İnsanca…
Ne deseniz haklısınız. Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan bütün yurdum insanı, medeni ülkelerdeki insanlar gibi ‘İNSANCA’ yaşama hakkına sahip olduğuna, sizin gibi bende inanmaktayım. Ancak inanmakla elimizde bir gücün olmadığına da inanıyorum. Vatandaş olarak bizim elimizde bir tek kart var oda seçimlerde vereceğimiz oy. Bir yerde hata yaptık. Anayasa değişikliği referandumu kasıtlı bir şekilde yazın başında yapılmıştı. Rahatına düşkün halk bu referandumu dikkate almayınca olanlar oldu. Sandığa giden oylar, gitmeyenlerden fazla oluşunca, Anayasamız değişip anlaşılmayan bir TEK adam rejimi ülkenin başına geldi.
Tek adam rejimi yönetene sınırsız ve murakabe olmayan yetkilerle donatınca, gücü ele alan Padişah, yüzlerce odalı Sarayların yapılması ile başlayan inşaat döneminde, yazlık ayrı kışlık ayrı, doğuda VAN da, güneyde OKLUK KOYUNDA, ayrıca yüzen bir Saray ile ülke insanlarını iki nesil borç batağına sokarak köprüler, oto yollar, kullanılmayan hava alanları, şehir hastaneleri gibi çok büyük yatırımların büyük bir kısmını Osmanlı’nın son dönemlerinde ki gibi sadece İstanbul’a toplam yatırımların % 85’i bu mega kente yaptı. Ülkenin kalkınması oto yollarla, Saraylarla, kullanılmayan camilerle olmadığını bilemeyecek kadar kıt eğitimli bir insanın ülkeyi yönetmesi kadar hatalı bir idare sistemi olamaz.
Hani kimi zaman ülkemiz üzerinde hesapları bulunan ülkelerin, bu günkü ‘REJİM’ bile denemeyecek bu garip sistemin, ülkemizin çökmesi için, kurulmasına destek vermiş olduklarını düşünmekteyim. Düşüne biliyor musunuz; Ben Ekonominin Kitabını Yazdım diyebilecek kadar cahil bir düşüncenin timsali olduğunu açıkça ifade etmekte. Ekonomi hocaları artık ekranlara çıkıp ekonomi konusunda tartışma programlarına çıkmamaktalar. Ülkem 5 Tepe deki Saraydan Hoş Memo’nun dipsiz vadisine doğru itilmekte. İnsanlar ellerine aldıkları üç kuruşun hesaplarını yapmakta. Beşli çete ise ellerini ovuşturmakta, çünkü Devletin garanti altında yap işlet sonra devret konulu para muslukları, hep dövize endeksli olduğundan gelirlerine gelir katmaktalar.
Burada bir soru kalmakta aklımda. Bu sınırsız gelir payından A K P pay alıp almadığını bilmemekteyiz. Eğer teori doğru ise, yani bu gelirin bir kısmı partiye geri dönüyor ise, oyunun kurgusu muhteşem BEŞ’li çete diye adlandırılan müteahhit gurubunun sıkıntıya düşme olasılığı hemen hemen yok denecek kadar sıfıra yakın. Beşli çetenin bir iktidar değişikliğinde neyi yaşar, onu tahmin bile edemiyorum.
Hani Bir tarihte Türkiye de yayın yapan saygın bir gazete vardı, Hürriyet. Çok saygın yazarları vardı, Bab-ı Ali’nin en değerli yazarları bu gazetede toplanmıştı. SİMAVİ ailesinin 1948 den beri yönettiği gazete idi, Hürriyet. Çok sevdiğim yazar arkadaşlarım vardı bu gazetede, sütunları olan. Genel Yayın yönetmeni Çetin Emeç 1990 da bir suikast sonucunda hayattan koptu, 1979 da Abdi İpekçi bir meczubun kurbanı oldu, ama gazetede yazı yazanlar, hür düşüncelerini söylemekten geri adım atmadılar.
Gazeteye önce Erol Aksoy ve Dinç Bilgin ortak oldu. Daha sonra, 1994 yılında, Doğan Yayın Holding bu gazetenin %70 hissesine sahip oldu. Hür gazeteciler Hürriyet gazetesinde hür fikirlerini yazmaya devam etmişlerdi. Ancak eleştiri içeren yazılara tahammül edemeyen iktidar, bu gazetenin sahibinin şirketlerine maliye müfettişleri göndererek gözdağı vermesini hepimiz tanık olduk.
Daha sonrasında 22 Mart 2018 de, Hükümetin finans sağladığı Demirören Holding, bu gazetenin sahibi oldu. Aynı zamanda gazetede çalışan 50 ye yakın yazarın işine son verildi. Bu gazeteciler Cumhuriyet tarihimizin değerli yazarları idi. Gazete sahibinin fikirlerini değil, halkın sesini kendi kelimeleri ile topluma yansıtan çok donanımlı yazarlardı. Bu yazarlar bir başka gazetede toplandılar. Rahmetle andığım Bekir Coşkun da bu kıyımdan nasibini almıştı. Şimdi ise gazetede çalışan yazarlar bir merkezden gelen yazıları, gazetede sütunlarına yazmaktalar.
Rahmetle andığım bir yazar daha vardır. İnce mizahla eleştirisini hikâyelere işleyen Şeyh-ül Muharririn ünvanlı Burhan Felek usta, vefatında çok üzülmüştüm. Ancak bu gün ‘Gazetecilik’ vasfının, ONURLU YAŞAM adına, nerelerde düştüğünü görmediği belki iyi oldu diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
Yazar Metin Atamer, Ankara, 27 Kasım 2021