“Atomik Alışkanlıklar-Küçük Değişiklikler, Büyük Sonuçlar”

“Atomik Alışkanlıklar-Küçük Değişiklikler, Büyük Sonuçlar”

“Sürekli yaptığımız şey neyse, biz de oyuz. O halde mükemmellik bir eylem değil, bir alışkanlıktır.” Aristo

Büyük eğitimci Horace Mann’ın da söylediği gibi: “alışkanlıklar bir halata benzer. Her gün bir ilmik daha atarız ve çok geçmeden halat koparılamayacak bir duruma gelir.” Ben, bu sözlerin son bölümünü kabul etmiyorum. Koparılabildiğini biliyorum. Alışkanlıklar öğrenilir de unutulur da…

Bütün doğal güçler gibi, yerçekimi hem bizimle birlikte hem de bize karşı çalışır. Bazı alışkanlıklarımızın yerçekimi, şu ara gitmek istediğimiz yere erişmemizi engelliyor olabilir. Ama dünyamızı bir arada, gezegenleri yörüngelerinde tutan ve evrenin düzenini koruyan da yine yerçekimidir.[1]

Alışkanlıklarımızla yoğurduğumuz dünyamız bir bakıma sözler üzerine kurulmuştur. Nitekim Arşimet doğru söylemekte: “Doğru kelimeler ve sarsılmaz bir dayanak noktası bulursanız, önce iç dünyanızı sonra dış dünyayı yerinden oynatabilirsiniz!

Kendi iç ve dış dünyamızı yerinden oynatıp ivme kazanmada hiçbir zaman geç kalmadık… İster otuzumuzda olalım ister altmışımızda. Sonuçta, hayat her yaşta bizimledir. Nitekim şu anlamlı sözler yaşamın bu gerçeklerini bizlere hatırlatmakta:

*“Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.” M. Kemal Atatürk

*“Vücudunuza iyi bakın, çünkü yaşamak isteyeceğiniz yegâne yer orasıdır.” Jim Rohn

*“Yol yürüyene görünür.” Mevlâna

İşte bu yaşam yolculuğumuzda, Motivasyon eksikliğinin üstesinden nasıl geleceğimizi, ortamımızı başarıyı çoğaltabilecek şekilde nasıl düzenleyerek yeni ve daha iyi alışkanlıklar edinebileceğimiz yönünde anlamlı çıkarsamalar gösteren James Clear’ın Ülkemizde 3. Basımı Ekim 2021’de yayınlanan “Atomik Alışkanlıklar-Küçük Değişiklikler, Büyük Sonuçlar” adlı eserinin öne çıkan birkaç paragrafını sizlerle paylaşıyorum.

* Alışkanlıklar kendini iyileştirmenin bileşik faizidir. İyi alışkanlıkların değeri ve kötü alışkanlıkların maliyeti ancak iki, beş ya da on yıl sonra geriye dönüp baktığınızda çarpıcı bir şekilde belirginleşir. Bu, gündelik hayatta anlaşılıp değerinin bilinmesi zor bir kavram olabilir. Küçük değişiklikleri o anda çok önemli görünmedikleri için es geçeriz. Şimdi biraz para biriktirirseniz milyoner olmazsınız. Üç gün üst üste spor salonuna giderseniz bir anda forma girmezsiniz. Birkaç değişiklik yaparız ama sonuçlar hiçbir zaman çok çabuk gelmez ve böylece hızla önceki rutinlerimize geri döneriz.

* İşaret Etme ve Seslenme bilinçsiz bir alışkanlığın farkındalık düzeyini artırdığı için çok etkilidir. Eşim de benzer bir şey yapıyor. Kapıdan çıkmadan önce yanına alması gereken en önemli şeyleri yüksek sesle sayıyor: “Anahtarlarımı aldım. Cüzdanımı aldım. Gözlüğümü aldım. Kocamı aldım!” Bir davranış ne kadar otomatikleşirse onu bilinçli olarak düşünme olasılığımız o kadar azalır. Ve bir şeyi daha önce bin kez yapmışsak bazı şeyleri atlamaya başlarız. Bir sonraki seferin bir önceki gibi olacağını varsayarız. Her zaman yaptığımız şeyi yapmaya o kadar alışmışızdır ki durup doğru olup olmadığını sorgulamayız bile.

* Genel kural olarak, birine ne kadar, yakınsak davranışlarından bazılarını tekrarlama olasılığımız da o kadar artıyor. Çığır açan bir çalışmada on iki bin kişi otuz iki yıl boyunca takip edildi ve “insanın obez olma ihtimalinin, obez bir arkadaşı olması halinde % 57 arttığı” saptandı. Bunun tam tersi de geçerli. Bir diğer çalışma, ilişkisi olan biri kilo verdiğinde, her üç vakadan birinde partnerin de zayıfladığını ortaya koydu. Arkadaşlarımız ve ailemiz bize, bizi kendi yönlerine çeken bir tür görünmez çevre baskısı uygularlar.

Kalıcı alışkanlıklar inşa etmenin zor olmasının başlıca nedenlerinden biri: İnsanların çok az küçük değişiklik yaparken elle tutulur sonuçlar göremeyince durmaya karar vermeleridir. Bir aydır her gün koşuyorum, o zaman neden vücudumda hiçbir değişiklik göremiyorum, diye düşünürsünüz.

* Ustalık sabır gerektirir. NBA tarihinin en başarılı takımlarından biri olan San Antonio Spurs’ün soyunma odasında sosyal reformcu Jacob Riis’ten bir alıntı asılıdır: “Hiçbir şey işe yaramıyormuş gibi göründüğünde, gidip önündeki kayayı parçalamaya çalışan bir taş kırma makinesine bakarım. Belki de bir çatlak bile oluşmadan yüz kere darbe indirmek zorundadır. Ancak yüz birinci darbede taş ortadan ikiye ayrılır ve ben bunu başarının son darbe değil, öncesinde inen darbelerin hepsi olduğunu bilirim.”

* Beklenmedik bir ödüle şans eseri denk geldikten sonra, bir sonraki seferde stratejinizi değiştirirsiniz. Beyniniz ödülün öncesinde yaşanan olayları derhal sınıflandırmaya başlar. Bir dakika, bu bana iyi geldi. Hemen öncesinde ne yapmıştım? Bu, bütün insan davranışlarının ardındaki geri bildirim döngüsüdür: Dene, başarısız ol, öğren, farklı şekilde dene. Pratikle işe yaramaz hareketler silinir ve işe yarayan eylemler pekişir. Alışkanlık böyle oluşur.

Bazı insanlar verimliliklerine rağmen alışkanlıkların faydalarını sorgulamaya devam eder. Tartışma şöyle: “Alışkanlıklar hayatımı sıkıcı bir hale sokar mı? Kendimi keyif almayacağım bir hayat tarzına hapsetmek istemem. Bu kadar fazla rutin hayatın coşkusunu ve spontane oluşunu bozar mı?” Pek sayılmaz. Bu tür sorular yanlış bir çatallanmaya neden olur. Alışkanlık oluşturmak ile özgürlüğe erişmek arasında bir tercih yapmanız gerektiğini düşündürürler. Oysa ikisi birbirini tamamlamaktadırlar. Alışkanlıklar özgürlüğü kısıtlamaz. Alışkanlıklar özgürlük yaratır. Hatta alışkanlıklarını ele almayan insanlar en az özgürlüğe sahip insanlardır.

* Müze küratörleri her ne kadar onları hangi detayın uyandırdığını tam olarak söyleyemeseler de hakiki bir sanat eseri ile usta elinden çıkma bir taklidi birbirinden ayırt edebilmeleriyle bilinirler. Sadece saçlarının verdiği hisse dayanarak müşterisinin hamile olduğunu fark edebilen kuaförler bile duydum.

İnsan beyni bir tahmin makinesidir. Etrafınızı sürekli dikkate alır ve karşılaştığı bilgiyi analiz eder. Bir şeyi tekrarlı olarak tecrübe ettiğinizde -kalp krizi geçiren bir hastanın yüzünü gören bir ilk yardım görevlisi ya da radar ekranında bir füze gören askeri analist gibi- beyniniz detayları ayıklayarak alakalı ipuçlarını vurgulayarak ve bilgiyi gelecekte kullanmak üzere sınıflandırarak önemli kısımları fark etmeye başlar.

* Müşteriler zaman zaman bazı ürünleri istedikleri için değil, sunum şekilleri nedeniyle satın alıyordu. Örneğin göz hizasındaki ürünler, yere yakın olanlardan daha fazla satılma eğilimindedir. Bu nedenle mağaza raflarında pahalı markaları en kolay erişilen konumlarda bulursunuz çünkü en fazla kârı onlar getirirler. Ucuz alternatifler ise ulaşılması daha güç noktalara tıkılır. Aynı şey koridorların başlarına yerleştirilen üniteler için de geçerlidir. Bu üniteler perakendecilerin para makineleridir çünkü çok fazla yaya trafiği olan göz önünde konumlardır. Örneğin Coca-Cola satışlarının % 45’i koridorların başındaki raflardan gelmektedir. Bir ürün ya da hizmet ne kadar bariz bir şekilde erişilebilirse onu deneme de o kadar artar. İnsanlar Bud Light’i her barda bulunduğu için içerler ve Starbucks’a her köşe başında olduğu için giderler.

* Mukayese edildiğinde, bariz görsel işaretler yaratmak dikkatinizi arzulanan bir alışkanlığa çekebilir. 1990’ların başında Amsterdam’daki Schiphol Havaalanı’nın temizlik personeli her pisuvarın ortasına sineğe benzeyen küçük bir çıkartma koydu. Anlaşılan erkekler pisuvarın karşısına geçtiklerinde böcek sandıkları şeylere nişan alıyorlardı. Çıkartmalar hedefi tutturmalarını iyileştirdi ve pisuvarların etrafına “sıçratmalar” önemli ölçüde azaldı. Daha ileri analizler de çıkartmaların tuvalet temizlik maliyetlerini yılda %8 oranında azalttığını gösterdi.

*Belirgin işaretlerin gücünü kendi hayatımda da tecrübe ettim. Elmalarımı marketten alıp buzdolabımın alt bölümündeki sebzelik kısmına koyuyor, sonra da tamamen unutuyordum. Aklıma geldiklerinde bozulmuş oluyorlardı. Onları görmediğim için yemiyordum. Bir süre sonra kendi tavsiyeme uyup ortamımı yeniden tasarladım. Büyük bir sergileme kâsesi edinip onu mutfak tezgâhının ortasına koydum. Bir daha elma aldığım zaman orada, onları görebileceğim bir yerde yerlerini aldılar. Sihir gibi, sırf gözden uzakta değil de açıkta oldukları için günde birkaç elma yemeye başladım.

* Alanınız kısıtlıysa odanızı faaliyet sahalarına bölebilirsiniz: okumak için bir koltuk, yazmak için bir çalışma masası, yemek yemek için bir masa.  Aynını dijital alanlarınız için de yapabilirsiniz. Bilgisayarınızı sadece yazmak, tabletini bir şeyler okumak ve telefonun medya ve mesajlaşma için kullanan bir yazar tanıyorum. Her alışkanlığın bir yuvası olmalı.

*Bir alışkanlık kodlandığında, ortamsal işaretlerin her ortaya çıkışında harekete geçme dürtüsü canlanır. Obez insanları kilo kaybı sunumlarıyla mahcup etmek strese kapılmalarına neden olabilir ve sonucunda pek çok insan favori baş etme stratejisine -aşırı yeme- geri döner. Sigara içenlere kararmış akciğer fotoğrafları göstermek daha yüksek kaygı düzeylerine yol açar ve pek çok insanın sigaraya uzanmasına neden olur. İşaretler konusunda dikkatli olmazsanız durdurmak istediğiniz davranışın ta kendisine neden olabilirsiniz.

*İnsanlar gerçekliğin abartılı versiyonlarına kanmaya açıktırlar. Örneğin abur cuburlar ödül sistemlerimizi deliye döndürür. Yüzlerce, binlerce yıl vahşi doğada avlanmak ve yiyecek toplamak için mücadele verdikten sonra insan beyni tuz, şeker ve yağa yüksek değer biçer hale geldi. Bu tür yiyecekler genellikle kalori açısından zengindir ve eski çağlardaki atalarımız büyük çayırlarda dolaşırken bunlar hayli nadirdi. Bir sonraki öğünümüzün nereden geleceğini bilmediğinizde, yiyebileceğiniz kadar çok yemek, hayatta kalmak için kusursuz bir stratejidir. Ancak bugün kalori bakımından zengin bir ortamda yaşıyoruz. Yiyecek bol ama beyniniz onu hâlâ kıt bir şeymiş gibi şiddetle istemeye devam ediyor. Tuza, şekere ve yağa yüksek değer biçmek artık sağlığımız açısından hiç avantajlı değil ama beynin ödül merkezleri yaklaşık elli bin yıldır değişmediği için o güçlü istek devam ediyor. Modern gıda endüstrisi, Taş Devri’nden kalma güdülerimizi evrimsel amaçlarının ötesine esnetmeye bel bağlıyor.

*Dünyanın her yerinde insanlar gücün, prestijin ve statünün peşine düşer. Ceketlerimizde rozetler ve madalyalar isteriz. Unvanlarımızın arasında “Başkan” ya da “Ortak” yer alsın isteriz. Kabul edilmek, tanınmak, övülmek isteriz. Başarılı insanların davranışlarını kopyalamak isteriz çünkü kendimiz de başarıyı arzularız. Günlük alışkanlıklarımızın çoğu hayranlık duyduğumuz insanlarınkilerin taklididir.

* Antropolog ve biyolog Jared Diamond, ödüllü kitabı “Tüfek, Mikrop ve Çelik”te[2] basit bir olguya dikkat çeker: Kıtaların şekilleri farklıdır. İlk bakışta bu hayli bariz ve önemsiz bir beyan gibi görünse de insan davranışı üzerinde derin bir etkisinin olduğu da yabana atılamaz. Tarım yerküreye yayılmaya başladığında doğu-batı rotasında yayılmak çiftçilere kuzey-güney rotasında yayılmaktan daha kolay gelmiştir. Bunun nedeni, aynı enlem üstündeki yerlerin genel olarak benzer iklimlere, benzer güneş ışığı ve yağış miktarına ve benzer mevsim değişikliklerine sahip olmasıdır. Bu faktörler, Avrupa ve Asya’daki çiftçilerin birkaç mahsulü ehlileştirip Fransa’dan Çin’e kadar uzanan toprak parçasında o mahsulleri yetiştirmelerine neden olmuştur. Sonuç olarak tarım Asya ve Avrupa’da Amerika kıtalarındakinin iki ya da üç katı hızla yayıldı.

*1830 yılının yazında Victor Hugo imkânsız bir teslim tarihiyle karşı karşıyaydı. On iki ay önce yayımcısına yeni bir kitap sözü vermişti. Ama yazmak yerine yılı diğer projelerin peşinden koşarak, misafir ağırlayarak ve işini erteleyerek geçirmişti. Bu durumdan sıkılan yayımcısı altı aydan daha kısa bir teslimat tarihi belirledi. Kitabın Şubat 1831’de bitmiş olması gerekiyordu. Hugo erteleme alışkanlığını yenmek için tuhaf bir plan kurdu. Bütün giysilerini topladı ve bir yardımcısından onları büyük bir sandığa kilitlemesini istedi. Geniş bir şaldan başka giyecek hiçbir şeyi kalmamıştı. Dışarı çıkmak için uygun kıyafeti olmadığı için çalışma odasından çıkamadı ve 1830 yılının sonbahar ve kışında çılgınlar gibi yazdı. Notre Dame’ın Kamburu 14 Ocak l831’de, planlanandan iki hafta erken yayımlandı.

* Bir insan, akciğer kanseri riskini artırdığını bile bile niye sigara içer? Bir insan obezite riskini artırdığını bile bile neden aşırı yer? Bir insan cinsel yolla bulaşan hastalıklara yol açabilenini bile bile neden korunmasız seks yapar? Beynin ödüllere nasıl öncelik verdiğini anladığımızda cevaplar netlik kazanır: Kötü alışkanlıkların sonuçları gecikirken ödülleri hızlıdır. Sigara içmek sizi on yıl sonra öldürebilir ama şu anda stresinizi azaltıp nikotin isteğinizi yatıştırır. Aşırı yemek yemek uzun vadede zararlıdır ama şu anda iştahımızı dindirir. Seks -güvenli olsun da olmasın- bize hemen zevk sağlar. Hastalık ve enfeksiyon günlerce ya da haftalarca, hatta yıllarca ortaya çıkmayabilir.

* Kimliğiniz, “Ben müthiş bir askerim,” gibi bir inanca bağlıysa görev süreniz dolunca ne olur? Pek çok iş sahibinin kimliği, “Ben CEO’yum,” ya da “Ben kurucuyum,” türünde şeylerdir. Uyanık geçen her dakikanızı işiniz için çalışarak geçirirseniz şirketinizi devrettikten sonra ne hissedersiniz? Bu kimlik kayıplarını hafifletmenin anahtarı, kendinizi belli rolleriniz değişse bile kimliğinizin önemli yanlarını koruyabileceğiniz şekilde yeniden tanımlamaktır. Doğru seçildiğinde kimlik kırılgan değil, esnek bir şey olabilir. Bir engelin etrafından akan su gibi kimliğiniz, değişen şartlara karşı değil, değişen şartlarla birlikte hareket eder.

*İnsan yumuşak ve esnek doğar, ölünce kaskatı ve serttir.

Bitkiler yumuşak ve bükülebilir doğar, ölünce kırılgan ve kurudurlar.

Yani her kim sert ve katı ise ölümün mürididir.

Her kim yumuşak ve uysal ise yaşamın mürididir.

Sert ve katı olan kırılır.

Yumuşak ve esnek olan galip gelir. -LAO TZU

Derleyen ve Yazan Halit Yıldırım, Antalya, 10 Mayıs 2022

Dipnotlar:

[1] Stephen R. Covey-Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı –The 7 Habits of Highly Effective People

[2] Tüfek, Mikrop ve Çelik (Guns, Germs, and Steel – The Fates of Human Societies)–Jared Diamond

Share This
COMMENTS

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir