Geldi yine bir Tıp Bayramı daha…
Efendim, kalmış 14 Mart’a az bir zaman. Tıbbiyeli Hikmet ve arkadaşlarına “selam olsun” diyelim ve bugüne geri dönelim.
“İşini mutlu yapmak” tüm meslekler için temel motivasyon kaynağı, yani itici güç. Doktorlar için işini mutlu yapmak zaten işin doğası gereği neredeyse imkânsız; hele de bu ülkede. İdealler filan gibi başta bu işe girmeyi sağlayan temel motivasyonlar bir yana, doktorları bu meslekte tutacak ne gibi şartlar var, bir sayar mısınız? Para? I-Ihhh. İş huzuru? Nerdeeee? İyi bir hayat? O da tutmadı. Parlak bir gelecek? Ohooo… Kısacası, başarılı çocuklar tıbbı seçmiyor, mevcut doktorlar iş değiştiriyor, kalanlar zor branşlara yönelmiyor, bir kısmı yurt dışına kaçıyor filan türü bir yığın argüman önümüzde dururken, bunların sebep-sonuç analizini yapmak için çok da zeki olmaya gerek yok sanırım, öyle değil mi?
Son günlerde bıçak kemiğe dayandı ve doktorlar eylem üstüne eylem yaparak bir yerlere seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Bu elbette yeni değil, zaten yıllardır bağıra çağıra her tarafta dile getirilen söylemlerin devamı. Bir türlü sesini duymak istemeyen siyasetçilere, yöneticilere bir daha, bir daha seslenirken de hiçbir zaman vakarını kaybetmeden, sağlık sisteminin acil ve özellikli hasta bakımlarını ihmal etmeden, yani halkı da mağdur etmeden, sesini duyurmaya çalışıyor.
Peki, neden bir türlü talepleri bitmiyor? Gerçekten de bazı algı yöneticilerin, hadsiz siyasetçilerin, liyakatsiz bürokratların dillendirdiği gibi, hak ettiklerinin çok ötesinde talepleri mi var biz hekimlerin? Elbette böyle olmadığını hemen hemen herkes, sağduyu sahibi, aklı başında tüm insanlar teslim ediyor. Ama yine de sermayenin dediğini yapmak, düdüğünü çalmak dışında bir alternatif göremeyen yöneticiler kulaklarının üstüne yatmaya, bir yerlerden gelen emirleri uygulamaya devam ediyorlar. Hekimlerin de günden güne, dünden bugüne artan çaresizlikleri, umutsuzlukları, değersiz hissedişleri ne yazık ki, bu güzide mesleğin, binbir emekle yetişen, yaşamını bu mesleğe adayan neferlerini bambaşka arayışlara, meslekten soğumaya, hatta uzaklaşmaya kadar götürüyor. Her konuda olduğu gibi, bu konuda da yönetimlerin sağır rolüne soyunmaları bu mesleğin de geleceğini tehdit ediyor. Tarımda, teknolojide, bilimde, eğitimde nasıl geriye gitmekte ısrar ediyorsak, sağlıkta da bu geriye gidişi görmezden gelmek, umursamaz olmak, bir şey yokmuş gibi yapmak, günü kotaracağını zannedip hamasi nutuklarla oyalanmak başarılı politikaymış gibi yutturulmaya çalışılıyor.
Beyler, hanımlar,
Yapmayın, etmeyin, gitmeyin. Bu meslek kolay değil ve bu insanlar kolay yetişmiyor. Bu hekimler, bu memleketin evlatları. Kısa yoldan köşeyi dönmek için binbir dümen planlamak yerine doğruyu seçmiş, başarıya en uzun ama en güzel yoldan ulaşmaya çalışmış, kendi yaşamını ve sağlığını başkalarının yaşamı ve sağlığının gerisine koymuş, canla başla uğraşmış, arkadaşları, akranları gezip tozarken çalışmış, çabalamış, tüm zor sınavları geçmiş, herkesten yüksek notlar almış, herkesten fazla okumuş, gece dememiş, gündüz dememiş, hafta sonu tatili, yıllık izin nedir bilmemiş, bayramda seyranda nöbetler tutmuş, eşinin yıldönümünü, kızının yaş gününü, oğlunun mezuniyet törenini kaçırmış, hayatı yaşamak yerine yaşatmayı seçmiş, başka bir gezegenin insanları. Gerçekten bir empati yapma beceriniz varsa, yerine koyun kendinizi de öyle bakın bir de. Bu görmezden geldiğiniz, kendi başarısız politikalarınızın suçunu üstüne atmaya çalıştığınız, azıcık rahat yaşamalarına yetecek bir geliri çok gördüğünüz insanlar sizin yüzsüz, arsız, doymak bilmez yandaş beslemelerinizin çok daha üzerinde bir hayat yaşamaları gerektiğinin bilincinde ama yine de vakarla mesleklerine sahip çıkabilmek, ideallerinden vaz geçmemek, uğruna yemin ettikleri “insan sağlığına” emek verebilmek için direniyor, çalışmaya, üretmeye ve yaşatmaya çabalıyorlar. Ne olur onların emeklerinin karşılığı düzgün ve hakkaniyetli bir geliri, yıllarının karşılığı onurlu bir emeklilik yaşamını bu insanlara çok görmeyin.
Üç fazla oy peşinde bu ulvi mesleğin fedakâr neferlerini suçlayıcı ifadelerle, nefret söylemleriyle hedef tahtasına oturtup, cahil kalabalıkları üzerlerine sıçratmaya, sağda solda saldırılara maruz bırakmaya da bir son verin. Niteliksizlik ve beceriksizliklerinizin faturasını en nitelikli ve beceriklilere çıkarmayın. Onlar sessiz sakin işlerini yapmak, akşam olunca eğer o akşam nöbetçi değillerse evlerine gidip, çocuğu uyumadan yetişebilmişse saçını okşamak, belki uyuturken başında masal okumak, eşiyle üç kelime sohbet edip sonrasında ya asistanlık tezine kafa yormak ya uzmanlık sınavına çalışmak ya da doçentlik için yayın yapmakla vakit geçirip, üç-beş saat uykudan sonra da yine sabahın ilk ışıklarıyla hastalarına, eğitimine, ameliyatına dönmek peşindeler. Yaşamlarının büyük bir kısmını buna benzer şekilde geçirdikten ve yaşamın pek çok keyfini ıskaladıktan sonra da artık emekliye ayrılıp, bir kenarda torun sevmek, hobilerine vakit ayırmak ve gençliğinde yapamadıkları için hâlen içinde bir heves, bir güç ve imkân kalmışsa onlarla uğraşmak istiyorlar, o kadar. Gerçekten bunların ötesinde talebi olan kaç hekim tanıyorsunuz, bir baksanıza…
Şimdi gelelim ne istiyorlar sorusunun cevabına. Elbette herkesin gönlünden geçen çok şey var ama merak etmeyin hekimler toplumun en duyarlı, en demokrat ve en akıllı kesimlerinden biridir. Başkalarından ayrı, uçuk kaçık taleplerimiz yok bizlerin. Birincisi, çalışırken emeğimize karşılık olacak bir ücret istiyoruz. Çünkü en çok biz okuyoruz, mesai saati diye bir şey bilmiyoruz, nöbetti, ameliyattı, acildi, salgındı, pandemiydi derken en çok biz çalışıyoruz ama bizden çok daha az çalışan, hafta sonu mesaisi, yılbaşı tatili, bayram seyran çalışması olmayan meslek gruplarından daha fazla takdir görmeyi ve bu emeğin karşılığı olan ücreti, koşulsuz, şartsız ve eksiksiz istiyoruz.
Yarısını maaştan, yarısını dönerden filan gibi ucube sistemlerle çalışma karşılığı ödenmez. Hangi akla, hangi kritere göre düzenlediğiniz belli olmayan performans puanlarıyla filan uğraştıramazsınız doktorları. Hâkimlere, savcılara baktıkları dosya başına, mühendislere imzaladıkları proje başına, öğretmene okuttuğu öğrenci başına ücret ödemiyorsanız, doktorlara da baktıkları hasta, yaptıkları ameliyat başına para ödeyemezsiniz.
Bir de şikâyetlerle bezdirme, malpraktis davalarıyla bunaltma, geçici veya zorunlu görevlendirmelerle yıldırma derken tüm bir iş yaşamını cehenneme çevirdiğimiz doktorlardan gerçekten de verimli ve üst düzey bir sağlık hizmeti mi bekliyorsunuz?
Haaa, bir de binbir badireyi sağ salim atlatıp, hekim olmuş insanı “sağlık çalışanı” diye bir tanıma sıkıştırma, değersizleştirme, değersiz hissettirme çabasına da ancak “yuhh” diyoruz tabii ki. Algı yönetimi gerçekten de “her şey” oldu bu ülkede. Kusura bakmayın, hekim hekimdir, yani hüküm verendir. Orada durun biraz.
Kimse bizi kendini herkesten üstün gören, diğer sağlık çalışanı mesai arkadaşlarımızı görmezden gelen tipler sanmasın sakın. Biz onları da onların sorunlarını da sizden çok daha iyi bilir ve haklarını hukuklarını da herkesten önce koruruz, savunuruz. Onları çok da sever, kendimizden de ayrı tutmayız. Çünkü biliriz ki, sağlık hizmeti bir bütündür ve bir ekip çalışmasıdır. Hekimi, hemşiresi, anestezisti, ambulans şoförü hep birlikte bir hizmet üretir ve bu ekibin doğal yöneticisi de doktordur. Onun vereceği kararlar ve yönlendirmelerle yürür sağlık hizmeti. Bu ekibe nifak sokmak başlı başına bir aymazlıktır ve sağlık hizmetinin kalitesini de doğrudan etkiler. Ama maalesef bunu da bir yönetim stratejisi olarak benimseyen, böl ve yönet politikalarını bu kritik ekip çalışmasının da içine sokan siyasetçi ve bürokrat tayfasına ne demeli, bilmiyorum. Bir kez daha söylüyorum, etmeyin, eylemeyin…
Bu hekim milleti pek emekli olmayı da bilmez ama emekli olduğunda da insanca ve hak ettiğince bir yaşamı da çok göremezsiniz. Emekli olduğunda da çalıştığı zaman aldığına ve elbette diğer meslek gruplarına verilenlere göre bir emekli aylığını da istiyor hekimler. Tüm meslek gruplarının aksine sadece hekimlere reva görülen “emekli olduktan sonra çalışıyorsan emekli gelirinin üçte birine el koyarım” türünden ucube uygulamalara da bir son verin, ne olur. Bu ayrımcılıktır, bu insanları bölmektir, anayasaya ve insan haklarına da aykırıdır.
Kısacası, adalet ve insanca yaşam dışında bir talepleri yok hekimlerin. İnsanca yaşamı zaten kendi iradeleri ile terk ediyor hekimler de bari emeklilikte rahat etmelerini sağlayalım ve başka bir yaşamın da olabileceğini hatırlatalım, olmaz mı?
Yine de, Kutlu Olsun “TIP BAYRAMI”!!!
Yazar Dr. Önder Cem Sezgin, Ankara, 08 Mart 2022