Giordano Bruno; Rönesans Döneminde doğan güneş!
Rönesans Döneminden Önemli Bir Karakter
“Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım.”
Evet, yukarıdaki sözler soylu bir ailenin çocuğu olarak 1548 yılında İtalya’’nın Nola kasabasında dünyaya gelen Giordano Bruno’ya ait. On beş yaşında Napoli’deki bir Domeniken manastırına giren ve kısa süre sonra rahip olan Giordano Bruno henüz 28 yaşında iken dini tenkit edici görüşleri dolayısıyla arkadaşları tarafından ihbar edilince bu şehirden kaçar ve Roma’daki bir manastıra sığınır. Fakat kısa bir süre sonra rahiplikten çıkarak çeşitli şehirlerde öğretmenlik yapmaya başlar.
1579’da Fransa’ya giderse de katolikler tarafından şüphe ile karşılanınca, Calvinisme’in merkezi olan Cenevre’ye geçer ve Protestan hareketine katılır. Ancak bu hareketi de tenkit etmeye başlayınca Fransa’ya döner ve üniversitede Aristo felsefesini öğretir. Hatta bir aralık Fransa elçisi sıfatıyla İngiltere’ye gönderilir ve Oxford’da felsefe hocalığı yapar. Fakat gerek İngiliz ve gerek Fransız üniversitelerinde okutulan ders programları yüzünden çetin kavgalara girişince Almanya’nın Wittenberg şehrindeki üniversiteye geçer. Oradan Prag ve Frankfurt’a gider.
1591’de Venedik’ten hafıza geliştirmesi ve büyü üzerine ders verme teklifi alınca bu şehre giderse de onu davet eden üniversite rektörünün ihbarı üzerine Engizisyon tarafından tutuklanır ve Roma’ya götürülür. Davası sekiz sene sürer. Fikirlerini geri alması ve hata ettiğini itiraf etmesi hususunda yapılan teklifleri reddettiği için, yakılarak ölüme mahkûm edilir.
Fırtınalı hayatını bu şekilde özetlediğimiz Bruno’ya göre güneş dahi kâinatın merkezi olmayıp, sayısız sistemlerden sadece birinin merkezidir. Kâinatın kendisi sonsuzdur, esasen sınırsız bir kudret olan ilâhî Kudret tarafından yaratılan kâinatın sınırlı olabileceği düşünülemez. Üstelik kâinatı yaratan kudret, onun dışında olamaz. Giordano Bruno’nun görüşü, Katolik dogmatiğinin öğrettiği Tanrı fikriyle çelişmekte idi. Çünkü Bruno Tanrı’yı insanın dışında değil içinde aramakta, diğer bir deyimle her insanın Tanrı’nın bir zerresini kendi içinde taşıdığını ileri sürmekte idi. Ne var ki, bu fikirler her zaman ve her yerde tehlikeli sayılmış. Tanrı’nın oğlu olduğunu iddia eden İsa’nın çarmıha gerilmesine, Enel hak diyen Şeyh Nesimî’nin derisinin yüzülmesine, Hallacı Mansur’un başının kesilmesine ve Giordano Bruno’nun da diri diri yakılmasına sebebiyet vermiştir.
Ona mutlaka bu sapkın düşüncesinden vazgeçmesi söylenmiştir. Peki, o ne yapmıştır yakılmaya giden yolda düşüncesinden vazgeçmemiş aydınlanma önündeki engellere yaşamını vermiştir.
Sonsuz evren görüşünün din sapkınlığı olduğunu kabul etmesi durumunda kilise tarafından affedileceği söylendi. Ama o, gördüğü bütün işkencelere karşın, görüşlerinden taviz vermedi ve ölüme mahkûm edildi. Yaşadığı dönemde inanılmaz ilerici görüşler ortaya koydu. Bruno evrenin sonsuzluğu yanında evrenin birliği ilkesini de benimser. Buna göre Orta çağ Felsefesinde temel alınan gök ile yer ayrılığını reddeder. Bruno, Tanrı’nın ve evrenin birbirinden farklı iki töz olmadığı, ama aynı gerçekliğin iki sonsuz görünümü olduğunu kabul eder. Ona göre her şey Tanrısal kuvvetin görünüşüdür.
Bruno, 17 Şubat 1600 günü Engisizyon mahkemesinin kararı infaz edilmiş ve Roma’daki Campo dei Fiori meydanında yakılmıştır.
Ölüm kararını Bruno’ya bildiren yargıç, ondan şu cevabı almıştır: “Ölümümü bildirirken siz benden daha çok korkuyorsunuz”.
Aslında her dönem karanlıkla savaşan ve gerektiğinde karanlığa karşı son ışığı kendi bedeniyle veren kişiler vardır. Aslında her birimizin ölümün ötesine geçmesi için yapacağı bir şeyler mutlaka vardır. Ama maalesef her dönem 1-2 kahramanı geçmez bu sayı.
Giordano Bruno, “Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı’yı kullanırlar.” demiştir…
Şimdi düşünmek lazım bu sözü ve yazının başındaki ve sonuna da koyacağım şu sözü,
Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım.”
Bruno daha uzun süre üzerinde düşünülmesi gereken birisi, özellikle yaşadığı çağa baktığımızda, şu sözleri okudukça, insanın başının önünden kalkmaması utanması gerekmiyor mu?
‘’Zaferin elde edilebilir olduğunu düşünerek mertçe savaştım. Ne yazık ki ruhumun gücü bedenimden esirgenmiş. İnanıyorum ki gelecek kuşaklar gerçek uğruna savaşmayı tüm yaşam zevklerinden üstün tutacaklardır.’’ Bruno
Yazar Levent Öztürk, Ankara, 14 Aralık 2021
Kalemine sağlık …
Çok teşekkür ediyorum.