AİHM Kararları ve Avrupa Konseyi Yaptırımları
Anayasamıza göre Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına uymak zorunda.
Karara uyulmazsa AİHM, Türkiye’yi Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne şikâyet eder ve Komite, Türkiye hakkında, son aşaması Konsey üyeliğinden çıkarmak olan bir dizi yaptırım uygulayabilir.
Nitekim AİHM, 4 Kasım 2016’dan bu yana cezaevinde tutulan Selahattin Demirtaş ve 1 Kasım 2017’den bu yana cezaevinde tutulan Osman Kavala davalarında verdiği kararlara uymadığı için Türkiye’yi, Bakanlar Komitesi’ne şikâyet etti.
Bakanlar Komitesi, Demirtaş’ın serbest bırakılması için Türkiye’ye önce 22 Haziran’a kadar süre vermişti. Ancak, Türkiye bir eylem planı sunmayınca bu süre 30 Eylül 2021 tarihine kadar uzatıldı.
Süre 30 Eylül 2021 Perşembe günü bitti.
Şimdi Bakanlar Komitesi, 30 Kasım-02 Aralık 2021 tarihleri arasında gerçekleştireceği toplantıya kadar iki ismin serbest bırakılmasını bekliyor. Bu konuda Ankara’ya resmi bildirim de yapıldı.
Anayasanın 90. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 46. maddesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ile Avrupa Konseyin Bakanlar Komitesinin kesin ve bağlayıcı olan kararlarının uygulanması hükmüne yer veriyor.
Avrupa Konseyi – Türkiye ilişkilerinin geçmişi
Emekli Büyükelçi Süha Umar, Cumhuriyet Gazetesi yazarı Prof. Emre Kongar’a gönderdiği mektupta, konuyla ilgili deneyim ve değerlendirmelerini şöyle dile getiriyor:
“Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin, Türkiye’ye, Demirtaş ve Kavala hakkındaki AİHM kararlarını yerine getirmesi için süre vermesi, bildiğim kadarıyla, bugüne kadar başka bir örneği bulunmayan ve ciddi gelişmelere yol açabilecek bir karar.
Avrupa Konseyi Statüsü’nün 3. Maddesi, üye devletlerin, hukukun üstünlüğü ve hükümranlıkları altında bulunan her bireyin insan hakları ve temel özgürlüklerden yararlanmaları ilkelerini kabul etmelerini şart koşar.
7. Madde, üye devletlere, istedikleri zaman Konsey’den çekilme hakkı tanır.
8. Madde ise Bakanlar Komitesi’nin, Statünün 3. Maddesi’ni ciddi biçimde ihlal eden bir üyenin temsilini askıya alma ve 7. Madde çerçevesinde Konsey’den çekilmesini önerme; üye ülke çekilmediği takdirde, söz konusu devleti Konsey’den çıkarma yetkisine sahip olduğunu hükme bağlar.
Bakanlar Komitesi’nin aldığı karar, bu sürecin başlatılabileceğine işaret etmektedir.
Böyle bir sürecin Türkiye açısından sonuçları sadece Avrupa Konseyi ile sınırlı kalmaz. Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinde siyasi, ekonomik ve sosyal ciddi sorunlara yol açar.
Türkiye, 1949 yılından beri kurucu üye olarak kabul edildiği Avrupa Konseyi içinde böyle bir kararla ilk kez karşılaşmaktadır. Durumun ciddiyetini hatta vahametini vurgulamak açısından aşağıdaki iki örnek çok çarpıcıdır.
Avrupa Konseyi’ne üye bir devletin karşılaşabileceği en vahim durum, ülke yönetiminin darbe ile el değiştirmesidir. Bu halde o ülkenin Konsey üyeliği neredeyse otomatik olarak sona erdirilir. Nitekim Yunanistan, albaylar darbesi üzerine Konsey’den çıkarılmıştır.
1980 askeri darbesi sonrasında ise, üstelik Türk parlamenterlerin Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nden çıkarılmış olmalarına karşın, Türkiye’nin Konsey üyeliği devam etmiş, demokrasiye dönmesi için bir süre de belirlenmemiştir.
Türkiye, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) tarafından, insan haklarını ihlal ettiği savıyla iki kez AİHM’ye şikâyet edilmiştir. (1. ve 2. Kıbrıs Rum Müracaatları)
Bu başvurular Türkiye’nin aleyhine sonuçlanmış, Mahkeme, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni, AİHS’yi ihlal ettiğine karar vermiştir.
Bu karar Bakanlar Konseyi’ne geldiğinde ise Konsey gerekli olan 2/3 çoğunlukla aldığı kararında, AİHM raporunu not etmekle yetinmiş, bir yaptırım olarak öngörülen ‘…AİHM Raporunu açıklar-…Publishes the Report’ ifadesini de ‘AİHM Raporunu kamuoyuna duyurur-…makes the Report public.’ (ikinci cümlenin Türkçe çevirisi benim. E.K.,) biçiminde yazarak, yaptırım olmaktan çıkarmıştır.
1978-1983 yılları arasında, Avrupa Konseyi Nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği müsteşarı olarak bizzat içinde yaşadığım bu iki olaya ve Bakanlar Komitesi’nin o dönemdeki tutumuna bakarak, Türkiye’nin bugün geldiği yerden, bunun sonucu olarak karşı karşıya bulunduğumuz durumdan üzüntü; bunun olası sonuçlarından ise endişe duyuyorum.”
Mevcut durum bu. Bundan sonraki gelişmeleri bekleyip göreceğiz elbet.
Gazeteci Yazar Remzi Dilan, Ankara, 06 Ekim 2021