Düşünce Tarihi – 1, Önder Limoncuoğlu yazdı…

Düşünce Tarihi – 1, Önder Limoncuoğlu yazdı…

Sevgili Gençler,

Benim kuşak, Felsefe Dersini Lise son sınıfta okurdu. Rahmetli Ziya Somar iyi bir felsefe hocası idi. Cumhuriyetin yetiştirdiği ve yaşlılığında İstanbul’a atanan hocalardan… Bakalım mı, bana nasıl öğretti Felsefeyi?

Meselem

Kutsal, yüce davaları, din adamlarına bıraktım, Büyüklük ve kahramanlığı devlet adamlarına.
Bir tek meselem var benim şimdi; Ben…….Ben……….  Binlerce sene geçse de aradan, Mesele gene ayni, gene insan……

Önder Limoncuoğlu*, 28 Kasım 1962, Karantina/İzmir.

O Felsefe/Bu Felsefe, O Görüş/Bu görüş, O Din/Bu Din, O Devlet/Bu Devlet benim meselem değil. Benim meselem. İnsanın İnşası!

Yazdıklarım öyle olmalı ki; benim gibi sıradan insanlar “Hap” gibi içebilsinler. Boğulmasınlar laflarla, görüşlerle… Fark Edebilsinler…

Önce, temeli atalım. Aşağıdaki iki esası değerlerinize temel yapın. Her söyleneni bunlara göre değerlendirin…

Birinci Esas:Neden/Nasıl/Niçin/Acaba” diye sorgulayın. Buna, “Sorgulayan Akıl” deriz. Buna; Düşünebilmek” de, denir. Aklınızın ilk hareketi!  Felsefe bununla başlar.

İkinci Esas: “Adı, ister Devlet, ister Din, ister Felsefe, ister Dernek, ister Grup olsun; Hepsinin Varlık Sebebinin, İnsan olduğunun Farkına Varın.

Yani, “İnsan amaç, bu oluşumlar araçtır.”  Başka deyişle, “Her şey insan içindir.”

Tarih; “Devlet, Din, Tarikat, Cemaat, Dernek v.s. gibi  kurumları “Amaç”, İnsanı “Araç” gören anlayışın, bunu savunanları   katılığa, acımasızlığa, hoşgörüsüzlüğe, tutuculuğa götürdüğünün” tanığıdır!..

“Hangi Aile’den, hangi Din’den, hangi Millet’ten, hangi Dernek’ten, hangi Sosyal Sınıf’tan” olursanız olun, içinde yer aldığımız bütün oluşumların varlık sebebinin yani, kuruluş amacının ” İnsan” olduğunu fark edin!

Evet, her oluşumda amaç “İnsan”, içinde yer aldığınız oluşum ise “Araç” olmalıdır”!.. Ne olur, içinde yer alacağınız oluşumların varlık sebebi olan “İnsan=Birey” amacının önüne “Şekilselliğin” geçmesine izin vermeyin, oluşumunuz “Dogmatikleşmesin” ve orada “Rahipler”  oluşmasın!..

Gene, çok laf ettim. “Kısa/Öz konuşmak ve öneri ile bitirmek… Böyle olur; “Güzel Söylemek.”

“Ete, kemiğe büründün, Yunus, diye göründün.” Yunus Emre

Daha öz; “Felsefenizi” anlatabilir misiniz? “Ben Allah’ım” diyebilir misiniz?
Örnek çok:

“Ne kadar bilgili olursan ol, öğretebildiğin karşındakinin anlayabildiği kadardır” der, Mevlana!

Can Yücel de şiir halinde; “En uzak mesafe; ne Afrika’dır, ne Çin, ne Hindistan. En uzak mesafe; iki kafa arasındaki mesafedir bir birini anlamayan”!

“Uzay ve aptallık sonsuzdur ama, bazen birinciden kuşku duyduğum olmuştur.” Albert Einstein.

“Giriş, etkileyici olsun” diye bunları dile getirdim. Yoksa asıl isteğim; “Bu yaşa kadar gençlere duyurabileceğim nitelikte ne öğrendiğim ve bunları kısa/ öz olarak onlara nasıl anlatabilirim” dir!

Sevgili Gençler,

İyi bakın… İnsanoğlu, var olduğundan beri üç güçle sürekli kavga vermektedir. Bu güçlerden birincisi “Doğa”, ikincisi “İnsanın Kendisi”, üçüncüsü de; “İktidar Gücünü Elinde Tutan İnsan” dır.

Doğa ile verilen kavga “Bilim Tarihini” oluşturur. Bu kavga sonucu, insanoğlu çok kazanımlar elde etmiş ve etmektedir. Örneklersek; Ateşin bulunuşundan tutun, tekerleğin yapımı, yazının bulunuşu, buhar gücü, aşılar, ilaçlar, aydınlanmak, uçmak, uzaya gitmek gibi…

İnsanın kendisi ile olan kavgasına gelince; insan bu yolda da büyük kazanımlar elde etmiş ve etmektedir. Örneklersek; Bu günün insanı ilk çağ insanı değildir, psikoloji olarak daha sağlam, daha zeki olmak gibi…

İktidar gücünü elinde tutan insana karşı verilen kavga ise “İnsan Hakları Tarihi’ni” oluşturur. Bunun sonucu olarak da insanoğlu çok kazanımlar elde etmiş ve etmektedir Örneklersek; Yaşama hakkı, özgürlükler, eşitlik ilkesi, mülkiyet hakkı, bireyin güvenliği yani yargı kararı olmadan tutuklu kalmama hakkı, savunma hakkı, mutluluğu arama hakkı, düşünme ve düşündüğünü söyleyebilme hakkı, örgütlenmek hakkı, ücretsiz eğitim ve öğrenim hakkı, yıllık izin hakkı, çalışma saatlerinin sınırlandırılması, asgari ücret, sosyal güvence, ücretsiz sağlık hizmetlerinden faydalanma hakkı, temiz çevrede yaşama hakkı, aldanmadan mal satın alma hakkı gibi…

Yukarıda örnek olarak saydığım “İnsan haklarının siyasi iktidar tarafından kabul edilmesi ve bireyin bu hakları kullanabilme özgürlüğünün temini ve korunması ve olanaklarının bireye sağlanması” öyle kolay olmamıştır. Bu gün, “Çağdaş Bildirilerde ve Çağdaş Anayasa’lar da yer alan Temel Hak ve Özgürlükler ile Sosyal Hak ve Özgürlükler, o metinlere bireyin canı kanı pahasına, işkence görerek ve göz yaşı dökerek yazdırılmıştır.”

Şimdi, sizleri Lise son da bana okutulan; “İnsan düşüncesindeki ve insan haklarındaki gelişmelerinin tarihine” götüreceğim.

Amacım; “Peygamberlerin, bilginlerin, filozofların, insanlık tarihinde devrim yapanların yaşamını, felsefelerini ezberletmek değil, sizlerin bu insanların değişik düşünebilme enginliğini fark edebilmeniz.” Ki, sizde öyle olabilesiniz.

Benim söyleyişimle; “Düşünebilmenin enginliğinin ve evrimin sonsuzluğunun farkına varan, kendine bile objektif bakabilen, şartlanmalardan arınmış, kendini ve her türlü inancı sorgulayabilecek kadar özgür ve bağımsız düşünebilen kafaya” ulaşmanız.

Ne hikmetse, Felsefe Kitapları çoğunlukla Eski Yunan da M.Ö.7. ve 6.  Yüz yılda yaşamış ve “7 Bilge” denilen, “Ahlakçı Filozoflar” ile başlar. Ama ben Eski Yunan Filozoflarını 3 grupta toplayacağım. Böyle başlayan bu yazı dizisi devam edecek. Tamamlanınca bir “Düşünce
Tarihi” kitabı oluşacak.

 A – Doğayı Sorgulayanlar:

Üzerinde yaşadığımız Ege Bölgesi ile Atina’da  M.Ö. 6. ve 5. Yüzyıllarda ilk defa doğayı sorgulayan insanları görüyoruz! Matematikçi Thales, Gökbilimci Anaksagoras, Matematikçi Pisagor, Fizikçi Ksenefon, Fizikçi Heraklit, Fizikçi Demokrit  gibi!..

Bu kişiler esasta filozof olmayıp, kimi matematikçi, kimi fizikçi, kimi gökbilimci bilim adamlarıdır! Peki, felsefe tarihinde bunlara neden filozof denir? Çünkü bunlar “Sorgulayıcı aklı” kullanan ilk kişiler olarak kabul edilir!

O zamana kadar insanlar korktukları, anlayamadıkları doğa olaylarını Tanrı ile ifade edip tapınırlarken, ilk defa bu kişiler “Dünyanın Nasıl Oluştuğunu” sorgulamışlardır! Peki, verdikleri cevaplar doğrumu dur?..  Doğru veya yanlış, bunun hiç önemi yoktur! Burada önemli olan, ilk defa birilerinin “Dünya neden meydana getirilmiştir” sorusunu sormakla, düşünmeye başlamasıdır! Bu ilk defa inancın sorgulanması ve ilk defa aklın kullanılmasıdır.”

Aşağıda, bilime ivme vermiş bu kişilerden kısaca söz edeceğim!  Amacım, onlar gibi; “Sorgulayıcı akla” varmanızdır!  Çünkü İnsanoğlu; “Sorgulayıcı Akıl ve Deneme” ile “Bilim Çağına” varmıştır.

Ancak, şunu hiç unutmayın. İster “Doğa Filozofları”, ister “Sofistler” olsun bunlar bizi; “Aklımıza vardırmışlardır” ama, Eski Yunan Filozoflarının “İnsan” diye bir meselesi olmamıştır. Onlar, “Mutlakiyetci, Devletçi, Oligarşik” anlayıştadırlar. Site/Devlet vatandaşı “İnsan” dır.  Diğerleri? Özeti; “Ha köpeği, ha kölesi.” Devletin; “Seçkinler tarafından yönetilmesini” savunurlar.

Ahlak anlayışları bile, Site/Devlet kanunlarına uygun davranmakla ölçülür. Örnek; Sokrat, ölüme mahkum, Platon kaçmağı teklif eder, yanıtı; “Ben ahlaklı insanım, devletimin kanunlarına uyarım” olur. Eski Yunan’da (Stoacılar hariç) ünlü eski filozofların eserlerinde, “İnsanın doğuştan gelen bazı hakları olduğu”  hiç  ifade edilmemiştir.

Gerçi, Eski Yunan’da demokrasiden söz edilir, ancak bu “Çoğunluğun iktidarı” anlamında kullanılmıştır!.. O devirde, bireyin özgürlüğü, eşitliği, otoritenin el atamayacağı hakları söz konusu değildir! Eski Yunan da, ister tek kişi iktidarı, ister azınlık iktidarı, ister çoğunluk iktidarı olsun, “Otorite’nin birey üzerinde mutlak ve tartışmasız tasarruf hakkı olduğu anlayışı” kesindir!..

Nitekim Sokrat ve Eflatun gibi, o dönemin ünlü filozofların eserlerinde “Siyasal iktidarın kişi üzerindeki egemenliğinin mutlak olduğu anlayışını” görürüz! Örneklersek; Isparta’da; evlenmeyen veya geç evlenen erkek hapsedilirdi. Atina’da; devlet her istediğini zorla çalıştırabilirdi. Milet’de; kadınların şarap içmesi yasaktı. Isparta’da; kadınların saç biçimini yasalar belirlemişti. Rodos’ta; sakal tıraşı yasaktı. Isparta’da; erkekler bıyık bırakamazlardı.

Elbet, Kinik Filozoflarını ayrı değerlendirmeliyiz. Çarpıcı olsun diye size, Diyojen’in İmparator İskender’e; “Bir ihsan ister misin” dediğinde söylediği “Gölge etme, başka ihsan istemem” deyişini hatırlatırım!

Bu deyiş de; “Özgür İnsan, Bağımsız İnsan anlayışını” hissedersiniz. Bu sebeple “Doğal Yaşamcılara, ilk Stuacılar” da denir.

Asıl Stoik Felsefeyi, Eski Roma ‘ya geldiğimiz göreceğiz.. Özeti; “Her İnsanın, toplum kanunlarından ve örf ve adetlerinden önce, doğuştan gelen hakları vardır. Yaşama Hakkı… Barınma Hakkı gibi…”

İşte, o andan başlar “Bireyin değeri.” Tek Tanrılı dinlenin temelinde de bu anlayışı buluruz. Ah, menfaat… Boşuna değildir yığınların Semavi Dinlere akışı! (O tarihe geldiğimiz de işleyeceğim)

***
İnsan vücudunun büyük kısmı su, dünyanın da büyük kısmı su, hiç bir varlık susuz yaşayamıyor, öyleyse dünya sudan meydana gelmiş olmalıdır.”

Thales

Thales, M.Ö. 624 yılında Milet’te doğmuş ve M.Ö. 546 yılında Kara’da ölmüş bir bilim adamıdır. Thales, “Küçük Ayı” takımyıldızını keşfeden, gemilerin kıyıdan uzaklığını ve Mısır’da iken Piramitlerin yüksekliğini, gölgelerini dikkate alarak ölçebilmek için geometrik yöntemler ortaya koyan bir mühendis, geometrici ve şehir planlamacısıdır. Mıknatısın ve amberin (elektron) çekici gücünü açıklamaya çalışmıştır. Mısır’da bulunmuş ve suyun her şeyin kaynağı olduğunu onlardan öğrenmiştir.    Ona göre; “Karalar, her şeyin kaynağı olan suyun üstünde yüzmektedir”. “Depremin oluşumu da, geminin dalgalar üzerinde hareket edişi gibi, karaların su üstünde yüzerken meydana gelen dalgalanmadır.”

Özetlersek Thales; “Dünya neden meydana gelmiştir” diye soruyor ve yanıt olarak “İnsan vücudunun büyük kısmı su, dünyanın da büyük kısmı su, hiç bir varlık susuz yaşayamıyor, öyleyse dünya sudan meydana gelmiş olmalı” diyordu.(Devamı var)

Yazar Önder Limoncuoğlu, İzmir, 9 Nisan 2021

Share This
COMMENTS

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir