Geleceğe Dair!
Eski teknolojili nükleer santralleri ucuz enerji sağlayacağı gerekçesiyle en çok Avrupa kıtasındaki arka bahçesi olarak gördüğü eski doğu bloku ülkelerine ve bu arada da Anadolu’ya dayatan Ursus’un bu stratejisi 2000 li yıllardan beri biliniyordu.
Bu hareket tarzının 1991 yılında kaybettiği imparatorluğunun yeniden tesisi, ekonomik kontrolün yeniden kurulması ve kadim panslavist eğilimlerden ayrı düşünülmesi mümkün değildir. Bu konuyla ilgili olarak ve günümüzde Karadeniz’in kuzeyindeki bizim ülkemizi de derinden etkilemesi kaçınılmaz olan vahşeti ve insanlık dramını iyi anlamak için, romantik-ideolojik-küfürbaz irrasyonel duygusal söylemleri bir tarafa bırakıp, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) devrine özellikle Nikita Kuruşçev ve Leonid Brejnev dönemlerinde yaşandığını bildiğimiz; 1963 Küba Krizi ve 1956-1967 Ortadoğu olaylarını içeren gelişmeler ile 1973 Camp David Sürecini iyi hatırlamak durumundayız.
Ayrıca, 1976-1980 SALT anlaşmalarındaki Carter ve Brejnev görüşmelerinin Avrupa için önemi akılda tutulmalıdır. 1970 li yıllarda Yuri Andropov tarafından önü açılarak 1984 sonrası SSCB Komünist Partisi Genel Sekreteri yapılan Michael Gorbaçov döneminde Rus Devletinin 1000.kuruluş yıldönümü kutlanırken bu konulara kimse ilgi bile duymamış bu kutlama niye yapılıyor diye kimse üzerinde düşünmemiştir. Hala bugün Moskova Knezi Alexander Knevski’nin Germen Töton şövalyelerini ortaçağda mağlup ettiği Novgorod yakınlarındaki Peipus savaşı Rus hafızasında dipdiri iken büyük Atatürk’ün tarih tezine ülkemizdeki kimi kıt kafaların muarrız olması affedilir şey değildir.
Slav medeniyetinin kurulduğu topraklar olan Ukrayna topraklarının geçmişte Osmanlı İmparatorluğu için de özel önem taşımış olduğu gayet iyi bilinir. Örneğin o talihsiz 1683 Viyana bozgunundan sadece 5 yıl önce 1678’de Czehrin kalesi almak suretiyle Ukrayna’nın, Kiev’e değin giren Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından Osmanlı topraklarına katıldığı iyi anımsanmalı stratejik değerlendirmeler, tarihi arkaplandan kopmadan rasyonel temelde “padişah anneleri şu ırktan bu ırktan vb” komediye varan sarkastik tarzları bırakarak yapılmalıdır. Daha düne kadar özellikle Rusya’nın büyük tur operatörleri dâhil başlıca sermaye güçlerinin doğalgaz zengini kıta sahanlıklarından olan bizim Taşucu-Kaş arasındaki arazi alımları ve otel işletmeciliği dair milyon dolarlık yatırımlarının ülkemizde hiç kimse tarafından sorgulanmamış olması hadiselere sadece Rus kadınlarının estetiği yönünden bakılarak ortaya konan hamakat dolu bir tablo olup hakiki yurtseverlere acı vermektedir. Rusların ülkemizi içeriden ve güneyden bir yandan ekonomik olarak kuşatırken, dışarıdan da Suriye’den de yaptığı askeri tazyik artık bir beka sorunu olarak değerlendirilmelidir.
Unutmamak gerekir ki her nükleer santral potansiyel bir nükleer saldırı silahıdır. Yine son 20 yıldır, YEKA teknolojileri üzerine gerekli ve yeterli yatırımlar yapmak Almanya başta olmak üzere Avrupa ve Japonya’nın son derece dikkat çeken en önemli stratejisi olmuştur. Ülkemizdeki Sinop ve Akkuyu projelerinde Ursus işbirliği ve karşılıklı menfaat ilişkileri bu anlamda Suriye cenahından yapılan askeri kuşatmanın ekonomik olarak da tamamlanması bağlamında ciddi bir stratejik sorundur.
Dünya ve çevre için İnsan türünün en zararlı mahluk olmaya devam ettiği bu günlerde, geniş ve münbit Rusya Federasyonu toprakları, dünya üzerindeki açlık ve barınma sorununa fazlasıyla çözüm olacak genişlikte ve verimliliktedir. Bununla birlikte, bu geniş coğrafya insanlık tarihi boyunca doğudan batıya uzanan kuzeyden güneye yayılan göçlerin dengelenmesi için Slav ırkçılığının yayılmacı siyasetinin üssü olarak sadece onlara bırakılmayacak kadar insanlığın gelecekteki yaşam ve paylaşım hakkı için başta tahıl ve hayvancılık olmak üzere son derece elzemdir.
Yazar Prof. Dr. Mahmut Can Yağmurdur, Ankara, 5 Mart 2022