İlk Nobel “Fizik ve Kimya Ödülü” Alan Kadın Marie CURIE’nin Yaşam Hikâyesi…

İlk Nobel “Fizik ve Kimya Ödülü” Alan Kadın Marie CURIE’nin Yaşam Hikâyesi…

Dünyayı Değiştiren Elli Altı Kadın – Nobel Ödüllü Kadınların Hikâyesi

Marie CURIE, Fizikçi ve Kimyager  (1867 – 1934)

1903 yılı Nobel Fizik Ödülü

1911 yılı Nobel Kimya Ödülü

Marie CURIE’nin Yaşam Hikâyesini Hazırlayan: Ayfer HAYDAROĞL

Marie Curie: Bilime ömrünü veren kadın

Marie Curie’yi anlatacak tek bir tanım istense seçim yapmak çok zordur. Çünkü çok fazla ilklere imza atmış, keşifler yapmış, kendini ilme adamış bir dâhidir. Ona yazılacak tanımlar: “Nobel kazanan ilk kadın,” “İlk kez iki Nobel kazanan kadın,” “1903 Fizik ve 1911 Kimya Nobel Ödülleri’nin sahibi,” “Çocuğu da Nobel kazanan ilk Nobel Ödülü sahibi,” “Radyum ve polonyum kâşifi,” “Radyolojinin kurucusu” ve daha birçok şey söyleyebiliriz.

Marie Curie’nin hayatı derinliğine incelendiğinde pek çok etkileyici yanlar vardır. Bunların başında; yoksullukla mücadele ederek eğitimini tamamlaması, büyük keşiflerini inanılmaz zor şartlardaki laboratuvarlarda yapması, o devrin Fransa’sında etnik ve cinsiyet ayrımcılığına göğüs germesi ve kendini bilime adayarak canı pahasına çalışmalarını sürdürmesi gelir. Laboratuvar çalışmaları sırasında maruz kaldığı aşırı radyasyon nedeniyle sürekli hastalanmasına aldırmadan radyoaktivite çalışmalarını sürdürmüştür. Marie Curie kansızlık ve zayıflama yakınmaları başladığında, uyarılara rağmen radyasyonla çalışmaya devam etmiş, ömrünü bilime vermiştir. Peri ışıkları adını verdiği harikulade renkteki radyum ışıkları ve radyoaktif keşifler onun kemik iliğini bitirmiş ve sonunda onu bu hayattan koparmıştır. 1934’de radyasyonun oluşturduğu lösemiye bağlı gelişen aplastik anemi ile hayatını kaybetmiştir. Bu nedenle Marie Curie en iyi şu şekilde anılır: “bilime ömrünü veren kadın”

Çocukluk dönemi

Doğduğu ismiyle Maria Salomea Skłodowska, Polonya’nın başkenti Varşova’da 7 Kasım 1867’de dünyaya geldi. Babası Varşova Lisesi’nde fizik ve matematik öğretmeni, annesi yatılı kız yurdu müdürüydü. Beş kardeştiler; erkek kardeşi Joseph, kız kardeşleri Sofia, Helana ve Bronia. Maria en küçükleriydi. Maria’nın çocukluk yıllarında Polonya’da Rus işgali vardı ve ülke baskı altındaydı. Bir yandan Polonya’nın siyasal durumu, öte yandan özel yaşamında karşılaştığı sıkıntılar nedeniyle Maria’nın çocukluğu oldukça kötü geçti. Maria daha beş yaşındayken annesi tüberküloz oldu ve daha on birine basmadan küçük yaşta annesiz kaldı. Ablaları Sofia ve Bronia ise tifüse yakalandı, Sofia 1876 yılının Ocak ayında ölürken Bronia iyileşti. Maria, 15 yaşında altın madalyayla orta öğrenimini bitirdi. Varşova Üniversitesinin kız öğrencileri kabul etmeme politikası yüzünden ablası ve Maria Varşova’da Üniversitede okuyamadılar. Gittikleri kadınların takip edebildiği seyyar üniversite büyük üniversiteler gibi değildi. Onları tatmin etmiyordu. Bronia Tıp Fakültesi’ne gidip doktor olmak istiyordu, bu nedenle başka bir ülkeye gitmek zorundaydı. Bronia Tıp Fakültesi’nde okuyabilmek için Paris’e gittiği zaman, ablasına maddi yardımda bulunmak için 17 yaşındaki Maria varlıklı ailelerin çocuklarına özel dersler vermeye başladı. Ama kazandığı yetmiyordu bunun üzerine şeker üretimi yapan bir zengin bir ailenin evine yatılı mürebbiyelik yapmak üzere gitti. Bu aile Maria’yı çok sevdi ve takdir etti. Ailenin çocuklarıyla aynı zamanda arkadaş oldu. Boş zamanlarında şeker üretiminde çalışan köylülerin çocuklarına okuma yazma öğretmesine bile patron izin verdi.

Gençlik Dönemi

Ancak mürebbiyelik yaptığı ailenin büyük oğluna aşık oldu. Hisleri karşılıksız değildi. Gençler evlenmeye karar verdiler. Ancak zengin aile buna karşı çıktı ve derhal oğullarını yurtdışına gönderdiler. Nişanlarının bozulması çok sıkıcı bir durum olmasına rağmen Maria üniversitede okuyan ablasına para göndermek zorundaydı ve o işe muhtaçtı. Üç yıllık sözleşmesi bitene kadar o ailenin yanında çalışmaya devam etti. Bu arada bol bol kitap okudu, özellikle fizik ve matematik kitaplarına ilgisi artıyordu. Patronu fabrikanın kitaplığından yararlanmasına izin verdi. Azimli çalışmasından etkilenen fabrikadaki kimyacıdan kimya dersleri aldı. Sözleşmesi bittikten sonra Maria 1889‘da Varşova’ya döndü, önce başka bir ailenin yanında yatılı mürebbiye olarak bir yıl daha çalıştı, ardından özel dersler vermeye başladı.

Bronia 1891’de Doktor Kazimierz Dłuski ile evlendi ve kız kardeşini yanına çağırdı. Maria hemen Paris’e ablasının yanına gitti ve Sorbonne Üniversitesi Fizik ve Matematik bölümlerine kaydını yaptırdı. Maria okula kaydını yaptırırken Fransızca söylenişi ile adını Marie Sklodowska olarak yazdı. Artık birinci adı Marie olmuştu ve bundan sonra öyle anılacaktı.

Okul yılları oldukça yoksulluk içinde geçiyor, bazen yiyecek bulamayıp aç kalıyordu. Hatta bir seferinde açlıktan bayılmış, rahatsızlanmış, toparlanmak için bir süreliğine ablasına gitmişti. Soğuk kış aylarında geceleri üşümemek için sahip olduğu bütün giysilerini üst üste giyiyordu. Tüm yoksul şartlara rağmen Marie Sklodowska, Paris’teyken ve özellikle de Sorbonne’da okurken, uzun zamandır düşlediği entelektüel özgürlüğe kavuştuğu için sevinçliydi.

Marie Curie çalışkan bir öğrenciydi ve sınıfının zirvesindeydi. Yetenekleri tanındıkça, yurtdışında okuyan Polonyalı öğrenciler için olan Alexandrovitch Bursu’nu kazandı. 1893’de fizik dalında lisansüstü çalışmasını birincilikle, bir yıl sonra matematik dalında ikincilikle tamamladı.

Pierre Curie ile tanışması ve evlenmesi

Pierre Curie 1859’da Paris’te doğdu. Bir hekim olan babası küçük yaşlarında Pierre’nin çok zeki özel bir çocuk olduğunu fark etmiş, özel eğitimler almasını sağlamıştı. Üniversiteye 16 yaşında başlamış, 18 yaşında lisans almış, hemen ardından Sorbonne’da araştırma asistanı olarak çalışmaya başlamıştı. 1882’de laboratuvar yöneticisi olmuştu.

Pierre oldukça başarılı bir araştırmacıydı. Manyetizma ve Kristalografi alanında çalışmalar yaptı ve kardeşi Jackques ile birlikte Piezoelektrik etkiyi keşfetti. Belirli kristallerin mekanik baskı uygulanarak elektrik yükü üretebileceğini ya da elektrik potansiyel değiştirme yeteneğini (Piezoelektrik etki) buldu. Bu özellik günümüzde sonar sistemlerde, mikrofonlarda, birçok ev aletinde kullanılmaktadır. Ayrıca Pierre manyetik alan ve elektriği ölçmek için çeşitli aletler tasarladı. Geleceği parlak bir genç araştırmacıydı.

Marie‘nin profesörlerinden biri, 1894 ilkbaharında “Çeliğin manyetik özelliklerini ve kimyasal bileşimini incelemesi” için bir araştırma hibesi almasını sağlamıştı. İşte bu araştırma projesi, başarılı araştırmacı olan Pierre Curie ile tanışmasına sebep oldu. Pierre ve Marie’nin yolları kesişti. Bu karşılaşma 20. yüzyılda tarihin akışını değiştiren çalışmalar yapacak olan iki değerli insanı da bir araya getirmiş̧ oldu (5). Bu ilişkiye kendini ilk kaptıran Pierre oldu. Marie ise bazı kuşkuları nedeniyle birkaç ay boyunca kararsız kaldı. 1894 yazında, matematik sınavındaki başarısından sonra Polonya’ya gitti, hatta geri dönmeyi bile düşünmüyordu. Ancak Pierre’nin sevgi dolu mektupları, onu doktoraya özendirmesi Paris’e geri döndürmeye yetti. Varşova dönüşü Gabriel Lippmann’ın laboratuvarında çalışmaya başladıktan sonra Marie ve Pierre evlenmeye karar verdiler.

Resim 1.A. Curie’ler balayını bisikletle geçirirken

Pierre 1895’te, nikâh törenlerinden birkaç ay önce doktora derecesini aldı. Paris’teki Endüstriyel Fizik ve Kimya Okulu’na (SIPC)’in fizik bölümünde özel olarak Pierre için yeni bir kürsü açıldı. SIPC’in sevilen müdürü̈ “Schütz Baba” Pierre’nin yanında laboratuvarda çalışmasına izin verdi. Pierre ve Marie, Temmuz 1895’te sade bir nikâh töreni ile evlendiler. Yeni evliler balayını, Marie’nin bir kuzenin düğün hediyesi olarak verdiği bisikletleriyle Normandiya dolaylarında kırsal bölgeleri dolaşarak geçirdiler.

Balayında çok mutlu vakit geçirmekle birlikte genç karıkocanın ortak bir yanları vardı. İkisi de işkolikti ve araştırmalarının başına bir an önce geçebilmek için sabırsızlanıyorlardı. Birbirlerine dayanamayıp şunu söyleyebildiler: “Bir şey başarmayalı sanki çok uzun bir zaman geçti.”

Araştırmayı, laboratuvarda baş başa çalışmayı ve başarmayı özlemişlerdi, artık her yerde beraberlerdi (Resim 1A ve B). Balayından sonra Paris’te 3 odalı bir apartman dairesine taşındılar. Eşyaları bile doğru dürüst yoktu. Ailelerinden ödünç eşyalar alıp yerleştiler. Her seferinde tatil yapmak istediklerinde bisikletleriyle seyahat ediyorlardı. Eylül 1897’de, çıktıkları bir bisiklet turunun ardından Curie’lerin ilk çocuğu İrene doğdu. Ne Marie, ne de Pierre araştırmaları bırakıp evde bebeğe bakmasını düşünmediler. Birlikte başladıkları çok fazla projeleri vardı ve bir bebek bakımını üstlenecek bakıcı tutmaya paraları yoktu. Bebeğin bakımı çok sorun oluyordu. Bu arada İrene in doğumundan kısa bir süre sonra Pierre’in annesi vefat edince babası emekli oldu ve onların yanına geldi. Marie laboratuvarda iken bebeğe dedesi bakıyordu. Büyükbaba, yaşamını renklendiren bu bebeği seviyordu.

Resim 1.B. Curie’ler laboratuvarda çalışırken

Radyoaktif keşifler

Çeliğin manyetik özellikleri üzerine yaptığı ilk araştırmasını başarıyla tamamlayan Marie doktora araştırması için uygun bir konu aramaya başlamıştı. Bu sıralarda Alman fizikçi Wilhelm Röntgen 1895’de fotoğraf plağını karartan X ışınlarını, Fransız fizikçi Henri Becquerel ise uranyum cevherinden çıkan ve fotoğraf plağını ışıksız ortamda karartan “Becquerel ışınları”nı bulmuştu. X ışınları birden çok popüler olmuştu ama bilim çevrelerince Becquerel’in çalışması üzerinde nedense çok durulmamıştı. Marie ise doktora tezi konusu olarak hiç tereddüt etmeden Becquerel’in bu çok ilgi görmeyen uranyum ışınlarını seçti.

Marie, Pekblend denilen uranyum bakımından zengin bir cevherden uranyum çıkarılmış olsa bile, saf uranyum tarafından yayılandan daha güçlü ışın yayıldığını buldu. Bu konuda keşfedilmemiş bir elementin varlığından şüphelendi. 1898 Mart’ında Curie, bulgularını “radyoaktivite” terimini kullanarak makalesinde yayınladı. Radyoaktivite terimini bilim dünyasına sokan Marie Curie’nin bu makalesidir.

Curie’ler bütün bu çalışmalarını çok ilkel şartlarda bir barakadan bozma laboratuvarda yapıyorlardı. Ziyaretlerine gelen yabancı bir bilim adamı barakalarına “ahırla patates ambarı arası bir yer” demişti. Marie, bu laboratuvar şartlarında zoru başarıyor, başarılarına yenilerini ekliyordu. Pekblend’in içinde saklı olan maddeleri gün ışığına çıkarabilmek amacıyla ayrımsal kristalizasyon adı verilen kimyasal analiz yöntemini ilk kullanan kişi oldu.

Curie’ler 1898’de çalışmaları sonucunda bizmut ve baryum çevresinde toplanan farklı iki radyoaktif element olduğunu buldu. İlk elemente Marie’nin anayurdundan esinlenerek “polonyum” adını verdiler ve Temmuz’da bulduklarını ilan ettiler. İkinci buldukları elemente ise ışınlar için Latince “radius” kelimesinden türetilen “radyum” adını vererek aralık ayında ilan ettiler. İki element çok farklıydı ama ortak yanları radyoaktif olmalarıydı. Radyumun yeni bir element olarak kabul ettirebilmeleri dört yıllarını aldı.

Radyo aktif maddelerin arttıkça, deney tüplerinin ve kapsüllerin, karanlıkta kendiliğinden parladığını fark ettiler. Marie bu etrafa yayılan ışıklara “zayıf peri ışıkları” adını verdi. Curie’ler bu ışıkları o kadar sevdiler ki geceleri bakmak için barakaya gitmekten, peri ışıklarını seyretmekten büyük zevk almaya başladılar. Bu peri ışıklarının ölümcül tehlikesini bilmiyorlardı.

Curie’ler parasal yönden çok sıkıntılıda olmalarına rağmen bilimsel buluşlarından kişisel çıkarlar sağlamanın yanlış̧ olacağına karar verdiler ve geliştirdikleri yöntemlerin hiçbirinden patent almadılar, radyum elde etmek için gerekli yöntemlerin ayrıntılarını yayınladılar. Giderek gelişen bir radyum sanayii oluştu. Birçok kişi çok paralar kazandı ama Curie’ler, başlattıkları bu gelişmeden parasal olarak hiçbir yarar sağlamadı. Parasal sıkıntılarını çekmeye devam ettiler ama yine de canla başla çalıştılar.

Günümüzde radyasyon etkileri çok iyi bilinmekte, Curie’lerin bu çalışma temposuyla radyoaktiviteye maruz kalmaları kulağa korkunç gelmektedir. Az miktarda bile tüm vücudu etkileyen radyasyon dozları vücudun bağışıklık sistemini bozmakta, cilt, kemik iliği, tiroit bezleri, mide bağırsak sistemi, solunum sistemi ve akla gelen bütün vücut organlarında radyasyona bağlı hastalıklar ortaya çıkabilmektedir. En ciddi etki ise yıllar sonra gelişebilen kanserlerdir.

Marie, tez araştırmasını sürdürdüğü dönemde 9-10 kilo birden zayıfladı. Giderek halsizleştiğini fark ediyordu ama çok sevdiği peri ışıklarına toz kondurmuyordu. Hem Marie’nin hem de Pierre’nin parmak uçlarında radyumla temas etmekten tahribatlar oluşmuştu Bir süre sonra Marie’de kan değerlerinde düşme ve solunum zorluğu başladı.

Bu arada bazı bilim adamlarının radyoaktif maddelerin canlı dokularda tahribat yaptığını açıklaması üzerine Pierre kolunu isteyerek birkaç saat boyunca radyuma maruz bırakarak yanık oluşturdu. Bu yanık ancak birkaç̧ ayda iyileşebildi. Pierre kolundaki yaraya bakıp radyoaktivitenin hasta hücreleri de öldürebileceğini ve kanser tedavisinde kullanılabileceği sonucuna vardı. Bu çalışmalarının ışığında, daha sonraları radyum kanser tedavilerinde kullanılmaya başlandı. Bugün çok yaygın olarak, kullanılan bir kanser tedavi yöntemi olan radyoterapinin temellerini bu çalışmalar attı.

Sağlık durumlarındaki bozulma Curie’lerin çalışma şevkini hiç azaltmadı. Mart 1902’de nihayet onları çok sevindiren buluşlarını yaptılar ve radyumun farklı bir element olduğunu kesinlikle kanıtlayan spektrofotometrik yöntemle gösterdiler. Curie’ler 1889-1902 arası keşifleriyle ilgili 30 bilimsel yayın yaptılar. Keşifleriyle ilgili Plante, Lacaze, Gegner, Osiris gibi önemli ödüller kazandılar. Curie’ler artık, Fransa’dan olduğu kadar yurtdışından da saygın ödüller kazanan iki bilim adamı haline gelmiş, konferans vermeleri için çağrılar başlamıştı. İngiltere kraliyet derneği tarafından Curie’lere radyum ve polonyumu buldukları için fizik dalında Davy madalyası verildi.

Haziran 1903’te Profesör Gabriel Lippmann danışmanlığında Marie Curie, Sorbonne Üniversitesinde doktora tezi sundu ve Fransa’da doktora alan ilk kadın olma unvanını aldı. Doktora sınavından hemen sonra Curie’ler konferans vermek üzere kraliyet tarafından Londra’ya davet edildi. Ancak Curie’ler Ağustos 1903’de bir trajedi yaşadılar. Bir kız bebekleri doğar doğmaz hayatını kaybetti. Marie hamileliğinde çok fazla radyasyona maruz kalmıştı.

İlk Nobel Ödülü

Marie Curie Nobel ödülü alan ilk kadın oldu. 1903 fizik alanında bu ödülü aldı.

Aralık 1903’de Marie Curie Nobel ödülü alan ilk kadın oldu. 1903 fizik alanında bu ödülü Pierre Curie ve Henri Becquerel ile birlikte paylaştı. Ancak ödül öncesi aday belirleme aşamasında Marie Curie aleyhine bazı entrikalar oldu. Fransız Bilimler Akademisi aslında Marie’nin kadın ve Polonya asıllı olması nedeniyle aday olarak gösterilmesini istemiyordu. Ödüle aday olarak yalnız Pierre Curie ve Beckquerele’i uygun görüyordu. Bunun için ön girişimlerde bulunuyorlardı. Yıllar sonra, 1980’li yıllarda Nobel arşivlerinde, 1903 yılı ödülü için aday belirleme görüşmelerinin kayıtlarında bu durum resmen ortaya çıktı. Pierre, İsveçli bir akademisyen arkadaşından bu girişimleri bir şekilde duyunca çalışmayı tamamen birlikte yaptıklarını, ödül yalnız kendisine verilirse bunu kabul etmeyeceğini kesin bir dille belirtti. İtiraz edenler, bu sefer radyum ve polonyumun bulunuşunun kimya ödülü olabileceği ve Marie Curie’nin fizik ödülü alamayacağını savundular. Ama verilen ödül radyoaktiviteyi bulmaları üzerineydi, buldukları radyoaktif elementler için değildi. Bu nedenle Marie Curie 1911’de kimya dalında ikinci Nobel Ödülü’nü bu elementleri buluşları nedeniyle alabildi.

Bay ve Bayan Curie engellenmesi için çok entrikalar dönen bu ödüllerini almaya Marie’nin hastalığı nedeniyle gidemediler. Aldıkları radyasyona bağlı hastalıkları artmıştı ve yeni doğan bebeklerini kaybetmişlerdi. Ödüllerini almaya ancak Haziran 1905’de gidebildiler. Ödül konuşmasını Pierre yaptı. Konuşmasında; Marie’den övgüyle bahsederek Marie’nin kendi başına yaptığı çalışmaların katkısıyla bu buluşları tamamen birlikte yaptıklarını söyledi. Ayrıca özellikle üzerinde durduğu bir başka nokta da radyumun kötü emellerle kullanılırsa dünyaya kötülük yağdırabileceğini söyledi. Alfred B. Nobel’in dinamiti bulması ne kadar yararlı olsa da savaşlara da yol açabileceğini ima ederek “Nobel gibi ben de insanoğlunun yeni buluşları, zararlı şeylerden çok yararlı şeyler için kullanacağına inananlardanım.” diyerek bitirdi.

Ödül elbet Curie’lere saygınlık ve maddi destek getirmişti. Ama hiç alışık olmadıkları bir ilgi odağı haline de gelmişlerdi. Gazeteciler sürekli onları izliyordu. Kızlarını, kedilerini bile fotoğraflayıp gazetelere koyuyorlardı. Gösterilen aşırı ilgi, verilen rahatsızlık çalışmalarını etkiliyordu. Sakin bir hayatı özler olmuşlardı. Marie gösterilen ilgiye “Halkın saldırgan ilgisi” diyordu. Ödül aldıkları 1903’den 1905’e kadar hiç makale yazamadılar. Ama bu arada mutlu şeyler de oldu. 1904-1905 ders yılında Pierre Sorbonne’da profesörlük görevine atandı. Ancak Pierre’e laboratuvar vermemişlerdi ama laboratuvar şefliği Marie’ye teklif edildi. Marie profesörlük unvanı alamasa bile laboratuvardan maaş alabilecekti.

Sorbonne’a taşınmalarından bir ay sonra Aralık 1904’te Curie’lerin ikinci kızı Eve dünyaya geldi. Eve, Marie için bir yük olmaktan çok yeni bir enerji kaynağı oldu. Pierre Sorbonne’da verilen profesörlük görevi ve Eve’in doğumundan sonra Temmuz 1905’te Fransız Bilimler Akademisi’ne seçildi.

Pierre’in ölümü

19 Nisan 1906’da Curie’ler Paris dışında geçirdikleri çok güzel bir Paskalya tatilinden henüz dönmüşlerdi. Pierre profesör arkadaşlarıyla birlikte yediği öğle yemeğinden sonra yayınevine gitmek üzere dışarı çıktı. Yağmurlu havada yolda karşıdan karşıya geçerken bir yandan da şemsiyesine hâkim olmaya çalışıyordu. Birden yolda ayağı kaydı ve yere düştü ve hızla gelen bir atlı araba üzerinden geçti. Arabanın tekerleği kafasını parçalamıştı ve Pierre Curie hayatını kaybetti.

Marie laboratuvardan eve döndüğünde haberi aldı. Genç bir yaşta iki kızıyla dul kalmıştı, daha 38 yaşındaydı. Pierre’nin ölümü Marie’yi çok sarsmıştı. Her şeye rağmen Marie yapılması gerekenleri bir bir yerine getirdi.

Pierre, annesinin gömüldüğü Sceaux köyündeki mezarlığa gömüldü. Cenaze töreninden bir gün sonra Marie laboratuvarda çalışmaya başladı. Kendini çalışmaya vermek acısını hafifletecekti. Marie, Pierre’nin ölümünden sonra günlük tutmaya başladı. Ölümünden sonra ailesi tarafından bu günlük Fransız Ulusal Kütüphanesi’ne teslim edildi. Ancak bu günlük 1990 yılına kadar açılmadı.

Pierre’in ölümünden sonra 13 Mayıs 1906’da kocasının kadrosu teklif edildi ve Sorbonne’da profesör oldu. Sorbonne’a öğrenci olarak kaydını yaptırdıktan 15 yıl sonra ilk kadın profesör olarak atanmıştı. 1906 yazında kayınpederiyle birlikte Pierre’nin mezarının olduğu Sceaux köyüne taşınmaya karar verdi. Bu köy işyerine yarım saat mesafedeydi. Her gün işine köyden gidip gelecekti.

1907 kışında, Amerikalı bir hayırsever, Andrew Carnegie, “Curie Burs Fonu” nun kurulması için 50.000 $ gönderdi. Bu burslarla Marie genç ve yetenekli bursiyerlerden bir araştırma ekibi oluşturdu. Şubat 1910’da Pierre in babasının ölmesi Marie’nin yeniden sarsılmasına neden oldu. Dr. Curie kızların bakımını üstlenirken, onlara annelerinin değerlerini de aşılamıştı. Marie kayınpederini bu nedenle çok seviyordu. 1910 yılı Marie için üzüntülü olmakla birlikte başarıların birbiri ardına geldiği bir yıl oldu. Beş farklı onursal unvana ve Londra’daki Kraliyet Akademisi’nin madalyasına layık görüldü. Belçika’da yapılan bir uluslararası mesleki toplantıda Marie’ye radyumun ölçülmesinde kullanılacak uluslararası standardı tanımlama sorumluluğu verildi. Marie’nin 1 gram radyum tarafından salınan radyasyon miktarı şeklinde tanımladığı Curie birimi uzun yıllar kullanıldı. 1910’nun sonlarında Marie artık kocasının ölümünün ardından girdiği depresyondan yavaş, yavaş çıkıyordu.

1911 başında, akademiye üyeliği seçimi vardı ve bazı Katolik bilim adamları Marie’yi Fransız ve Katolik olmadığı için istemiyorlardı. Sağ görüşlü Yahudi aleyhtarı bir gazete Marie Curie’nin Yahudi asıllı olduğunu ve gerçek Fransız olmadığı için Fransız Akademisi’ne seçilemeyeceğini yazdı. Marie hakkında bir karalama kampanyası açılmıştı. Gazeteler Nobel Ödülü’nü kocasının sırtından kazandığını ve hak etmediğini yazıyorlardı. Marie seçimi kaybetti. Muhafazakâr olan akademi, ilk kadın üyesini ancak 1979’da seçebilecek olgunluğa gelecekti. Marie bir daha akademiye adaylığını koymadı. Dergilerine 10 yıl makale vermedi.

Pierre’nin eski öğrencilerinden biri olan Paul Langevin sonradan Pierre’in ve Marie Curie’nin yakın dostu oldu. Pierre’in ölümünden sonra, Marie ile Langevin’in arasındaki dostluk devam etti. Langevin dört çocuk 9 sahibi bir aile babasıydı ancak karısı ile çok iyi anlaşamıyordu. Evinden ayrılıp Marie’nin laboratuvarına yakın bir yere taşınmıştı. Sık sık Marie’nin ziyaretine gitmeye başladı. Bu davranış hiç tahmin etmedikleri kadar dedikodulara neden oldu. Birbirlerine mektup yazıyorlardı. Bu mektuplardan bazıları Langevin’in dairesinden çalınmış ve basına sızdırılmıştı. Marie ile Langevin arasındaki bu ilişkiye dair söylentiler 1911 yazında yayılmaya başladı ve kısa sürede bir basın skandalına dönüştü. Bu arada gazetelere Marie Curie’yi evliliğini bozmakla suçlayan demeçler veren Jeanne Langevin kocasından ayrılmak için mahkemeye başvurdu.

Kasım 1911’de Marie Curie ve Langevin Brüksel’de bilimsel bir toplantıya gittiler. Bu toplantıya genç parlak fizikçi Albert Einstein da katılmıştı. Brüksel’de toplantı sürerken Paris gazeteleri Langevin-Curie ilişkisinin öyküsünü yazmaya başladı. “Laboratuvardaki Aşkın Öyküsü” diye başlıklar atılmıştı. Tekrar Yahudi olduğuna dair iddialar gündeme gelmişti. Bazı gazeteler iyice ileri gidip Pierre ölmeden ilişkinin başladığını iddia ediyordu. Fransız muhabirler Brüksel’deki toplantıya bile gidip, ikiliyi orada rahatsız edip, fotoğraf almak istediler. Çok kızan Marie kapanışa kalmadan evine geri döndü. Marie’nin Sceaux’daki evine gittiği zaman hiç beklenmedik bir olay oldu. Marie’nin aleyhine yazan gazetelerin etkisinde kalan köydeki konu komşu galeyana gelmiş evinin önünde birikmiş, “yabancı kadını dışarı” diye bağırıyor, Marie’nin evini taşlıyordu. Marie’yi dört çocuklu iyi bir Hristiyan kadının yuvasını bozan yabancı bir kadın gözüyle görüyorlardı. Evde 14 yaşındaki İrene ve 7 yaşındaki Eve çok korkmuştu. Marie çocuklarını alıp Paris’te bir arkadaşlarının evine gitti. İşte bu kargaşanın arasında Marie’ye bir telgraf geldi. İkinci Nobel ödülünü aldığını haber veriyordu. Marie’yi Nobel Ödülü’nü daha çok Pierre’nin ağabeyi Jacques’ın Marie’ye destek çıkması, hemen yanına koşması sevindirdi. Bilim dünyasından dostları ve Pierre’in ailesi Marie Curie’yi yalnız bırakmadılar.

İkinci Nobel Ödülü

Marie Curie, 7 Kasım 1911’de kimya dalında ikinci Nobel ödülü “Radyum ve polonyum elementlerinin bulunması, radyumun ayrı olarak elde edilmesi ve bu olağanüstü elementin özellikleri ve bileşikleri ile ilgili araştırmalar yoluyla kimya biliminin gelişmesine yaptığı hizmetleri” için Nobel Kimya Ödülü’nü kazanmıştı. Bilim dünyası gazetecilerin yargısız infaz yaptığı, taciz ettiği bu bilim kadınına sahip çıkıyor, hak ettiği ödülü veriyordu. İlk Nobel’inde olduğu gibi ikinci Nobel Ödülü’ne de itirazlar, hak etmediğini iddia edenler oluyordu. Hatta bu ödülü almaması gerektiği bile ona bildirildi.

Çünkü ilk ödülüyle ikincinin konusunun ayni olduğunu savunuyorlardı. Marie hiç kimseyi dinlemedi; ödülü almaya gideceğini bildirdi.

10 Aralık 1911’de yapılan İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi’nin Nobel Ödül Töreni’ne Kızı İrene ve ablası Bronia ile gitti (Resim 2A ve B). Ödül gerekçesini akademi başkanı ödül töreninde çok güzel açıkladı; Radyumun bulunması, bilim adamlarının maddenin doğası ile ilgili anlayışlarında yeni ufuklar açmıştı. Bu buluşla, bir elementin başka bir elemente dönüşebileceği gösterilmişti, atomların değişmeyeceği inancını yıkmıştı. Radyumla ilgili çalışmalar tıpta yeni alanlar açmıştı. Akademi başkanı konuşmasını, Marie Curie’nin bu ikinci ödülü de hak ettiğini belirterek tamamladı. Marie Curie ise konuşmasında özellikle bu ödülün Pierre ile ortak yürüttüğü çalışmaların ürünü olarak geliştirdiğini belirtti ve “bu ödül Pierre’in anısına olan saygıyı ifade etmektedir,” dedi.

Resim 2. A. 1911’de aldığı ikinci Nobel Ödülü belgesi

Marie, Fransa’ya döndükten sonra çok ciddi şekilde hastalandı. Duygusal bir çöküntüye girdi. Radyasyon maruziyetine bağlı hastalıkları artıyordu. Aralık sonunda akut böbrek yetmezliği tanısıyla sedyeyle hastaneye kaldırıldı. Gazetecilerin dikkatini çekmemek için hastaneye başka isimle yattı. Kendini toparlamakta zorluk çekiyordu. Mart 1912’de tekrar hastaneye yattı, durumu kötüleşince Haziran 1912’de sanatoryuma nakledildi.

Ekim 1912’de geri döndü ama Sceaux’daki evine bir daha gitmedi. Paris’te bir apartman dairesine yerleşti. Sorbonne’daki profesörlük görevine yeniden başladı ve bütün ilgisini Radyum Enstitüsü’nün kuruluş çalışmalarına verdi. Ne Langevin’le ne de başka bir erkekle asla bir daha duygusal ilişkiye girmedi. Langevin I. Dünya Savaşı sırasında ailesine geri döndü. Ama birkaç yıl sonra Langevine’nin eski bir öğrencisiyle ilişkisi ve ondan çocuğu olduğu için evliliği tekrar bozuldu. Daha sonra Langevin’in sevgilisini Marie laboratuvarında işe aldı. İlginç olan uzun yıllar sonra Marie’nin torunu Helene, Langevine’in torunu Michel ile evlendi.

B. Ödül aldığı yıl çekilen fotoğrafı. (7 Kasım 1911)

1913’de eski gücüne tekrar kavuştu. Radyum enstitüsü çalışmaları, laboratuvarı, Sorbonne’daki dersleri oldukça yoğun geçiyordu. İngiltere’den gelen davet üzerine 1913 yılında onursal doktora derecesini almak üzere Birmingham’a gitti.

Pasteur Enstitüsü ve Paris Üniversitesi tarafından ortaklaşa çalıştırılacak olan Radium Enstitüsü nihayet Ağustos 1914 de bitti ve Marie Curie müdür olarak atandı. Fakat tam o sıralarda, 4 Ağustos 1914’de I. Dünya Savaşı başlamış, sağlığı yerinde olan bütün erkekler silah altına alınmıştı. Laboratuvarında kalp hastası bir teknisyen kalmıştı. 2 Eylül’de Almanlar Paris’i bombalamaya başlamıştı.

I. Dünya Savaşı

Paris bombalandıktan sonra Hükümet Bordeux’a taşınmaya karar verdi. Curie’nin derdi kaçmak değil zorlukla elde ettiği laboratuvarda muhafaza edilen 1 gram radyumu düşmana bırakmamak, emniyete almaktı ve bunu sağladı.

Sorbonne’da verdiği dersler içinde X ışınlarını da işlemişti. X ışınlarının prensiplerini biliyordu. Bu bilgilerle savaş sırasında ilk girişimi, X ışını teknolojisinin askeri hastanelerde kullanılmasını sağlamak oldu. Sivil hastanelerde bulunan sabit radyoloji birimleri askeriyede yoktu. Otomobillerde seyyar radyoloji birimleri kurulmasını planladı. Kızılhaç Radyoloji bölümü müdürü oldu. X ışını aygıtlarının yaralılara götürülebilmesi için çalıştı. X ışını aygıtlarının kullanımı ile ilgili teknik bilgileri edindi, hem de anatomi çalıştı. Otomobil kullanmayı öğrenip sürücü belgesi aldı ve kullandığı otomobilde herhangi bir sorun çıktığında tamir edebilmek için otomobil mekaniği bile öğrendi. Kamyon, minibüs, limuzin gibi büyük araçları film çekebilen radyoloji arabası haline getirdi. Yanına yardımcı olarak kızını aldı. Ana-kız savaşta cephede çok yararlık gösterdiler. Ancak bu iki kadın X ışınına aşırı miktarda maruz kalıyorlar ve bunun sakıncalarını tam olarak bilmiyorlardı.

Fransa savaşta zor günler yaşıyordu. Halktan altın ve gümüş bağışlamaları istendi. Marie Curie iki Nobel ödülü dâhil, tüm altın madalyalarını bağışlamak istedi ama Fransız Ulusal Bankası kabul etmedi. Bunun üzerine bankadaki ödül paralarının bir kısmını savaş tahvillerine değiştirdi. Eve’in Madam Curie kitabında annesinin kanlar içindeki Polonya için hiçbir şey yapamadığı için ikinci vatanı olan Fransa’ya tüm gücüyle hizmet etmek istediğini söylediğini yazıyordu.

Kasım 1918’de savaşın sona ermesiyle Marie yalnızca Fransa’nın zafer kazanmasına değil aynı zamanda Polonya’nın bağımsızlığına kavuşmasına da çok sevindi. Irene’e savaş̧ sırasında hastanelerdeki çalışmaları nedeniyle Fransız hükûmeti tarafından bir askeri madalya verildi, oysa Marie’ye herhangi bir resmi ödül ya da takdir verilmedi. Yeterince Fransız değildi.

1919 ilkbaharında “Savaşta Radyoloji” kitabını yazdı. Amerikalı askerlere radyoloji kursları verdi. Marie yıllar boyu kendini çıkar gütmeyen çalışmalara adıyordu. Savaştan çıkan Fransa’da Radyum Enstitüsü’nün hemen hemen hiç donanımı yoktu. Hükümetin bilime verdiği destek yeterli değildi. Ulusal Araştırma Fonu’nun verdiği para ölçüm cihazlarına bile yetmemişti. Marie’nin laboratuvarı geliştirmek, araştırmalar yapabilmek için parasal kaynaklar bulması gerekiyordu.

1920’de zengin bir hayırsever aileden gelen Henri de Rothschild, Radyum Enstitüsü̈’nde yürütülen bazı araştırmaları desteklemek amacıyla Curie Vakfı’nı kurdu. Ama Rothschild, Vakfın kaynaklarını büyük bir gelecek öngördüğü radyoterapi araştırmalarına ayırdı. Enstitüde yürütülen fizik ve kimya çalışmalarına destek çıkmamıştı. Enstitü için yardım toplama kampanyalarına girişti. Gazetecilerle arası hiç iyi olmayan Marie röportajlar vermeye başladı. Amerikalı gazeteci Meloney ile röportajı ise bir dönüm noktası oldu. Fransa’ya kıyasla ABD’de bilim insanları oldukça rahat şartlarda çalışıyorlardı. Meloney yazısında bunu vurguladı. Radyumu keşfeden, radyumu ayrıştırma yöntemini bulan Curie’nin laboratuvarında yalnızca 1 gram radyum varken, ABD’de 50 gram radyum olmasına üzülerek, Marie’ye 1 gram daha radyum alabilmek için 100 bin dolar kampanyası başlattı. Radyumu Curie’ye Amerikan Başkanı Harding Beyaz Saray’a davet edecek ve törenle Curie’ye bizzat kendisi verecekti. Bu kampanyanın bir parçası olarak Meloney, Marie Curie’yi ABD turuna davet etti.

Amerika ziyareti

Curie’nin Amerika’ya daveti, başkan tarafından kabul edileceği haberleri üzerine Fransız hükümeti Marie’ye lejyon donör nişanı vermek istedi ama Marie kabul etmedi. Sadece Amerika’ya gitmeden kısa süre önce Radyum Enstitüsüne gelir sağlamak üzere Paris Operasında düzenlenen bir törene katıldı. 1921’de gemi ile ABD’ne iki kızıyla birlikte giden Curie, gemi New York limanına yanaşır yanaşmaz basının karşısına çıkmak zorunda kaldı. Gazetecilerin karşısında olmaktan çok nefret ediyordu ama ABD’nin maddi ve bilimsel kaynaklarından yararlanmak için başka çaresi yoktu, nefretini yenmek zorundaydı. ABD turu oldukça yoğun geçiyor, sık sık davetlere katılıp, topluluk içine, gazetecilerin önüne çıkıyordu. O sırada 16 yaşında olan Eve, annesinin ve ablasının aksine, topluluk içinde dikkati çekmekten hoşlanıyordu. Kısa sürede davetleri düzenleyen hanımların sevgilisi oldu ve ona “radyum gözlü kız” adını taktılar. ABD turu sırasında Marie’ye aralarında Columbia, Yale, Chicago, Pennsylvania, Smith ve Wellesley’in de bulunduğu birçok üniversite ve kadın yüksekokulundan onursal akademik unvanlar verildi. Kampanyanın sonunda ABD Başkanı Harding 1 gram radyum bulunan kurşun kaplı maun kutuyu Marie ye törenle teslim etti. Kampanya çok başarılı geçmişti. Sadece 1 gram radyum değil, aynı zamanda bazı cevherler, önemli miktarda pahalı cihazlar ve çeşitli grupların verdiği ödüller, 7 bin ABD doları nakit para da götürüyordu. Ayrıca 50 bin dolar Marie Curie Radyum Fonu adına bir New York Bankasında duruyordu. Artık törenler ve davetler gibi toplumsal etkinliklere neden katılması gerektiğini ve Enstitüde bu yolla gelecek kuşaklara daha yararlı olacağını anlamış oldu. Takip eden yıllarda Marie Curie, bir bilim elçisi olarak çalışmalarına devam etti.

Radyasyona bağlı hastalığı ve ölümü

Marie Curie 1920’lere kadar tıpla ilgili konulara her ne kadar ikinci derecede ilgilenmişse de daha sonra tıbbi araştırmalar özel yaşamında giderek en önemli bir yer tutmaya başladı. Aynı yıl her iki gözünde katarakt oldu. Günümüzde artık radyasyonun katarakt oluşturduğu biliniyor. Üst üste geçirdiği operasyonlarla görme yetisini tekrar kazandı. Marie Curie tarafından bir kitap haline getirilen Pierre Curie’nin yaşam öyküsü bir Amerikan yayınevince 1923’de basıldı ve Marie Curie’ye uzun yıllar telif hakkı garantisi verildi. Marie, Radyum Enstitüsü’nde birlikte çalıştığı bütün genç bilim adamlarını çocukları olarak kabul eder, onlarla birlikte vakit geçirmekten çok hoşlanırdı. Radyum Enstitüsünün en parlak yıldızlarından biri Marie’nin kızı Irene’di. Büyük kızı bilimsel hayatta annesini takip ediyor, laboratuvarda annesini hiç yalnız bırakmıyordu (Resim 3).

1925’de Radyum Enstitüsü’nde çalışanlardan ikisi radyasyona bağlı gelişen aplastik anemiden öldü. Ama Marie bunu kabul etmek istemiyordu. Sağlığı giderek bozuluyor, yorgunluğu artıyor, parmaklarındaki eski radyasyon yanıkları acı veriyordu. 1934 mayısında durumu ağırlaşınca sanatoryuma yatırıldı. Kuşkulanılan tüberküloz yoktu ama aplastik anemi vardı. Ayni enstitüdeki meslektaşlarında görülen ve ölüme neden olan bu hastalık Marie Curie’de de ortaya çıkmıştı. 4 Temmuz da sanatoryumdan ölüm haberi geldi. Marie Curie, sanatoryumda 66 yaşında öldüğünde, ölüm nedeni resmen her ne kadar aplastik anemi olarak belirtilse de şimdi bu aneminin aslında radyasyona bağlı gelişen löseminin anemisi olduğu düşünülüyor. Marie Curie’nin gerçek ölüm nedeni 37 yıl süren radyasyon maruziyetidir.

Resim 3. Marie Curie kızı İrene ile laboratuvarda çalışırken. İrene daha sonra annesinin önderliğinde başladığı çalışmalarla 1935 Kimya Nobel Ödülü’nü eşiyle birlikte aldı.

Marie Curie 6 Temmuz 1934’de kocası Pierre’in yanına, kayınvalide ve kayınpederinin de gömülü olduğu Sceaux’daki mezarlığa gömüldü. Cenaze töreninde mezar toprağı üzerine Marie’nin ağabeyinin yanında getirdiği Polonya toprağı serpildi. Altmış yıl sonra 20 Nisan 1995’de Pierre ve Marie, Sceaux’daki mezarlıktan alınarak Fransa’nın ulusal anıt mezarı olan Panteon’a taşındı. Böylece Marie Curie başarıları nedeniyle Fransa’nın en ünlü erkeklerinin yanına gömülme şerefine layık görülen ilk kadın oldu.

Marie Curie dünyaya çok büyük bir bilimsel miras bırakmıştır. Çalışmaları nükleer enerjinin gelişmesine ve kanserin tedavisine yol açmıştır. Marie Curie’nin rehberliğinde 483 bilimsel makale yayınlanmış, 34 doktora öğrencisi yetişmiş, Enstitü medikal cihazlarında 8319 hasta radyum ile tedavi edilmiştir. Günümüzde artık kanser tedavilerinde radyum kullanılmıyor. Mazeron ve Gerbolet radyumun keşfinden bir asır sonra yazdıkları makalede radyasyon güvenliği nedeniyle radyumun artık tedavide kullanılmasının terkedildiğini, ama radyum tekniklerinin modern brakiterapi tekniklerine ışık tuttuğunu yazmıştır.

Marie Curie’yi en iyi anlatan son cümleyi belki de Albert Einstein söylemiştir. Einstein, Marie Curie’yi toplantılarda tanımış, Marie’nin hiçbir patent almadan yöntemlerini cömertçe konferanslarda sunmasından, bilgi paylaşımından, yardımseverliğinden ve tevazuundan çok etkilenmiştir. Einstein, Marie için; “Tanıdıklarım içinde şöhretle bozulmayan tek kişi Marie Curie’dir” demişti.

Curie’lerin kızları

Curie’lerin kızlarına gelince, her ikisi de oldukça farklı karakter ve yetenekteydiler. Yeteneklerine ve eğilimlerine göre farklı yollar izlediler. Irene Curie annesinin yolunu izledi, radyum enstitüsünde doktorasını başarıyla aldı, annesiyle beraber enstitüde çalıştı, savaşta bile onunla beraber cepheye gitti, radyoloji teknisyenliği yaptı. Irene ayni laboratuvarda çalışan bir araştırmacı olan Frederic Joliot ile evlendi. Birlikte yapay radyoaktivite üzerine çalıştılar. Genç karıkoca 1934’te Alüminyumu alfa parçacıklarıyla bombalayarak, radyoaktif bir fosfor izotopu ürettiler (6). Yapay radyoaktif bir izotop ilk defa üretiliyordu. Marie Curie’nin ölümünden çok kısa bir süre sonra 1935’de Irene ve Frederic Joliot-Curie, yapay radyoaktif izotop elde edilmesiyle ilgili çalışmaları nedeniyle kimya dalında Nobel Ödülü’nü aldılar. Aynı aileden Nobel Ödülü alanların sayısı anne ve baba Curie çifti yanı sıra kızı ve damadı Joliot-Curie çiftiyle dörde çıkmıştı. Aralık 1935’de kimya dalında kazandıkları Nobel Ödülü için konuşma yapmak üzere kürsüye karı-koca birlikte çıkarak konuştular. İrene’nin artık hayatta olmayan anne ve babasını saygıyla anarak onların öğretmenliğinde bu ödül başarısını kazandıklarını anlattılar. Fransız Bilimler Akademisi Nobel Ödülü kazandığı için baba Curie’ye üyelik verirken, İrene Joliot-Curie’ye de anne Curie’ye yaptığı gibi yine üyeliği uygun görmedi.

Eve Curie ise ailesinin bilim tutkusunu hiç paylaşmıyordu. O daha çok sanata ve modaya meraklıydı. Her zaman toplum içinde dikkatleri üzerine toplayan çekici bir kadın oldu. İyi bir piyanistti ama müzikte kariyerini bırakıp gazeteciliğine yöneldi. İlk kitabı annesinin biyografisi oldu ve 21. yüzyılın en popüler kitaplarından biri haline geldi.

Kaynaklar

Dobrzyńska MM. “Maria Skłodowska-Curie, Her Life And Work – The 150 Anniversary Of Her Birthday.” Rocz Panstw Zakl Hig 2017;68(3):309-312

Eve Curie. “Marie Curie-Bir Bilim kadınının Olağanüstü Yaşam Öyküsü.” Bilim ve Gelecek yayın evi. 2014 (Barkod: 9786055888282)

Gasinska A. “Life and Work of Marie Skodowska-Curie and her Family.” Acta Oncologica Vol. 38, No. 7, pp. 823–828, 1999

Mazeron JJ, Gerbaulet A. “The The centenary of the discovery of radium.”Cancer Radiother. 1999 Jan-Feb;3(1):19-29.

Pasachoff N. “Marie Curie- Radyoaktivitenin Keşfi”, Oxford University Press, Inc. 1996. Çeviri: Zeynep Gürsoy, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları 162, ISBN 975-403-253-X, 2002)

Rockwell S. “Life and legacy of Marie Curie.” Yale J Biol Med. 2003;76(4-6):167-80.

Trombetta M. “Madame Maria Sklodowska-Curie – brilliant scientist, humanitarian, humble hero: Poland’s gift to the World.” J Contemp Brachytherapy. 2014 Oct;6(3):297-9.

Yayına Hazırlayan: Bekir Metin, Ankara, 25 Ekim 2021

—————————————————

Kitabın satışı BUHASDER internet sitesinden (https://www.buhasder.org.tr) ve Nobel Tıp Kitabevleri tarafından yapılacaktır. Dünyanın bilime, bilimin de kadınlara ihtiyacı vardır.

Satış için iletişim: 0 507 020 08 62

Banka Bilgileri……: İş Bankası Yenişehir Şubesi

Hesap No…: 3411-1392899

Iban No……: TR50 0006 4000 0013 4111 3928 99

Bulaşıcı Hastalıkları Önleme Derneği İktisadi İşletmesi

Kitap Ücreti…..: 150 TL

Share This
COMMENTS

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir