Düşünce Tarihi – 9 (Sâbiîlik veya Mandeizm/Mandenizm; Yezidiler ve Dualist Anlayış)
Âdem, Nuh ve Vaftizci Yahya’yı peygamber kabul eden, ancak İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed ‘i reddeden Tek Tanrılı bir dindir. Eskiden mensupları çoğunlukla Irak ve Suriye’de bulunurdu. İslam’ın ortaya çıkışından sonra, inanç mensuplarının sayıları iyice azalmış ve zamanla yok olma noktasına gelmiştir. Günümüzde ise Dünya üzerinde 60.000 ile 70.000 kadar Sâbiî olduğu tahmin edilmektedir. Ancak, Ortadoğu ‘daki mensupları Dünya’nın geri kalanına oranla daha az sayıdadır. Dürzilik mezhebinin bu dinden ve Yezidilikten yoğun ölçüde etkilendiği düşünülmektedir.
İncil‘de “Elçilerin İşleri” kitabında bölüm 19: 1-2 Apollos Korint’teyken Pavlus, iç bölgelerden geçerek Efes ‘e geldi. Orada bazı öğrencileri bularak onlara; “İman ettiğiniz zaman Kutsal Ruh’u andınız mı” diye sordu. “Kutsal Ruh’un varlığından haberimiz yok ki!” dediler. “Öyleyse neye dayanarak vaftiz* oldunuz” diye sordu. “Yahya’nın öğretisine dayanarak vaftiz olduk” dediler. Pavlus, “Yahya’nın yaptığı vaftiz, tövbeyle ilgili bir vaftizdi” dedi. “Halka, kendisinden sonra gelecek Olan’a, yani İsa’ya inanmalarını söyledi.” Onlar bunu duyunca, Rab İsa’nın adıyla vaftiz oldular. Pavlus, Efes’e gittiğinde muhtemelen Sabiîler ile karşılaşmış ve Kutsal Ruh’un varlığını bilmedikleri için “Öyleyse neye dayanarak vaftiz oldunuz?” diyerek şaşkınlığını dile getirmiştir.
Kur’an’da ise, Sabiîler ile alakalı üç ayet vardır:
2.62: Kuşkusuz, iman edenler ile Yahudi inancının takipçilerinden, Hıristiyanlardan ve Sâbiîlerden Allah’a ve Âhiret Gününe inanmış, doğru ve yararlı işler yapmış olanların tümü Rablerinden hak ettikleri mükafatları alacaklardır; ve onlar ne korkacak, ne de üzüleceklerdir.
5.69: İnananlar, Yahûdiler, Sâbiîler ve Hıristiyanlar(dan) Allah’a ve Âhiret Günü’ne inanan ve iyi işler yapanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
22.17: Gerçek şu ki inananlar, Yahudi inancına bağlı olanlar ve Sâbiîler, Hristiyanlar ve Mecusiler ve bir de Allah’tan başka varlıklara tanrısal nitelikler yakıştıranlar arasındaki hükmü Kıyamet Günü Allah verecektir. Çünkü Allah her şeye şahittir.
Kuran’ın En’am Suresi, Ayet 76, 77, 78 de Hz. İbrahim’den şöyle söz edilir;
“İbrahim Peygamber yıldızı görür, yıldıza “Tanrım” der; Ay’ı görür, Ay’a “Tanrım” der. Güneş’i görür, Güneş’e “Tanrım” der. Bu gökcisimlerinden Güneş’i daha büyük ve daha parlak görünce, “İşte Tanrım budur, bu daha büyüktür” diye konuşur. Ne var ki, “Tanrı” dedikleri batınca, onlara “Tanrı” demekten vazgeçer. İbrahim Peygamber önce yıldızdan, sonra Ay’dan en sonunda da Güneş’ten vazgeçer.
Ali Imran Suresi; O’nun için “Hanif” ve “Müslim”di, der. Ibn Nedim’in ünlü “El Fihrist” adlı eserinde “Hanifler” şöyle tanıtılır; “Hanifler, Ibrahimci (el İbrahimmiye) Sabiilerin ta kendileridir.(s.32)” Sabiiler, Ortadoğu ve İslam kaynaklarına göre yıldızlara tapıyorlardı.
Yıldızların içinde de en başta, Ay ve Güneş sayılıyordu.
Görülen, İnsanlık tarihinde orijinal hiçbir şeyin olmadığı ve her gelişmenin bir önceki gelişmenin izlerinden yol aldığıdır! Nitekim, dini gelişmelerde de; “Benzerliklerim artmaya başladığı, aynılık olmasa bile ortak bir şeylerin olduğu kesin.”
***
Yezidiler ya da Ezidiler
21 saçaklı Mezopotamya Güneşi (Yirmi bir rakamı Yezdânizm’de önemli bir yer tutar.) Yezidi, çoğunlukla, Kürtçe konuşan etnik-dinî bir topluluğa verilen isimdir. Bu topluluğu, Zerdüştlük ve eski Mezopotamya dinlerinden gelen dinî inançlarına Yezidilik ya da Ezidilik denilmektedir. Ezidiler, temel olarak tarihte Asurluların bir parçası olan Irak ‘ın Ninova bölgesinde yaşamaktadırlar.
Yezidilerin bir kısmı Kürt kimliğini benimsemiş olsa da, özellikle Ermenistan ‘da yaşayan Yezidiler, kendilerini Kürtlerden ayrı tutmaktadır. Ermenistan, Gürcistan, Suriye ve Türkiye gibi ülkelerde yaşayan Yezidi toplulukları gittikçe azalma ve Avrupa’ya, daha çok da Almanya’ ya göç etme eğilimindedirler! Başta, Almanya ve İsveç olmak üzere Avrupa ülkelerinde de birçok göçmen Yezidi yaşamaktadır. Avrupa Parlamentosu üyesi Feleknas Uca ve Sol Parti üyesi Ali Atalan bunlardandır.
Laliş, Şeyh Adî’nin mezarı, Irak -Kürdistan Bölgesel Yönetimi sınırları içindedir.
“Ezidi” kelimesinin, bu dinin tanrısı olan Azda kelimesinden türetildiği iddia edilmektedir. Kürt dilinde “Tanrı” ismini karşılayan iki kelime mevcuttur: Bunlar, “Ezda” ve “Xweda’dır.” Ezda beni yaratan, veren ve var eden anlamlarına gelmektedir.
Ayrıca, Yezidilikteki Melek Tavus inancı, eski Zerdüştlük ve Mitraizm’den etkilenmiştir.
Günümüzde, Yezidiler oldukça kapalı ve geleneklerine bağlı olarak kültürlerini devam ettirmektedirler. Kuşlara ve yılanlara olan hürmetin, 6000 sene öncesine dayanan, kuşa tapan inançlardan gelmiş olması muhtemeldir
19. yüzyılın sonlarında Mardinli Yezidiler.
Yezidiler’in önemli ibadethanelerinden biri olan Laliş’teki “Nûranî Dergâhı”. (Irak-Kürdistan Bölgesel Yönetimi sınırları içindedir.
Tek tanrılı olup, İbrahim’in soyundan gelen peygamberlere nispet edilen Orta Doğu kökenli DİNLER dedik mi, akla, “Musevilik, Hıristiyanlık, İslam“ gelir. Bazen, Bahailik de bu kategoriye dahil edilir.
Tüm semavi dinler, “Tanrı’nın zat ve sıfatlarında tek olduğunu ve onun yegane yaratıcı olduğunu, ibadetin yalnız ona yapılacağını ve ondan başkasına ibadet edilemeyeceğini” söylerler.
Halk ise, “Peygamberlerin, Tanrı’nın kendilerine vahiy gelen elçileri olduğunu” mucizelerini kanıt olarak göstererek, kanıtlamaya çalışır.
Mekkeliler İbrahim’in dinini Sâbiîlik olarak nitelerdi. Kuran’da İbrahim’den hanif olarak söz edilir. İbrahim’in adı Tanah’ta Avram olarak geçer.
Semâvî dinler kavramı, zaman zaman İbrahimî dinler kavramına karşılık olarak kullanılmasına rağmen bire bir aynısı değildir.
Semavî dinlerin diğer tek tanrılı dinlerden ayrıldığı nokta, bu dinlerde sonra gelen dinin, önce gelen dinlerin peygamberlerini ve din büyüklerini kabul edip, saygıyla anmasıdır.
Ancak, tersi durum da söz konusudur Örneğin; İsa Yahudilikte, Muhammed ise hem Yahudilikte hem de Hristiyanlık’ ta peygamber olarak kabul edilmez.
İbrahimi dinlerde birçok kurgu, kavram, deyim ya da öyküler, bir birine benzer. Ama Tanrı, Kutsal Kitaplar, Peygamberlik, ya da Ahiret gibi kavramlar her dini gurupta farklı anlam taşır.
İbrahimi dinler, küçük Etnografik dinler de vardır. Ama. Din Felsefesi içinde en büyük ayırım; “TEK’lik” ve “DUALİST” felsefe de görülür.
Düşünce Tarihin de; “Birey yaşamında iz bırakan bu iki görüşü” dilim döndüğü kadar anlatacağım.
Düalist Anlayış:
Biliyorsunuz, Eski Yunan filozofları ve özellikle Sokrat, Platon ve Aristo Batı kültürünü etkilemiştir. Öyle ki; Platon’un; “Yaratıcının dünyanın üstünde ve ötesinde ama, kesinlikle dünyadan ayrı olduğu düşüncesi içinde, Akılcılığın ilkel bir uygulaması olan İdealar Kuramı” yüzyıllarca, Batı düşüncesinin temeli olmuştur!
O günden beri “Batı düşüncesi; “Gören ve Görülen”, “Varlık ve Yokluk”, “Ruh ve Beden”, “Ölüm ve Yaşam”, “Yaratan ve Yaratılan” gibi, “Gerçeği önce ikiye bölüp sonra, bu gerçeğin bir yarısının farkına varabilmek için, öbür yarısını anlamaya çalışmak alışkanlığından” kendini kurtaramamıştır!
Uğraşın ama “Akılla, Tanrı’yı kanıtlayamazsınız.” İşte, bu anlayış “Düalist Anlayıştır!” “Yaratan” ve “Yaratılanın” farklı birer kavram olduğu kabul edildiği andan itibaren, “İMAN” öne geçmekte ve ortaya “Dogmalar Düzeni” çıkmaktadır. Gerek Ruhani Otorite ve gerek Cismani Otorite de maşallah bireyi ezerek, bunu iyi kullanmıştır… İşte, Orta Çağ gerçeği.
Soru; “Savaş, birbirini tanıyan insanlar için, birbirini tanımayan insanların, birbirini öldürmesi midir”???
Tek’lik veya Bir’lik Görüşü:
“Tek’lik=Bir’lik” görüşünün kökleri, M.Ö. 3500 yıllarına gider! Ta, Hermes=İdris Peygamber’e kadar uzanır!
İdris Peygamber, “Evren, Tanrı’nın görüntüsüdür” temelinden hareketle, bizleri “İnsan Tanrı’dan bir parçadır, özetle insan Tanrı’dır” anlayışına götürür! Ama, bu görüşün “Akıl ve Sezgi” ile bir bütün olarak ele alınışı, Platon’dan aşağı yukarı beş yüz yıl sonra, M.S. Üçüncü yüzyılda, İskenderiye’de Plotinus önderliğinde başlamış bir felsefî akım olan, “Neo Plâtonizm = Yeni Eflatunculuk anlayışında karşımıza çıkar.
Nedir, bu “Tek’lik / Bir’lik” anlayışı?
Bu felsefe de; “Ruh, ne bir cisim, ne de bir güç olup, kendine özgü bir yapı, bir tözdür. Maddeye biçim kazandırma gücü vardır! Beden geçici bir zaman için vardır, fakat ruh ölümsüzdür! Ruhun ölmezliği ruh göçü şeklinde olur! Ruh bir bedeni terk edince, bir başka beden arar, ancak bu arayışların esas amacı bedenden tam ve mutlak olarak soyutlanmış bir varlığa ulaşmaktır.”
Plotinus’a göre; “Bireysel ruhlardan başka bir de genel bir ruh, bir evren ruhu vardır. Bu her şeyin üstünde ve en yukarda olan “Bir olan, Var olan Ulu Yaratan’dır!” Ancak, bu kavram, Semavî Dinlerde ki; “Evreni iradesi ile yoktan var eden Allah kavramı değildir! Eflatun’un anladığı anlamda “Var olan malzemeye yalnızca şekil veren bir varlık da” değildir!.. Plotinus için, “Allah, kendinden her şeyin çıktığı kaynaktır!
”Plotinus, bunu şu sözlerle ifade eder; “Allah vardır” diyemeyiz, çünkü o varlığın kendisidir, kendi kendine var olandır. “Allah birdir” de diyemeyiz çünkü Allah, birliğin kendisidir. “Allah etkendir ve nedendir” de diyemeyiz, çünkü Allah etken ve neden olmanın kavramının ta kendisidir.
Yeni Platoncular bunu bir örnekle savunurlar;
“Bir mıknatısın kuzey ve güney uçlarını mıknatıstan veya birbirlerinden ayrı düşünemeyiz. Bir mıknatıs varsa, onun kuzey ve güney uçları da vardır ve bu mıknatıs ortasından ikiye bölündüğü zaman, ayrı ayrı birer güney uç ve kuzey uç değil, yepyeni ve farklı iki mıknatıs meydana gelir!..”
Aşağıda, Hallacı Mansur’dan başlayarak size tanıtmaya çalışacağım İslam düşünürleri, özellikle Anadolu Tasavvufçuları ki, bunlar Türk’leri İslamiyet’le bütünleştiren düşünürler olup, felsefeleri; “Vahdet-i Vücut yani her şey, herkes Tanrı’nın görüntüsüdür” temeline dayanır.
Bu Tek Varlık anlayışı ile Tasavvuf düşünürleri; “İnsan Tanrı’nın görüntüsüdür” demekle, insanı yüceltmekte ve kutsal kılmakta olup, böylece de “Sevgiyi, kardeşliği, birbirlerine iyi davranmayı” insan hayatına egemen kılmak istemişlerdir.
İnsan Tanrının bir görüntüsüyse, o halde herhangi bir insana karşı yapılacak kötü davranış, Tanrı’ya karşı yapılmış olmaktadır. Yani, tek varlık görüşü dediğimiz de, fark etmenizi istediğim öz; “İnsanın en yüce, en kutsal varlık” haline getirilmesidir. Bu görüşe Avrupalı; “Ezoterik Öğreti”, biz de Tasavvuf” diyoruz.
İleride; “Bireyin var oluşundan bu yana Doğa ile Kendisi ile İktidar gücünü elinde tutan insan (Otorite) ile süre giden kavgasını” size anlatacağım. Özellikle, Otorite ile olan kavga; “İnsan Haklarının” tarihidir.
“Tanrı yaratan değil, var olandır, evren onun görüntüsüdür, doğal olarak insan da Tanrının görüntüsüdür” diye tanımladığımız bu görüş; “Mistik bir anlayış içinde din kurallarını yorumlayarak, hoşgörüsüz ve korkuya dayalı Orta Çağda ki; bağnaz din anlayışını” yumuşatma çabasıdır!
Çünkü, bu görüşü savunanlar, Ortaçağ karanlığındaki din kurallarını da kullanarak; “İnsanların yaşamına korku yerine sevgiyi, katılık yerine hoşgörüyü getirmeğe çalışmışlar, müziğiyle, balesiyle, felsefesiyle insanı yüceltmek istemişlerdir!” Özetlersek, bu görüş;
- “Varoluşun ancak sevgi ile algılanabileceğini, insanın düşünce gücüyle yani özgür akıl ile mükemmel insana ulaşabileceğini ve Tanrı ile bütünleşebileceğini”,
- “Tanrı evrenin toplamı olup, Makrokosmosda da, Mikrokosmosda da vardır. Tanrıya dönmek için tek yol evrimdir. Bunun için seçilmiş insanların eğitilerek, kâmil insanlara ulaşmak gerekiri” savunur.
Bu görüşü kabul ettiniz mi, artık “Allah’ın kulu insan”, “Allah’tan görüntü” olmaktadır!
Bu, birey için; “Özgürlük” ve “Bağımsızlık” demektir Buna “Uyanış” da diyebilirsin!.. “Düşünmeye başlamakta. O tarih için, bu da bir devrimdir!
Gerçi, Avrupa da; Platon’dan gelen; “Tüm Evreni, (Yaratan var, yaratılan var! Yaşam var, ölüm var! İyilik var, kötülü var v.s. gibi) ikili=Düaliteler yolu ile algılamaya ve kavramaya çalışmak anlayışı” daha etkin olmuştur.
Buna rağmen, Batı’da da “Ezoterik öğreti” dediğimiz “Tek’lik=Bir’lik” anlayışının etkin olduğu oluşumlar vardır. Hadi, şimdi İlkçağ’dan başlayarak Batı’nın da “Ezoterik öğreti” dediği “Tek’lik=Bir’lik” görüşünü savunan düşünürleri kısaca görelim!.
Yazar Önder Limoncuoğlu, İzmir, 16 Temmuz 2021