Apokalips ya da kıyamet ya da sen ne dersen artık… Dr. İbrahim Tokalak Londra’dan yazıyor…
Bugünlerde insanlık tarihi çok büyük değişimlerden geçiyor. Bu da benim aklıma bir sürü soru getiriyor? Örneğin, Birleşik Krallık için Brexit süreci neden bu kadar telaşlı geçti? Kraliçe neden çok ısrarcıydı Avrupa’yla bağları koparmak için? Üstelik halkın yarısı Brexit’a kesin karşı ve tavırlı olduğu halde… Bir şeyden kaçmak ya da bir şeyler kaçırmak gibi bir telaş, elin ayağın birbirine dolaşması…
Ocak 2020 sonu gerçekleşen kesin kopuş öncesi, tam bir ay öncesi, Aralık 2019 ayı sonunda ilk Corona virüs enfeksiyonunun bildirimi, ama henüz resmi bir açıklama yok… 11 Mart 2020’de Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından bu salgın tüm dünyayı ilgilendirir hale geldiği için pandemi olarak kabul edildi. 23 Mart 2020 gerçeğinde tüm Avrupa, Birleşik Krallık’a kapılarını salgın gerekçesiyle kapattı. Sadece Avrupa değil, 22 Mart gecesi Rusya da tüm uçuşlarını durdurdu, girişleri kapattı.
Doğudan esecek olan bu salgın rüzgârını Kraliçe biliyor muydu? Asya-Ortadoğu- Anadolu / Rusya-Avrupa hattı üzerinden kendisine de bulaşacak bu biyolojik çöküş hakkında nasıl bu kadar öngörülüydü? Haydi ezik doğulular (?) bunu hak ediyordu!.. Binlerce yıldır beraber yürüdükleri Avrupalı dostları, kardeşleri, akrabaları neden Kraliçenin koruma kalkanının dışında kaldı? Yoksa felaket o kadar büyük olacaktı ve bir ada ülkesinin tüm kaynaklarını Avrupa için kullanması imkânsız mı görünüyordu? Belki de gerek yoktu… Ya da özellikle korumanın dışında bırakıldı. Bilemiyorum…
Mart 2020 sonu tabloya baktığımızda İtalya haritadan silinmek üzere ve Avrupalı kardeşlerinden destek istedi. Solunum destek cihazları bu salgının en kritik avadanlığı. Ne yazık ki İtalyan kardeşlerimiz bu yokluğu hissettiklerinde, ülkelerindeki salgın nedeniyle olan ölüm sayısı, salgının başladığı ve tu-kaka ilan edilen Çin’i geçmişti.
Avrupalı dostlardan beklenen ve şaşırtıcı olmayacak yanıt çok hızlı geldi. Başta Almanya ve Fransa ki, bu ülkeler Avrupa Birliği’nin ekonomik devleri, İtalya’nın çaresizce yapmakta olduğu bu çırpınışı ilk reddeden kardeşler oldular. Habil ve Kabil ile başlayan kardeş savaşı meğerse hiç bitmemiş.
İtalya’nın çırpınışını birlikte izliyoruz. Sıradaki olası çöküşlerin Almanya, İspanya ve Fransa olduğunu da Dünya Sağlık Örgütü istatistiklerinden takip edebiliyoruz. Beyaz İngilizler masraftan kurtarmışlardı kendilerini. Artık Avrupa ülkelerine yardım etmelerine gerek kalmamıştı. Ama adada yaşayan diğer Britanyalılar da bu apokalipsten nasiplerini almaya çoktan başlamışlardı.
Bunun için zaten Kraliçenin sarı düdüğü uzun uzun çalmıştı ve enfeksiyonun tüm topluma yayılmasını ve henüz bilimsel çevrelerce kanıtlanmamış olan toplumun doğal bağışıklama yöntemini halka dayatmaya çalışıyordu. Elbette zamanında gözler-kulaklar kapatılmış, diller bağlanmıştı. Konuşan kafalar sadece çalan sarı düdüğe eşlik ediyorlardı. Büyük bir orkestra, the Royal Chorus…
Avrupa’daki salgın zaten artık adaya bulaşamaz sanılmışken kendi insanını bile yok etme kararı alacak kadar kapana sıkışmışlık durumu. Bu duruma nasıl gelindi? Önce kendi kardeşlerini, sonra bizzat beslendiğin tebaa’nı yok etme kararını alabilecek kadar çaresiz kalmak. Artık, bitiyor olmalı. Bir şeyler bitiyor. Elbette bir süre sonra insanlık bu savaşın sonunu görecek, ama bu arada birileri ölecek…
Bu gezegenin üzerinde insanlık tarihinin değişmesi ve yeni dönemlerin başlaması hep kardeş savaşları ile olmuş. Artık şu Habil-Kabil mitosunu okuyup özümsemenin vakti geldi sanırım. Tam da bu aşamada en zor soru geldi aklıma. Elbette yanıtını tarih verecek. Bu savaşta Habil kim, Kabil kim?
Bu arada İtalya’nın yardımına yine ezik doğulu (?) Çinliler yetişti. Kocaman bir sağlık ordusu Avrupa’nın yüz çevirdiği ülkeye insanları, insanlığa hizmet edebilecek ve yeni insanlık döneminin temsilcileri olabilecek kardeşlerini kurtarmaya gittiler. Kahramanlar gibi karşılandılar. Aralarında Türkiye de olmak üzere Covid-19 tanısı koyabilmek için gerekli test kitlerini dünyaya ücretsiz dağıtıyorlar.
Bu durum beni çok şaşırtmadı. Biliyorum ki “ışık her zaman doğudan yükselir”. Bu karanlığı yok edecek gelişmeler de doğudan gelecek ve geliyor da… İşte tam bu sırada ikinci kritik soru geldi aklıma. Biz Türkiye olarak doğuda mıyız, batıda mı? Elbette bu soruyu coğrafik olarak değil, anlayış olarak soruyorum kendime. Ya da bir birey olarak karanlığa nasıl tepki vereceğiz? Hayatta kalabilmek adına kardeşimizi mi öldüreceğiz? Yoksa kıvılcımlarımızı birleştirip kocaman bir alev topu olup yeni insanlık dönemine ışık mı olacağız?
İşte bu günlerde bu soruları sorup duruyorum kendime. Elbette tüm soruların yanıtını gelecek tarihte bulacağız beraberce. Dileğim bu yanıtı görüp öğrenebilenlerden olalım.
Dr. İbrahim Tokalak, Londra, 23.03.2020
—————————————————–
Aile Hekimliği Uzmanı Dr. İbrahim Tokalak’ın Özgeçmişi
İbrahim Tokalak 1967’de doğdu. 1991 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 1999 yılında Aile Hekimliği Uzmanlık eğitimini tamamlayarak Başkent Üniversitesinde Aile Hekimliği ABD’da öğretim görevlisi, Medicana International Ankara Hastanesinde “Kurumsal İlişkiler ve Pazarlama Müdürü” olarak çalıştı. Daha sonra 2010 yılında Bayındır Sağlık Grubu Söğütözü Hastanesi’nde “Acil Servis Direktörü” olarak görev yaptı. Bayındır Hastanesinde, yurtdışı konsolosluk ve elçiliklerde çalışan uluslararası hastaların acil tedavilerinden de sorumluydu. Şubat 2019’da İngiltere’nin uzun süreli tıbbi sorunlarına çözüm bulmak için tüm tıbbi deneyimini, yönetim ve iletişim becerilerini ve etkili tıbbi bağlantılarını kullanmak üzere Londra’da yaşamaya başladı.
Detaylı Özgeçmiş için: Dr. İbrahim Tokalak-Linkedin