Devenin Boynu

Devenin Boynu

Deveye sormuşlar boynun neden eğri diye başlayan bir hikâye vardır hatırlar mısınız? İşte tam burada düşünmekteyim cevabın detayına bakarsanız, ayakları, hörgücü, tırnakları velhasıl her bir tarafı doğaya uyum sağlamak adına şekillenmiş bir hayvan. DEVE.

Yazılı tarih kitaplarında en eski kanunların UR kıralı Ur-Nammu tarafından Sümer lisanı ile yazıldığı söylenir. Ur Krallığında Milattan Önce 2112 ile 2050 senelerinde konulan bu kanunların uzun seneler kullanıldığı, hatta Eşnunna kanun kitabı da milattan önce 1930 yılında, İsin’li Lipit-İştar’ın kanun kitabı ise milattan önce 1870 yıllarında Ur-Nammu’ nun kanunlarına dayalı olarak yazıldığı söylenir.

Bu kanunların Mezopotamya’da bulunan krallıklara referans oluşturduğu da söylenmektedir. Hatta Babil Kralı Hammurabi’nin Milattan Önce 1728-1686 seneleri arasında, tanrının kendisine dikte ettirdiğini söylediği kanunlarını, UR-Nammu’ nun kanunlarından esinlendiği kaydedilmiştir. Arkeolog Jean Vincent Scheil’in 1901 yılında ELAM’da bulduğu kitabedeki Hammurabi Kanunları, yaklaşık iki metre yükseklikte bir kaya üzerine çivi yazısı ile kazılmıştır.  Bu tarihsel anıt olan STEL, bulunduğu yerden alınıp, götürüldüğü Fransa’daki LOUVRE Müzesinde sergilenmektedir.

Bu kanunlarda neler var neler. Genelde ağır suçların ölüm cezası ile cezalandırılmasına yönelik olan bu kanunlardan anlaşılan, toplumu kurallara itaat etmeye bir ölüm korkusunun hükmettiğini açıkça görmekteyiz.  Şunu çok iyi biliyoruz ki o tarihte kanun koyanda koyduğu kanunlara öncelikle kendisi kanunlarına itaat etmiş ve örnek olmuştur.

Yazılı ilk kanunlardan bir örnek vermek gerekirse: ‘Bir kimse bir eve girilecek delik açarsa, o kimse deliğin önünde ölümle cezalandırılır ve oraya gömülür” denmektedir. Burada görüldüğü gibi hırsızlık yapanın alacağı ceza ölüm. Hatta “Bir evde yangın çıkar ve oraya yangını söndürmeye gelen kimse evin sahibinin malına göz gezdirip evin sahibinin malını alırsa, kendisi aynı ateşe atılır.” Hırsızlığın açıkça tek cezası ölüm olduğunu görmekteyiz.

Hammurabi kanunları 282 madde olduğu söylenir. Bu maddeler içinde 13.üncü madde yoktur. Belki 13 rakamı da, her inanışta olduğu gibi, uğursuz sayıldığından böyle bir madde konulmamış olduğuna inanmaktayım. Hammurabi kanunlarında evlilik ve miras hukuku da geniş bir şekilde işlendiğini görmekteyiz. Hatta iftira atmak üzerine konulmuş bir kanun maddesinde, bir kimseye iftira atan kişi, onu ispat edemezse, öldürüleceği söylenmektedir. Bir başka deyişle iftira etmek ağır bir suç olarak algılanmaktadır.

Hammurabi kanunlarına baktığımızda, o dönemlerde, hangi suçların işlendiği ve bunlara konulan ölüm cezaları ile önlenmeye çalışıldığı açıkça görülmektedir. Bazı konularda ise kısasa kısas diye adlandırdığımız türden cezalarda vardır. Bir kimse bir kimsenin gözüne zarar verirse, cezası onun gözüne de aynı zarar tatbik edilir cinstendi. Fakat cinayet, hırsızlık ve tacizin cezası yalnızca ölüm olarak yazılmıştı.

Asur’luların kanunları ise, Sümerlilerin kanunlarına benzemekle birlikte, Babillilerinkinden daha katı kuralları olan, fakat yine de Hammurabi kanunlarının referans olarak alındığı, genelde aile üzerinde yoğunlaşan kanunlardır. Sümerlilerin aile birliğine yönelik ayrıca ‘’Sümer Aile Kanunları’’ vardır. Hatta bu kanunların tabletlerle ‘Asur–bani- pal‘in Ninova şehir kütüphanesinde yapılan  kazılarda elde edilmişti. Hatta Ptahhotep bildirileri, Şeria kuralları ve Mozaik kanunları bile Hammurabi kanunlarından etkilendiği yazılmaktadır. Daha da ilerisinde bu kanunların Roma hukukuna rehber olduğu bile iddia edilir.

Hititlerde ise kanunlar yüz yıllarca kullanılan, anlatılış bakımından ‘’Eğer bu olay olursa şu ceza uygulanır‘’ şekli ile tabletlere dökülmüştür. Buda Ur- Nammu’ nun yazdırdığı kanunlara da benzer olduğu söylenir. Hititler döneminde kimi zaman bu cezaların para ile ödemesine imkân getirilmekteydi.

Nereden bakarsanız bakın, her kanunu yapan uygarlık, bu kanunları en az iki yüz yıl kullanmış, uygulamış ve medeniyetlerin yıkılması ile kanunlarda ortadan kalkmıştır. Fakat bir başka medeniyet onu örnek alıp kendi yasalarını kurarak hüküm sürdürmüşler. Dört bin sene evvel koyulan kanunlar, en az birkaç yüz yıl yürürlükte kaldığını ve uygulandığını günümüze kadar ulaşan tabletlerden anlamaktayız. Dört bin sene evveli iyi anlamamız gerekir.  

Türkiye Cumhuriyeti henüz daha 100.ncü yılına eriştiği günümüzde, Anayasa, Eğitim Sistemi, Ceza Yasaları ve birçok yasaların, kimileri keyfi olarak, kimileri ise uygulamayı yasal kılmak adına, birkaç kez değişikliğe uğradı.  Hem de kişiye ait meşru olmayan konuları, meşru hale getirecek yasa değişiklikleri yapıldı.  Mevcut iktidar yönetimi devam ettirmeyi hedef kılan Anayasa ve diğer kanunlarda değişiklik yapılması için, aleni eylemleri çekinmeden yapmaları, ne kadar etik, bilmiyorum.  Mevcut Anayasa’ya uymayan Beştepe ve yönetim, ‘yeni anayasa’ cümlesini telaffuz etmesini yadırgamaktayım. Tekrar işbaşına gelerek yasaları değiştirmeyi hedef tutmak, abesle iştigal değil midir? Hani deveye sormuşlar ‘boynun niye eğri’ diye, bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.

Metin Atamer: Ankara, 10 Haziran 2024

Share This
COMMENTS

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir