Hoşgörü!
Ahmet Cevizci Felsefe Sözlüğünde der ki,
Hoşgörü. Başkalarının kendimizden farklı olan düşünme tarzlarını ve yaşam biçimlerini anlayışla karşılama tavrı. Karşımızdakilere paylaşmadığımız görüş, fikir ve duyguları özgürce dile getirme imkânı tanımaya dayanan anlayış. Temelde farklı inanç veya da değerlere sahip olan insanların birlikte ve farklılıklara saygı göstererek var olabilmeleri durumu.
İnsanlık tarihine baktığımızda sanki bir hoşgörüsüzlük tarihini de beraberinde görüyoruz. Kutsal Kitaplara göre Âdem’in ilk çocukları hoşgörüsüzlüğün ilk örneklerini sergilemişler. O günlerden beri, nasıl sağlığın kıymeti ancak hastayken anlaşılırsa, insanlıkta barış dönemlerinde toleransın korunması için çaba göstermemiş, ancak onun yokluğunda hoşgörünün eksikliğini hissetmişler.
Batı siyaset felsefesi geleneğinde hoşgörü ilk kez Katoliklerle Protestanlar arasındaki din savaşları sırasında tartışılmaya başlanmıştır. Tek bir dini empoze etme teşebbüsleri başarısızlığa uğradığı zaman politik istikrarın ortak bir dine muhtaç bulunduğu kabulü yerini hoşgörü ilkesine bırakmıştır. Hoşgörünün Batı düşüncesindeki en önemli teorisyenleri ise Spinoza, John Locke, Voltaire, John Stuart Mill’dir.
Hoşgörünün ilk kavramsal incelenişi Aydınlanma Çağının kendisi ile başladığı kabul edilen John Locke‘dur.’ Hoşgörü üzerine bir mektup’’ ile döneminin bağnaz Katolik dinsel hoşgörüsüzlüğüne başkaldırısını dile getirirmiş kısaca Avrupa da laiklik anlayışının temellerini atmıştır.
Daha sonra John Stuart Mill ‘’Özgürlük Üstüne‘’ adlı yapıtıyla Locke‘un görüşünü günümüze kadar ilerleterek ve pozitif tolerans kavramını getirerek bir adım öteye taşımıştır.
Özgürlüğü sadece asıl amaç olan “Toplumsal Çeşitliliğin Sağlanabilmesi” için bir araç olarak ele alarak, hoşgörünün toplumsal ve bireysel ilişkilerdeki vazgeçilmezliğini bu bağlamda ortaya koymaktadır.
Ama bu arada ‘’Eğer bir şey, bizi hoşgörü kullanmaya mecbur edecek kadar yanlışsa, ona izin vermek nasıl doğru olabilir?’’ şeklinde sorularla oluşan paradoksa cevap veremeyen Mill’in yardımına Voltaire yetişmiş,
“Söylediklerinizden nefret ediyorum; ancak onları söyleyebilme hakkınızı savunmak için hayatımı vermeye hazırım!” şeklindeki sözleri özgür düşünce savunusunun yanı sıra, toplumsal çeşitliliğin toplumsal uyuma kıyasla önceliğini de kaçınılmaz olarak vurgulayarak hoşgörü paradoksunun çözümüne de olanak sağlamaktadır.
Şimdilik bu tarih içindeki yorucu yolculuğu bırakarak neden Tolerans bu kadar önemli sorusuna cevap arayalım.
Gandhi “Toleranssızlık kendimize ve davamıza güvenemediğimizin bir işaretidir’’ der. Gerçekten de Tolerans sosyal hayatta en faydalı erdemlerden birisidir. Gerek şahsen gerekse de toplum içinde huzurla yaşamak istiyorsak Tolerans sahibi olmalıyız.
Sözlükteki tanıma dönersek Tolerans “Başka insanların hareket ve hükümlerinde serbest olmalarına müsaade edilmesi, toplumun görüşlerine aykırı olan fikirlere karşı sabırlı ve peşin hükümsüz tahammül gösterilmesi” gibi algılansa da aslında tolerans yapılan her şeyin kolayca kabul ve tasvip edilmesi değildir. Tolerans kayıtsızlık adam sendecilik değildir. Uzun çok uzun bir süreçtir ve kişilik gelişimine katkısı büyük olan bir duygudur.
Yukarıda kısaca bahsetmeye çalıştığım gibi toleransın tarihi insanlığın düşünmek hakkı uğrundaki mücadelelerinin tarihidir. Bunu incelemek aslında birçok kavramı da incelemek olacaktır.
Tolerans için biraz daha kaynaklara bakarsak,
Ünlü Alman sözlüğü Brockhaus ‘ta “Özellikle din alanında aykırı kanılara ses çıkarmama”
İngiliz Ansiklopedisi Britannica ‘da “Başkalarını eylem ve yargılarında serbest bırakma”
Karl Marx “İnsanların bilimsel anlayışta birleştiği gün, tolerans ve hoşgörü kavramlarına gerek kalmayacaktır” der.
Gördüğünüz gibi tarihin her kesitinde her anında yaşayan bir kişinin, toplumun bu kavram için bir tanımı var ve bunu sayfalarca devam ettirebiliriz.
Aslında hoş görmek, bağışlamak, dayanmak, katlanmak, tahammül etmek, sıkıntı çekmek ve izin vermek anlamlarına gelen tolerans sözcüğü güçlü bir kişilikte kendini gösterebilir.
Anadolu da hoşgörü kavramına özellikle değinmedim, Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli gibi büyük hoşgörü ustalarını bilgim yeterse başka bir yazı da yazabilmek isterim.
Tüm yazı boyunca bazen hoşgörü bazen tolerans diye yazdım. Aslında bu kavramların iç içe olduğu ve birbirinden ayrıldığı noktaları da yazabilirdim. Ama önemli olan tolerans budur, hoşgörü şudur yerine, tolerans tanımı ile hoşgörü tanımı şurada başlar burada biter yerine tek bir amacım var.
Bırakalım bu kelimelerin kökenlerini, karşımızdakini anlamaya, sevmeye gayret gösterelim. Tüm bu ve benzer kelimeler tek bir çatı altında toplansın SEVGİ.
Eğer sevmeye çalışırsak sahte gülümsemeleri bırakır, karşımızdakini ilk fırsatta yok etmek yerine anlamaya başlarız…
Yazar Levent Öztürk, Ankara, 18 Kasım 2021