Ağlamayacağız Anacağız, O’nu Hep Yaşatacağız.
Ağlayalım Atatürk’e
Bütün dünya kan ağladı
Başbuğ olmuştu mülke
Geldi ecel can ağladı.
Atatürk’ün eserleri
Söylenecek bundan geri
Bütün dünyanın her yeri
Ah çekti vatan ağladı.
Elbette artık, Aşık Veysel ŞATIROĞLU’nun, ‘Atatürk’e Ağıt’ başlıklı şiirinde dile getirdiği gibi ağlamıyoruz, ağlamayacağız. 10 Kasımlarda, 29 Ekimlerde, 19 Mayıslarda, 23 Nisanlarda onu şükranla anacak, devrim ve ilkelerine sahip çıkacak, yaşatacağız.
Yaşamını Ülkenin Geleceğine Adadı
O, yaşamını bu ülkenin geleceğine adayan, bu uğurda kendi kişisel yaşamından fedakârlık yapan bir liderdi, bir insandı.
1922 Kasım’ının son günlerinde, The Morning Post gazetesi muhabiri Grace Ellison’ı Çankaya Köşkü’nde kabul eden Mustafa Kemal, o sırada köşkte annesi Zübeyde Hanımla birlikte kalıyordu. (Annesinin vefatından birkaç ay önceydi, sağlığı bozuktu.)
Mustafa Kemal ile görüşmesi sırasında Zübeyde Hanım’ı da ziyaret eden İngiliz gazeteci, o anları şöyle naklediyor:
Gözüm Paşa’nın yazı masasının üzerinde asılı duran güzel bir Türk hanımının portresine ilişti: “Ne güzel bir yüz!”
Paşa, göze çarpan bir gururla, “Annem,” dedi.
“Onu görmenin büyük zevkine varabilir miyim?” diye sordum. “Çok hastadır. Doktorlar gece gündüz yanındadırlar. Heyhat, korkuyorum artık iyi olmayacak,” diye cevapladı.
Sonra merdivenlerden çıkıp hastanın dairesine gittik. Onu bir divan üzerinde, yastıklara dayanıp oturuyor görünce şaştım. İlk önce onun ölüme bu kadar yakın olduğuna inanmak güçtü.
“Yazık!” dedi, Mustafa Kemal, “Onun ıstırabı benim yüzümdendir. Benim sürgün kaldığım yıllar esnasında çektiği ıstırap ve döktüğü gözyaşlarının hesabını şimdi veriyor.” Fazla konuşamayacak kadar üzgündü, sesinde keder vardı.
Zübeyde Hanım‘a, “Şimdi siz de onun zaferine iştirak edebilirsiniz, Oğlunuzla kim bilir ne kadar iftihar ediyorsunuz. Onun yaptığı fevkaladedir. Ben yalnız onun eserini görmüş ve onunla konuşmuş olmakla iftihar ediyorum,” dedim.
Bana heyecanla teşekkür etti ve “Allah’ın bana bu oğlu vatanı kurtarmak için gönderdiğine inanıyorum,” dedi.
Günümüze de Işık Tutan Sözleri
Dedik ya ‘Ağlamayacağız anacağız, O’nu hep yaşatacağız.’ İşte bu nedenle Atatürk’ün günümüzde de yolumuzu aydınlatan sözlerini hatırlayalım, hatırlatalım
– Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.
– Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.
– Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için, en hakiki mürşit bilimdir, fendir.
– Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her ulus kişisinin kafasına koyacağız. Bilim ve fen için kayıt ve şart yoktur.
– Bir ulusun asker ordusu ne kadar güçlü olursa olsun, kazandığı zafer ne kadar yüce olursa olsun, bir ulus ilim ordusuna sahip değilse, savaş meydanlarında kazanılmış zaferlerin sonu olacaktır. Bu nedenle bir an önce büyük, mükemmel bir ilim ordusuna sahip olma zorunluluğu vardır.
– Ben, manevi miras olarak hiçbir nass-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım, bilim ve akıldır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse manevî mirasçılarım olurlar.
– Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse bilimi seçin.
– Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek âlimler çıkabilir.
– Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki tekniğin gerektirdiği şeyleri yapmaz, itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur.
– Bir millet eğitim ordusuna sahip olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak eğitim ordusuyla mümkündür.
– Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve çöküş vardır. Her ilerleyişin ve kurtuluşun anası hürriyettir.
– Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü uygar buluşlardan azami derecede istifade etmek zorunludur.
– Uygarlık yolunda başarı yenileşmeye bağlıdır. Sosyal hayatta, iktisadi hayatta, ilim ve fen sahasında başarılı olmak için yegâne gelişme ve ilerleme yolu budur.
– Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan, biçim ve kılıkta başarıdan çok, ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip donanmaktır. Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak şekilde ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım.
– Bir ulus, sımsıkı birbirine bağlı olmayı bildikçe yeryüzünde onu dağıtabilecek bir güç düşünülemez.
– İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal… İkinci Mustafa Kemal, onu “ben” kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!
– Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.
Yazar Remzi Dilan, Ankara, 10 Kasım 2021, İletişim: remzidilan_48@hotmail.com