
Hatay’ın Kurtuluşu ve Türkiye’ye katılışının 81. yılında Deprem…
Atatürk’ün 20 Mayıs 1938’de Mersin’e 27- 24 Mayıs’ta Adana’ya gidişi, topçu ve piyade birliklerini denetlemesi, Türkiye’nin Hatay konusundaki kararlılığını ortaya koymuştur. Ancak, kesin istirahat kararı olan Atatürk’ün yaptığı bu yorucu gezi, sağlığının ciddi şekilde bozulmasına neden olur. 22-31 Temmuz 1938 yılına gelindiğinde yapılan meclis seçimlerinin sonucunda Sancak’taki Türk toplumu Sancak Meclisindeki 40 vekilliğin 22’sini kazanmıştır. 2 Eylül 1938’de yapılan ilk meclis toplantısında Arapçanın da resmi dil olmasına rağmen bütün milletvekillerinin yeminlerini Türkçe yapması ve Meclisin İskenderun Sancağına “Hatay Devleti” adını vermesi ve aynı zamanda TBMM’de vekil olan Tayfur Sökmen’in devlet başkanı seçilmesi Atatürk’ün yıllar süren mücadelesinin sonuç verdiğinin göstergesi olmuştur. Mustafa Kemal Atatürk vefatından önce bu mutluluğu yaşamıştır.
2 Eylül 1938’de kurulan Hatay Devleti bir yıl kadar bağımsız kalmış bu süreçte idarecileri ve halkı tarafından Hatay’ın Türkiye’ye katılmak arzusu pek çok kez ifade edilmiştir. 23 Haziran 1939’da Hatay Meclisi son toplantısını yaparak oy birliği ile Anavatan’a katılmaya karar verir. 23 Temmuz 1939’da TBMM adına Hatay’a gelen heyet ile birlikte Anavatan’a katılma töreni gerçekleştirilir. Yine 23 Temmuz 1939 tarihinde de Fransız birlikleri Hatay’ı terk ederler.
Hataylı Bir Doktorun Çığlığı! Yedi Küpeli Gelin Antakya…
23 Temmuz 1939→ Demokrasinin, medeniyetin ve hümanizmin başkenti Hatay’ın bağımsızlık günü…
Hani…
Musa dağı, Kel dağı ve Samandağı arasındaki o güzelim yer var ya…
Hani…
Asi Nehrinin Akdeniz’e döküldüğü noktada kurulan yerleşim yeri var ya…
Hani…
Açık ama kendini habire dalga yaratarak yoran, deli, yok yok, çılgın denizi olan yer var ya…
Hani…
Dünyanın en uzun ikinci sahiline, 14 kilometre uzunluğundaki Çevlik sahiline sahip olan yer var ya…
Hani…
Kumsalında güzelim narinlikte kum çiçeklerinin açtığı yer var ya…
Hani…
Ermeni, Arap, Rum, Alevi, Sünni, Hristiyan… Yahudi, Türk yani herkesin barış içinde yaşadığı yer var ya…
Hani…
Ezan, çan ve hezan’nın bir arada olduğu yer var ya…
Hani…
Birbiri ardında sıralanan Arap Alevi, Arap Hristiyan ve Sünni köylerinin ve bu köylerdeki insanların tümünün kardeşçe yaşadığı yer var ya…
Hani…
Ülkemizin tek, etnik, Ermeni köyü olan Vakıflı Köyü’nün bulunduğu yer var ya…
Hani…
Bir doğa mucizesi olan ağacın olduğu Hıdırbey Köyü’nün bulunduğu yer var ya…
Hani…
Balıkçılık, tarım, narenciye cenneti olan, ipek böcekçiliği de yapılan yer var ya…
Hani…
Ispanaklı ve biberli ekmeğin, kağıt kebabının, tepsi de etin, carra peynirinin, baharatlı çökeleğin, künefenin ve oruğun kralının yapıldığı yer var ya…
Hani…
Defne (gar) sabunu, ipek (harir), boğma rakı (tini), keşkek (hirisi), sam şarabı (imbit) ile ünlenen yer var ya…
Hani…
Ceviz, patlıcan, portakal, nar, vişne, mandalina, böğürtlen, çilek, yeni dünya, şeftali, yaban mersini, turunç, kabak, karpuz ve kavun dahil akla gelen her meyveden reçel, likör yapan becerikli insanların yaşadığı yer var ya…
Hani…
Nar ekşisinin, biber salçasının, domates salçasının, tuzlu yoğurtun en hakikisinin, en lezzetlisinin, en doğalının yapıldığı yer var ya…
Hani…
ASİ nehri gibi ASİ, bazen hırçın ama hep mağrur, vakur ve onurlu insanların yaşadığı yer var ya…
Hani…
Neredeyse herkesin birbiriyle akraba olduğu yer var ya…
Hani…
Giden herkesin bir şekilde dönmeyi düşündüğü, dönmese de baba evi yakınında kendine bir şekilde ev yaptığı yer var ya…
Hani…
Pırıltılı giysileri ve altını çok seven kadınların yaşadığı yer var ya…
Hani…
Kocaman yürekleri ve başına buyruk ruhlarıyla ancak büyük mekanlara, evlere, odalara sığabilen insanların yaşadığı yer var ya…
Hani…
Arapçayı, şiirmişcesine ve yüksek sesle konuşan insanların yaşadığı yer var ya…
Hani…
Hristiyan aleminin Hac merkezi SAINT PIERRE kilisesinin olduğu yer var ya…
Hani…
Mozaik bakımından dünyanın ikinci Arkoloji Müzesi’nin olduğu yer var ya…
Hani…
Uzun çarşı gezintinizde size 130 yıllık tarihin eşlik ettiği yer var ya…
Hani…
Sabahın erken saatlerinde, havanın buz gibi ayazında, ezilmiş baklanın (fava) sıcak açık bir ekmekle yenildiği yer var ya…
Hani…
Günün her saatinde humusun, halis zeytinyağı ve bol sirkeli turşu ile daimi yendiği yer var ya..
Hani…
Günün ortalarında insanların tatlı özlemiyle müşebbek (züngül) kuyruğuna geçip sıcak sıcak yediği yer var ya…
Hani…
Selim usta’nın çekiç vuruşlarında demirin hayat bulduğu, mistik demirciler çarşısının bulunduğu yer var ya…
Hani…
Roma döneminde 1000 esirin dağı oyarak açtıkları Titus tünelinin olduğu yer var ya…
Hani…
Terki Dünya Tarikatının merkezi St. SIMON Manastırının olduğu yer var ya…
Hani…
Defne ile Apollo’nun aşk yaşadığı suların, şelalelerin aktığı, yüzlerce çeşit soğuk mezesinin olduğu meşhur Harbiye var ya…
Hani…
HABİB NACCAR camisinden yukarı doğru sıralanmış, tüm tarihi yüreklerinde barındıran
Affan kahvesinde bici bici’nin afiyetle yendiği yer var ya…
İşte orası Akdeniz’in incisi…
Medeniyetlerin buluşma noktası ve 23 Temmuz 1939’de bağımsızlaşan “Hatay’dır”
İşte orası demokrasinin ve hümanizmin baş kentidir…
İşte orası benim memleketim…
İşte orası benim doğduğum…
Benim büyüdüğüm
“Yedi Küpeli Gelin Antakyadır.”
Ve şimdi yüreğimiz yanarcasına, yıkılmış, harap olmuş enkaz yığınlarına bakarak eski günleri özlemle hatırlayarak, ağıtlar yakıyoruz.
Ve şimdi sayısı dahi tespit edilemeyen kaybettiğimiz canlara ağlıyoruz…
Ve şimdi sesimizi duyurmak için ah’larımız isyan olmuş, çığlık çığlığa yankılanıyor…
Sesimizi duyan var mı?, Sesimizi duyan var mı?, Sesimizi duyan var mı?
Kaynak: Yazan Hataylı bir Doktor, 23 Temmuz 2023