
Düşünce Tarihi – 8 (Semavi Dinlere göre Hz. İbrahim)
Önce, “Hanif’ler” ile başlayalım. Çünkü Hz. İbrahim sıkı bir “Hanif” idi. “Hanif” kelimesi tertemiz, arı, duru, pak anlamlarına gelmektedir.
Kuran henüz insanlara ulaşmadan önce, tek tanrı inancını taşıyan kişilere “Hanif” adı verilirdi. Bu kişilerin, İbrahim peygamberin yolunda olduklarına inanılırdı.
Kur’an’da bu kelime; “İnsanın, Allah’ın yanı sıra başka bir güç ve hakikat kaynağı tanımadan, sadece bir olan Allah’ın yoluna en saf ve duru olarak kendisini teslim etmesi” olarak tanımlanır.
Hanif, bir Kuran kavramı olarak tanımlandığında “Evrenlerin tek hâkimi olan yaratıcıya, duru olarak inanıp güvenen” anlamı taşır. Böylece, başka ilahların varlığını reddeden kişi, aynı zamanda kendi kişiliğini bulmuş ve şeytanlardan korunmuş olur.
Bu kelime, Kuran’da Allah’ın peygamberleri içinde ilk olarak İbrahim Peygamber için kullanılmış ve her şeyi yaratan bir yaratıcı inancının nasıl gerçekleştiğini onun şahsında net olarak özetler. Sadece, BİR olan Allah’a inanmak aynı zamandan diğer tanrıları kabul etmemeyi zorunlu kılar.
Saf ve duru (Hanif) olarak inanmak ve yaşamak ve bu şekilde tek olan Allah’a ve onun Kuran’da gösterdiği yolda yürümek yani yaşamaktır.
Kuran’da bir olan Allah’ın yoluna saf ve duru olarak kendini adayan kişilere (duru bir şekilde Allah’a teslimiyet gösteren) anlamında (Hanifen Müslima) denilmiştir.
Ayrıca Allah yolunda teslimiyet gösterene Müslüman denilir. Müslüman kelimesi, saf ve temiz (Hanif) kelimesiyle bu bakımdan yakınlık gösterir. Bir anlamda Müslümanlık; “Hakikatin kaynağı yalnızca BİR olan Allah ve O’nun kitabıdır” demektir.
Kuran (Âl-i İmrân; 67) “İbrahim ne Yahudi idi, ne de Hıristiyan. Fakat o, hanif (Allah’ı BİR tanıyan, hakka yönelen) bir Müslümandı. Allah’a ortak koşanlardan da değildi” der.
Kuran (En’âm; 79); “Ben kendi varlığımı gökleri ve yeryüzünü var edenin varlığına (yüzüne) tertemiz olarak (hanifen) yönelttim. Kişileri veya eşyayı O´nunla eş tutanlardan değilim.
Kuran (Rum; 30/30);”Sen kendi varlığını tertemiz olarak bu yola (dine) yönelt. Allah’ın doğasına. O bütün insanları yaratandır. Allah’ın yaratışında değişme yoktur. Doğru yol işte budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.”
Kuran Nisa; (4/125);”Din olarak kendi varlığını Allah’a teslim edenden daha iyi kim olabilir;
Ve o iyi bir kişiliktir. Ve o kişi tertemiz olarak İbrahim’in yoluna uymaktadır. Ve Allah, İbrahim’i kendisine dost edinmiştir.”
***
Kutsal kitapların her birinde öyküleri anlatılan Hz. İbrahim kimdir’e?
Hz. İbrahim (İbranice Abraham), yaklaşık olarak MÖ 1500’lü yıllarda yaşadığına inanılan dinî şahsiyet. İslam’a göre bir peygamber, Musevilik ve Hristiyanlığa göre ise din büyüğüdür. İshak ve İsmail’in babası olduğuna; Yahudilerin, İshak’ın soyundan geldiğine, İsmail’in ise İslam peygamberi Muhammed ve Arapların atalarından olduğuna inanılır.
Yahudilik ve Hıristiyanlıkta İbrahim’in İshak’ı, İslam’da ise İsmail’i kurban ettiğine inanılır.
Bazı kaynaklar, İbranilerin Hindistan bağlantısına ve İbrahim’in Hint kökenli bir rahip olarak batıya göç etmiş olabileceğini iddia ederler. İbrahim’in kelime anlamı Rahman ve Rahim kelimelerinin kaynağını aldığı RHM kökü, Akadca gibi antik diller başta olmak üzere birçok Ortadoğu, İran ve Hint dillerinde ortak kullanımlara sahiptir. Kelimenin hangi dilden kaynaklandığı ve diğer dillere geçtiği konusunda dillerin gelişim evreleri, tarih ve kronoloji bilimlerinden faydalanılabilir.
Adın, Sami dillerinde baba anlamına gelen “Ab” ve yüce anlamına gelen “Raam/Raham” kelimelerinin birleşiminden kaynaklanmasıyla ortaya çıkan anlamı; “Yüce Baba” dır!… Ab = “Baba;” Hir veya H’r = “Baş; Üst; Yüceltilmiş;” Am = “Halk.” Dolayısıyla, Abhiram veya Abh’ram “Yüceltilmişlerin Babası” veya “Halkın babası” anlamlarına gelmektedir. İbranice’de Rakham = “İlahi merhamet”, Ab raham; merhametin veya “Merhametlilerin babası” anlamlarına gelir.
Rahman, Rahim ve İbrahim gibi kelimelerin kökenleri konusunda ilahiyatçı yazar İhsan Eliaçık. “Bu kökten gelen kelimelerin eski dünya dillerinde meşhur ve yaygın olduğunu görüyoruz; Akad’cada dölyatağı, rahîm (remu), merhamet eden tanrı (remânu), Aramice rahîm, merhamet (rhm), İbranîce rahîm, merhamet (raham), Hintçe iyilik tanrısı (Brahma hep aynı kökten gelir. Sevginin ve merhametin babası anlamına gelen Eb-Raham’ın bütün Sami dillerinde ve hatta Hintçede bile kullanıldığını görülür. Buralardan evrilerek Arapçaya İbrahim olarak geldiği anlaşılıyor.”
Musevilikte İbrahim
Musevilikte, İbrahim inancı Tevrat anlatılarına dayanmaktadır; ilk adı Avram’dır ve Tanrı onun adını “Ulusların Babası” anlamına gelen Abraham’a değiştirmiştir.
Kenan’da kıtlık çıkması sonucu, Mısır’a göçtü. Mısır’da zenginleşti ve Kenan’a döndü. Yeğeni Lut’un ve kendisinin hayvanlarının fazlalığı nedeniyle ayrılmak zorunda kaldılar. Lut, Sodom ve Gomora yönüne, İbrahim is Abraham, Nuh’un soyundan olan Terah’ın oğludur. Avram, 75 yaşındayken Ur şehrinden Tanrı’nın emriyle Kenan Ülkesine (Filistin) göçerek yıllarca burada yaşadı ve aksi yöne gitti.
İbrahim 86 yaşındayken ikinci karısı Hacer’den ilk oğlu İsmail doğdu. Daha sonra İbrahim 100, Sare 90 yaşına ulaşmışken mucize eseri olarak yaşı epeyce ilerlemiş ilk karısı Sare’den de İshak doğdu. (Tevrat. Yaratılış 17:17-27) Hacer ve İsmail’i Paran’a yolladı. Tevrat kaynakları “Paran” olarak anılan yerin Sina Dağı olduğunu ifade ederler. İsmail ve soyu orada büyüdü; Ürdün, Arabistan ve güney Edom ‘u ele geçirdi. İsmailîler Arapların atalarıydı.
İbrahim Kenan’da günden güne güçlendi ve zenginleşti, Negev’e göçtü. Negev’ de, Sare’nin güzelliği dillere destandı ve Negev hükümdarı İbrahim’in karısı Sare’yi yanına istetti.
Bu dönemde, Kral’ın beğendiği kadınlar eğer evli ise öldürülüyordu. Bundan dolayı da İbrahim, karısı Sare’yi kız kardeşi olarak tanıttı ve Filistin kralı Avimelek’e hediye etti.
Tanrı rüyasında Avimelek’e görünerek ona kızdı ve Sare’yi geri vermezse soyunu yok edeceğini, Filistin’i başına yıkacağını söyledi. Avimelek korkarak karısı Sare’yi İbrahim’e geri verdi. Avimelek, İbrahim’e karısını niçin kız kardeşi olarak tanıttığını sordu, İbrahim; “Karım yüzünden beni öldürebilirler diye düşündüm. Üstelik Sare gerçekten kız kardeşimdir. Babamız bir, annemiz ayrıdır. Onunla evlendim. Tanrı beni babamın evinden gurbete gönderdiği zaman karıma, ‘Bana sevgini şöyle göstereceksin: Gideceğimiz her yerde kardeşin olduğumu söyle’ dedim.” diye cevap verdi.
Avimelek, İbrahim’e karısı Sare’yı geri verdi. Bunun yanı sıra ona davar, sığır, köleler, cariyeler de verdi. (Tevrat, Yaratılış 20:11-14) Daha sonra, Avimelek ve İbrahim Beet Şeba ‘da bir antlaşma yaptı. İbrahim 175 yaşında öldü. İsmail ve İshak onu Hitit’li Efron’un tarlasındaki Makpela mağarasına gömdü. İbrahim tarlayı Efron’dan 400 şekel gümüşe almıştı. İbrahim ölünce Kenan’daki (Filistin) ailesinin ve mirasının başına İshak geçti. İsmail ise; Mekke Krallığına döndü.
İslam’da İbrahim: 1410-11 yılları arasında Şiraz’da basılmış minyatür (Gurbenkyan koleksiyonu, Lizbon Hz. İbrahim, Müslümanlık açısından; “Haniflik kurban, Kabenin inşa edilmesi, Nemrut’la mücadele ve Nemrut tarafından atıldığı ateşte yanmama” gibi öykülerin sembol kişisidir.
Kuran’da birçok ayette ismi geçer. Peygamber olarak kabul edilir ve Allah kendisine samimiyetinden dolayı “Halilullah” yani “Allah dostu” sıfatını vermiştir. Ayrıca, İbrahim Peygamber’in “Hanif” yani Allah’ın birliğine inanan, Allah’a ortak koşmayan, atalar dinine karşı çıkan biri olduğu özellikle belirtilmiş ve O’nu sevenlerin de Allah’ı bir olarak bilmeleri ve Allah’a ortak (şirk) koşmamaları istenmiştir.
İbrahim’in, Kabe’yi oğlu İsmail ile birlikte inşa ettiğine ve insanları “Hacca” çağırdığına inanılır. Kuran’da;
* Hani İbrahim, babası Azer’e, “Sen putları ilâh mı ediniyorsun? Şüphesiz, ben seni de, kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum” demişti. İşte böylece İbrahim’e göklerdeki ve yerdeki hükümranlığı ve nizamı gösteriyorduk ki kesin ilme erenlerden olsun. Gece onun üstünü örtünce bir yıldız gördü de “İşte Rabbim bu!” dedi. Yıldız battığında ise “Batıp gidenleri sevmem!” diye konuştu. Ay’ı doğarken görünce de, “İşte Rabbim!” dedi. Ay da
batınca, “Andolsun ki, Rabbim bana doğru yolu göstermezse, mutlaka ben de sapıklardan olurum” dedi. Güneşi doğarken görünce de, “İşte benim Rabbim! Bu daha büyük” dedi. O da batınca (kavmine dönüp), “Ey kavmim! Ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım” dedi. Muhakkak ki ben, hanif olarak yüzümü, yeri ve semaları yaratan Allah’ın Zat’ına döndürdüm. Ve ben, müşriklerden değilim.
Kavmi onunla çekişip tartışmaya girdi. De ki: ”O beni doğru yola erdirmişken, siz benimle Allah konusunda çekişip tartışmaya mı girişiyorsunuz? Sizin O’na şirk koştuklarınızdan ben korkmuyorum, ancak Allah’ın benim hakkında bir şey dilemesi başka. Rabbim, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır. Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?”, “Allah’ın, size, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O’na ortak koşmaktan korkmuyorsunuz da, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden ne diye korkayım? Öyle ise iki taraftan hangisi güvende olmaya daha lâyıktır? Eğer biliyorsanız söyleyin.”(Enam suresi, 74- 81)
* ”İbrahim’in, İsmail’le birlikte, Beytullah’ın ana duvarlarını yükselterek şöyle yakardıkları zamanı da an: “Rabb’imiz, bizden gelen niyazları kabul buyur; sen, evet sen, Semî’sin, her şeyi çok iyi duyarsın; Alîm’sin, her şeyi çok iyi bilirsin.” (Bakara suresi, 127)
* ”Hani biz İbrahim’e, Kâbe’nin yerini, bana hiçbir şeyi ortak koşma; evimi, tavaf edenler, namaz kılanlar, rükû ve secde edenler için temizle diye belirlemiştik. İnsanlar arasında haccı ilan et ki, gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler. Gelsinler ki, kendilerine ait birtakım menfaatlere şahit olsunlar ve Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde (onları kurban ederken) Allah’ın adını ansınlar. artık onlardan siz de yiyin, yoksula fakire de yedirin. Sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler ve Beyt-i atik’i (kâbe’yi) tavaf etsinler.” (Hac suresi, 26- 29) İslam’da İbrahim’in gördüğü rüyayı oğlu İsmail’i kurban etmesinin istenmesi şeklinde yorumlayarak O’nu kurban etmek üzere götürdüğüne ve bu teslimiyetin Tanrı tarafından ödüllendirilerek kendisine bir melek eşliğinde gökten bir koç indirildiğine inanılır. Kur’anda çocuğun isimi verilmeden anlatılan bu hikâye Kurban Bayramlarında tekrar anlatılır. Bu konu Saffat Suresinde şöyle anlatılmaktadır:
* “Ey Rabbim! Bana salihlerden olacak bir çocuk bağışla. Biz de ona uysal bir oğul müjdeledik. ”Çocuk kendisiyle birlikte koşup yürüyecek yaşa gelince İbrahim ona, “Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?” dedi. O da, “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın” dedi. Nihayet her ikisi de boyun eğip, İbrahim de onu yüz üstü yere yatırınca ona, şöyle seslendik: “Ey İbrahim! Gördüğün rüyayı yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.” “Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır.” Biz, (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık vererek O’nu kurtardık. Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık. İbrahim’e selam olsun. (Saffat suresi, 100-109) İbrahim, Kur’ana göre Allah’a teslim olmuş (Müslüman) bir Haniftir.
* İbrahim ne Yahudi idi ne de Hıristiyan. Fakat o, hanif (Allah’ı bir tanıyan, hakka yönelen) bir müslümandı. Allah’a ortak koşanlardan da değildi. (3, 67) Kuran’da, İbrahim’in, putperest kavmiyle ve kendini ilah sayan Nemrut ile yaptığı çetin mücadele de anlatılmaktadır. Bu tartışmalarda ona cevap veremeyenler, onu ateşe atarak cezalandırmak istemişler fakat bunda başarılı olamamışlardır. Ateşin İbrahim için bir gülbahçesine dönüştüğü rivayet edilir.
* Derken bir kurnazlıkla onların ilâhlarına vardı da, “Buyursanıza, yemez misiniz?” dedi. (cevap vermediklerini görünce de): “Neyiniz var da konuşmuyorsunuz?” (dedi). Nihayet bir yolunu bulup onlara kuvvetli bir darbe indirdi. Bunun üzerine birbirlerine girerek ona yürüdüler. İbrahim dedi ki: “A, siz kendi yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?”, “Halbuki sizi de yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır.” Onlar: “Haydin onun için bir yapı yapın da onu ateşe atın.” dediler. Böylece ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de kendilerini daha alçak düşürdük. Bir de dedi ki: “Ben rabbime gidiyorum, o bana yolunu gösterir.”(Saffat Suresi, 91-99)
Hani o babasına ve kavmine, “Ne bu tapınıp durduğunuz heykeller?” demişti. “Babalarımızı bunlara ibadet ediyor bulduk” dediler. İbrahim, “Andolsun, siz de, atalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz” dedi. “Bize gerçeğimi getirdin, yoksa sen bizimle eğleniyor musun?” dediler.
İbrahim dedi ki: “Hayır! Rabbiniz göklerin ve yerin rabbidir. O bunları yaratandır ve ben de buna şahitlik edenlerdenim.” ”Allah’a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra ben putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım. ” derken (İbrahim) Belki kendisine başvururlar diye içlerinden bir büyüğü bırakarak onları (putları) paramparça etti. Onlar, “Kim yaptı bunu tanrılarımıza! Muhakkak o zalimlerden biridir” dediler .(içlerinden bazıları), “İbrahim denilen bir gencin onları diline doladığını duyduk” dediler. (bir kısmı da) “O halde haydi, onu insanların gözü önüne getirin. Belki (bu konuda) şahitlik ederler” dediler.
(İbrahim gelince) “Sen mi yaptın bunu ilahlarımıza ey İbrahim” dediler. Dedi ki, “Hayır! Bunu şu büyükleri yapmıştır. Konuşabiliyorlarsa onlara sorun, bakalım!” Bunun üzerine birbirlerine dönüp, “Hiç şüphesiz asıl zalimler sizsiniz siz” dediler. Sonra eski inanç ve inatlarına döndüler ve, “Andolsun bunların konuşmayacağını sen de bilirsin” dediler.
İbrahim şöyle dedi: “öyle ise siz, (hâlâ) Allah’ı bırakıp da, size hiçbir fayda, hiçbir zarar veremeyecek şeylere mi tapacaksınız?”, “Yazıklar olsun, size de; Allah’ı bırakıp tapmakta olduklarınıza da! Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?”
(İçlerinden bazıları), “Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın da ilahlarınıza yardım edin” dediler. (Enbiya suresi, 52- 68)
”Dedi ki: siz, sırf aranızdaki dünya hayatına has muhabbet uğruna Allah’ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet günü (gelip çattığında ise) birbirinizi tanımazlıktan gelecek ve birbirinize lânet okuyacaksınız. Varacağınız yer cehennemdir ve hiç yardımcınız da yoktur.”(Ankebut suresi, 25)
Kuran’da; İbrahim’in putperest kavmiyle münakaşasının yanı sıra putperest babasıyla da tartışması yer verilmiştir. Tevrat’ta; babasının ismi “Terah” olarak, Kuran’da; “Azer” olarak zikredilir.
* ”Hani, babasına demişti ki: “Babacığım; işitmeyen, görmeyen, sana hiçbir yarar sağlamayan şeylere niçin kulluk ediyorsun? Babacığım! Doğrusu, sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Bana uy ki seni doğru yola ileteyim. Ey babacığım, şeytana kul olma! Muhakkak ki şeytan, Rahmân’a asi oldu. Babacığım! Doğrusu ben, sana, çok esirgeyici Rahmân tarafından bir azabın dokunmasından, böylece şeytana bir dost olmandan korkuyorum. Babası, “Ey İbrahim! Sen benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, mutlaka seni taşa tutarım. Uzun bir süre benden uzaklaş!” dedi.
İbrahim, şöyle dedi: “Esen kal! Senin için Rabbimden af dileyeceğim. Şüphesiz O, beni nimetleriyle kuşatmıştır. Sizi ve Allah’tan başka taptıklarınızı terk ediyor ve Rabb’ime ibadet ediyorum. Rabbime ibadet etmekle de mutsuz olmayacağımı umuyorum.” (Meryem suresi,
42, 48)
* ”İbrahim’in, babası için af dilemesi, ancak ona vadettiğini tutmak içindi. Fakat onun, Allah düşmanı olduğu kendisince iyice anlaşıldığı zaman ondan vazgeçti. Şüphe yok ki İbrahim, çok ağlayıp dua eden, insanlara fazlasıyla merhamet eden bir zattı.” (Tevbe suresi, 114)
İbrahim’in ateşe atılma kıssası:
Kur’an ve bazı Yahudi efsanelerinde, İbrahim’in ateşe atılma hikâyesine rastlanır. İbrahim Nemrut’u ve putları ilah edinmeyi asla kabul etmemiş, putları kimse görmeden kırarak baltayı büyük putun boynuna saplamış ve Nemrut ‘u tek tanrı inancına çağırmıştır.
İbrahim’in çağrısına kulak asmayan Nemrut, büyük bir ateş yaktırıp, İbrahim’i mancınık ile ateşe attırmış, ama ateş Allah’ın emri ile onu yakmamıştır. Rivayete göre İbrahim ateşlerin içindeyken onun Tanrısı ateşi ona bir gül bahçesi haline getirmiştir. Efsanenin, Türkiye versiyonunda da olay Urfa’da gerçekleşir, ateş göle (balıklı göl), odunlar ise gölde yüzen balıklara dönüşür. Kuran’da şöyle geçmektedir: * ”Allah, kendisine hükümdarlık verdi diye (şımarıp böbürlenerek) Rabbi hakkında İbrahim ile tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim, “Benim Rabbim diriltir, öldürür.” demiş; o da, “Ben de diriltir, öldürürüm” demişti. (Bunun üzerine) İbrahim, “Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir” deyince, kâfir şaşırıp kaldı. Zaten Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Bakara suresi, 258)
* “Yakın onu! Bir şey yapacaksanız onu yakın da, Tanrılarınıza yardım etmiş olun!’ dediler. Bizse şöyle dedik: ‘Ey ateş! Soğu! Ve esenlik ol İbrahim’e!” (Enbiya suresi, 68-69)
Midraşik efsanelerde hikâye daha ayrıntılıdır. Ayrıca bu anlatımların yine Tevrat’ın Daniel bölümünde Kral Nebukadnezar’ın fırına attırdığı 3 Yahudi genci ile ilgili (Danyal kitabı 3: 12-28) bir başka efsanenin uyarlaması olduğu iddiaları mevcuttur. Kuran’da İbrahim’in ölüleri nasıl diriltileceğini merak ettiğinden de bahsedilir. Kuran’da şöyle geçmektedir:
* ”Hani İbrahim, “Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. (Allah ona) “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır (inandım) ancak kalbimin tatmin olması için” demişti. “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır. Sonra onları parçalayıp her bir parçasını bir dağın üzerine bırak. Sonra da onları çağır. Sana uçarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Bakara suresi, 260)
Ne var ki, Tevrat’ın Exodus bölümünde ve İncil ve Kuran da Hz. Musa farklı bir biçimde anlatılır.
Tevrat’ın Exodus bölümünde şu şekilde anlatılır; “Adı verilmeyen bir firavun döneminde, Mısır toprakları üzerinde yaşayan İbranilerin sayısı giderek artmıştır. Bu nüfus patlaması Mısır yönetimini endişelendirir. Çünkü herhangi bir savaş durumunda İbranilerin düşmanla birlikte olacaklarından kuşkulanırlar. Firavun yeni doğan İbrani erkek çocuklarının hepsinin öldürülmesini emreder. Bu felaketten sadece bir erkek çocuğu kurtulur. Bu çocuk Nil’de bir prenses tarafından bulunup evlatlık edinilir. Adını Musa koyar. Musa sarayda büyür. Musa sudan çekip çıkarma anlamına gelen bir fiil kökünden türetilmiştir ve günün birinde herkesin bildiği o malum olay gerçekleşir. Bir Mısırlı, İbrani kölelerden birine eziyet etmektedir. Araya giren Musa Mısırlıyı öldürür ve artık burada kalamayacağı için Sina çöllerine doğru, Midyan adıyla söz edilen bölgeye gider ve Exodus, göç olayı gerçekleşir.”
Bununla ilgili olarak bazı İnternet adreslerinde ilginç bir yorum yapılmaktadır. Özetlersek;
Mısır kayıtlarında Musa adında birinin yaşadığına ilişkin hiçbir kayıt yoktur! Mısır gibi kayıt tutmaya meraklı bir toplumda bu rastlanacak bir durum değildir ve oldukça şaşırtıcıdır. Hikayede anlatıldığı gibi bir Mısır prensesi nedimeleriyle birlikte neden Nil nehrine yıkanmaya gitsin? Zira, Mısırlılar hijyen konusunda çok titizdir. Hatta sıradan halk bile, banyosunu filtre edilmiş suyla, hamamlarda alır. Sarayın himayesinde yetişmiş ve dolayısıyla soylu kabul edilen biri sıradan bir insanı öldürdüğü için neden sıvışma lüzumu hissetsin bu olay pekala örtbas edilebilirdi.
Kimi tarihçiler; “Kutsal topraklara geri dönüş M.Ö. 1280-1250 yılları arası. Bu tarihler arası kesin olarak kabul görür. Son araştırmalara M.Ö. 1264-1260 olarak daraltılmış. Musa isminde birinin yaşayıp yaşamadığı konusunda bilgiye ulaşılamadı” demektedirler. Onların yorumuna göre; “Bu isim, göç sırasında grup liderine ya da duyularımız ile algılayamadığımız tek tanrı fikrini ortaya atana sonradan verilmiş isim olabilir.”
Bu konuda bir öykü de şöyle; “18. sülalenin son firavunlarından olan Akhenaton, Eski Mısır pagan dinine karşı çıkıp, rahipler sınıfını ortadan kaldırıyor. Gelirlerini kesiyor. Kuzeye çıkıp orada yeni bir şehir kurduruyor. Bu sırada inşaat için çevre ülkelerden de sanatçılar ve işçiler geliyor. Kudüs’ten gelen grubun başında İbrahim (Efraim) var, ve tek tanrıdan habersiz pagan Akad dinine mensup. Sonradan o da tek tanrıcı yapılmış. Akhenaton sonrası yeni bir aile Mısır yönetimini ele geçiriyor. I. Seti firavun oluyor. Ve eski Mısır dinine dönülüyor. Akhenaton taraftarları, onun dinine inananlar ise hor görülüyor. Bunlardan II. Ramses zamanı Kudüs’e dönen İbrahim’in torunları yolda tanrıyı güneşlikten çıkarıyorlar. Dönüş yolu Kızıldeniz değil Nil deltası, sellerin olduğu dönem.
Sümer’de Enki, Akatlara ismi EA olan bir tanrı var. Bu, yaratıcı tanrı değil. Fakat tanrılar üst kurulunun en önemlisi. Halk arasında EA, Yea olarak telaffuz ediliyor. Binin üzerindeki tanrı sayısı nedeniyle isimler kimsenin aklında değil, sadece önemli olanlar iyi tanınıyor. EA’nın sıfatı diğerleri de her şeyi ondan sorup öğrendikleri için “Her şeyi bilen, her şeye kadir.” Göç sırasında Akad dinini de tam bırakamayan Yahudiler bunun adını batı dillerindeki var olmak fiilinin eril üçüncü tekil haline getiriyor. Yea oluyor YAHVE.
Ya diğerleri, onları da melek yapıyorlar iklim, ölüm, insanlara tanrılardan haber getiren, Mikalil, Cebrail, Azrail, İsrafil, bunlar tanrılar üst kurulunun üyeleri. Diğer önemsizler ise, bildiğiniz melekler. Aradan 300 yıl geçince, yeni din geliştiriliyor, Sümer dininin yaratılış hikâyesi aynen alınarak Tevrat’ın ilk sayfası yapılıyor. Nuh, Adem de Sümer dininden alınma. Diğerleri İsrail krallarının hayat hikâyesi. O krallar da bizim peygamberlerimiz, Hz. Süleyman, Hz. Davut gibi…
M.S. 200 bazılarına göre 350 yıllarına kadar eski metinlerin hepsi bir araya getirilip Yahudilerin kitabı TEVRAT çıkıyor ortaya.
İçlerinden, SAUL isimli biri, sonradan Pavlos veya Aziz PAUL “İsa’nın” ölümünde 70 sene sonra, 14 Mektubuna ilaveler yaparak, diğer insanları da tek tanrıya inanca çağırıyor.
M.S. 300 yıllarına kadar, 4 kişi onun hayatını yazıyor. Buna, Hıristiyanlar “Yeni Ahid” (sözleşme) Tevrat’a da “Eski ahid” diyorlar.
İlginçtir, “Yaşadıkları sırada ne Musa, ne de İsa Tanrının kendilerine kitap indirdiğini iddia etmedikleri gibi, peygamber olduklarını da söylememişlerdir.”
Bazı tarihçiler, bu kitaplar için; “Pagan (çok tanrılı) Sümer dini üzerine yazılmış hikayeler geliştirilerek günümüze dek geldi” fikrindedirler!
Kutsal topraklara dönüş tarihi (M.Ö. 1280-1250 yılları arası) ile Akhenaton’un hüküm sürdüğü tarihlere (M. Ö. 1355-1335 yılları arası) baktığımızda yalnızca 45 yıllık bir fark görürüz. Tarihler yaklaşıktır. Küçük tarihleri aldığımızda bulunan 45 yıl, bir insanın yaşayabileceği bir süredir.
Ancak, büyük tarihleri aldığımızda 95 yıl olur ki buradan Firavun olduğunda en az yirmi yaşında yetişkin biri olduğunu da katarsak, Akhenaton ile Musa’nın aynı kişiler olmadığını, buna karşılık Akhenaton’un dinini devam ettirmek isteyen bir Mısır prensi olma olasılığının güçlendiğini çıkarabiliriz. Çünkü tarih, tam tek tanrı dininin Mısır’da dışlandığı döneme denk
gelmektedir.
Tevrat’ta ve Kuran’da Firavun Akhenaton’dan, Mısır kayıtlarında ise Hz. Musa’dan, İbranilerden söz edilmemektedir. Mısır’da olaylar yaşanırken taşlara kayıt yapıldığı, ama Tevrat’ın M.S. 200 yılına kadar yazıldığı göz önüne alınmalıdır. Bu noktada, işin içine insan faktörü girer ve tarih ilerlemiş bir dine hizmet edecek biçimde değiştirilmiş olabilir. “
Benim, Hz. İbrahim yorumum ise:
İbrahim Peygamber bana göre; yaşadığı dönemde bir “Devrimci” dir! Şöyle ki; “Bir dünya düşünün, bir erkek etrafında 5, 10 kadın! Bir nevi “Harem”!.. Bu haremde doğanlar kız ise tutuluyor, erkek çocuk ise kurban ediliyor, edilemeyenler “Harem” dışına atılıyor. Tabii, kurban edilen oğlun kanları; “Toprağa Allah bereket versin ümidiyle ve Allah için!”
Ama, iyi gözlerseniz; “Bu akıtılan oğul kanlarının, babanın kendini ve iktidarını garantiye almak için akıttığını” fark edersiniz!!! Bu kanlar ilerde kendine rakip olacak oğlunu ortadan kaldırmak bencilliğinden doğmuş olsa da, topluma “Kutsal görev” diye yutturulmuştur!.. İnancın ve din adamlarının gücünü anlayın! Öyle inandırılıyorsunuz ki; “Kanı toprağa bereket getirecek diye oğlunuzu kesebiliyorsunuz… Bunu Allah adına törenlerle, şölenlerle yapabiliyorsunuz!”
Bu kadar keskin konuşmamın dayanağı, din kitaplarındaki; “Hazreti İbrahim oğlu İsmail’i kurban etmek üzere iken, gökten inen ve Allah’ın; “Ey İbrahim, oğlunun yerine sana gönderdiğim koçu kes ve insanlara söyle, artık bereket için oğul kanı değil, koçun kanı toprağa aksın” öyküsüdür! Kim bilir, “Gökten koç indirme öyküsüne kadar kaç oğul, söz de berekete kurban edildi ve insanlar da bunu huşu içinde seyretti!..”
Söyleyin bana; bu insanlık yaşamında bir “Devrim” değil mi??? O tarihte, tek tanrı fikrini babasına karşı bile savunabilene “Devrimci” demez misiniz?!.. Bana da adını (göbek adım İbrahim) verdikleri Hz. İbrahim, yaşadığı yüzyıl için “Devrimci” değil mi?.. Oğlu İsmail’i keserken!.. İbrahim veya Abraham, yaklaşık olarak M.Ö. 1500’li yıllarda yaşadığına inanılan İbranî dinî şahsiyet. İslam’a göre bir peygamber, Musevilik ve Hıristiyanlığa göre ise din büyüğüdür. Peki, İbrahim-i Dinlerden önce, Tek Tanrıya inanan Dinler var mıydı? Hadi, onları da analım…..
***
Yazar Av. Önder Limoncuoğlu, İzmir 11 Temmuz 2021