İnsan Cinselliğinin Evrimi

İnsan Cinselliğinin Evrimi

“İnsanların çoğu, zevk veren şeyin kendisi için zararlı olduğunu aklıyla bilir. Ama hayatta kalmamız ve ürememiz için kritik öneme sahip olan yemek ve cinsellik gibi fonksiyonlarla eşleşen zevk dürtüsü, bilinçdışı çalışan çok güçlü bir içgüdüdür. İşte bu içgüdü, bilinci ezip geçer. Onun uyarılarına kulak asmaz!” Şafak Nakajima (Doç. Dr. )-2021

Bu noktada aklımıza şu soru gelebilir: “Bu içgüdü eğer bu kadar güçlüyse, neden bazı insanlar sigarayı veya baklavayı aklına bile getirmezken, başkaları günde üç paket sigaraya, bir tepsi baklavaya bana mısın demiyor?” Bu farklılık konusunda öngörülerden birine göre, yapısal olarak bazı insanların beyinleri, ödül hormonlarını yeterince salgılamaz. Böyle insanlar, zevk alabilmek için ödül merkezlerini daha güçlü bir biçimde uyarmak zorunda kalırlar! Daha çok sigara içerek, alkol ve madde tüketerek, kumar oynayarak…

Evrimsel bağlamda aldatmaya kapalı bir işaret sistemimiz olduğunu düşünürsek neden bunca makyaja, saç boyasına ve meme büyütme operasyonuna başvururuz? Sözde zekice ve özenli seçim sürecimize gelecek olursak, hepimiz biliyoruz ki hiç tanımadığımız insanlarla dolu bir salona girdiğimizde fiziksel olarak kimi cazip bulduğumuzu ve kimi bulmadığımızı anında hissederiz. O ansızın gelen hissin kaynağı cinsellik cazibesi” yani büyük oranda bilinçdışı tepkiler verdiğimiz beden işaretlerinin toplamıdır.

Diyelim ki bir grup üniversite öğrencisi büyük sınavdan önceki gece bir parti veriyor. Bu kişiler de aslında şunu demeye çalışmaktadır: “Çalışarak salaklar da A notunu alır ama ben öyle zekiyim ki çalışmasam bile A alabilirim.”

İnsan cinselliği bizlere normal görünse de diğer hayvanların standartlarına göre oldukça tuhaftır. Nitekim insan statüsüne erişimimizde cinsel hayatımızın, bir bakıma, beyinlerimizin büyüklüğü kadar önemli olduğu bilinen gerçeklerdendir.

İnsan cinselliğine ilişkin tartışılan konular arasında, dişilerin menopozu, erkeklerin insan toplumlarındaki rolü, gizlice seks yapmamız, üreme amacından ziyade zevk için seks yapmamız ve kadın memesinin emzirmeden çok daha önce büyümesi gibi olgular bizlere açıklama gerektirmeyecek denli doğal gelebilir. Ancak biraz düşünüldüğünde, içlerinde açıklaması çok zor soruların gizli olduğu da bir vakıadır.

Geleneksel toplumlarda kadınların en az yüzde doksan beşi evlenir. Bu istatistiğe göre, neredeyse her kadının bir kocası olabilir ve kadınların rekabete ihtiyacı kalmaz. Bir kadın biyoloğun dile getirdiği gibi: “Her malın bir alıcısı vardır ve genellikle her çirkin kadın için çirkin bir erkek bulunur.” Öbür taraftan kadınların çekici olmak için, bilinçli bir şekilde gösteriş unsurları kattığı ve cerrahi yöntemlere başvurdukları düşünülünce bu yorum geçerliliğini yitirir.

Aslında erkekler genleri, kontrol ettikleri kaynakları, ebeveynlik özellikleri ve karılarına adanmışlıkları bakımından çok büyük farklar sergiler. Hemen hemen her kadın evlenecek bir erkek bulabilir ancak sadece birkaç kadın o az sayıdaki kaliteli erkeği bulmakta başarılı olabilir ve kadınlar o erkekler için yoğun bir rekabete girmek zorundadır. Bazı erkek bilim insanları belli ki bu gerçeğim farkında değil ama her-kadın bunu kesinlikle bilir.

İşte bir kez daha sormaktan asla vazgeçmediğimiz ve artık kesin yanıtlar bulmak istediğimiz bazı temel sorulara (yukarıda vurgulananlar da dahil), önde gelen bilim insanlarından Harvard mezunu Prof. Dr. Jared Diamond, Ülkemizde 2020’de yayınlanan “İnsan Cinselliğinin Evrimi – Why is Sex Fun? The Evolution of Human Sexuality” adlı eserinde mizahi bir üslupla ve geniş çaplı bir araştırmayla yanıt vermekte.

Kitabın sonlarına doğru ilginç bir gözlemini de şöyle vurgulamakta:

“Yeni Gine dağlık bölgelerindeki erkekler phallocarp (penis sazanı) adını verdikleri dekoratif bir kılıfla penislerini kaplarlar. Kılıf 60 cm’ye kadar uzar ve 10 cm kadar çapa ulaşır. Genelde parlak kırmızı ya da sarı renkte olur ve baş kısmı kürk, yaprak veya çatallı bir nesneyle süslenir. Bu kılıfları takan erkeklerle geçen yıl Yeni Gine Star Dağları’ndaki Ketengban kabilesinde ilk karşılaştığımda bu konu hakkında önden çokça bilgi almıştım ve nasıl kullanıldıklarını ve insanların bunu nasıl açıkladıklarını merak etmiştim. Bu kılıflar sürekli, en azından benimle karşılaştıkları her an takılıydı. Her erkekte boyut, süsleme ve diklik açısı bakımında değişiklik gösteren birkaç kılıf vardı ve aynen bizim her sabah farklı bir gömlek seçmemiz gibi onlar da ruh hallerine göre farklı bir kılıf seçiyorlardı. Neden bu kılıfları taktıklarını sorduğumda, Ketengbanlar onlar olmadan kendilerini çıplak ve edepsiz hissettiklerini söylediler. Batılı mantığım yüzünden o yanıt beni şaşırtmıştı zira Ketengbanlar bu kılıf dışında tamamen çıplaktılar ve testisleri dahi açıktadır!”

Kitabı okudum, özetledim ve derledim. Ancak bu safhada, zaman sınırlaması nedeniyle, uzun derlemeye göz atamayacaklar için öne çıkan birkaç paragrafı aşağıya aktarıyorum:

* Modern toplumda, bir kadın doğumdan birkaç ay sonra, memeyle emzirme yerine biberonla beslemeye geçerek veya bebeği birkaç saatte bir besleyerek (modern kadınların kolaya kaçmak için yapmaya meyilli oldukları gibi) yeniden çocuk yapmaya girişebilir. Bu koşullar altında kadın kısa zaman içinde yeniden adet görmeye başlar. Öte yandan, memeyle emzirmeyi ve doğum kontrolünü bırakan modern kadınlar bile nadiren bir yıldan az aralıklarla doğum yapar ve çok az kadın hayatı boyunca on iki çocuktan fazlasını doğurabilir. Bir kadının ömür boyu yaptığı çocuk sayısı rekoru altmış dokuzdur (on dokuzuncu yüzyıl Moskova’sında üçüz doğurma uzmanı olan bir kadın). Bu rakam kulağa çok fazla gelse de bazı erkeklerin ulaştığı rakamları duymayı bekleyin.

* On dokuzuncu yüzyılda, oldukça geniş bir hareme sahip olan Hint prensi Haydarabadlı Nizam’ın sarayına giden bir ziyaretçi, orada bulunduğu sekiz gün içinde Nizam’ın karılarından dördünün doğurduğuna ve bir sonraki hafta içinde dokuz doğumun daha beklendiğine şahit olmuştu. Ömür boyu yapılan çocuk sayısı rekoru, yedi yüz oğlan ve sayısı bilinmeyen ama muhtemelen benzer sayıda kız çocuğu sahibi olan Fas İmparatoru Muley İsmail’e aittir.

* Bizler farklı hayvanlarız. Annemiz babamız çiftleştikten sonra da birlikte kalır ve doğan çocuğa birlikte bakarlar. Hiç kimse anne ile babanın eşit seviyede ebeveynlik yaptığını elbette iddia edemez: pek çok evlilikte ve toplumda iki cinsiyetin ebeveynliğe katkılarında ciddi farklılıklar mevcuttur. Öte yandan pek çok baba en azından gıda, koruma veya mülk hakları konusunda birtakım katkılarda bulunur. Bu tür katkıları öyle benimsemişiz ki yasalara bile dahil etmişiz: Boşanan babalar çocuklara destek vermek durumunda kalır, evlenmemiş bir anne dahi bir adamın çocuğunun babası olduğunu genetik testlerle ispatladığında ona çocuklar için nafaka davası açabilir.

* Olgun bir insan yumurtası, kütle olarak, kendisini dölleyen spermin kabaca bir milyon misli büyüklüğündedir. Kivilerde bu oran bir katrilyondur. Öte yandan, spermlerini henüz bir dişinin içine bırakmış olan erkek kısa süre sonra başka bir dişiye de spermini bırakmaya ve genlerini daha fazla yavruya aktarmaya hazır hale gelecektir. Örneğin, bir erkek tek bir boşalmada yaklaşık iki yüz milyon sperm üretir. (Son dönemlerde insanların sperm sayısının azaldığına ilişkin yayınlanan raporlar doğru olsa bile, bu sayı yine de en az onlarca milyon seviyesindedir.) En son partnerinin iki yüz seksen günlük hamileliği süresince yirmi sekiz günde bir boşalan bir erkek-pek çok erkeğin kolayca erişebileceği bir boşalma sıklığı- dünyadaki yaklaşık -iki milyar doğurgan kadına yetecek kadar- her birine spermlerinden birini ulaştırabileceği bir düzenek kurabilecek olsa-sperm üretecektir.

* İnsan emzirmesi enerji açısından oldukça pahalı. Çocuk büyüten bir annenin günlük enerji bütçesi, orta düzeyde aktif bir yaşam süren pek çok erkeğinkini geçer ve yalnızca maraton koşucularının antrenman esnasında harcadıkları bütçenin gerisinde kalır. Dolayısıyla henüz döllenmiş bir kadının yataktan kalkıp eşine ya da sevgilisinin gözlerinin içine bakıp şunu söylemesi mümkün değil: “Yaşamasını istiyorsan bu embriyoya sen bakacaksın çünkü benim öyle bir niyetim yok!” Eşi bunun bir blöf olduğunu anında anlayacaktır.

* Evet, hiçbir erkek memelinin hamile kalmadığı ve erkek memelilerin büyük çoğunluğunun normalde süt üretmediği doğrudur. Ancak gerekli anatomik ekipman, hazırlayıcı hamilelik deneyimi ve gerekli hormonları erkeklerin değil de sadece dişilerin geliştirebileceğini belirleyen genlerin memelilerde nasıl evrildiğini de sormak gerekir. Hem erkek hem de dişi güvercinler yavrularını beslemek için “süt” salgılar. Neden insanlarda sadece kadınlar bunu yapar? Denizatlarında dişiler değil erkekler hamile kalır. Neden insanlarda bu geçerli değil?

* Modern döllenme ilaçları ve yüksek teknolojili döllenme yöntemleri sayesinde ikiz ve üçüz doğumları sıklaşmıştır. İkiz bebek bakımı öyle bir enerji gerektirir ki ikiz annesi bir kadının günlük enerji ihtiyacı eğitim kampındaki bir askerin ihtiyacına yakındır. Aldatmalarla ilgili bir sürü espri yapmamıza rağmen, genetik testler Amerikalı ve Avrupalı bebeklerin büyük çoğunluğunun gerçekte annenin kocasına ait olduğunu göstermektedir.

* Bugün birinci dünya toplumlarındaki pek çok anne işlerden, hastalıklardan ya da süt üretme sorunlarından dolayı emzirme işini yapamaz. Bundan dolayı sadece ebeveynler değil bebekler de emzirmenin pek çok avantajından faydalanamaz. Emzirilen bebekler daha güçlü bağışıklık sistemine sahip olurlar ve ishal, kulak enfeksiyonu, erken yaş insüline bağlı olmayan diyabet, grip, nekrotizan enterokolit ve SIDS (Ani Bebek Ölümü Sendromu) gibi sayısız hastalıklara karşı daha dayanıklı hale gelirler.

* Yumurtlama dönemimizin gizlenmesinin doğrudan sonucu olarak neredeyse aralıksız seks yapışımız da tuhaf. Pek çok diğer hayvan türü, seksi herkese duyurulan yumurtlama dönemi boyunca devam eden kısa bir kızışma (estrous) süresinde yapar. (Estrus kelimesi ve estrous sıfatı Yunancada sığırları kovalayarak onları çıldırtan bir böcek olan “at sineği” anlamına gelen kelimeden türetilmiş.) Kızışma döneminde, dişi babun bir aylık cinsel sakınma döneminden çıkarak yüz defaya kadar çiftleşme gerçekleştirir, dişi bir Berberi makağı ise ortalama her on yedi dakikada bir seks yapar ve sürüsündeki her yetişkin erkekle en az bir kez çiftleşir.

* Şimdi, yumurtlama döneminde olan, henüz döllenmiş bir mağara kadınının karşı karşıya kaldığı çıkmaz durumu düşünün. Tüm diğer memeli türlerde, dölleme işini yapan erkek işini bitirdikten sonra vakit kaybetmeden dölleyebileceği bir başka yumurtlayan dişi arayışına girer. Mağara kadını için ise, erkeğin ayrılışı, doğacak çocuğun açlıktan ölmesi ya da öldürülmesi anlamına gelebilir. O halde erkeği orada tutmak için ne yapabilir? Bulduğu parlak çözüm şu: Yumurtlama döneminden sonra bile sekse açık olabilir! Erkek her istediğinde birlikte olarak onu tatmin edebilir! Böylece erkek etrafta dolanacak, yeni seks partneri arayışına girmeyecek ve hatta günlük avını onunla paylaşacaktır. Zevk amaçlı seks, yardıma muhtaç bebeklerini büyütmek için birlikte hareket eden insan çiftini bir arada tutan bir yapıştırıcı görevi görmektedir. Bu, özünde, eskiden antropologlar tarafından kabul edilen teoridir ve pek çok açıdan mantıklı görünmektedir.

* Yaklaşık kırk beş kiloluk bir kadın normalde yaklaşık üç kiloluk bir bebek doğururken, onun iki katı ağır bir dişi goril yalnızca onun yarısı ağırlığında (yaklaşık bir buçuk kilo) bir bebek doğurmaktadır. Bunun sonucunda insan anneler modern tıbbın gelişimine kadar çocuk doğururken sıkça hayatını kaybetmiştir. Bugün hâlâ kadınlara doğumda, birinci dünyada doğum uzmanları ve hemşireler, geleneksel toplumlarda ebeler ve yaşlı kadınlar eşlik etmektedir. Dişi goriller ise tek başlarına doğum yapar ve çocuk doğururken ölen bir goril görülmemiştir. Bundan dolayı, doğum kontrolü karşıtı teoriye göre, çocuk doğurmanın içerdiği acı ve tehlikeden ve kendi yumurtlama dönemlerinden haberdar olan mağara kadınları o bilgiyi seksten kaçınmak için kullanmışlardır.

* Kendini adamış çalışan çiftler arasında bile, Amerikalı çalışan kadınların kocalarına kıyasla sorumluluklarını yerine getirmek için iki misli zaman harcadıklarını (iş artı çocuk bakımı artı ev işleri) gösteren çalışmalar var. Öbür yandan, kadınlar yaptıkları aynı iş karşılığında kocalarından daha az kazanıyorlar. Amerikalı kocalara, kendilerinin ve karılarının çocuk bakımı ve ev işlerine ne kadar vakit ayırdıkları sorulduğunda ortaya çıkan sonuca göre, erkekler kendi harcadıkları zamanı abartmaya ve karılarının harcadıkları zamanı azımsamaya meyilliler. Kendi gözlemlerime göre, erkeklerin ev işleri ve çocuk bakımına sunduğu katkılar, yakından bildiğim birkaç ülkenin ismini vermek gerekirse, Avustralya, Japonya, Kore, Almanya, Fransa ve Polonya gibi birtakım endüstrileşmiş ülkelerde dahi ortalama olarak düşük seviyelerde. İşte bu nedenle, erkeklerin ne işe yaradığı sorusu toplumlarımızda ve antropologlar arasında hâlâ tartışılmaya devam ediliyor.

* Gerçekte ise, kırk yaşın üzerindeki hepimiz vücudumuzdaki her şeyin zamanla bozulduğunu ve bağışıklık sistemlerimiz ile serbest radikallere olan direncimizin bundan bağımsız olmadığını biliriz. Ben (Jared Diamond) dünyanın geri kalan altı milyar kadar insanına kıyasla daha az stresli bir yaşam geçirdim ve daha iyi tıbbi bakım aldım ancak elli dokuz yaş itibarıyla yaşlanma süreçlerinin benim üstümde de etkisini göstermeye başladığını söyleyebilirim: tiz seslerde duyma bozukluğu, kısa mesafelerde bakışlarımı odaklayamamam, bir böbreğin kaybı, diş aşınması, daha az esnek parmaklar vs. Yaralandığımda iyileşme sürelerim eskisine göre çoktan uzadı. Tekrar eden baldır sakatlıkları nedeniyle koşmayı bırakmak zorunda kaldım, sol bileğimdeki sakatlıktan ancak uzun bir iyileşme süreci sonunda ancak kurtulabildim ve şu anda bir parmağımın tendonunu sakatlamış durumdayım. Diğer erkeklerin tecrübelerinden yola çıkarak söyleyecek olursam, kalp sorunları, damar tıkanıklıkları, mesane problemleri, eklem sorunları, prostat büyümesi, hafıza kaybı, kolon kanseri gibi bildik birtakım şikâyetler beni beklemekte. İşte tüm bu bozulmalara biz yaşlanma deriz.

* Hem makineler hem de vücutlar iki şekilde bakımdan geçer. Birincisi, bir makinenin parçalarını zarar gördüğünde tamir ederiz. Örneğin, bir otomobilin yarılmış lastiğini ya da parçalanmış tamponunu tamir ederiz ve frenleri ya da lastikleri zarar gördüklerinde değiştiririz. Bedenlerimiz de aynı şekilde akut zararları tamir eder. En görünür örneklerden biri cildimizi kestiğimizde yaraların tedavi edilmesidir. Zarar görmüş DNA’nın moleküler tamiri ve pek çok başka tamir süreci ise içimizde görünmez yollarla sürdürülür. Tıpkı zarar görmüş bir lastiğin değiştirilmesi gibi, bizim bedenimiz de yeni böbrek, karaciğer ve bağırsak dokusu yaparken olduğu gibi zarar görmüş organların parçalarını yenileme kapasitesine sahiptir. Bu yenileme kapasitesi, diğer hayvanlarda çok daha fazla gelişmiştir. Denizyıldızı, yengeç, denizhıyarı ve kertenkele gibi olsaydık kollarımızı, bacaklarımızı ve kuyruklarımızı yenileyebilirdik.

* Maliyet açısından verimli otomobillerin üreticisi olan dahi Henry Ford’la ilgili anlatılan bir hikâye vardır. Bir gün Ford birkaç çalışanını araba mezarlığına gönderir ve hurdaya çıkmış T Model Ford arabaların kalan parçalarını incelemelerini ister. Çalışanlar, hemen hemen tüm parçalarda yıpranma işaretleri olduğunu bildirirler. İstisnalar sadece neredeyse hiç yıpranmamış görünen dingil pimleridir. Çalışanların şaşkın bakışları altında Ford gayet iyi üretilmiş dingil pimlerini övmek yerine bunların gereksiz dayanıklılıkta olduğunu belirtir ve gelecekte daha ucuza mal edilmelerini ister. Ford’un vardığı çıkarım işçilikle ilgili aklımızdaki idealleri yıkabilir ancak ekonomik anlamda mantıklıdır. Dingil pimleri, takıldıkları arabalardan daha uzun süre sağlam kalarak boşa para harcandığını göstermektedir. Doğal seçilim yoluyla evrim geçiren bedenlerimizin tasarımı da Henry Ford’un dingil pimi prensibine uymaktadır. Ancak tek bir istisnayla. İnsan bedeninin neredeyse her parçası aynı zamanda yıpranır. Dingil pimi prensibi, erkeklerin üreme sistemi için bile geçerlidir. Bu sistem ani bir kapanma yaşamaz fakat zaman içinde prostat büyümesi ve sperm sayısının azalması gibi farklı erkeklerde farklı seviyelerde görülen problemlerle karşılaşır.

* Hayvanlar birbirleriyle pek çok iletişim kanalı aracılığıyla işaretleşirler. Bizim en çok bildiklerimiz arasında, kuşların eşlerini baştan çıkarmak ve rakiplere gözdağı vermek için kullandığı ötme biçimleri veya birbirlerini civardaki yırtıcılara karşı uyarmak için kullandığı alarm çağrıları gibi işitsel işaretler bulunur. Yine bize en tanıdık gelenler arasında davranışsal işaretler de mevcuttur: köpek severler, kulakları, kuyruğu ve boynundaki tüyleri dikilmiş bir köpeğin saldırgan, kulakları ve kuyruğu inik ve boyun tüyleri düz olan bir köpeğin ise uysal veya uzlaşmacı olduğunu bilirler.

* Erkeklerdeki vücut kasları hem kadınları hem de diğer erkekleri etkileyebilir. Profesyonel vücut geliştirmecilerde görülen aşırı kas gelişimi pek çok insana grotesk gelse de birçok kadın iyi orantılanmış kaslara sahip erkekleri bir deri bir kemik erkeklerden daha çekici bulur.

*Saçınızı boyayarak yaşınızı gizleyebilirsiniz ama kaslı gibi görünme şansınız, yoktur. Doğal olarak, erkekler kaslarını sırf diğer erkekleri ve kadınları etkilemek için geliştirmediler. Öbür taraftan, çardak kuşları sahip oldukları altın renkli ibiği sadece diğer çardak kuşlarını etkilemek için geliştirmişlerdir. Kaslar ise birtakım fonksiyonları yerine getirmek amacıyla geliştiler ve daha sonra erkekler ve kadınlar kasları gerçek bir işaret olarak görmeyi geliştirdiler ya da öğrendiler.

*Maymun akrabalarımızla kıyaslandığında, insan penisinin boyutunun fonksiyonel gerekliliklerin ötesinde olduğu ve o aşırı boyutun bir işaret işlevi gördüğü düşünülebilir. Sertleşmiş bir penisin uzunluğu gorillerde yaklaşık 3,17 cm, orangutanlarda 3,80 cm, iki tür maymundan çok daha küçük bir vücuda sahip insanlarda ise yaklaşık 12,7 cm’dir.

Jared Diamond (Prof. Dr.)10 Eylül 1937 yılında Amerika Boston’da dünyaya gelmiştir. 1958 yılında Harvard üniversitesinden mezun olmuştur. Yazarın yayınladığı beş adet kitabı da (Çöküş, Tüfek- Mikrop ve Çelik, Seks Neden Keyiflidir, Üçüncü Şempanze) Türkiye’de yayınlanmıştır. “Tüfek, Mikrop ve Çelik” en sevilen popüler kitabıdır. Yazar “Üçüncü şempanze” kitabında on dil bildiğini 11. dili de öğrenmeye başladığını yazmıştır. Bilim alanında birçok ödüle layık gösterilmiştir. Yapılan anketler sonucunda dünyanın ilk 100 entelektüel isimlerinden biri olmuştur. Bu listede 2005 yılında 9. sırada 2008 yılında ise 31.sırada yer almıştır. Düşünceleri ve bilime katkılarından dolayı saygı duyulan bilim adamı Jared Diamond yazarlık kariyerinde de yalanları soruşturan, haksızlıklara boyun eğmeyen bir yazar özelliği taşımaktadır.

Yazan ve Derleyen Halit Yıldırım, Antalya, 25 Ağustos 2022

Share This
COMMENTS

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir