AB’den Türkiye Raporu: Demokratik kurumların işleyişinde ciddi eksiklikler var.
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, hazırladığı dönem raporunda Türkiye’nin demokratik kurumlarının işleyişinde ciddi eksiklikler olduğunu, demokrasi ve insan hakları alanlarında gerilemenin devam ettiğini kaydetti.
Muhalefet partilerinin hedef alınmaya devam ettiğini kaydeden rapor, Türkiye’nin AB müktesebatına uyum konusunda bir ilerleme göstermekten uzak olduğunu kayda geçirdi.
AB’nin yürütme organı görevini yürüten Komisyon, genişleme sürecindeki ülkelerin başta Kopenhag kriterleri ve AB müktesebatına uyum düzeylerini gösteren ülke raporunu açıkladı.
Türkiye için hazırlanan 128 sayfalık raporda Haziran 2020-Haziran 2021 döneminde siyasi, sosyal, ekonomik gelişmeler ile 35 müzakere başlığında gösterilen performans ayrıntılı şekilde yer alıyor.
AB Genel İşler Konseyi’nin 2019 Haziran ayında aldığı kararla Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinin durma noktasına geldiğinin ve hiçbir müzakere başlığının açılmayacağının anımsatıldığı raporda, “Raporun yazıldığı dönemde, AB’ye katılım hedefine ilişkin kararlılığına karşın Türk hükümeti, bu kötüye gidişi geriye çevirmedi. AB’nin demokrasi, hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı, demokrasi ve temel haklarda devam eden kötüleşmeye ilişkin ciddi kaygılarına yanıt verilmedi. Birçok alanda geriye gidiş yaşandı” değerlendirmesine yer verildi.
Raporla ilgili AB Komisyonu’ndan yapılan yazılı açıklamada, 2020’de yaşanan Doğu Akdeniz krizinin ardından 2021 yılında Türkiye ile AB arasında diyalog ve işbirliğinin arttığına dikkat çekildi.
AB’nin Türkiye ile “aşamalı, orantılı ve geri döndürülebilir” bir şekilde çalışmaya devam etmek niyetinde olduğu belirtilen açıklamada, Türk hükümetinin Doğu Akdeniz’de uluslararası hukuku çiğneyerek tek taraflı provokatif eylemlerde bulunması durumunda bütün enstrümanların ve seçeneklerin kullanılacağı uyarısı da tekrar edildi.
Raporda öne çıkan bulgu ve değerlendirmeler özetle şu başlıklarda toplanıyor:
Siyasi kriterler: Türkiye’nin demokratik kurumlarının işleyişinde ciddi eksiklikler var. Raporlama sürecinde, demokraside gerileme devam etti. Başkanlık sistemine ilişkin yapısal eksiklikler sürdü. Avrupa Konseyi ve organlarınca yapılan tavsiyeler yerine getirilmedi. Parlamento, hükümeti denetlemek için gerekli araçlardan yoksun kalmaya devam etti.
Anayasal mimari; yürütme, yasama ve yargı arasında sağlam ve etkili bir güçler ayrılığı sağlamadan, yetkileri Cumhurbaşkanlığı düzeyinde merkezileştirmeye devam etti. Etkin bir denge ve denetleme mekanizmasının olmaması yürütme organının demokratik hesap verebilirliğini seçimlerle sınırlı bıraktı. Rapor dönemi boyunca, Cumhurbaşkanı Merkez Bankası Başkanı’nı 2 kere değiştirdi.
Muhalefet partilerinin belediye başkalarına dönük baskıların sürmesi yerel demokrasiye daha da zayıflattı. Muhalefet belediye başkanları idari ve yargısal soruşturmalarla karşı karşıya kaldı. Kısıtlayıcı önlemler, sivil toplumun özgürlüklerini kullanmasında geriye gidişe neden oldu.
Cumhurbaşkanlığı sistemine eleştiri
‘Parlamento zayıfladı’: Cumhurbaşkanlığı sistemi, Cumhurbaşkanlığı karar ve kararnamelerinin çok aşırı kullanımı nedeniyle Meclisin yasal fonksiyonlarını zayıflattı. Rapor döneminde, Meclis 821 yasa teklifinden 61 tanesini onayladı. Aynı dönemde sosyo-ekonomik politikalar gibi Cumhurbaşkanı kararnamesi alanlarına girmeyen konular da dâhil olmak üzere 77 kararname yayımlandı. İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılma sürecinde de Meclis’in dahli olmadı.
Cumhurbaşkanlığı sistemi, tek bir makamda aşırı yetki toplanmasına karşı koruma sağlamak ve yargının bağımsızlığını sağlamak için gerekli olan denge ve denetleme mekanizmalarını eksikliği ile tanımlanmaya devam etti. Cumhurbaşkanlığı sistemi, hükümet organlarının ve devlet idaresinin işletilmesini olumsuz etkiledi ve kamu yönetiminin siyasileşmesine yol açtı.
‘Yargıda bozulma 2016’dan beri sürüyor’
Yargı: Yargı sisteminde 2016’dan beri gözlenen ciddi gerileme devam ediyor. Yargı bağımsızlığının sistemik eksikliği ve hâkim ile savcılara dönük baskılardan kaynaklanan endişeler devam ediyor. Yeni insan hakları eylem planı bazı olumlu adımları öngörse de yargının bağımsızlığından kaynaklanan temel eksiklikleri ortadan kaldıracak adımları içermiyor.
Yolsuzlukla mücadele: Raporlama döneminde bu konuda ilerleme sağlanmadı. Türkiye, uluslararası yükümlülükleri çerçevesinde oluşturmak durumunda olduğu kurumlar konusunda adım atmadı. Yasal boşluklar ve kurumsal mimari, yolsuzluk dosyalarının soruşturulması ve kovuşturulması süreçlerinin siyasi etki altında kalmasına yol açtı.
‘İnsan hakları ve temel özgürlüklerde gerileme sürdü’
İnsan hakları: Temel insan haklarındaki kötüleşme devam etti. Olağanüstü hal zamanında getirilen önlemlerin büyük çoğunluğu hala uygulamada. Gazeteciler, yazarlar, avukatlar, akademisyenler, insan hakları aktivistleri ve eleştirel seslere dönük geniş kısıtlamalar özgürlüklerini kullanmalarında olumsuz etki yaptı ve onları oto sansüre yönlendirdi.
Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala davalarında olduğu gibi Türkiye’nin AİHM kararlarını uygulamayı reddetmesi yargının uluslararası ve Avrupa standartlarına olan bağlılığına ilişkin endişeleri artırdı.
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılması da bu kaygıları pekiştirdi. İfade ve toplanma özgürlüğü de bu dönemde geriledi. Cinsel şiddet, ayrımcılık, azınlıklara ve özellikle LGBTIQ kişilere karşı nefret söylemi hala ciddi bir endişe konusu.
Boğaziçi protestoları: İşkence ve kötü muameleye ilişkin inandırıcı ve ciddi iddialar bildirilmeye devam edildi. Raporlara göre, işkence ve kötü muamele gözaltı merkezlerinde, cezaevlerinde ve gayri resmi gözaltı yerlerinin yanı sıra sokaklarda, çoğunlukla gösteriler ve toplantılar sırasında meydana geldi. Özellikle Boğaziçi Üniversitesi protestoları ve Onur Yürüyüşü’nde kötü muamele ve aşırı güç kullanımı yaşandı.
’60 gazeteci hapiste’: Genel olarak, tahminen 60’a yakın gazeteci cezaevinde. 2020’de en az 48 gazeteci gözaltına alındı ve 23 gazeteci toplam 103 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 2021 Ocak ayı itibariyle, son 2,5 yılda en az 353 gazeteci kovuşturuldu. 2020’de en az 53 gazeteciye dava açıldı. Yaptıkları işten dolayı gazetecilere tehdit ve fiziki saldırı devam etti. Sivil toplum kuruluşlarına göre, 2021’in ilk haftalarında 5 muhalif gazeteci fiziki saldırıya uğradı.
‘Dış politikada AB’ye uyum yüzde 14’te kaldı’
Göçmen işbirliği: Göç ve sığınmacı konusunda bazı ilerlemeler gözlendi. 2016 Türkiye-AB anlaşması, sonuç vermeye devam etti. Dünyadaki en büyük mülteci topluluğunu barındıran Türkiye bu insanların gereksinimlerinin karşılanması için çok önemli çaba göstermeye devam etti.
Dış politika: Türkiye’nin iddialı dış politikası, Kafkasya, Suriye ve Irak gibi bölgelerde AB’nin politik öncelikleriyle karşı karşıya gelmeye devam etti. Türkiye’nin AB’nin Ortak Dış ve Güvenlik Politikasına (CFSP) uyum oranı yüzde 14’te kaldı. Türkiye’nin askeri destek vermesi, sahada asker bulundurması ve AB’nin İrini operasyonuna karşı çıkması Libya’da karşıt yaklaşımların çıkmasına neden oldu.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki yetkilendirilmemiş hidrokarbon faaliyetleri nedeniyle tırmanan gerginlik 2021 başında dindi. Ancak Türkiye, Ekim başında Kıbrıs münhasır ekonomik bölgesinde çalışma yapan Nautical Geo gemisini engelledi ve daha sonra da sismik araştırmalar için Kıbrıs Cumhuriyeti MEB’inin bazı bölümlerini kapsayacak şekilde bir NAVTEX yayımladı.
Türk Dışişleri’nden sert tepki
Rapora Türk Dışişleri’nden tepki geldi. Dışişleri Bakanlığı açıklamasında AB “aday ülke Türkiye’ye karşı sorumluluklarını göz ardı etmek ve Türkiye ile ilişkilerde çifte standartlı yaklaşım sergilemekle” eleştirildi.
“Özellikle siyasi kriterler ile Yargı ve Temel Haklar faslındaki mesnetsiz iddiaları ve haksız eleştirileri kabul etmiyoruz” denilen açıklamada AB’nin üyelik müzakerelerinde 23. Yargı ve Temel Haklar ile 24. Adalet, Özgürlük ve Güvenlik fasılları önündeki siyasi engelleri kaldırmadığı savunuldu.
Raporda 18 Mart Mutabakatıyla ilgili olarak sadece göç boyutuna yer verildiği eleştirisinde bulunan Dışişleri, “Türkiye’nin yaptıklarını övmekle birlikte kendi yükümlülüklerinden bahsetmeyen AB’nin, yalnız kendi çıkarlarına hizmet eden alanlarda bizimle günlük al-ver ilişkisi yürütmek istemesi kabul edilemez” dedi.
Türkiye’nin dış politikasının AB’den uzaklaştığı yönünde rapordaki eleştiriye de yanıt verilen açıklamada “Bir yandan aday ülke Türkiye ile dış politika, bölgesel gelişmeler, güvenlik, savunma ve sektörel konularda mevcut üst düzey diyalog ve işbirliği mekanizmalarını engellerken, diğer yandan bu kritik alanlarda AB politikalarına uyumumuzun azaldığını ve çıkar çatışmaları doğduğunu belirtmek AB’nin tutarsızlıklarına yeni bir örnektir” ifadelerine yer verildi.
Dışişleri, Doğu Akdeniz, Ege ve Kıbrıs meselelerinin “esasen AB’nin yetkisinde olmayan konular” olduğunu belirterek raporun “tutarsız ve yanlı Rum/Yunan tezlerine yer vermekle” eleştirdi. Açıklamada, AB’nin Türk tarafının tüm çabalarına rağmen Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklerinin hakkını ısrarla teslim etmediği belirtilerek “AB’nin bu taraflı ve haksız tutumu sorunun çözümüne katkı sunmadığı gibi, gerginliklerin devamına neden olmakta; Birliğin her türlü bölgesel ve küresel güç olma iddiasını da zayıflatmaktadır” denildi.
Açıklama, “AB’nin, ortak genel çıkarlarımızı dikkate alarak, Türkiye’yi günlük al-ver ilişkisi yapılacak bir ortak olarak değil, müzakere eden bir aday ülke olarak görmesi ve ahde vefa ilkesi doğrultusunda bunun gereklerini yerine getirmesi herkesin yararına olacaktır” cümlesiyle son buldu.
Kaynak:
BBC News, Türk Dışişleri Bakanlığı, 19.10.2021