Dizginlenemeyen Öncü Teknolojiler!
“Dizginlenemeyen-Öncü Teknolojilerin Kontrol Edeceği Bu Yeni Dünyada Söz Hakkımız Olacak mı?”
*“Yaşlılar her şeye inanırlar, orta yaşlılar her şeyden şüphelenir ve gençler her şeyi bilirler.” Oscar Wilde
*“Güzel bir kızı öptüğü esnada güvenli bir şekilde araba kullanabilen herhangi bir erkek, [şayet kendi kendine giden bir arabada değilse*] öpücüğe hak ettiği ilgiyi göstermiyor demektir.” Albert Einstein [* Yazar ilavesiyle]
Yirmi yıl önce cep telefonları yavaş ve hantaldı, sadece arama yapmak ve mesajlaşmak için kullanılıyorlardı. Bugün ise daha ziyade güçlü bilgisayarlar ve her an elimizin altında olan çalışma ve eğlence cihazları haline geldiler. Onlara sadece bağımlı değil, aslen mecburuz. İşlevsellikleri ise her geçen gün artıyor. Akıllı telefonlarımızı yatmadan hemen önce ve uyandığımızda kontrol ediyor, neredeyse kendimizin bir uzantısı olarak bütün gün yanımızda taşıyoruz. Fiziksel ile dijital olanı birleştirerek dünya ile üzerindekiler arasında temel bir arayüzümüz haline gelmiş olan bu cihazlar vazgeçilmezlerimizdir.
Yaratıcılar sorunsuz bir şekilde ve sürekli olarak yeni özellikler ekleyerek alıştığımız pek çok ürünü (radyolar, müzik çalarlar, haritalar vb.) kullanım dışı bırakıyor ve dünyamızı maddesizleştiriyor. Ve yakında, bu ürünlerin elde taşınmasına gerek kalmayacak, hatta belki de isteğe bağlı olarak gözlüklerimiz, kontakt lenslerimiz ve hatta implantlarımız aracılığıyla erişebileceğiz. Sürekli olarak “açık” olacaklar, bize sürekli olarak yardımcı olurken aynı zamanda bizi sürekli olarak değerlendirebilecekler.
Yapay zekâ dostumuz olabilir, ancak aynı zamanda kısa ve uzun vadede mühim riskleri de bünyesinde barındıran bir dostumuz konumundadır. Antik Çağ filozoflarından Laozi’nin bir zamanlar dile getirmiş olduğu gibi, “Rakibinizi hafife almaktan daha büyük bir tehlike yoktur.” Rakibimizi kendi ellerimizle yaratmış olmamız ise ironiktir.
Nitekim, Microsoft’un yeni yapay zekâsı VALL-E, herhangi birinin sesini doğru bir şekilde taklit etmek için yalnızca 3 saniyelik bir örnek kullanabiliyor. Başka konuşma simülatörleri de yaratılmış olsa da VALL-E farklı bir şekilde inşa edildiği için potansiyel kötüye kullanım için daha fazla alana sahip.
“2030 yılına kadar, yeni öncü teknolojilerin sadece yapay zekâ bileşeni küresel ekonomiye yaklaşık 16 trilyon dolarlık bir katkı sağlayabilir ve mevcut toplam çalışma saatlerinin yüzde 30’unu değiştirebilir. Bu da bir milyar kadar insanı büyük ölçüde etkileyecek,” diye altı çizilen bu ifadeler, Daniel Doll & Steinberg Stuart Leaf’ın beraberce yazdığı ve Mart 2024’de ülkemizde ilk basımı yapılan, yapay zekanın hayatımızı nasıl değiştireceğine yönelik “Dizginlenemeyen–Öncü Teknolojilerin Kontrol Edeceği Bu Yeni Dünyada Söz Hakkımız Olacak mı?” adlı ve Bloomberg tarafından 2023’ün en iyisi seçilen okunası eserin giriş kısmında yer alan bu olguyu içeren güncel eserin öne çıkan birkaç paragrafını da aşağıda paylaşıyorum.
* Biliyorsunuz, bu teknolojiler iki şey yapacak. Yapacakları ilk şey, sektörlerimizi dönüştürecek olmaları. Yani hukuk mesleğine bakarsanız, avukatların çalışma şeklini dönüştürecekler. Hollywood’a ve film yaratımına bakarsanız, filmlerin yaratılma, aktarılma ve tüketilme şeklini değiştirecekler. Ancak yapacakları ikinci şey, bu işi yürüttüğümüz temel zemini değiştirecek olmaları. Yani hukuk endüstrisi hukuk üzerine kuruludur. Hollywood ise hikâye anlatımına dayanır. Ancak bu temel şeyler, hukuk ve hikâye anlatıcılığı, insanlığın başlangıcından beri var, özellikle de hikâye anlatıcılığı. Ancak bunlar insanların çalışabileceği ve bugün bizim çalıştığımız şekilde yaratıldı ve geliştirildi. Bu teknolojiler hikâye anlatımını yönetmeye başladıklarında, hukuku yönetmeye başladıklarında, bunu bizden tamamen farklı bir şekilde yapacaklar: İlk adımın dönüşüm, ikinci adımın ise yıkım olduğunu kabul etmemiz gerekecek ve süreçlerimiz de değişecek.
* Geçen ay (27 Mart 2024’de Oksijen Dergisi ile yazarla yapılan röportajdan) Palm Springs’te Hollywood Profesyoneller Derneği’nin düzenlediği bir etkinlikteydim ve Hollywood’un en üst düzey 750 kişisi oradaydı. Metinden videoya yayın yapan Sora yeni duyurulmuştu ve bu onlar için bir anda hem bir tehdit hem de bir fırsat haline gelmişti. O dört gün boyunca konuştukları tek şey Sora’ydı. Yani bu alandaki bazı önemli fırsatlardan iki ya da üç yıl uzaktayız. İnsanları bu teknolojileri kendilerine fayda sağlayacak hale getirmeye ve bu teknolojilere dahil olmaya çağırıyorum çünkü o zaman daha fazla insana fayda sağlayacaklar. Eğer bunları görmezden gelir ve başkalarının imajıyla yaratılmalarına izin verirlerse o zaman kendileri için uygun olmayacaklardır.
* Ve bu kitapta önerdiğim şey, eğer bu süreçler, altta yatan süreçler değişecekse, süreçlerin yaratılmasında ne kadar çok insan yer alırsa, sonucun o insanlar için olumlu olma olasılığı o kadar artacaktır. Eğer bunu görmezden gelir ve hukukun yaratılmasına ya da hikâye anlatımına izin verirlerse, bu teknolojiler hikâye anlatımını kontrol altına almakta son derece başarılıdır. Hikâye anlatımı çok önemlidir. Örneğin, Türkiye ya da AB bu teknolojilere izin vermeyeceğine karar verirse, yine de inşa edileceklerdir. Bu da 10 yıl sonra bu teknolojileri kontrol edenlerin kendi yaşam tarzları, kültürleri, hikayeleri ve insanları olmayacağı anlamına geliyor. Ve bu trajik bir durum çünkü dünya harika bir yer çünkü farklı kültürlerimiz, farklı bakış açılarımız ve farklı insanlarımız var. Ve bu teknolojiler sadece birkaç kişinin istediğini düşündüğü şekilde değil, onların istediklerini karşılayacak şekilde geliştirilmeli ve benimsenmelidir.
* Peki ya savaş kararları gibi kritik kararlar? İşin ahlaki boyutu? Henüz yanıtlayamayacağım bir soru soruyorsunuz. Bu teknolojilerin geleceğinin ne olduğunu ve nasıl ilerleyeceğini bilmiyoruz. Şu anda bu teknolojilerin hikâye anlatımının büyük bir kısmını ele geçirdiği söylenebilir. 25 yıl önce insanlar her şeyi gazetelerden ve haber kanallarından öğreniyordu. Ve tüm bilgiler onlar tarafından yaratılıyordu, film stüdyoları tarafından yaratılıyordu, vs. Şimdi ise sosyal medya sadece dağıtımı değiştirmekle kalmadı, aslında yaratımı da değiştirdi. Yani birçok insan bilgilerini doğru olabilecek ya da olmayabilecek kaynaklardan alıyor. Dolayısıyla insanların, insanlar tarafından yaratılan ama aynı zamanda yapay zekaya dayalı olarak farklı insanlara yönlendirilen bilgisayar sistemlerinden gelen bilgilere dayalı olarak kampanya yapma biçimleriyle oy verme konusunda etkilendikleri bir durumla karşı karşıyayız. Yani ağlarımda ya o kişileri takip ettiğim için ya da bilgisayar onları görmem gerektiğini düşündüğü için orada olan benden gelen yayınları görüyorum.
İki nedenden dolayı, birincisi, ilgimi çekebileceğini düşünüyor, ama aynı zamanda hoşuma gitmeyebilir, çünkü hoşuma gitmezse, o zaman dikkatim daha büyük olur. Yani aslında kararların alındığı aşamaya çoktan geldik, bu teknolojilere dayalı kararlar almak için onlar tarafından etkileniyoruz. Şimdi, sorunuz gerçekten çok önemli ve iyi bir soru. Acaba 80’lerdeki filmlerdeki gibi, savaş oyunları gibi, bilgisayarların kararları gerçekten devraldığı bir duruma gelecek miyiz? Bu, o noktada insanların vereceği bir karar olacak. Umarım savaşa girip girmemek gibi kritik kararlar, savaşa girme arzusundan ziyade savaşa girmeme arzusuna sahip insanlar tarafından verilir. Bir bilgisayarın ne düşüneceğini bilemeyiz…
* Giderek artan bir başka endişe de silah sistemlerinin otonom hale gelebilecek olması. İnsana benzeyen, akıllı, bağımsız ve durdurulamaz kararlar veren Terminatör tipi makineler tarafından yürütülen yapay zekâ destekli savaş yakın zamanda pek olası görünmüyor. Bununla birlikte, katil robotlar zaten bizimle birlikte. Silahlandırılmış, yapay zekâ kontrollü insansız hava araçları avlamak, öldürmek ve yok etmek için askeri görevlerde kullanılmaya başlandı bile. Şu anda büyük ölçüde insan operatörlerin kontrolü altındalar, ancak zamanla herhangi bir insan müdahalesi olmadan can alma gücü ve takdiri verilebilir. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri ve Kızıl Haç bu tür silahların uluslararası hukuk kapsamında yasaklanması gerektiğini ilan etmiştir. Ancak, Güvenlik Konseyi’nin üç üyesi, ABD, İngiltere ve Rusya resmi müzakerelere karşı çıktıkları için böyle bir anlaşma ilerleme kaydedememiştir.
* Birkaç yıl içinde kuantum bilişim, tüm verilerimizin güvenliğini sağlamak için yaygın olarak kullanılan açık anahtarlı şifreleme sistemi olan RSA şifrelemesini kırabilir. Karşı önlemler alınmadığı takdirde bu durum ekonomilerimizi ayakta tutan tüm sistemleri savunmasız hale getirecektir. Kuantum, şimdiye kadar güvenli bir şekilde saklanan her bilgi parçasının şifresini geriye dönük olarak çözebilecek ve ne kadar uzakta olursa olsun, dünyanın her yerindeki her ağdaki her güvenli cihaza erişebilecektir. Şifrelemeyi kuantum bilişime uyarlamak muhtemelen on yıl sürecektir; şimdi başlasak bile bu zamana karşı bir yarış olacaktır. Başta Çin olmak üzere çeşitli ülkelerin küresel çapta herkes ve her şey hakkında devasa güvenli veri depoları biriktirdiğine inanılıyor. Bunlar henüz deşifre edilemiyor, ancak kuantum bilişim çözümleri kullanılabilir olduğunda şeffaf hale gelecekler.
* Kuantum Bilişim: Basit bir şekilde ifade etmek gerekirse, geleneksel hesaplama, her adımda ikili (basit evet veya hayır) olan ve tek, kesin bir sonuca (kapalı küme) götüren hesaplamaları sırayla çalıştırır. Orta derecede basit bir problem için bile anlamlı bir cevaba ulaşmak çok sayıda yinelemeli hesaplama gerektirir. Kuantum bilgisayarlar aynı anda çok sayıda hesaplama yaparak tek bir ikili sonuca değil, her birinin altında yatan bir olasılığa (açık küme) sahip çok sayıda farklı sonuca bakar. Hesaplama hızındaki fark muazzam olabilir. Zaman içinde bu durum yalnızca olağanüstü verimlilik kazanımları sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda elde edilen yanıtların uygunluğunu da artıracaktır.
* İlgili protokolleri devam etmekte olan 6G; hız, bağlantı, gecikme süresi ile diğer tüm kilit unsurlar genelinde iyileştirmeler gerçekleştirerek 5G’nin ortaya koyduğu yenilikleri daha uzak ufuklara taşımaya çalışacaktır. Diğer öncü teknolojilerde kaydedilecek olan gelişmelerin birçoğuna uygun bir biçimde oluşturulacak ve bunlardan yararlanılabilecektir. 6G’nin son derece etkili olacağı kuşkusuz olsa da henüz 5G’nin başlangıç aşamalarındayız ve gelecek nesillerin 6G çerçevesinde tecrübe edecekleri sonuç büyük oranda 5G’nin önümüzdeki birkaç yıl içinde ortaya koyacağı belli başlı başarı ile yetersizlikleri ekseninde şekillenecektir.
* Metaverse’ün tartışmasız güncel bir tanımı ise, “gerçek dünyamızla eş zamanlı olarak işleyen, dijital olarak yaratılmış, içinde kendi seçtiğimiz “avatarlar” (dijital temsilciler) tarafından karakterize edildiğimiz, alternatif niteliklerde bir dünyadır,” olabilir.
Metaverse sayesinde katılımcıların gerçek dünyada anonim kalmalarına, ancak internette olabilecek herhangi bir evrende istedikleri herhangi bir hikâyeyi kamuya açık bir şekilde “yaşayabilmelerine”, bu doğrultuda da bir veya daha fazla yeni “kişi” yaratabilmelerine olanak tanınmaktadır. Metaverse hangi yönde (veya yönlerde) ilerlerse ilerlesin, ister sürükleyici, artırılmış, sanal, merkezileştirilmiş veya merkeziyetsizleştirilmiş olsun, şu anda çok az kişinin odaklandığı ve hatta anladığı derinlikte büyüme potansiyeline sahiptir. Dünya üzerindeki sektörlerin neredeyse her biri ile etkileşime girebilmesi ve yüzlerce, binlerce ve dahası milyonlar ile milyarlarca insanın gündelik yaşamını etkileyerek küresel ekonominin önemli ve ayrılamaz bir parçası haline gelmesi, yalnızca birkaç yeni kavramın hayata geçirilebilmesi ile bağıntılı bir durum değildir. Citibank tarafından hazırlanmış, “Metaverse ile Para: Geleceğin Şifresini Çözmek” başlıklı bir raporda metaverse’ün 2030 yılına kadar 13 trilyon dolara varabilecek küresel bir rant fırsatını temsil edebileceği öne sürülmüştür.
* Belki de pek çok kişi için heyecan verici bir önerme olmayan kripto para dünyası, herkesin kendi bankacısı olabileceği bir konseptin fitilini ateşlemiştir. Bu bağlamda kişinin para birimlerini saklayabileceği kişisel bir dijital cüzdana sahip olması gerekmektedir, ancak bu teknoloji neredeyse her tür varlığın bu cüzdanlarda muhafazasını mümkün kılmaktadır. Birçok açıdan bu uygulama, parayı yatağın veya döşemenin altında ya da bir kasada tutmanın yeni moda karşılığıdır. Çok sayıda potansiyel müşterinin ucuz işlem yapabilmelerine imkân sağlanacak ve daha önce sıralanmış bulunan tüm sorunların da çözülebilmeleri mümkün olacaktır. Ne yazık ki, bu bağlama özgün bir dizi sorun da vardır: Hesap sahibi, hesaba erişim için gerekli şifreleri bilmekte olan tek kişi konumundadır. Bunları unutması (ya da kaybetmesi) durumunda, varlıklar da asla geri alınamayacaktır. Benzer şekilde, cüzdanın kendisi kaybedilir ya da ihtimal, siber korsanlığa kurban giderse varlıklar yine sonsuza dek yok olacaktır. Uygunsuz ürünlerin satılabilmelerine veya saf dolandırıcılık faaliyetlerine yönelik yetilerde büyük ölçüde artışlar tecrübe edilecektir.
* Derin sahtecilikler gibi sınır teknoloji türevi tetikleyiciler daha da sorunlu hale gelebilir. Derin sahtecilikler, genellikle tanınmış bir kişinin yerini neredeyse aynı benzerinin aldığı sentezlenmiş bir medya biçimidir. Olağanüstü gerçekçi görsel ve işitsel içerik üretmek için en ileri teknolojilerden yararlanan deep fake‘ler genellikle neredeyse tespit edilemez. Yalnızca kandırmak amacıyla yaratılırlar ve sonuçları hem kimlikleri çalınanlar hem de manipüle edilenler için korkutucu olabilir. Ne yazık ki, uygulamalar sınırsızdır ve potansiyel zarar ölçülemez. Dahası, bizi dijital olarak kopyalama becerisi hızla artıyor.
* Duke Üniversitesi Bilim ve Toplum Girişimi’nin (Duke Initiative for Science and Society) kurucu direktörü Nita Farahany, 2023 Dünya Ekonomik Forumu’nda yapmış olduğu bir konuşması esnasında, beyin dalgalarının kodlarını deşifre edebilecek bir teknolojinin olduğunu ve başlangıç aşamasında yer almasına rağmen kullanıma sunulma sürecinde bulunduğunu ifade etmiştir. Bu teknoloji, beynimizin ürettiği devasa veri örüntülerini analiz edebilen yapay zekanın sayesinde mümkün olabilmiştir. Müdahaleci olmayan, giyilebilir cihazların mutluluk, üzüntü ve öfke gibi duygusal durumları algılayabilmeleri artık imkanlar dahilindedir. Zihninizin gördüklerini; mesela şekiller ile numaraları ya da belki banka hesaplarınızın şifrelerini dahi çözümleyebilmekteler.
* Neuralink ve diğerleri bir adım daha atarak beyne çipler (gerçek bilgisayarlar) yerleştirme konusunda deneyler yapmaktadır. Bir sonraki adım, yalnızca biyolojik materyale ya da DNA’ya dayanan ve nihayetinde ameliyatsız olarak entegre edilebilen CRISPR ile olduğu gibi) bir bilgisayar olabilir. Başlangıçta bu, sağlığımızı izleyebilir ve bilişsel yeteneğimizi genişletebilir. Bir sonraki yineleme zihinsel yeteneğimizi geliştirebilir ve düşünce süreçlerimizi iyileştirebilir. Uzun vadede, neden insanları doğudan birbirlerine bağlayarak aynı anda fikirlerini paylaşmalarına ve keşfetmelerine izin vermeyelim? Belki de grupları bir araya getirerek silikon tabanlı (muhtemelen kuantum) bilgisayar sistemlerine bağlı bir insan Bulutu -esasen bir kuantum beyni (QBrain)- oluşturmak mümkün olabilir. Potansiyel ufuklar aynı anda hem nefes kesici derecede heyecan verici hem de ürkütücüdür.
Araştıran-Derleyen-Yazan Halit Yıldırım, Ankara, 16 Mayıs 2024