Kitap Okuma ve Dinleme Becerisi…

Kitap Okuma ve Dinleme Becerisi…

Kitap Okuma ve Dinleme Becerisi

“Her yazar, yarattığı dünyanın tanrısı, çevirmense onun peygamberidir; çevirmenin görevi yazarla tartışmaya girmek değil, onun kurguladığı dünyayı en iyi biçimde aktarmaktır.”  Çevirmen: Yiğit Yavuz (Jack London-Adem’den Önce)

“Hangi sanatçının erken dönem çalışmalarına bakarsanız bakın kendi sesini bulmaya çabalayan bir taklitçi görürsünüz.”

Başkasının kanıtlanmış fikirlerini mülk edinmek herhangi bir şeye başlamanın kaçınılmaz ve bariz ilk noktasıdır. Hepimiz Picasso’ya atfedilen şu deyişi biliriz: “İyi sanatçılar kopyalar, büyük sanatçılarsa çalar.” Yıllar içinde aforizma biraz eskidi denebilir ama yüzyıllardır dolaşımda olduğunu düşününce şaşıracak bir şey de yok pek. Picasso da zaten bu özlü sözü iki yüzyıl önce “Orijinallik, kalıbına uydurulmuş taklitten başka bir şey değildir” diyen Fransız Aydınlanması’nın büyük yazarı Voltaire’den çalmıştı.

Fakat tabii, herhangi bir fikre sahip olmak kolaydır; iyi bir fikre sahip olmak ise zordur. İyi fikirler sadece düşüncemizi Sokratik yöntemin testinden geçirdiğimizde belirebilen değerli mücevherlerdir. Sokrates’in meşhur sözünü çoğumuz iyi biliriz: “Sorgulanmamış hayat yaşanmaya da değmez.” Bu sözü biraz değiştirip yaratıcı sürece uyarlayacak olursak şöyle olabilirdi: “Sorgulanmamış fikir gerçekleştirmeye de değmez.”

İşte bu bağlamda, kendimizi ifade edebilme, düşüncelerimizi ve fikirlerimizi açıklayabilme, muhataplarımızı etkileyebilmek için yeteneğimizin kelime ve kavram dağarcığımızla doğru orantılı olması gerekmektedir. Bu görünmez hazinemizi büyütmek ise bizlerin elimizdedir ve tek koşulu da çok okumaktır.

“Size bazı kötü haberlerim var!” demekte ünlü konuşmacı Medhi Hasan [1] ve şöyle sürdürmekte konuşmasını: “Japon balıklarının dikkat süresinin dokuz saniye olduğunu söyleyen meşhur istatistiği duymuşsunuzdur. Ancak Microsoft araştırmacıları tarafından yapılan bir çalışmaya göre, ortalama bir insan sekiz saniye sonra ‘konsantrasyonunu kaybediyor’. Yani dinleyicinin dikkati dağılıp, akşama ne yemek pişireceğini düşünmeye veya Instagram’da gezinmeye başlamadan önce harekete geçmek için oldukça az zamanınız var.”

Ancak, içinde yaşadığımız bu çevrimiçi çağda herkes, her yerde, neredeyse her an akıllı telefonlarıyla meşgul. Konuşmanız belki yirmi, belki otuz, belki de kırk dakika sürecek, fakat hitap ettiğiniz kişilerin baştan dikkatleri dağılır, daha fenası canları sıkılırsa, sunumunuzun geri kalanı hem size hem de onlara zaman kaybından başka bir şey olmaz.

“İnsanlar konuşurken, gerçekten dinleyin. İnsanların çoğu asla dinlemez,” diyen Ernest Hemingway’e hak vermemek elde değil!

Çoğu zaman, birçoğumuz çok iyi bir dinleyici değilizdir. Ancak Farkında olmadan, biri konuşurken genelde tam olarak kulak vermiyoruz. Dikkatimiz dağılıyor, ne söyleyeceğimizi düşünmeye başlıyoruz ya da daha kötüsü, karşımızdakinin sözünü kesip kuru gürültü yapmakta üstümüze yoktur!

İyi bir dinleyici olduğumuzu sanıyoruz ama aslında değiliz. Akıllı telefonlar çağında bu sorun daha da kötüleşti. Cebinizde yanıp sönen cihaz, bildirim sesleriyle dikkatimizi çekmeye çalışırken, etrafımızdakileri nasıl dinleyebiliriz ki? Nitekim, “Insider”ın (2024 sonu) yayımladığı bir ankete göre, iPhone kullanıcıları cihazlarını günde ortalama seksen kez açıyor. Bu da uyanık olduğumuz her saatte altı ya da yedi kez yani yaklaşık her on dakikada bir demek. Yine de dinleme becerilerimiz konusunda inkarcılığı sürdürüyoruz.

Dinlemenin daha ileri ve aktif düzeyi olan “Eleştirel dinleme”, keskin bir zihin ve iyi bir hafızadan faydalanır ancak her ikisi de eski usul not almayla güçlendirilebilir. Dünyanın en başarılı insanlarından bazıları titiz bir şekilde not tutan kişilerdir, ABD’li girişimci ve yaşam gurusu Tim Ferriss, kendisiyle ilgili, “Bazı insanların uyuşturucu bağımlısı olması gibi ben de not alma bağımlısıyım.” şeklinde espri yapmıştır.

Her yıl düzinelerce defter bitirdiğini söyleyen İngiliz milyarder Richard Branson, Londra’daki bir konferansta Amerikalı milyarder Bill Gates ile aynı sahneyi paylaştığı bir anısını anlatır. CNBC’ye göre Branson, Gates’in “kapanış konuşması sırasında cebinden birkaç buruşuk kâğıt parçası çıkardığını” belirtir. “Bill’in notlarının, ceketinin cebinde taşıdığı buruşuk kağıtlara karalanmış olduğunu görmek beni çok sevindirdi.” der· Branson ve ekler: “bilgisayar dehası olarak tanınsa da [Gates] hâlâ mütevazı kalem ve kâğıttan vazgeçmiş değil.”

Bizler de bu öneriden vazgeçmemeliyiz. Diğer konuşmacıları dinlerken not almak son derece önemlidir. Söyledikleri arasında önemli gördüğümüz her şeyi ya da belki kaçırdıkları bir noktayı mutlaka not almalı ki bu nokta, konuşma sırası bizlere geldiğinde gündeme getirebileceğimiz bir fırsat olsun.

Bu bakış açısıyla, klavyenin yanı sıra kalem kullanmaktan da imtina etmemek gerek. Bu bağlamda, 2014 yılında psikolog Daniel Oppenheimer ve Pam Mueller tarafından altmış yedi Princeton öğrencisi üzerinde yapılan bir araştırma, “kalemin klavyeden daha güçlü olduğunu” ortaya koymuştur: Bilgiyi kaydetmek ve işlemek için kâğıt üzerine kalemle not almak, akıllı telefon veya dizüstü bilgisayarda not almaktan daha etkili bir yoldur.

Gelelim güzel ülkemize…Türkiye’deki kitap okuma/ma alışkanlığına ilişkin bazı sarsıcı veriler aşağıda bilgilerinize sunulmuştur.[2]

* Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2022 verilerine göre, 15 yaş ve üzeri bireylerin %69’u son 12 ay içinde hiç kitap okumamıştır.

*  Türkiye’de ihtiyaç maddeleri sıralamasında kitap, 235. sırada yer alıyor.

*  Türkiye İstatistik Kurumu’nun, Türk insanının kitap okuma alışkanlığı ile ilgili yaptığı araştırmaya göre Türkiye okuma alışkanlığında dünyada 86. sırada yer alıyor.

* Günde 6 saat televizyon izleyip, 3 saat internete giren Türk insanı, kitap okumaya sadece 1 dakika ayırıyor.

Bu ürkütücü gerçeklik, toplumun sorun çözme becerilerinin neden gelişemediğini, değer üretmek yerine neden hazır kültür kalıplarına sarıldığını açıklar niteliktedir.

Bu kadar az okumayla, bu kadar az kelime ve kavram bilgisi ile hayatın hiçbir disiplininde yerel ve/ya küresel ölçekte büyük başarılar elde edilemiyor.

Ve dahası, sorun çözme becerilerimiz gelişemiyor / artmıyor, etkili siyaset ve stratejik plan yapılamıyor, güçlü ve caydırıcı uluslararası ilişkiler sürdürülemiyor, yüksek teknoloji üretilemiyor, strateji oluşturulamıyor, güvenlik politikaları kurgulanamıyor, sanat, spor ve edebiyat yapılamıyor, uzlaşı kültürü oluşmuyor ve çağın güvenlik ihtiyaçlarına da cevap verilemiyor.

Sadece okuma alışkanlığımızın gelişmesi ve tabiatı ile kelime-kavram hazinemizin zenginleşmesi ile bile ulusal sorunlarımızın önemli bir bölümü çözülebileceği kolayca değerlendirilebilir.

Halit Yıldırım, Ankara, 16 Mart 2025

[1] Medhi Hasan- Hep Sen Kazan-Win Every Argument: The art of debating, persuading and public speaking- I. Basım: Ocak 2025

[2] Serdar Durat -Kelime Hazinesi ile Sorun Çözme Becerisi Arasındaki İlişki–19.02.2025

Share This
COMMENTS

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir