Kızılderililer ve Yaşam Çemberi
Gittikçe evlerimize kapandığımız, yaşam alanlarımızın, konfor sınırlarımızın küçüldüğü bir dönemden geçiyoruz. Belki bu yavaşlamanın içinde görmemiz, hissetmemiz, duymamız gerekenler vardır.
Bakalım yaşam çemberi Kızılderililer için neyi ifade ediyor.
Bir çok ezoterik öğretide daire içindeki nokta veya yaşam döngüsünü sembolize eden çember yer alır. Her ırkın ve kültürün kutsallık anlayışı her kutsal olanın da değişik görünümleri vardır. Kızılderili halkları bir ulus için gereken sadelik, onur ve bilgeliği yaşayan ve kutsal halkaya çok önem veren bir ulustu.
Daire bütünü temsil eder.Biz tek bir toprağın üzerinde yaşıyoruz,bir ülkenin tahrip ettiği doğa (orman , hayvan türleri..) bir diğerine zarar verir. Kirlettiğimiz hava aslında herkesin soluduğu havadır. Çevresel krizlerin yarattığı felaketler bizlere kendiniz için yoksunuz, karşılıklı olarak bağımlısınız demektedir.
Daire kapsar, doğru böler. Kızılderili geleneğinde Yaşam Çemberinin dört köşesine dört insan ırkını temsilen kırmızı, siyah, sarı ve yeşil renkler konulur. Bunları tek bir insanlık kabilesi halinde birleştirmekle belki de bu kadar acının ve bölünmüşlüğün üstesinden gelinebilir ama her şeyi renksiz bir kültürü de beraberinde getirir. Bir tekerleğin her biride farklı ama eşit değerde olan, tekerleğin merkezine eşit uzaklıkta olan okların birleşmesi denge halini getirecektir. Daire dengenin sembolü ise bilgelikte bu denge halindeki bilgidir. Problemlerimizin nedeni de bu bilgileri denge halinde kullanamamamızdır. Modern kültürün birçok kudreti var ama biz bunları dengeleyemediğimiz için sorunlar büyüyor. Dairenin bir merkezi var, işte bu Kızılderililerin ‘’Yaşamın Yüce Kutsal Gizemi‘’ dedikleri ve yüce ruhla beraber bulunacak merkezdir. Zamanın bir çember olduğunu söylerler. Kayıp bilgeliği bulmak için geriye gitmek ya da daha iyi bir gelecek bulmak kendimizi ileriye itmek durumunda değiliz. Eğer denge ve uyumun ruhsal merkezini şu anda şimdide bulabilirsek ‘’Eski Yollar’ ın uzak bir geçmişte saklı olmadığını yakın geleceğimizde bize seslendiğini keşfedebiliriz.
Düşündüğümüzde kültürümüzü ruhsal bakımdan dengeye sokmaktan bahseden bir görüş var.Peki ama nasıl ?.
Kızılderili cevabını çok basit bir şekilde vermiş ‘’Beyaz Adam sadece kendini dengeye sokarak’’
‘’Bir birey bile dengeden çıktıysa, dokunduğu herkes dengeden çıkar‘’ diyen Kızılderili uyumlu bir bireyinde dokunduğunun uyumlu olacağını söyleyerek ilkel diyenlere göz kırpmaktadır.
Görünmeyen dünya niyetlerimizin ve isteklerimizin dünyasıdır. Düşüncelerimizin ve hareketlerimizin her biri görünmeyen dünyadan doğar ve görünen dünyada dalgalanmalar yaratır. Bu bir suya atılan taşın oluşturduğu dalgalara benzetilebilir. Bir Kızılderili hikâyesine dönelim;
Kendinizi çimlerle kaplı bir çayırda yürürken düşünün. Durgun bir su birikintisine vardığınızı ve ayaklarınızın arasında bir çakıl taşı olduğunu farz edin. Eğilip taşı alın sonra suyun ortasına doğru fırlatın. Onun havada yükselişini ve sonra da suyun tam ortasına doğru düşüşünü izleyin. Taşın suya girdiği yerde bir sıçrama olur ve bu sıçramanın etrafında da halkalar oluşmaya başlar. Halkaların sizin durduğunuz kıyıya gelmesini izleyin. Halka kıyıya vurduğunda gözden kaybolur, onun döngüsü artık tamamlanmıştır. Ama başınızı kaldırdığınızda taşın suya girdiği noktadan size doğru başka halkaların geldiğini görürüsünüz. Çember hakkında duyduklarınızı bir düşünün, başlangıcı ve sonu yoktur. Ama bir taşla, çemberin nerede başladığını ki burası merkezdir ve görevini tamamladığında nerede bittiğini keşfedersiniz ki burası da kıyıdır.(Resim 2)
Yaşamda birçok çember vardır. Bir çemberi tamamlayıp diğerine doğru her zaman merkeze, enerjinin kaynağına, yaşamın anlamına hareket etmeye hazırlanmalıyız. İlk çemberde yolunuz yani kendinizi bulmak üzere ilk adımı atacaksınız. Bu ilk çembere bağlanıp kalmak yok. Sonsuza kadar onun çevresinde dönmemek için başka çemberlerin bilgisine ulaşmak lazım.
Beyaz adam bunu yaparsan birde bakacaksın ki bir gün merkezdesin merkezdeki nokta sensin. Yaşamın gizi sana açılmış.
Arınma gelecek
Ve büyükanne bizi kucağına alacak
Ve göz yaşlarımızı silecek
Ve büyükbaba aramızda yürüyecek.
O bu kuşakta olacak
Siz insanlar
Onu gerçekleştireceksiniz
Ve halka
Tekrar bütünleşecek.
Mitakuye Oyasın
Dilerim ki Beyaz Adam başlangıcında ve sonunda çemberinin merkezi olabilecek şekilde kendini anlamış ve dengede yaşamışsındır. O ufacık nokta için bir ömür geçiyor ama o noktayı olan sayı o kadar az ki…
Aslında aşağıdaki sözlerle çok basit anlatmışlar hayatını dengede yaşayan merkezde dengeyi kuran ve ruhu rahatça döngüyü tamamlamışları…
‘’Ölüm vakti geldiğinde, yüreği ölüm korkusu ile dolu olanlar gibi olma! Onlar gözyaşı döker, biraz daha yaşayabilmek için dua ederler. Son ölüm şarkını söyle ve eve dönen bir kahraman gibi öl’’
Tecumseh, Shawnee Kabilesi
İşte aslında bu kadar basit…
‘Biz ağaçlara zarar vermek istemeyiz. Ne zaman onları kesmemiz gerekse önce onlara tütün ikram ederiz. Odunu asla ziyan etmeyiz, lazım olduğu kadar keser, kestiğimizin hepsini kullanırız. Eğer onların hislerini düşünmez ve kesmeden önce tütün ikram etmezsek, ormanın diğer bütün ağaçları gözyaşı dökecektir, bu da bizim kalbimiz yaralar’ diyecek kadar doğa ile konuşan ve beraber yaşayan bu kültüre biraz zaman ayırmaya ne dersiniz şu günlerde.
1854 yılında ABD Başkanı Franklin Pierce yazdığı bir mektupla Amerika’ya gelen beyaz göçmenlere toprak bulmak amacıyla Kızılderililerden toprak istemiş ve bu isteği kabul edilecek olursa Kızılderililere rahatlıkla yaşayabilecekleri bir bölgenin ayrılacağını bildirmiştir.
Topraklarının büyük bir bölümü zaten beyazlar tarafından zorla ellerinden alınmış olan Duwarmish Kızılderililerinin Reisi Seattle, bir söylemiyle ABD Başkanına yanıt vermiş ve bu yanıt mektup olarak ABD başkanına gönderilmiştir. Mektubun aslı Amerika, Seattle, Squamish Müzesi’nde korunmaktadır.
Efsanevi Kızılderili şefi Şef Seattle’nın bu efsane mektubundan bazı satırları paylaşarak yazıma son vereyim.
Biliyorum, beyaz adam bizim gibi düşünmez. Beyazlar için bir parça toprağın diğerinden farkı yoktur. Beyaz adam topraktan istediğini almaya bakar ve sonra yoluna devam eder. Çünkü toprak beyaz adamın dostu değil, düşmanıdır. Beyaz adam topraktan istediğini alınca başka serüvenlere atılır. Beyaz adam annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. O’nun bu ihtirasıdır ki toprakları çölleştirecek ve her şeyi yok edecektir. Beyaz adamın kurduğu kentleri de anlayamayız biz Kızılderililer. Bu kentlerde huzur ve barış yoktur. Baharda yaprakların açılışını ya da böceklerin kanat vuruşlarını duyacak yer yoktur. Belki bir vahşi olduğum için anlayamıyorum ama benim ve halkım için önemli olan şeyler oldukça başka. İnsan bir su birikintisinin etrafına toplanmış kurbağaların, ağaçlardaki kuşların ve doğanın seslerini duymadıkça yaşamın ne değeri olur?
Şu gerçeği iyi biliyoruz: Toprak insana değil, insan toprağa aittir. Ve bu dünyadaki her şey, bir ailenin fertlerini birbirine bağlayan kan gibi ortaktır ve birbirine bağlıdır. Bu nedenle de dünyanın başına gelen her felaket insanoğlunun da başına gelmiş sayılır.
Son ırmak kuruduğunda,
Son ağaç yok olduğunda,
Son balık tutulduğunda;
Beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacaktır.(resim 5)