Deniz Salyası
Seneler öncesine götürüyor hafızam beni. 1990 lı senelerde temiz enerji konusunda oğlumun ısrarı ile yurt dışında bir arkadaşımla bir şirket kurmuştuk. Zürich merkezli rüzgar enerjisine yatırım yapacak bir firma oluşturduk. Meteorolojiden aldığımız bilgiler doğrultusunda Enerji Bakanlığından önce Hatay, daha sonra Bozcaada ve üçüncü olarak Çeşme Alaçatı yöresi için rüzgâr enerji santralı konusunda araştırma yapmaya izin istedik. Öyle engellerle karşılaştık ki, hani derler ya bir kitap yazsam sayfalar yetmez diye, işte öylesine zor dönemlerden geçtik. Aslında bu uzun hikâyeyi kapsayan bir de kitap çıkarttım. İçinde Beyaz Enerji Davası konusunun da işlendiği güzel bir eser çıkmıştı ortaya. Bin bir meşakkatle ilk santralı 1998 yılında, maceralı bir şekilde devreye giren santralın kuruluş hikayesini konu etmeyeceğim.
Bu yatırım sırasında temiz enerji konusunda verdiğim birçok seminerlerde, çevre duyarlılığını ve doğa dengesini yoğun işlemeye çalıştım.
Bilindiği gibi Anadolu’nun kuzey hattında sıralan Canik dağları kıyıya paralel olduğu için kuzey rüzgârları ile Karadeniz bol yağmur alır. Yağmurların meydana getirdiği hatta yükseklerde oluşan karların erimesi ile dereler, coşkulu denize doğru yol alırlar. Bu coşkulu akışta bol miktarda oksijen suya katılır. Ayrıca bu sular bol miktarda mikro organizmayı da beraberinde denizlere taşır. Sadece tatlı suyun Karadeniz’e taşınmasından öte, tabiatta asırlar içinde oluşmuş bir doğa dengesinin olduğunu düşünmekteyim.
İkinci Dünya savaşı sonrası, Sanayi devrimi başlarında Avrupa da birçok sanayi tesisleri Donau nehri kıyılarında kurulmuştur. Bizim Tuna Nehri olarak tanıdığımız bu nehir kenarında kurulma nedenlerinin başında, fabrikalarının ihtiyacı olan suyu, bu nehirden karşılaması idi. Kullandıkları suyu da, hiçbir arıtma yapmadan nehre geri boşaltırlardı. 1960 lı senelerde Tuna nehri simsiyah akardı. Aynı senelerde Dnieper nehri de SSCB nin bütün pisliğini Karadeniz’e taşırdı. 1970 li senelerde NATO’nun finanse ettiği bir projede, Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler düzenli bir şekilde Karadeniz’e bağlı akarsularını kontrol ederek, kirlenmemesi için önlemler aldılar. Bu ülkeler içinde Türkiye de vardı ve bu araştırma işi için ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü görevli kılındı.
O tarihte İstanbul Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi ve ODTÜ’sinin Deniz bilimleri konusunda çalışan bölümleri mevcuttu. Deniz bilimleri konusunda çalışma yapmak için araştırma gemisi ve bu araştırmayı yapacak yüklü bütçesi olması gerekir. Hoş Deniz Kuvvetlerinin de, Çubuklu da, Seyir Hidrografi Oşinografi Dairesinde araştırma gemileri ile yaptıkları ölçümler bulunsa da, uluslararası yayınlarda onların araştırmaları yer almamakta.
Bir tarihte İstanbul’un Haliç kıyısında ufak tefek işletmelerle birde Taşkızak Tersanesi bulunurdu. Haliç’e kıyısı olan belediyelerin de atık suları, arıtılmadan, buraya deşarj edilmekteydi. Haliç kötü kokardı. Daha sonra yapılan araştırma neticesinde atık sular, dip sulara pompalanıp, dip sularla Karadeniz’e akıtıldı. Haliç’teki Tesisler kapatıldı, On seneyi aşkın bir çabalama ile Haliçteki suyun rengi normale dönmeye başladı. Şimdilerde onlarca olta ile balık avlayan insanlar, Galata köprüsüne balık avlamaya gelmekte.
Ancak, Kazlı çeşme dolaylarında bulunan deri işleyen atölyeler uzun seneler kirli atık sularını Marmara ya deşarj etmeye devam ettiler. Ta ki Gebze yakınlarında Dericilere bir sanayi bölgesi kurulup, işletmeye açılana dek.
İyi Hoş da, bunca senedir Marmara ya akıtılan arıtılmamış atık sular, bu iç denizde nasıl davranacağını kimse bilmiyordu ancak doğa bozulan bu dengede bir şekilde reaksiyon verecekti.
Karadeniz kıyılarına su taşıyan derelerin üzerine barajlar yapılarak elektrik üretim tesisleri kuruldu. Burada da doğanın dengesi bir şekilde bozuldu. Artık Karadeniz için bereket olan Hamsi balığını resimli dergilerde göreceğiz.
Bir tarihte Greenpeace Kurumu Sinop, Gerze’de yapılması planlanan termik santral için bir çevre raporu hazırlamamız istenildi. Hemen kolları sıvadık, Karadeniz’de bulunan canlılar konusunda 100 den fazla yayın bulduk. Bunların en önemli 98 yayını defalarca okuduk. Besin zincirlerinin ısı ve tuzlulukla nasıl bir birini tetiklediğini inceledik. Bazı türlerin kaybolması ile başka türlerin bu zincire nasıl dâhil olduğunu okuduk. Mevsimlerin etkileri, Karadeniz’in kimyasal yapısındaki değişiminin, mevsimlerdeki akarsuların taşıdığı su miktarına dayandığını inceledik. Deniz kıyısına yapılan termik veya nükleer santrallarının soğutma sularından deniz canlılarını nasıl etkileneceğini araştırdık. Karadeniz kıyısı için nasıl Termik Santral sakıncalı ise bir Nükleer Santralın da o kadar sakıncalı olacağını raporladık.
İstanbul Kanalı için 15 milyon dolar verilerek bir firmaya hazırlatılan ÇED raporuna, İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri bölümünden istenilen deniz canlıları ile ilgili rapor, bu raporu tanzim eden firma tarafından ÇED belgelerine eklenmemiştir.
Siz istediğiniz kadar doğayı aldatın, dere yatağına bina yapın, ormanları altın aramak için kesin yok edin, akarsuların üstüne gereksiz barajlar yapın, doğa sizden intikamını bir gün Deniz Salyası gibi alır diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
Metin Atamer, Ankara, 6 Haziran 2021