Cumhuriyet’in 100.Yılı ve CHP
Cumhuriyetimizin 100. Yılı, halk ve yerel yönetimler tarafından görkemli etkinliklerle kutlandı. Devleti devlet yapan en önemli ilke olan “Cumhuriyetçilik” ve bu ilkenin kutlandığı bir asırlık dönemde, bu kutlamaları en başta devletin yapması gerekiyordu. Ama bu duruma artık şaşırmıyoruz, değil mi? Ve bu kanıksama hali ne kadar da atalet getiren ve tehlikeli bir durumdur aslında.
2002 Genel Seçimleri sonrasında Ak Parti iktidara geldiğinden beri başladı Cumhuriyet kazanımlarımızın kaybı. İlk başlarda çok da farkında değildik. Ak Parti’yi muhafazakâr bir siyasi parti olarak düşünmüştük çoğumuz ya da böyle düşünmek istemiştik. Çünkü yavaş yavaş geliyordu o korktuğumuz uygulamalar…
Cumhuriyet karşıtı yasa ve uygulamalar kendini çok da belli etmeden ve sinsice ilerliyordu. Ancak zamanla anladık o tehlikeyi… Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında devlet yatırımlarına büyük önem vererek şeker, demir, kâğıt, çay, fındık, elektrik, taş kömürü gibi üretim yapan büyük fabrikalar inşa edilmişti. 1990’lı yıllarda büyük bir özelleştirme rüzgarına kapılan Türkiye’de birçok kamu kuruluşu özelleştirmeden nasibini almıştı zaten. Ak Parti’nin gelmesiyle bu özelleştirme rüzgârı kasırgaya dönüşerek hemen hemen tüm yerli kurumlarımızın kapatılmasına yol açtı. Kapatılan bu kurumların arasında, benim de belgeselini yaptığım, Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü de vardı. Yakın zamanda yaşamış olduğumuz koronavirüs pandemisiyle sağlığın ve yerli aşı üretim merkezinin bir ülke için hayati öneme sahip olduğunu mutlaka anlamışızdır.
Ve biz, Cumhuriyet’in 100. Kuruluş yılı olan 2023’e geldiğimizde, Cumhuriyet’in ilk yıllarında kurulan her bir kurumun kapatılmış ya da iktidar partisinin ideolojisine uygun bir şekilde değiştirilmiş olduğuna şahit oluyoruz maalesef. Sonuçta Cumhuriyet yapmış, AKP satmıştı! Sadece kapatılan kurumlar mı peki? Demokrasi, hak – hukuk ve adalete ne olmuştu?
Cumhuriyetçi asker, siyasetçi, gazeteci ve yurttaşla sırf hesaplaşmak adına çıkarılan Ergenekon-Balyoz davası gibi süreçler kaç kişinin yaşamına mal olmuş ya da kaç yaşamı soldurmuştu? Hiçbir şey olmasa bile kaç kişi haksız yere cezaevinde hapsolmuştu?.. 2013’deki Gezi Davası sonucu kaç gencimiz ve ailesinin yaşamları mahvolmuştu? İktidar partisinin cemaatlerle olan ilişkisinden dolayı devlet düzeyine getirilen ve bunun sonucunda devlete sızan FETÖ’nün lideri Fethullah Gülen’in direktifiyle haince yapılan 15 Temmuz darbe girişimi ya gerçekten amacına ulaşsaydı?
Bunların yanında 2017 referandum sonucundaki anayasa değişikliği ve bunun getirdiği antidemokratik uygulamalar ile Başkanlık sistemine, yani tek adamı temsil eden Cumhurbaşkanı’na bağlı olması sorunu da ortaya çıktı. Bir de seçimlerin şaibeli olarak gerçekleştirilmesini eklemek lazım. Ak Parti iktidara geldiğinden beri ne yazık ki hiçbir seçim, güvenliğin olmadığı ya da denetlenmediği veya hile yapılarak değiştirildiği bir ortamda yapıldı… Bu yazdıklarımın dışında düşünüyorum da bunlara ekleyebileceğimiz başka şeyler elbette vardır.
Peki tüm bunların eksiği var, fazlası yokken bu ülkenin muhalefet partileri ve özellikle ana muhalefet partisi – ayrıca Cumhuriyet’in kurucu partisi olan – Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ne yapmıştı? Tüm kurumlar birer birer elden çıkarılırken, masumlar yargılanıp cezaevlerine atılırken, her türlü anti-demokratik uygulamaya karşı nasıl bir tepki planı oluşturmuştu? Örneğin halkı örgütleyebilmiş miydi? Seçimler öncesinde halkla ne kadar birebir konuşmuş ve onlara ne kadar dokunabilmişti? Bunlar için büyük bir çaba gerekse de Cumhuriyet’in kurucusu olan bir partinin, bu çabanın yüzlerce katını gösterebilecek güce muktedir olması gerekirdi ama olmadı!
Hayati Bir Kurultay
Cumhuriyet’in kuruluşunu kutladığımız haftadan tam bir hafta sonra 38. CHP Olağan Kurultayı yapıldı. Geçen günkü kurultaya kadar ben de dahil olmak üzere çevremdeki çoğu kişide gözlemlediğim duygu, kayıtsızlık ve çaresizlikle karışmış bir üzüntüydü. Özellikle 14 Mayıs Genel Seçimlerinden sonra yaşadığımız hayal kırıklığının etkisiyle haberleri bile takip etmez ya da etsek bile bunu pasif bir ruh haliyle yapar olmuştuk. Gözlemlediğim kadarıyla geçen gün gerçekleşen CHP Kurultayındaki Genel Başkanın değişimi kaybolan umutları bir nebze olsun ortaya çıkardı. Çünkü bir değişim gerekiyordu ve bu değişim baştan başlamadan olamazdı. Ama şunu da unutmamak gerekir ki, değişim için en başın değişmesi gerekse de sadece kişinin değişmesi değil zihniyet değişimi partiyi değiştirecektir.
İşte bu yüzden CHP’nin yeni Genel Başkanı Özgür Özel, bu sorumluluğun ve oturacağı koltuğun ağırlığının farkında olmalı ve eskiden yapılan hataların hepsiyle yüzleşerek bunları ortadan kaldırmalıdır.
Eski Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun dürüst ve namuslu bir insan olması, üstlendiği görevi iyi yaptığı anlamına gelmiyordu. Üstelik eksik ve yanlışlarına rağmen koltuğundan yıllarca kalkmama hakkını kullanması, CHP’li seçmene ve bu ülkeye karşı yaptığı büyük bir haksızlık olmuştur. Nitekim bunun bedelini son seçimlerde de ödedik. Hatta kendisinin şu itirafı neredeyse halkla dalga geçer gibi olmuştur: “Vatandaşın kapısını çalıp kendimizi yeteri kadar anlatamadık.” Hayat memat meselesi kadar önemli bir seçim sonrasında bile yukarıdaki ifade kullanılabiliyorsa, bu sözün bittiği yerdir.
Geçmiş geçmişte kalmıştır ve şu andan itibaren yeniyi ve dolayısıyla değişimi inşa etmek lazım. İşte bu yüzden CHP Genel Başkanı Özgür Özel, geçmişteki hataları telafi etmeye çalışarak başarılı olmalı ve kurucusu Atatürk olan CHP’yi layık olduğu yere getirmelidir. Çok zaman kaybetsek de ülkenin geleceği CHP’ye bağlıdır. Cumhuriyet’in geleceği CHP’ye bağlıdır. Ve Cumhuriyet değerlerini tekrar kazanmak yine CHP’ye bağlıdır.
Yazar Nihan Ertem, İzmir, 7 Kasım 2023