Cumhuriyet 101 Yaşında

Cumhuriyet 101 Yaşında

Cumhuriyet Bayramı’na yaklaştığımız bu günlerde, ülkemin 1914’den başlayarak 1916 senesine kadar devam eden İtilaf ve İttifak devlerinin Osmanlı Devleti’ni ele geçirme girişimlerini anarım hep. İngiltere, Fransa, Sırbistan, Rusya İmparatorluğu, İtalya, Yunanistan, Portekiz, Romanya ve Amerika Birleşik Devletleri’nin oluşturduğu bir büyük gücün içinde hedefte bir ufak boğaz Çanakkale. Osmanlı Devleti asırlarca Avrupa’nın bir yöresinde terör estirmiş, birçok ülkeyi haraca bağlamış. Her padişah payitahta oturduktan sonra Avrupa’nın içlerine seferler düzenlemiş. Burada kanımca her seferde haracın miktarını arttırmak ana amacı gütmüş. Topkapı ve sonrasında Dolmabahçe Saraylarının giderleri artmış, bu nedenle halktan vergi toplamanın yanında ülkelerin haraçlarını arttırmayı amaçlamış Saray her dönemde. Toplanan haraçlar özellikle Saray harcamalarını ve İstanbul’un çeşitli yörelerine cami ve Külliye yapmak için harcanmış haraç gelirleri.

Osmanlı Devleti’nin işgal ettiği Avrupa ülkeleri, bu haraç durumundan pek hoşlanmadığı açıkça bilinmekte. Osmanlı Anadolu’ya yatırım yapmayı asırlar boyu hiç mi hiç düşünmemiş. Anadolu’yu sadece sefere giderken asker toplamak için düşünmüş. Osmanlı ordusu kimi zaman Trakya’dan da asker toplarmış.

Hatta İkinci Viyana kuşatması için 1683 yılında Osmanlı Devleti Viyana şehrinin önlerinde şehri ele geçirmek için 2 ay boyunca şehri kuşatmış. Ordu ve Ordunun ikmal güçleri zayıflama başlayınca Polonya ile Litvanya birlikleri Kral III Jan Sobieski komutasında, Osmanlılara ve Osmanlı’nın vasal ve haraç düzenine karşı Kahlenberg dağında verilen savaşta Osmanlı ordusu mağlup olmuştur.

Bu mağlubiyet diğer yörelerde de devam edince Osmanlı Avrupa’dan geri çekilme süreci başlamış oldu. Aslında Osmanlı’nın ana amacı ticaret yollarını elde tutmak ve bu yolda haraç düzenini korumak olduğunu, bütün tarihçiler dile getirmekteler.

Osmanlı’nın kuruluşu da bu düzen üstüne olduğu bilinir. ‘Kayı Aşireti’ haraç toplama düzeni üzerine kurulu bir göçebe toplumdan Osman Bey tarafında Söğüt’te oluşturulan düzen, daha sonra Bursa ve İznik ele geçirilince Devlet düzeni sağlanması ile Osmanlı Devleti diye anılmış. Ancak düzen yine eşkıyalık ve haraç toplama devletin ana prensiplerini oluşturmuş. Daha sonra Trakya da Edirne merkezine taşınmış devletin merkezi.

İstanbul Sultan Mehmet tarafından ele geçirilince İmparatorluk payesi de eklenmiş. İşte bu tarihten sonra Avrupa’nın içlerine doğru haraç yolu açılmış. Bosna Hersek, Macaristan, Bulgaristan, Romanya, Slovakya ve Makedonya gibi ülkeler işgal edilmiş. Müslüman yapılmaya çalışılmış ama bu gaye tam olarak özümsenmemiş. Aslında halkın büyük bir bölümünün Hristiyan olarak yaşamlarını devam ettirmeleri, bugünün şartlarında, çok daha olumlu neticelere gittiğini görmekteyiz. Düşünüyorum halkın büyük bir bölümünün Müslüman olduğu hiçbir ülkenin gelişmiş ülkeler sıralamasında yer almadığını görmekteyiz.

Bu sınıflandırmaya bizim ülkemiz de dahildir. G- 20 gibi sanal bir mefhumun geçerli olduğuna da inanmamaktayım. Ülkemizde gayrisafi milli hasılanın fert başına düşen miktarı gelişmiş ülkelere kıyasla, çok düşük seviyede olduğunu bilmekteyiz. Her ne kadar TUİK in rakamları başka yüksek değer söylese de TUİK kurumunun hiçbir değerine sokaktaki vatandaş bile inanmadığından, vermiş olduğu değerlere kimse itibar etmemekte.

TUİK 2023 yılı için verdiği değer $13,110.00 derler ya yalandan kim ölmüş ki? Salla gitsin bir değer, bir evvelki yılda $ 8,600.00 olarak ilan edildi. Ülkede %52 büyüme olduğunu kabul edersek bu değer de 13.110.00 gelmiş olur, diyerek ülkede kamuoyu yaratılmak istenmekte. Hani adama demezler mi: Ülkü büyüdüğü müddetçe halk neden fakirleşmekte? diye bir soru gelmez mi insanın aklına.  Ülkede büyüme varsa, halkın yoksullaşmasında azalma göstermesi gerekmez mi? Tam tersi oluşmakta ülkemde. Halk daha fazla yoksullaşmakta, ancak halkın zenginleşmesi yerine, Sarayın koruduğu zengin müteahhit gurubunun, daha zengin olmalarını izlemekteyiz. Yaşamayan Halkın Devleti olmaz. Halkı Yaşat ki Devlet Yaşasın.

Büyüklerimiz böyle söylemiş.

Bu günlerde konuşulan en önemli konu 2025 yılı bütçesi ve bu bütçenin içinde 2 kalem bütçenin neye hizmet ettiğini halk anlamakta güçlük çekmekte:

Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi 2024 yılında 91.8 miyar TL iken, 2025 yılı için 130.1 milyar TL olarak teklif edilmiş. Yaklaşık %38’ lik bir artış görülmekte. İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve Ticaret Bakanlığı bütçelerinden daha fazla bir bütçeye sahip bir kurum. Hani din konusunda yaptığı faaliyetlerde topluma verdiği öğütte ‘halka yalan söyleme, hırsızlık yapma, insan öldürme, hileden uzak dur‘ konularında hiçte başarı sağlayamadığını görmekteyiz. Bir itirafta bulunmak isterim, bu müessesenin ülke menfaatine ne katkıda bulunduğunu ciddi şekilde araştırmakta yarar vardır.

Diğer bütçe ise Beş Tepedeki Sarayın bütçesi, 2024 yılı bütçesi 12.28 milyar TL sı iken,

2025 yılı bütçesi için teklif edilen 16.9 milyar TL sı.  Yıllık artış %38 olarak yapılmış.  Bu bütçede bir kalem var ki ne amaçla, hangi merkezi hedeflendiği belirsiz bir açıklama: ‘2 milyar 370 milyon cari TRANSFER’. Diğeri ise: ‘1 milyar 753 milyon TL sermaye giderleri?  Bu iki kalemden siz ne anlam çıkardınız?  Sanki şirket ortaklarına sermaye apeli yapılmakta?

Yaklaşık 2 trilyon TL açık vereceği düşünülen 2025 yılı bütçesini incelerken aklıma

Cumhuriyet’imizin ilk yıllarında 1933 yılının bilançosu aklıma gelmekte. Onlarca sanayi yatırımı yapılmış, yüzlerce kilometre yol, demiryolu yapılmış, Osmanlı Devletinin borçları temizlenmiş ve de 1933 yılı açık vermeden 1 milyon liraya varan bir fazlalıkla kapanmış. Dolar 1928’den 1935 kadar 1.28 TL olarak işlem görmüş.

Mustafa Kemal Atatürk neden çok büyük bir lider? Düşünün. Yaptığı her işte, attığı her adımda sadece ülkesini düşünmüş, hiçbir şahsi menfaat veya etrafına çıkar sağlamayı aklına bile getirmemiş, işte ona olan hayranlığımız bundan. En büyük TürkAtatürk’ün ta kendisidir diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.

Yazar Metin Atamer, Ankara, 22 Ekim 2024

Share This
COMMENTS

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir