ATATÜRK, millet ve kültür anlayışının evrimciliği ve yeniliği…
Her girişiminde halka dayanan, gençliğine güvenen, toplumunu ilerici yönde değiştirmeyi amaç edinen, bu nedenle de eğitime ve kültüre öncelik veren, devrimi ve devrimciliği bu sorunların çözümünde yoğunlaştıran ATATÜRK, ülkenin güç koşullar altında ve tutsak edilmek istendiği bir dönemde ulusal kurtuluş bayrağını açarak, savaşı lehimize sonuçlandırmış, Osmanlı dönemini kapatarak Cumhuriyeti kurmuştur. Ancak bununla da yetinmeyerek, toplumsal değişmeyi ve çağdaşlaşmayı etkinleştirecek temel ilke, prensip ve yöntemleri de belirlenmiştir. Bunlara, Atatürk İlke ve Devrimleri demekteyiz.
Atatürk ideolojisi ve devrimlerini aslında Tanzimat’tan bu yana Türk aydınlarını şiddetle uğraştıran temel bir soruya “Türkiye nasıl kurtulur?” sorusuna verilmiş radikal (köktenci) bir cevap olarak algılamak mümkündür.
Bu cevap, ömrünü yitirmiş, tarihsel nedenlerle dağılmaya yüz tutmuş imparatorluğun külleri ve yıkıntıları içinden yeni bir insan, yeni bir toplum ve yeni bir devlet yaratarak, Türk’lere kaybettiği kendine güven duygusunu yeniden aşılamak, halkın kırılmış gururunu ve onurunu onarmak, uluslar toplumunda Türkiye’ye saygın bir yer sağlamak, Türk Ulusunu her yönüyle ve anlamıyla çağdaş bir düzeye ulaştırmak azmini yansıtmaktadır.
Millet Anlayışı
İnsan toplulukları, tarihsel ve sosyal koşulların gerektirdiği belirli aşamalara ulaştığında, ancak Millet olgusuna sahip olabilmişlerdir.
Günümüz çağdaş anlayışına göre ulus/millet; ortak bir tarih bilincine ulaşmış, vatan birliği, örf, gelenek ve dil birliği ile yakınlaşmış ve kenetlenmiş bireyler topluluğudur.
Millet olmuş toplumları tahlil ettiğimizde bunların ortak öğelerini dil, kültür, ülkü birliği, tarih bilinci ve belirli bir toprak üzerinde yaşama istenci gibi konularda toplandığını saptarız.
Millet, özellikleri bakımından ırk, kavim ve ümmetten ayrı bir kavramdır.
Irk, kan gruplarına, renklere ve vücut yapılarındaki bazı özelliklere dayanan bir kavramdır. Bu kavramın, insanlığın bu günkü aşamasında milletin yerini almasına olanak yoktur.
Kavim de millet demek değildir. Çünkü kavimde ortak bir tarih bilinci uyanmamış olduğu gibi ayrı bir kültür de yaratılmamıştır. Sonra, kavimde ortak bir vatana yerleşmemiş bireyler arasında sadece dil ve soy bağı vardır. Kavim, milletten daha geride kalan bir toplum aşamasıdır.
Ümmet de ancak bir din birliğini oluşturur ve millet sayılmaz. Aynı dinden, özellikle İslam dininden olan insanlar ümmeti oluşturur. Ümmet millet demek olsaydı, aynı dinden olan Türk’leri, Arap’ları ve İranlıları tek bir millet saymak gerekirdi.
Sonuç olarak millet, yukarıda saydığımız kavramların en son aşaması ve bu toplumların en mükemmelidir.
Milletin günümüzde yaşayan bölümüne ise Halk denir. Bir millet içinde bir tek halk vardır. Birçok halktan oluşan bir millet düşünülemez ve olamaz.
ATATÜRK’ün millet, ulusal birlik ve bütünlük anlayışını oluşturan etmenlerinin incelenmesi
Ulusal Birlik ve Bütünlük, bir toplumun millet olmasını sağlayan ve ulusal varlığının her türlü tehlikelere karşı korunmasındaki birlikteliğidir. Bunu, karşılaşılan ulusal sorunlarda ulusça ortak bilinç ve hareket birliği olarak da tanımlamak mümkündür. Bu birliği oluşturan faktörleri şu başlıklar altında inceleyebiliriz:
Ülkü Birliği
Ulusal birlik ve bütünlüğün oluşumunda bu birliğe etkili öğeler arasında ülkü birliğinin önemli bir yeri vardır. Ulusal ülkünün yerleşmesinde “Vatan”, “Millet” ve “Devlet” kavramlarının etkileri başlıca rol oynar. Millet bireyleri, düşünce, duygu ve irade bakımından bu kavramların yarattığı ulusal bir ülküye sahip olurlar. Toplumun mevcut olabilmesi, ülkü beraberliğine sahip olması koşuluna da bağlıdır. Ulusal ülküyü, Türk Toplumu’nu yükseltmek, ulusal varlığı korumak konusunda tutulan yol olarak da ifade edebiliriz.
Türk milleti için bu ülkü, Atatürkçülük yoludur. Atatürkçülük, Türk Milleti’nin tam bağımsızlığa, huzur ve refaha sahip olması, devletin millet egemenliği esasına dayandırılması, aklın ve ilmin rehberliğinde çağdaş uygarlık düzeyine çıkarılması amacı ile esasları ATATÜRK tarafından belirtilen fikir ve ilkelerin bütünüdür. Modernleştiriciliği, akılcılığı, ulusal egemenliği ve ekonomik açıdan da devletçiliği simgelemektedir. Bu ideolojinin takipçilerine ve uygulayıcılarına Batılılar KEMALİST adını takmışlardır. Bu ilkeler, uygarlıkta çağdaşlaşmayı, gelenek ve kültürde Türkçülüğü ve milliyetçiliği ana yol olarak benimsemiştir.
Kültür içinde din vardır. Ancak milletler arasında din, ortak bir nitelik değildir. Kültür içerisinde ahlâk vardır. Dünya uluslarını oluşturan toplumların ahlâk anlayışları ve gelenekleri ayrı ayrı özelliklere sahiptir. Kültür içerisinde sayılması gereken güzel sanatlar, milletlere göre başka başkadır. Bütün bu düşünceler, bizi kültürün ulusallığı hakkında bir yargıya götüren kanıtlar olarak kabul edilebilir. Oysa kültürlerin oluşturduğu uygarlık evrenseldir.
Dil Birliği
Dil birliği, toplumun millet oluşunda, ulusal birlik ve beraberlikte dil birliği önemli bir öğedir ve bu unsurun ulusal kültür içerisinde vazgeçilmez bir yeri vardır. Bireyler arasında, eğitim ve öğretimde, ulusal edebiyatın kurulmasında araçtır. Atatürk’ün, Türk Milletinin öz diline kavuşturulması yönünden, Türk Dil Kurumu, Türk Dili Kurultayları, “Güneş Dil Teorisi” çalışmaları, Türk dilinin arınması, sadeleştirilmesi ile ulusal niteliklerinin ortaya çıkarılmasını amaçlayan, günün koşullarına göre ilerici ve çağdaş faaliyetlerdir.
Ulusal Tarih Birliği
Ulusal tarih bir milletin öz benliğine dönüşü ve ona kavuşmasıdır. Bundan yoksun toplumlar, bir millet olarak gelişmek olanağını bulamazlar. Osmanlı İmparatorluğu zamanında, milli tarih, “Osmanlı Hanedanı” ve “İslamcılık” felsefesi şeklinde anlaşılmıştır. Bu döneme ait anlayış “Ümmetçilik” şeklindeydi. Yani aynı dinde olanların oluşturdukları toplum, millet olarak kabul edilirdi. Hâlbuki Osmanoğulları ve İslam geçmişi ile bağlanan ulusal benliğimiz bir kaç yüzyıllık bir geçmişten ileri gidemiyordu. Atatürk, Türk Tarih Kurumu’nu kurmakla, Türk ulusunun binlerce yıl öncesine giden kendi öz tarihini gün ışığına çıkarmayı amaçlamıştır. Atatürk bu yolda o denli kararlıdır ki, vasiyetnamesinde Türk Dil Kurumu’na pay ayırmıştır.
Ortak Mutluluk
Bireylerin ve ailelerin mutluluğu, toplumun refah ve kalkınması, yurdun huzur ve güvenlik içinde bulunmasına bağlıdır. Bu nedenle milletin, bağımsız ve güçlü bir devletin varlığına ihtiyacı vardır. Sosyal birlik içerisinde bireysel mülkiyet esas olmakla birlikte, fertlerin başaramayacakları faaliyet alanları mevcuttur. Hem bu alanlardaki boşlukların doldurulması hem de kamu hizmetlerinin gerektiği gibi yürütülmesi için güçlü bir devletin gereği yadsınamaz bir gerçek olarak ortaya çıkmıştır.
Ulusal Ordu
Milletin dış ve iç tehditlere karşı ulusal varlığının korunmasında, düzenli ve çağın gereklerine göre teşkil edilmiş bir ordu, devlet anlayışının bir sembolüdür.
Bayrak ve Ulusal Marş
Egemenliğin, bağımsızlığın ve ulusal varlığın sembolleridir. Millet anlayışının “olmazsa olmaz” faktörlerinden biridir.
Sosyal Adalet
Ekonomik ve sosyal hayatın düzeni de, ulusal birlik ve bütünlüğünün yerleşmesinde ve devamlılığında etkili faktörlerden biri olup, ulusal gelirin arttırılmasının toplumun bireylerine refah ve mutluluk sağlayacağı aşikârdır.
Çağdaşlaşma ve Kültür Anlayışı
Geri kalmış ülkelerin genellikle kıt olan kaynakları içinde en bol malzeme İNSANDIR. Diğer kaynakları harekete geçirilebilecek güç de gene o insan öğesidir. Bu nedenle, geri kalmış ülkelerin devrimleri her şeyden önce insanı değiştirmeye, daha etkili ve daha bilinçli bir “yeni insan” yaratmaya yönelik insanın düşünüş ve davranış biçimlerini değiştirmeye yönelik bir Kültür Devrimi olmak zorundadır.
Bu bağlamda, Atatürk devrimlerinin ve bunun doktrinsel ve düşünsel kanadını oluşturan ilkelerinin temel hedefi de, çağdaşlaşmak ve batı uygarlığını yakalamaktır. Bu hedefe ulaşmada da temel öğeler olan kültürü oluşturan; Eğitim ve öğretim ile ilgili devrimlerin, zamanın koşullarına göre cesurca uygulanmasıdır.
Atatürk’ün ortaya koyduğu, benimsediği temel altı ilke içindeki Millet anlayışı ve hedef olarak altını çizdiği Çağdaşlaşma ve diğer İleri Uygarlıklar Seviyesine Ulaşma isteği, ilk ortaya konduğu gündeki kadar geçerli ve önemli olup, değeri zaman geçtikçe daha da iyi anlaşılmaktadır. Devrimci davranışın gereği; eşsiz önderimizin temel felsefesi, görüş ve prensipleri doğrultusunda yaptığı devrimlerin çevresine bir kale örüp o kalenin içine sıkışıp kalmak, yapılmış devrimlere yalnız bekçilik, koruyuculuk yapmak değildir. Devrimciliğin gereği, yeni atılımlarla ve yeni devrimlerle belirli bir ülküye doğru ilerlemektir. Atatürk devrimciliğinin de gereği; Atatürk ilkelerinin kuralları içinde yeni atılımlarla Atatürk ülküsüne doğru ilerlemektir.
Genelde, her devrimci atılımdan sonra olduğu gibi Atatürk’ün Cumhuriyeti kuruşundan ve ilk devrimleri yapışından sonra da bu eğilim, “yapılanı yeter görme” biçiminde ülkemizde de ortaya çıkmıştır. Atatürk’ün ölümünden sonra, bu eğilimi bazı devrimcilerde daha belirgin biçimde görülmüştür. Bu kimseler; Atatürk sağlığında hangi devrimleri yaptıysa, Türkiye için gerekli devrimlerin onlardan ibaret olduğu düşüncesine kapılmışlardır.
Oysa Atatürk gibi, devrimde süreklilik arayan, süreklilik aradığı içindir ki devrimciliği1 kalıcı bir ilke olarak benimseyen ve ilkeleri arasına alan ve bunu gençliğe emanet eden bir devrimci, 10 Kasım 1938’den sonra yaşasaydı elbette başlattığı devrimleri başka devrim ve çağa uygun yenilikçi hareketlerle bütünleştirip sürdürecek, daha ileri götürmek isteyecekti.
Sonuç
Atatürk, ulusal egemenlik esasına dayalı, kayıtsız şartsız bağımsız bir TÜRK DEVLETİ kurmuş ve bu devleti giderek insan haklarına dayanan, milli, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti haline getirmiştir. Bu bir evrimdir2. Türkiye Cumhuriyetinin anayasa ile tayin edilmiş bugünkü siyasal yapısını kökünden değiştirmeyi hedef alan bir girişim, ATATÜRK’ün kabul ettiği anlamda devrim değil, karşı devrim olur; dolayısıyla da ATATÜRK İLKELERİ’ne ve Atatürk’ün gençliğe emanet ettiği Cumhuriyete ihanet teşkil eder.
Sonuç olarak, bizim için artık devrim değil EVRİM söz konusudur. Bu evrimin hedefi de ATATÜRK tarafından gösterilmiş olan “Çağdaş Uygarlık” düzeyine ulaşmaktır.
O halde ATATÜRK İLKELERİNİN; sadece kondukları koşullar içinde ele alınıp, basmakalıp tekrarı çağı artık geçmiş, evrensel ve evrimci bir açıdan yorumlanmaları çağı gelmiştir. Bu doğrultuda yapılacak çalışma ve girişimler ATATÜRK ilkelerine yeni bir dinamizm ve yaşam kazandıracak, Türk gençliğine yeni bir ruh ve canlılık getirecektir.
Eski bir Amerikan atasözü vardır; “Düşmanını yenemezsen ona katıl.” ATATÜRK hem düşmanını yendi, hem de çağdaşlaşma ve çağdaş batı uygarlığını hedef göstererek ona (düşmanına) katıldı.
Yazar Halit Yıldırım, Ankara, 2006 yılında yazılmış. Güncelleme: 29 Ekim 2021, 10 Kasım 2022, 10 Kasım 2023
Kaynaklar:
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri
Aydınlanma Felsefesi, Devrimler ve Atatürk – Prof. Dr. Macit GÖKBERK
Atatürkçülük Nedir? Falih Rıfkı ATAY
1 DEVRİM: Kısa zaman içinde meydana gelen önemli değişiklikler. DEVRİMCİLİK: Eski yaşam kurallarını değiştirip, yeni ve daha üstün bir yaşama şeklini kurma.- TDK)
2 EVRİM- Tekamül, art arda biçim değiştirmeler dizisi.- TDK)