Empatinin Önemi…

Empatinin Önemi…

“Başkalarını kötülemek, kendi kendimizi övmenin dürüst olmayan biçimidir.” Herbert Spencer

Milenyum içinde biz sapiensler iletişim kurmayı kolaylaştıracak şekilde değiştik. Testosteron seviyemiz düştü, yüz hatlarımız yumuşadı ve daha az agresif hale geldik. İrileşen gözlerimiz beyaz kısmı diğer primatlardan daha büyük olacak şekilde gelişti. Böylece diğerlerinin bakışlarını daha kolay yakalayabildik ve duygularımızı daha iyi ifade etmemize olanak sağlayan yüz kasları geliştirdik. Beyinlerimiz, başka bir kişinin düşüncelerini veya duygularını daha doğru anlayabileceğimiz şekilde gelişti. Sonuç olarak; çok kapsamlı empati becerileri geliştirdik.

İnsanlar kendi acılarını yaşayamadıklarında, bu acıyı başkalarında yaşama ihtiyacı duyarlar. Bunu yapabilmek için başkalarını aşağılar, onlara zarar verir ve bu zayıflıklarını inkâr ederler. Acı içindeki birini izlemek ile acıyı hissetmek, aynı nöral mekanizmadan yararlanır. Empatinin temeli de budur. Bir başka insanın acı çektiğini gördüğümüzde bunun bizim değil, onların sorunu olduğunu anlatmaya çalışırız kendimize; ama beynimizin derinlerindeki nöronlar aradaki farkı bilemezler. Bu beceriyi neden geliştirdiğimize gelince: Empati, evrimsel açıdan yararlı bir özelliktir.

Ancak, zirveye gelmiş birisi diğerlerinin perspektifinden bakmaya ihtiyaç duymaz. Bu safhada empati artık gerekliliğini yitirmiştir. Nitekim, insan davranışlarını anlamadığı ya da rahatsız edici bulduğu kişileri yok sayar, cezalandırır, hapse atar ya da daha kötüsünü yapar. İktidardakiler kimseye hesap vermek zorunda da kalmaz ve böyle davranmakta haklı olduklarını düşünürler. Bu teori ise muhtemelen empati testlerinde neden erkeklerin genellikle kadınlardan daha düşük puan aldıklarını açıklıyor.

Bu bağlamda, empati becerileri yüksek olan kişiler, kendi duygu ve düşüncelerini de iyi bilirler. Çünkü empati kurmak için kişi önce kendini tanımalıdır sonra da tanıdığı kendini ise BİLMELİDİR… Bu şekilde diğer insanların hislerini daha iyi anlar.

“HAYAT”, her şişenin üzerinde içinde ne olduğu yazılı bir ilaç değil ki neyin ne olduğunu bilelim, gerektiğinde yeteri kadar ondan içelim ve şifa bulalım… Hayat, her birey için başlı başına bir gizemdir. İşte bu yönüyle de insanın anlaşılma ihtiyacı, akciğerlerin havaya ihtiyacına benzetilebilir. İçinde bulunduğunuz odadaki bütün hava birden çekilecek olsaydı, hava bulmak için nasıl çabalar ve yaşamla boğuşurduk? Her birimiz tek bir şey isterdik: Hava alabilmek! Ancak hava aldıktan sonra, başka şeylere açık olabiliriz. İşte empati ve anlaşılma hissi de psikolojik bu havanın karşılığıdır.

Empati pek çok dilde, “başkalarının ayakkabılarıyla yürümek” metaforu üzerinden anlatılır. Başkalarıyla empatik bir şekilde bağlantı kurmak; onların hissettiklerini hissetmek, onların iyiliğini önemsemek ve onlara karşı şefkatle hareket etmek demektir.

Daha derin bir kavrayış edinmek ve gerçekleri keşfetmek için nereye bakmamız gerektiğini hâlâ bilmiyoruz. Algoritmalar işin içine girdiğinde, işler daha da sarpa sarıyor. Neyin doğru olduğunun (bir gerçek) ve neyin önemli olduğunun (bir içgörü) farkını kolayca ayırt edemiyoruz. Bu nedenle de empatiyi öğrenebilmek için; duygusal zekamızı iyi kullanmak, sezgilerimizi dinlemek, satır aralarını okumak, farklı kaynaklardan beslenmek, disiplinli ve yaratıcı düşünme ve nihayetinde cesur bir değerler sıçraması gerekecektir.

Hayatlarımızda başkalarının mutsuzluklarını hafifletip teskin etmek, talihsizliklerini engellemeğe çalışmak, dertlerine çözüm bulmak, sıkıntılarını gidermeye yardım etmek, bizlerin vazgeçilemez amaçlarımızdandır. Nitekim Goethe: “Kendi acımız bize başkalarınınkini de paylaşmayı öğretir” diye yazmıştır. Buradan bakıldığında, bu cümlede para veya salt maddesel yardım sözü geçmemekle beraber, diğer içsel ve manevi değerlerin yanı sıra empatik olgunun da olarak paylaşılabileceğini içermektedir. Bu bakış açısıyla, bu duygu ve algılamalar bireyin vicdanını rahatlatır, onu mutlu kılar ve yüceltir.

Empatinin diğer örneklerini, bir başka insanı tehlike içinde gördüğünde kişinin duyduğu rahatsızlıkta da görebiliriz. Bu empati öyle güçlü olabilir ki kişi kendisi tehlike altında olmamasına karşın savunmaya yönelik bilinçsiz hareketler yapabilir. Örneğin: Birisi elindeki bardağı düşürdüğünde diğerlerinin yaptığı hareketi hepimiz biliriz. Benzer şekilde, futbol maçlarında tribünlerde büyük bir insan topluluğu kendi takımlarının hücum yaptığı yöne doğru yığılır ya da top rakip takıma geçtiğinde direniş gösteren bir baskı kurmaya çalışır. Çok sık rastlanan bir ifade de bir arabanın içindeki yolcuların tehlikeyi hissettiklerinde hayali frenlere basmalarıdır…

Yapay Zekâ çağında ise, yüz yüze buluşmalardan kaçınarak dünyanın en iyi kendiliğinden gelişen empati eğitiminden de mahrum kaldık. Bu, bizim iletişim kurma kabiliyetimizi azalttı mı? Bunu kesin olarak söylemek zor. Son yıllarda teknoloji kullanımı artarken empati de azaldı. Ancak bu iki şey aynı anda gerçekleşti diye biri diğerini yarattı anlamına gelmiyor. Fakat bu ikisi arasında can sıkıcı başka ilişkiler de var: İnterneti daha fazla kullanan ülkeler aynı zamanda daha düşük empati seviyesine sahip ve internette, sosyal medyada ve oyun platformlarında daha çok zaman geçiren bireyler başkalarını anlamada daha çok sorun yaşıyor.

Yazan Halit Yıldırım, Ankara, 10 Nisan 2025

Share This
COMMENTS

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir