. Bir çözüm ya da cevap aradığımızda genellikle ilk aklımıza geleni alırız. Ne zaman kendinizi kullanabileceğiniz yalnızca tek bir seçeneğiniz olduğunu düşünürken yakalasanız yaratıcı düşünmediğinizi hatırlayın. Yaşam sayısız seçimler ve seçeneklerle doludur. Zihninizi birden fazla çözüm araması için eğitin. Onun kariyerinde işine çok yarayan bir kuralı var: “Her kampanya için en azından üç farklı konsept bulmak için kendimi zorlarım, sonrasında da en iyisini seçerim. Sık sık bu kuralı bozasım gelir. Bazen ilk fikrimin muhteşem bir kampanya fikri olduğunu düşünürüm ancak kullanacağımın ilk fikrim olduğundan emin olsam da şapkamı önüme koyup düşünür ve iki fikir daha bulurum. Bazen ilk fikri kullanırım ama sıklıkla gerçekleştirdiğimiz ikinci ya da üçüncü fikirdir.”

* Zihniniz ekip biçebileceğiniz ya da ihmal edebileceğiniz bir bahçe gibidir ve siz bu bahçenin bahçıvanısınız. Bu bahçeyi ekip biçebilirsiniz ya da ihmal edip kendi haline bırakabilirsiniz. Ancak çabalarınızın ya da ihmalinizin ürünlerini toplayacağınızdan emin olun!

* Kuyuyu doldurmak: Kendi kendimizi beslemek demektir. Kendimizi beslemeyi, azalan kaynaklarımızı yenileyecek kadar uyanık olmayı öğrenmemiz gerek. 21. yüzyılda insanlar iş ve dinlenme zamanlarını daha etkili bir şekilde dengelemeyi öğrenecek. Zen deyişinde söylendiği gibi, “Fazla gerilen yay kırılır.” Bu gerçeği ihmal ederek kendinizi riske atarız. Yaratıcılığınıza değer verdiğinizde “içinizdeki ilham perisini” uyarmayı öğrenirsiniz.

* Hiçbir şey tesadüfen gerçekleşmez. Bize, genellikle sorun şeklinde görünen, mesajlar ve sinyaller gönderen bir evrenin parçasıyız. Yaşamınızın herhangi bir döneminde yaşadığınız belirli bir sorun kazara ya da tesadüfen başınıza gelmez. Karşılaştığımız güçlükler okunmayı bekleyen yön tabelalarıdır. Kendinize sorun: “Deneyimlediğim bu sorun bana kendim hakkında ne söylüyor? Düşüncelerim hakkında bana ne söylüyor? Peki, inançlarım, eylemlerim, seçimlerim, yaşam tarzım… Bu sorunun bana söylemeye çalıştığı şey nedir?”
*“Kimde varsa ona daha çok verilecek. Ama kimde yoksa kendisinde olan da elinden alınacak.” İncil, Luka 19:26

Bu alıntıyı ilk okuduğumda adil olmadığını düşündüm. “Sahip olanın” daha fazla alması “sahip olmayanın” elindeki azı da kaybetmesi adil görünmemişti. Doğru değildi bu…“Sahip olmayana” daha fazla verilmesinin daha adil olacağını düşündüm ancak kutsal kitapta öyle demiyordu. İncil’e göre evrenin çalışma şekli böyle değildi. Ancak üzerine düşünce, aslında bunun adil olduğunu fark ettim. Herkesin kendi gerçekliğini yaratacak düşünceleri seçme özgürlüğüne sahip olmasından daha adil ne olabilirdi? İnsanın kendi hayat kalitesini belirlemesi için tamamıyla özgür olması, gerçekten adil bir durum

* Şartlarınızı değiştirmek mi istiyorsunuz? Gerekli bilinci geliştirin. Başarılı birinin başarılı bir bilinci vardır. Varlıklı biri refah bilinci geliştirmiştir ve düşünceleri bereket, başarı ve refah üzerinedir. Bu şekilde düşünür. “Onun için kolay” diyebilirsiniz. “Başarılıyken başarıyı düşünmek ve varlıklıyken refahı düşünmek kolay ama benim durumum tamamen farklı. Ben başarılı değilim; varlıklı değilim. Hayatımdaki şartlar ve durumlar ilerlememe engel oluyor…” diye düşünebilirsiniz. Tamamen yanlış! Durum ve şartlar asla ilerlemenize engel olmaz. İlerlemenize engel olan ve sizi çıkmazda bırakan tek şey düşüncelerinizdir. Çalışma ve sabırla düşüncelerinizi yönlendirmeyi, seçtiğiniz herhangi bir bilinci yaratmayı öğrenebilirsiniz. Gerçekliğiniz yalnızca yeni bilincinizi geliştirmenizin ardından değişecektir, öncesinde değil…

Yeni bilinç her zaman önce gelmelidir.

* Her zaman olumlu şekilde olumlama yapın. Olumsuz ifade kullanmayın. Örneğin, bir toplantının iyi geçmesini istiyorsanız, “Bu toplantıyı mahvetmeyeceğim!” demeyin. Huzurlu ve sakin olmak istiyorsanız, “Gergin olmayacağım” demeyin. Zihin, olumsuzluk ekini algılayamaz ve kendinizi “toplantıyı mahvetmeye” ve “gergin olmaya” programlanmış bulursunuz. Zihin ne istediğinize değil kendi kendine zarar verici bu imgelere odaklanacaktır.

* Bilinçaltı zihnimizin gücü ve karmaşıklığı akla hayale sığmaz. Vücudumuzun her yerine kan pompalamaktan tutun da nefesimizi ve sindirimimizi kontrol etmeye kadar tüm bedensel faaliyetlerimizi bilinçaltı zihnimizin kontrol ettiğini biliyoruz. Dahası başımıza gelen her şeyin bilinçaltı tarafından kaydedildiğini de biliyoruz. Kişisel tarihimizdeki her bir olay, bu olaylar nedeniyle hissettiğimiz tüm duygular ve düşündüğümüz tüm düşüncelerle beraber kayıt altındalar. Aynı zamanda bu ikinci zihin sayesinde paha biçilemez bir değere sahip rehbere ve idareye sahibiz. Bilinçaltımız önsezilerimiz, rüyalarımız, duygularımız ve sezgilerimiz sayesinde bize ihtiyaçlarımızı ve arzularımızı karşılamamız için gereken

* Gerçekliğinizi yaratmak adına bilinçli ve bilinçaltı zihnin bir ekip olarak nasıl beraber çalıştıklarını anlamanız için bir benzetme yapayım. Bilinçaltınız ekilen her tohumu kabul eden verimli bir toprak gibidir. Alışılagelmiş düşünce ve inançlarınız sürekli ektiğiniz tohumlardır ve mısır tanesi nasıl mısır verirse bilinçaltı zihniniz de yaşantınızda ektiğiniz şeylerin meyvesini verir. Ne ekerseniz onu biçersiniz. Kanun budur.

Unutmayın: Bilinçli zihin bahçıvandır. İç bahçeye neyin eriştiğinin farkında olmak ve akıllıca seçimler yapmak bizim sorumluluğumuzdur. Ancak maalesef ki bahçıvanlık görevimiz pek çoğumuza hiç açıklanmamıştır. Görevimizi yanlış anladığımızdan iyi, kötü demeden bütün tohum türlerinin iç bahçemize girmesine müsaade ederiz. Hayatımızda olan bitenlerin nedeni budur. Eğer yaşamınızın herhangi bir alanında başınıza gelen şansı ya da şanssızlığı anlamak istiyorsanız tek yapmanız gereken içeriye bakmaktır. Bilinçaltınız kendisine kazınan duyguları ve hisleri olumlu ya da olumsuz olmasına bakmaksızın kabul eder. Bilinçli zihniniz gibi değerlendirme yapmaz ya da sizinle tartışmaz.

* Eğer yaşamınızda değişim yapmak istiyorsanız nedenine bakmalısınız. Bilinçli zihninizi kullanış şekliniz, düşünme ve zihninizde imgeler oluşturma şeklinizdir. Aynı anda hem olumsuz hem de olumlu düşüncelere sahip olamazsınız. Biri ya da öteki daha baskındır. Zihin alışkanlıkları seven bir varlıktır bu yüzden zihninizde baskın etkiye sahip olanın olumlu duygu ve düşünceler olduğundan emin olmak sizin sorumluluğunuzdur. Dış koşulları değiştirmek için öncelikle iç koşulları değiştirmelisiniz. Çoğu insan koşulları ve şartları değiştirmek için direkt olarak bu koşul ve şartlar üzerinde çalışmalar yapar. Düşünce ve inançlar değiştirilmediği sürece bu her zaman nafile bir çaba ya da en iyi olasılıkla geçici bir çözüm olacaktır. Bu gerçeğin, daha iyiye giden yolun farkına varılınca daha başarılı bir yaşam açığa çıkar.

* İster bardak olsun isterse bir vazo ya da nehir seti, su içinde bulunduğu kabın şeklini alır. Aynı şekilde bilinçaltınız da günlük düşüncelerinizi aracılığı ile alışkanlık haline getirdiğiniz imgelere göre yaratımda ve dışa vurumda bulunacaktır. Kaderiniz böyle yaratılır. Hayatınızı seçtiğiniz şeye dönüştürmek sizin ellerinizde.

* Bazen aradığınız cevap en ummadığınız zamanda bir sezgi ya da içgörü olarak zihninizde beliriverir. Belki Stephen Spielberg gibi araba sürerken ya da kahvaltınızı ederken… Bazen de cevap “iç sesinizden” gelebilir, bu ses ya da his size, “buraya git, şunu dene, şu kişiyi ara” der. Bu duygulara ve sezgilere dikkat etmeyi ve iç sesinizi fark etmeyi öğrenmek için pratik yapmak gerekir ancak zamanla bu beceriyi geliştirirsiniz. Önsezilerinizi ilk bakışta ayıramıyorsanız hevesiniz kırılmasın. Çoğumuza önsezilerimizi fark etmek ve onları kullanmak öğretilmediğinden, ilk başta biraz bocalamanız normaldir. Bu beceri kas gibidir, kullandıkça güçlenir ve daha açık hale gelir.

* Hiç hevesli ve deneyimli bir kuş gözlemcisiyle beraber ormanda yürüyüşe çıktınız mı? Sizin bir kuş fark ettiğiniz sürede onlar on tanesini görürler. Gözleri alışmıştır. Neyi arayacaklarını bilirler. Duyuları pratik sayesinde keskinleşmiştir. Önsezilerinizi geliştirdiğinizde de tamamen aynısı olur. Dikkatli bir gözlem yürütün ve içinizde neler olup bittiğine karşı duyarlı olun. İlk zamanlarda çoğu şeyi kaçırabilirsiniz ancak kısa sürede önsezilerinizi duyacak ve hissedeceksiniz. Size tahmin ettiğinizden çok daha yakın… Tek gereken biraz güven ve pratik.

* İçgüdüsel fikirler genellikle rüyalarda aklımıza gelirler. Kanadalı başarılı hekim olan Dr. Fredrick Banting, insülinin temel özelliklerini, ona anlaşılması zor olan formülü bulmak için tam olarak hangi adımları atması gerektiğini söyleyen bir rüya sırasında keşfetti. Dikiş makinesinin mucidi Elias Howe, yıllar boyunca tasarım üzerinde çalıştı ancak her zaman hedefine ulaşmaktan küçük bir adım geride kaldı. Bir gece kendisine mızraklar atan vahşiler tarafından kaçırıldığı bir rüya gördü ve her mızrağın ucunda bir delik olduğunu fark etti. Bu rüyadan elinde bir çözümle uyandı: İğnenin ucuna bir delik koy! Bu basit değişiklik dikiş makinesinin icadının kapısını açan anahtardı.

* Şimdi en şüpheci kimselere karşı bile rüyaların anlamsız ve rastgele görüntülerden çok daha fazlası olduğunu iddia etmek için kesinlikle yeterli kanıt vardır. Nobel ödülü sahibi Dr. James Watson, DNA molekülünün gizemli özelliklerini bir gece gördüğü bir rüya sayesinde keşfetti. Yıllardır bir sonuca ulaşamadan DNA’nın moleküler yapısını anlamak üzerine çalışıyordu. Bir gece, iki yılanın birbirlerine dolandığı bir rüya gördü. Aniden uyandı ve “Acaba bu mu? Ya DNA da kendi etrafında dönen bir çift sarmalsa …” diye haykırdı. Bu form doğanın başka hiçbir yerinde yoktu. Bu ipucunu takip etti ve bu yol onu Nobel Ödülü kazanmasına sebep olan genetik kodlamanın deşifre edilişine götürdü.

*Rüyalar, insan ırkının unutulmuş dilidir. Tuhaf sembolleri ve alegorileri içerisinde deşifre etmeyi öğrendiğimiz takdirde bize rehberlik edebilecek, yönlendirebilecek gizli anlamları ve mesajları vardır.  Rüyalarımız bize nerede hata yaptığımızı ve nerede uyumsuz olduğumuzu gösterirler. Bu iç uyumsuzluğun ya da duygusal stresin temel nedenini dikkatimize sunarlar. Hayatımızda daha derin bir anlam ortaya çıkarırlar ve düzenli olarak içgörülerimizi aydınlatırlar. Rüyalar bize kaderimizi nasıl gerçekleştireceğimizi, içimizdeki yaşamın büyük potansiyelini nasıl ortaya çıkaracağımızı gösterir.

Gecede ortalama beş-yedi rüya görürüz. Nadiren rüya görüyormuşsunuz gibi geldiğinden bu durum sizi şaşırtabilir ancak ister hatırlasınlar isterlerse hatırlamasınlar aslında herkes, her gece rüya görür. Bunu biliyoruz çünkü rüya görürken psikologların ve bilim insanlarının ölçebildiği, böylelikle de ne kadar sık rüya gördüğümüzü anladıkları bir fenomen olan “hızlı göz hareketini” yaparız.

* Rüya yorumlamak pek çok açıdan arkeologların işlerine benzer. Kalıntıları bulmak zorunda olmanızın yanında bir de bulduklarınızın ne olduğunu ve ne anlama geldiğini de yorumlamanız gerekir. Rüyalarınızın yüzde 90’ı ya çok az anlam ifade eder ya da hiçbir anlam ifade etmez. Anlamadığınız yabancı bir dil gibi saçma görünür. Ancak eğer rüyalarınız üzerinde çalışmaya hevesliyseniz ve onları deşifre etmenin bazı kilit noktalarını anlıyorsanız size heyecan verici yepyeni bir dünyanın kapılarını açarlar. Rüyalar mesajlarını iletmek için sembolleri ve alegorileri kullanırlar. Düşünce için kelimeler ne ise önsezi için semboller de odur. Rüyaların dili, dilbiliminden ziyade resim ya da şiire benzer. İlginçtir ki, bilinçaltımızın dil yerine neden sembolleri kullandığına dair önerilerimizden biri, bilincimizin bu parçasının dilin ortaya çıkmasından önceye uzanmasıdır.

Rüyalarınız bilinçaltınızdan size gönderilmiş mesajlardır ve size kendinizle ilgili bir şeyler gösterirler. Rüyalar her zaman sizinle ve içinde bulunduğunuz şartlarla ilgilidirler. Nerede sıkışıp kaldınız, neden kaçınıyorsunuz, neyi kaçırıyorsunuz, neyi görmezden geliyorsunuz, nereye gitmeniz gerek vs.

Rüyalarınızda bulunan karakterler, yaratıklar, canavarlar ve yabancılar yüzde doksan beş oranında kendi özelliklerinizi temsil eder. Bir rüyayı yorumlamaya başladığınızda (eğer rüyadakiler çocuklarınız, eşiniz, ebeveynleriniz, iş arkadaşlarınız gibi tanıdığınız kişiler değillerse) rüyanın içindeki herkesin kendiniz olduğunu varsayın. Diyelim ki bir hırsızın evinize girdiği ve bir şeyler çalmaya ve çocuklarınıza zarar vermeye çalıştığı bir rüyadasınız… Hırsızla yüzleşiyorsunuz ve bir ölüm kalım mücadelesi yaşanıyor. Sonra uyanıyorsunuz. Rüyayı öznel olarak yorumlamak için ilk önce rüyadaki hem hırsızın hem de kendinizin siz olduğunu varsayın. Kendinize sorular sormaya başlayın. “Hangi özelliğim çocuklarıma zarar veriyor?” Belki çok yoğun çalıştığınızı ve onlarla yeterince vakit geçirmediğinizi düşünüyorsunuz. Uzun saatler çalışmak için yaptığınız fedakarlıklar çocuklarınızı sizden çalıyor olabilir mi? Başka bir yorum da çocuklarınızın sizin tasasız ve masum yönünüz olması ve hırsızın da ciddi ve mantıklı tarafınız olmasıdır. ‘Yetişkin’ tarafınız doğal, neşeli, daha spontane olan yönünüzü baskılıyor mu? Belki de rüyanız bu şekilde yaşamanın sizden bir şeyler alıp götürdüğünü söylüyordur.

* Rüyalarda ölüm, genellikle değişim, dönüşüm, hayatınızın bir bölümünün sona ermesi ve başka bölümün başlaması anlamına gelir. Bir değişime doğru mu ilerliyorsunuz? Belki de değişim çok hızlı geliyordur. Bunlardan biri duruma uyuyor mu? Kabuslar, hayatınızın bir yönüne bakmanız için bilinçaltınızın sizi şoka sokmaya çalışmasıdır. Sanki bilinçaltınız, “Buraya bak! Bu durum acil!” der. Aynı şekilde tekrarlayan rüyalar da ortaya çıkmaya çalışan mesajlardır. Doğru şekilde yorumlarsanız azalırlar. Sürekli tekrarlanmalarının tek sebebi mesajlarını anlamakta başarısız olmanızdır. Ne zaman bir rüyayı doğru bir şekilde anlasak rüya büyür, içimizde huzurlu ve hoşnut olur. İçten gelen bir yönlendirmeye ve içgörüye sahibiz. Rüya yorumu her zaman kendi bilincimizle gerçekleştirdiğimiz canlı bir diyalogdur. Pratik yaparak içimizdeki güçlü ve sonsuz bir şeyle bağlantılı olduğumuzu öğreniriz.

* Konsantrasyonunuzu geliştirmek bir kası geliştirmeye ve güçlendirmeye benzer. Diyelim ki bir süredir spor salonuna gitmiyorsanız, geri döndüğünüzde ilk antrenmanlarınız acılı, zor ve can sıkıcı olur. Ancak düzenli bir rutini takip ederek her gün ya da gün aşırı antrenman yapmaya devam ederseniz, kısa süre sonra eğlenceli ve keyifli gelir. Sadece o da değil, kendinizi iyi hisseder ve hem dayanıklılığınızda hem de fiziksel görünüşünüzde fark edilir değişiklikler de görürsünüz. Zihninizin spor salonunda çalışmak da böyledir. Zihniniz disiplinli düşünmeye alışık değildir. Bu yüzden ilk birkaç konsantrasyon denemeniz dirençle karşılaşacaktır ve açıkçası bir süre zihinsel olarak antrenman yaptıktan sonra ulaşacağınız verime yakın bir verim de göstermeyeceksiniz. Şunu unutmamanız önemli: İlk birkaç seferde olanlar yüzünden hevesiniz kırılmasın. Sabırlı olun ve bu yeni becerileri geliştirmek için kendinize zaman verin. En iyi sonuçları getiren istikrarlı ve düzenli bir şekilde yapılan çalışmalardır. Sizi temin ederim iyi sonuçlar elde edeceksiniz.

* Bilinçaltı zihniniz bir kere bir inancı ya da fikri kabul ettiğinde, doğru olsun ya da olmasın, sizi sürekli olarak o inancı destekleyen düşüncelerle besler. Diyelim ki bilinçdışınızda “sevgi dolu bir ilişki kurmanın zor olduğuna” inanıyorsunuz. Bu inanç, kendi kendinize tekrar edildiğinden, kısa süre içerisinde bilinçaltı zihninize mühürlenir. Bir kez mühürlendikten sonra zihninizi, “beğendiğim biriyle hiç karşılaşmayacağım”, “iyi bir partnerle tanışmak imkânsız”, “İlişkiler hiç yürümüyor” gibi düşüncelerle doldurur. Özel biriyle tanıştığınızda düşünceleriniz, “Muhtemelen o kadar da iyi biri değil”, “Neden çabalayayım ki? Nasıl olsa yürümeyecek…” ya da “Hayatta bana bakmaz!” gibi düşüncelere dönüşür.
Dahası “iyi bir ilişkiye sahip olmanın zorluğuna” inanan zihniniz bu inancı destekleyen bütün olayları abartacak ve aksini gösteren olayları da ya yok sayacak ya da ciddiye almayacaktır. Zihnimiz, inançlarımıza uydurmak için gerçeklik algımızı bozacaktır.

* Hepimiz arkadaşlığa, sevgiye, ilgili dostlara, ait olma duygusuna ihtiyaç duyarız ancak çoğunlukla birbirimizden uzak ve ayrı durur, elimizi uzatıp anlamlı ilişkiler kuramayız ya da kurmak istemeyiz. İnsan etkileşiminde yer alan olasılıkları keşfetmeye dair yeni yaklaşımlara ve daha çok isteğe ihtiyacımız var. Eğer istersek birbirimiz için birer büyüme ve destek kaynağı olabilir ve bu süreçte kendimizi de güçlendirebiliriz. Birbirimizi nasıl zenginleştirip güçlendirebileceğimizi keşfetmek daha anlamlı ilişkiler kurma yolunda heyecan verici bir dönüm noktasıdır. Kendimizi açtığımızda insanların da buna yanıt verdiğini ve bizi olduğumuz gibi kabul ettiklerini görürüz. Savunmasız hissetmek yerine özgürleşiriz, canlanırız, enerjik oluruz ve daha önce hiç deneyimlemediğimiz şekillerde farkındalık sahibi oluruz. Bu gerçekleştiğinde, her temas anlamlı, önemli ve değerli olur. Daha fazla ne isteyebiliriz ki?

*Her insan özel ve eşsizdir, saygıyı hak eder. Herkes birer stardır. Kocanız, karınız, ebeveynleriniz de eşsizdir ve saygıyı hak ederler. Bütün arkadaşlarınız, patronunuz, garsonunuz, taksi şoförünüz, ölmek üzere olan bir adam, komşunun çocuğu, hepsi özel ve eşsizdir, saygınızı hak eder. Her insanın kim olursa olsun, hangi statüde olursa olsun özel olduğunu anlamak onlara karşı tutumumuzu değiştirir. Artık onlara içtenlikle hak ettikleri saygıyı gösteririz. Kendileri özel olduklarını bilmiyor ya da eylemleriyle göstermiyor olabilirler ancak biz biliriz ve ona göre davranırız.

İnsanların kendilerinde gördüklerinin ötesini görmeyi öğrenin. Herkesin içerisinde önemli olmanın tohumları vardır ve siz insanların kusurlarını ve sorunlarının ötesindeki potansiyellerini, derinliklerini, iç güzelliklerini ve olasılıklarını görerek onları güçlendirirsiniz. Sevgi ve kabul etme düşünceleri insanları özgürleştirir. Nazik kelimeler ve teşvikler onlara ilham verir. İnsanları onaylamak onları güçlendirir. İnsanlara özel, istenilen ve ihtiyaç duyulan biri olduklarını hissettirmek güç verir. Bu basit çabanın sonuçları günlerce hatta bir ömür etkisini sürdürebilir.

* Bazen deneyimleyebileceğimiz en özel ve yakın ilişkimizin kendimizle olan ilişkimiz olduğunu unuturuz. Kendinize iyi davranın, çok sert olmayın. Siz de özel, eşsiz ve saygıyı hak eden birisiniz, unutmayın! Bize hep, “Komşunu da kendin gibi sev.” dendi ve vurgu hep “komşunu sev”, üzerine yapıldı. Ancak eğer komşumuzu seveceksek önce kendimizi sevmeyi öğrenmeliyiz. Eğer komşumuzu daha çok sevmek istiyorsak da kendimizi daha çok sevmeyi öğrenmeliyiz. Kendimizi ne kadar derinden sever ve kabul edersek, başkalarını da o kadar derinden sever ve kabul ederiz. Kendinize güç verin ki daha güçlü, sevgi dolu ve sağlıklı olun. Kendi eşsizliğinizi sık sık ve düzenli olarak onaylayın. Kendinizle ilgili ve kendiniz için güzel şeyler olumlayın. Kendinizi başarılı, sevgi dolu, açık ve özgür olarak görselleştirin. Öz-imajınız üzerinde çalışın, daha güçlü ve özgüvenli hale getirin. Kendinizi sevin. Kendinizi çok sevin. Kendinize karşı iyi bir arkadaş olun. Başkalarını takdir ederek ve bu takdirinizi onlarla paylaşarak ilişkilerinizi derinleştirin. “Arkadaşlığımıza gerçekten önem ve değer veriyorum.” cümlesi hissederek söylendiğinde çok şey ifade edebilir.

* Dünyada arkadaşlıktan ve insan ilişkilerinden daha büyük bir zenginlik yoktur. Tanıştığınız herkese karşı iyi bir arkadaş olun. Başkalarının yanında olun. İnsanları kabul edin, sevin. Sizi sevip sevmediklerine, hislerinizin karşılıklı olup olmadığına bakmadan, karşılık beklemeden sevin. İlk adımı başkalarının atmasını beklemeyin. Siz atın. Yalnızlığınızdan başka kaybedecek neyiniz var?

“İnsan geleceğini içinde taşır, şu an bile o gelecek dinamik anlamda canlıdır.” Abraham Maslow

Yazan ve Derleyen Halit Yıldırım, Ankara, 26 Ocak 2025

Share This
COMMENTS

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir