Aşı da randevu çilesi…

Aşı da randevu çilesi…

Pandeminin eve kapatmasıyla, dışarıya fazla çıkamayınca gerçek hayatı unutmuşuz nerdeyse.. Geçtiğimiz hafta birkaç günlük şehirlerarası seyahatimde gerçekler yüzüme bir bir çarpınca şaşırdım. Bu hep böyle miydi yoksa bu hale mi geldik!

Kovit-19 aşı programı kapsamında sıra 65 yaş üstüne gelmiş 13 Şubat 2021’de sistem randevuya açılmıştı. Kademeli aşılamada sırası gelen anneme kız kardeşim çabucak ilk günden randevuyu koparmış, aldın aldın alamadın kaldın olabiliyor. Ertesi gün Aile Hâkimliği’ne gittik. Aşı randevusunu alabilen gelmiş,  sistem o gün pek yavaşlamış dolayısıyla işlemler kaplumbağa hızında sürerken biz sırada beklerken randevulu aşılamaya ilişkin bir kaç olaya da tanık olduk.

Bunlardan bir tanesini sistemin geliştirilmeye muhtaç noktalarını ortaya koymak açısından önemliydi!

Yaşı 70’lerde bir bey Merkezin danışmasına aşı olmak istediğini söyledi. Danışma da  masanın arkasında oturan 3 genç kadından birisi kibar olmaya çalışarak “Önce randevu almanız gerek, öyle hemen aşı yapamıyoruz“ şeklinde yanıtladı..

Randevuyu nerden alacağım diye soran Bey’e görevliler randevu alacağı kanalları hızla bir bir saydılar: Web sitesi, cağrı merkezi, e-devlet.

Bunun üzerine yaşlı bey “Ben böyle şeylerden anlamam bu yaşta, aşı geldi dediler geldim, o zaman bana siz randevu alır mısınız” dedi ve telefonunu uzattı.

Görevliler “Biz alamayız işimiz başımızdan aşkın, bakın aşıya gelenlerin işlemlerini yapıyoruz zaten sistem çok yavaş bugün“.

Adamcağız yine çaresiz ısrar etti “Ne çağrı merkezi, ne internetten ben beceremem bu yaşta  nelerle uğraşıyoruz, siz randevu verseniz ne olur” dedi kızgın ve sitemli.

Görevliler “O zaman bir bilenden istersin yardımcı olurlar amca, biz yapamayız” diye öneride bulundular.

Tabii bu arada sesler yükseldi, amca bağırmaya, kızlar savunmaya geçti. Tam bir “Kaybet kaybet” durumu! Annemle sırada bekleyen, durumu baştan beri izleyip her iki tarafın haklı yönlerini gören ben daha fazla dayanamadım “Amca gel ben almaya çalışayım sana randevu dedim. O kadar gergindi ki hala sisteme kızgınlığını sayıp döküyordu. Bu sırada kızların çay içtiğini gördü ve daha da sinirlendi, yanlarına giderek çıkıştı:

İşimiz var deyip bana randevu almıyorsunuz ama çay içmeye vaktiniz var”! Bu da çalışanların talihsizliğidir, çoğunlukla belli saatte bir çay molaları yoktur,  iş başında içerler ve bir çay herkesin gözüne batar, aslında engellemez de yaptıkları işi.

“Ne yapsınlar elbette çaylarını içecekler amca” derken 182’yi arıyordum. Çağrı merkezi bir türlü cevap vermiyordu. 10-15 dakikalık uğraşı sonunda bir görevli cevap verdi, tam sevinmişken karşıdaki ses: “Sistem durdu, ekranı açamıyorum, şimdi yardımcı olamam lütfen daha sonra tekrar arayın” dedi. Ne talihsizlik! Zaten aynı anda danışmadaki görevliler de aynı sistemin durmasından dert yanıyorlardı, işleri yavaşlamıştı.

Amcaya yapması gerekenin aslında son derece kolay olduğunu, sadece 182’yi daha sonra arayıp randevu alabileceğini izah etmeye çalışsam da o  beni dinlemek bile istemedi. Adeta küsmüştü, sisteme olan hıncını elinde numara ve tarih yazan kağıdı yırtıp atarak çıkarmaya çalıştı.

“Yaptırmıycam işte bu aşıyı,  bu nasıl iş” diye söylenerek bastı gitti, arkasından bakakaldık.

Teknoloji iyi bir şey kesin ancak herkesin özellikle belli bir yaş üstünün teknoloji ile ilişkisi iyi değil doğal olarak.. Bu kadar yeniliğe  uyum sağlamak  kolay mı!

E-devlet, e-nabız vb. gibi uygulamalar, 182’ nin en iyi ihtimalle cevap verdiğinde şunu tuşla bunu numarayı gir talimatları ile belli bir yaşın üstünde, belki okuma yazması olmayan, belki yanında soracağı kimse olmayan, Kovit’den korktuğu için evden ve insanlara yaklaşmaktan korkar hale gelen insanlar için bunlarla başa çıkmak kolay mı? Herkesin bu kanalları kullanabildiğini varsayınca mağdurlar çoğalıyor,  sahada çalışanlar da ortaya çıkan sorunlarla baş başa kalıyor.

Birçok kişinin bu randevu ve e-devlet işleriyle başa çıkmakta, randevu almakta zorlandıklarını görmek zor değil. Hele de Sağlık Ocakları’na alışkın, çat kapı gidip doktoruyla işlerini halleden bir kesim için. Neyse anneme aşıyı yaptırdık, babamın sırası daha önce gelmişti şimdi sıra 2.partide.

Yolcu yolunda gerek..

İzmir’e HES kodumu alıp otobüsle gitmiştim az yolculu rahat bir seyahat sayılırdı. Giderken bir taraftan da planladığım günde dönebilir miyim düşüncesi rahat bırakmıyor insanı. Bir arkadaşımın otobüsünde testi pozitif çıkan oldu diye gittiği yerde 15 gün evden çıkamadı. Neyse korkunun ecele faydası yok. Allahtan her şey yolunda gitti,  uçakla döndüm. Havaalanları sakin,  uçak epey dolu şansımdan yanımdaki koltuk boştu. Herkesin maske konusunda titiz olduğunu hele de 2-3 kat maske taktığını görmek rahatlatıyordu insanı. Uçuş kısaydı,  inişe geçerken bir anons bir kaç kez tekrar edildi:

“Sayın yolcularımız inişten sonra kimse ayağa kalkmasın uçaktan koltuk sırasına göre inilecektir, herkes sırasını beklesin, sosyal mesafeye dikkat edelim, yığılma olmasın.”

Uçak güzelce indi o da ne! Sanki anonsta tam tersini söylemişler, daha tam durmadan kemerler çözüldü, herkes ayakta, bir acele bir acele. Yolcuların anonsa uyarak sırasını bekleyerek uçaktan çıkması adeta bir ütopyaymış! Arka sıralar daha öndekiler ayaklanmadan öne doğru hücuma geçti.

Kayıtsız kalamadım, şaşkınlık içinde yüksek sesle: Ama böyle yapmayacaktık ki, anonsta ne dediler, biz ne yapıyoruz” dedim. Koridorun hemen yanımda bana paralel oturan kadın da aynı fikirdeydi, gözlerimizle anlaştık. O da dayanamadı “sıramızı beklesek” diye ünledi. Bizim önümüzdekiler çıkana kadar bekledik,  arkadan geçmeye kalkanlara izin vermedik. Sıra olmayı ilkokul birinci sınıf hatta anaokulunda öğreniyoruz da sonra unutuluyor demek ki!

Maske takmadaki titizlik sosyal mesafe, sırada bekleme, kalabalık toplantılarda da gösterilse keşke. Ancak balık baştan kokar diye boşuna söylenmemiş..

Salgından korunma tedbirlerinin ne yazık ki en çok 65 yaş üstünü mağdur ettiğini görmek zor değil. Biraz empati yeter! Elbette onların hasta olmasını istemiyoruz ama bu yaş grubuna getirilen kısıtlamalarda haksızlık var hissine kapılmamak zor. Çeşitli mecralarda birçok kişi tarafından da defalarca dile getirildi. Çok sınırlı bir süre çıkış izni var,  şehir dışına günübirlik çıkmak bile epey meşakkatli, refakat zorunluluğu vb. bir hayli caydırıcı.

Bu kısıtlanmışlık duygusu da psikolojik olarak enfeksiyon kadar zarar verebilir ruhlarımıza, yaşama sevincini kaybedebilir insan. Virüsten korunalım derken ruhlarımız hasta olma riski ile karşı karşıya. Sahip oldukları hayat tecrübesiyle bilgilendirildiği sürece o yaş grubu tehlikeleri, riskleri herkes kadar hesaplayıp kendi önlemlerini alabilir. Toplu taşımada, otobüslerde serbest kartlarını mühürleyerek engellemenin incitici olduğunu düşünüyorum. Farklı bir uygulama yapılabilirdi, belli saatlerde izin verilebilirdi belki!

Umudumuz aşıdan sonra biraz daha rahat hareket edebilmek. Ne diyelim “Gökten üç aşı düşmüş” birisi de henüz olmayanların ve bizim başımıza.

Yazar Gülseren Tozkoparan Jordan, Ankara, 18 Şubat 2021

Share This
COMMENTS

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir