Çanakkale Savaşları

Çanakkale Savaşları

Çanakkale Savaşları; 19 Şubat 1915 te başlamış ve 9 Ocak 1916 da son bulmuştur. Kuşatan devletler Çanakkale’yi geçememişlerdir. Bu savaşlarda iz bırakan;

  • Kuşatan devletlerin 19 Şubat 1915 ve 25 Şubat 1915 bombardımanları,
  • Kuşatan devletlerin 18 Mart 1915 deniz saldırısı,
  • Kuşatan devletlerin 25 Nisan 1915 tarihinde 5 noktadan başlattıkları kara çıkartma harekâtı
  • Kuşatan devletlerin 6 Ağustos 1915 de, Suyla Koyuna çıkartma harekâtı,
  • Ancak, Kurmay Albay Mustafa Kemal’in komutasındaki kuvvetlerin 9 Ağustos 1915 te başlattıkları karşı taarruz harekâtları,
  • Çanakkale Savaşları, İngiliz, Anzak ve Fransız kuvvetleri Gelibolu Yarımadasını 1915 yılı Aralık ayı içinde tahliye etmeleriyle ve 9 Ocak 1916 tarihinde donanmalarını Çanakkale’den çekmekle son bulmuştur.

Birinci Dünya Savaşının galipleri devletlerin Çanakkale’den geçememelerinin en önemli sonucu; “İstanbul’a ve Karadeniz’e çıkamamakla Bolşevik Devrimine karşı Rus Çarına yardım edememiş” olmalarıdır.

Evet, Çanakkale kuşatması zaferimizle sonuçlanmıştır. İnsanı onurlandıran kahramanlıkları göz yaşlarla dinlersiniz… Ama Pirusvari bir zaferdir. Yani, bize de faturası ağırdır.

Bu savaşlar da ağırlıklı İstanbul, Marmara, Trakya, Ege ve Anadolu’nun okuyan Türk çocukları, ben diyeyim yüz elli bin eğitimli genç, siz deyin iki yüz bin eğitimli genç şehit olmuştur! Öyle ki; ertesi yıl Tıbbıye-i Şahane son sınıf öğrencisi olamadığı için mezun verememiştir!!!

Bir de canımı yakan, Birinci Dünya Savaşını kazanan devletlerin 6 Kasım 1918 de, ellerini kollarını sallayarak Çanakkale’den geçip, donanmalarını Dolmabahçe önünde konuşlandırmalarıdır.

Bugün o savaşları yaşayan kimse yaşamıyor!… Okuduğuma göre, bizden son gazi, Eskişehirli Yakup Satar’ı 2 Nisan 2008’de 110 yaşında yitirdik!

Çanakkale’de bize karşı savaşan son ANZAC Alec Campbell’in 2002’de öldüğünü gazeteler yazdı!

Şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum, mekânları Cennet olsun! Karşı taraftan ölen kişiler de dinlerince, dinlensinler!

Bu günkü öyküm Çanakkale’den olsun, dayanın “Muallim Ahmet Rıfkı’nın öyküsü bu….

Yıl 1915… Çanakkale’de kızılca kıyametin koptuğu günler… Aylardan Mayıs… Vefa Lisesi Fransızca Muallimi Ahmet Rıfkı her günkü gibi mektepten içeri girer.. Selâm verir Ahmet Rıfkı, ama çocuklar selâma karşılık vermezler… Şaşırır…

“Hocam, mahallemizde eli ayağı tutan ağabeylerimiz Çanakkale’ye gönüllü gittiler, ama siz hâlâ buradasınız… Biz de gitmek istiyoruz, fakat yaşımız tutmuyor… Söyler misiniz bize, vatanımız elden giderse sizin verdiğiniz eğitim ne işe yarar?”

Muallim Ahmet Rıfkı hayattaki tek varlığı yaşlı annesi Ayşe Hanım’la vedalaşır! Ardından mahallenin bakkalı Selâhattin Adil efendiye uğrar ve şöyle der:

“Selâhaddin Amca, Allahın izniyle Çanakkale’ye gidiyorum. Senden isteğim, anamı iaşesiz bırakma, kısmetse dönüşte borcumu öderim!”

Muallim Ahmet Rıfkı çeşitli cephelerde savaşa katılır. 19 Aralık 1915 günü şehit olur… Annesi haberi alır, üzüntü bir yandan, bakkala biriken borç bir yandan… Üç aylığını almıştır… Komşusunun kızı Gülşah’la birlikte dükkâna gider.

“Yedi aydır senden veresiye alırız, borcumuzu verelim de oğlum borçlu yatmasın!” …

Bakkal Selahaddin Adil Efendi veresiye defterini açar, okuma bilen Gülşah okur;

“Bu hesap Ahmet Rıfkı’nın kanıyla ödenmiştir, vesselam!”

Çanakkale Savaşları, 19 Şubat 1915 de 12 düşman zırhlısının boğaza girip, Türk mevzilerini topa tutmasıyla başlar. 18 Mart 1915 de düşmanın püskürtüldüğü deniz harekatıyla 1, safhası noktalanır.

2. safhası, 25 Nisan 1915 de düşman ordularının Anadolu da Kumkale ve Gelibolu yarımadasında pek çok noktada karaya çıkmasıyla başlar ve 7 Ocak 1916 da düşmanın Sedülbahir’den çekilmesiyle biter. 1. Dünya Savaşının galip devletleri Çanakkale Boğazını geçememişlerdir.

Evet, zafer bizimdir. Ama pahalıya patlayan bir zafer. Yaklaşık, 250.000 genç, şehit, yaralı, esir, kayıp ve hasta… Askeri Tıp Okulu, son sınıf öğrencileri savaşta olduğu için mezun verememiştir…

Elbette, karşı taraftan da en az bir o kadar… Özellikle, İngiliz, Fransız, çoğu, dominyonlarından…

Topçu ateş üstünlüğü de onlardaydı. Öyle bir savaş ki; ölüm ve yaralanma çoğu şarapnel parçalarından, ara, ara süngü ve kılıçtan…. Üstüne üstlük bir de; “Bit, Toz, Sinek, Susuzluk, Hastalıklar, Dizanteri, İshal, Paratifo, Tifus,”

Gece gündüz süren muharebeler günlerce devam ediyor, her iki tarafta iki gün, üç gün, dört gün hiç uyumadan, insan takati üzerinde boğuşuyorlardı.

İnanılır gibi değil; İngiliz gemileri Türk siperlerinde hareket eden her şeye yüzlerce mermi atıyordu. Düşman ateşinden korunmak için Türklerde siperlerini mümkün olduğu kadar düşman siperlerine yaklaştırıyorlardı.

Biraz abartılı olacak ama. siperler öyle yaklaşmıştı ki, ölülerini toplamak için ara verildiğinde, birbirlerine sigara attıkları söylenir!..…

Bugün bile, o savaşların yapıldığı yerlerdeki bakkal dükkânlarının önündeki çuvallar da, yağmur sonrası toprak yüzüne çıkan ve toplanan şarapnel ve mermi artıklarının satıldığını görürsünüz…

Kısaca, siperler savaşıydı Çanakkale….

Biliyorum, içiniz karardı… Aşağıdaki öyküyle bitiriyorum 18 Mart Deniz Harekâtı yazısını.

Geleceğini biliyordum…

Savaşın en kanlı günlerinden biriydi. Asker, en iyi arkadaşının az ilerde kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın, başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar. Tam siperden dışarı doğru bir hamle yapacağı sırada, başka bir arkadaşı onu omzundan tutarak tekrar içeri çekti,

– Delirdin mi sen? Gitmeye değer mi? Baksana delik deşik olmuş. Büyük bir ihtimalle ölmüştür. Artık onun için yapabileceğin bir şey yok. Boşuna kendi hayatını tehlikeye atma.

Fakat asker onu dinlemedi ve kendisini siperden dışarıya attı. İnanılması güç bir mucize gerçekleşti, asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa, koşa geri döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar.

Fakat cesur asker yaralı arkadaşını kurtaramamıştı. Siperdeki diğer arkadaşı;

– Sana söylemiştim, boşuna hayatını tehlikeye atmana değdi mi?

– Değdi… Değdi.. dedi!

Ve hıçkırarak arkadaşının son sözlerini tekrarladı:

– Geleceğini biliyordum… Geleceğini biliyordum…

ÜLKEM DE BARIŞ, DÜNYA DA BARIŞ. Atatürk.

Yazar Av. Önder Limoncuoğlu, İzmir, 18 Mart 2021

İlgili Bağlantı:

Yılmaz Özdil’in “18 Mart” yazısı, Sözcü Gazetesi, 18 Mart 2021

Share This
COMMENTS

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir