“Çek Bir Acılı İstanbul” olsun.

“Çek Bir Acılı İstanbul” olsun.

İstanbul’da havanın değişiklik arz ettiği bir ortamda gerekli mevsimsel giyimlerimizle, Suadiye tren istasyonundan trene binip, Halkalı istasyonuna kadar gitmeyi planladık. 2020 senesinin ilk haftalarında böyle bir gezinti insana moral vereceğini düşündük.

Anadolu’ya gelen Türkler, göçebe bir yaşamdan yerleşik yaşama geçmeleri sürecinde kültürlerini de beraber getirdikleri doğrudur. Ancak göçebe kavimlerin yemek kültürleri genelde av eti ağırlıklı olduğundan, yerleşik düzene geçişlerinde yörelerin yemek kültürlerine uyum sağlamışlardır. Anadolu’da birçok şehrin kendine has yemekleri vardır. Hatta o yemekler, o şehirlerle anılır.

Her ne kadar aynı şiş köfte olsa da içindeki baharat yoğunluğu ile bir birinden ayrı olan bir Urfa kebabı vardır, birde Adana kebabı vardır. Her iki kebap da aynı olsa da lezzetleri değişiktir.

Gaziantep’in anıldığı hem yemekler hem de tatlılar vardır, pastırma ve mantı ile Kayseri şehri anılır. Tandır ve etli ekmek Konya ile anılır, Kastamonu  değişik bir pidesi ile meşhurdur. Ordu ili, orada yapılan kapalı kıymalı pidesi ile Sürmene’de yapılan tereyağlı pidesi, yörenin adı ile anılır.

Türkiye’nin her bir köşesinde yemeği ile anılan yerleşim yerleri vardır. Çömlek kebabı ile anılan yöreler vardır, mesela Nevşehir ve bu şehrin etrafındaki bütün kasabalarda çömlek kebabı yapılır, çünkü çömlek de bu yörede üretilir.

İzmir’de yapılan sebzeli tepsi köftesine, İzmir köftesi denir. Her şehrin yemek kültürünü bu sayfalarda yazmaya kalksak, sayfalar yetmez.

Ancak bir tek ‘’İstanbul‘’ şehri ile anılan bir yemek kültürünü bulmakta zorlanmaktayım. Osmanlı Saray’ında asırlarca çeşitli yemekler üretilmiş, mesela hünkârbeğendi, dörüzziyafe  köftesi, fodula yemeği, mutancana yemeği ve mahmudiye güveci gibi yemeklerin arasında hiç İstanbul adına bir yemek bulunmamakta.

İstanbul’un Anadolu yakasından trene binip, Avrupa yakasına kadar trenden hiç inmeden seyahat etmek, bir ayrıcalık olduğunu düşünmekteyim. Bu şehri İstanbul, Osmanlı Devleti  döneminden başlayıp asırlarca, sonra Türkiye Cumhuriyeti Devletinde de bir şehir için en fazla para harcanan Kent olduğunu düşünmekteyim.

Türkiye’de başka hiçbir şehre bu kadar para harcanmamış ve harcanmamaktadır.

Köprüler, tüneller, metrolar, yollar, hava alanları gibi büyük yatırımlar hep İstanbul’a yapılmış ve yapılmakta.  Senelik Türkiye Devlet bütçesi ile İstanbul Belediyesinin bütçesini karşılaştırırsak ne kadar hacimli bir bütçe harcamasından bahsetmekte olduğumuzu, bu çarpıcı rakamlar bize konuyu izah etmektedir.

2020 yılı için Türkiye bütçesi yaklaşık 974 milyar lira olduğunu kabul edersek, İstanbul’un 2020 senesi için hazırlanan bütçesi, 25 milyar liradır. Her ne kadar bu değeri kabul etsek te, unutmamak gerekir ki Büyük Şehir Belediyesinin 67 milyar liralık bir borç takanağı vardır.

Trende her istasyonda inenler ve binenler vardı. Tren Gebze tarafından gelip Halkalı istikametine gidiş yönünde yoğunluk yaşamaktaydı. Üsküdar’dan Sirkeci istasyonuna doğru  boğazın altından geçerken korkmadım desem, yalan söylemiş olurum. Bu geçiş anında en korktuğum konu, bu süreçte bir depremi yaşamak.

Karşıya varınca bir oh çekerim. Tren Yenikapı istasyonunda inenlerle yoğunluğu azaldı. Yeşilköy’e geldiğimizde, hava alanına bir uçak indiğine şahit olduk. Uçak Cumhurbaşkanlığı forsu taşımaktaydı. Yani Atatürk Hava Limanı kapanmamıştı. Belki Cumhurbaşkanı kendi kullanımı için Atatürk Hava Limanını saklı tutup, diğer bütün uçakların yeni hava limanına gönderilmesini emretmiş olabilirdi, diye düşündüm.

Akvaryum Florya istasyonunda bir Lokanta gördük Hatay Lezzetleri adında. Lokanta önce yolun kenarına yapılmış. Kanımca müşteri yoğunluğu olduğundan denize doğru bir sundurma ile ilave mekân yaratılmış. Daha sonra yine ihtiyaç doğmuş, bir basamak daha ilave mekan yapılmış, bir üçüncüsü derken, bir dördüncüsü ile denizin kenarına kadar bu lokanta uzamış. Doğru tahmin yürütmek zor amma 1000 kişiden fazla insanın oturabileceği bir lokantada. Atatürk Hava Limanı kapandıktan sonra lokantaya gelenlerin sayısında çok büyük düşme olmuş. İçerde sadece iki kişi yemek yerken çok üzüldüm.

Ancak önümüze konan yemek listesinde bir İstanbul yemeği aradım, hani derler ya ‘’Çek bir acılı İstanbul‘’ diye garsonun mutfağa bağırmasını bekledim, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.

Metin Atamer (21.1.2020)

Share This
COMMENTS

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir