Köy Enstitülerinin Sağlık Alanına Katkısı
Zaferden sonra, Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Türkiye Cumhuriyeti’ nin kurucuları, eğitim konusunda yoğun çaba harcadı. Bu yoğun çabanın önemli deneyimlerinden birisi de “Köy Enstitüleri”ydi.
Köy Enstitüleri, yapılan devrimlerin ve yeni atılımların köylere girmesini sağlamayı, buralarda yaşayanların yeni devletin kimliğine bağlılıklarını artmayı, ulus bilincini geliştirmeyi ve köy toplumunu ‘içten canlandıracak’ insanlar yetiştirmeyi amaçlıyordu.
Başlangıcını Saffet Arıkan’ın (Milli Eğitim Bakanı) yaptığı Köy Enstitüleri’nin kurulmasında emeği geçenler arasında özellikle, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ile İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un isimleri neredeyse bu kurumlarla bütünleşmiş ve birlikte anılır olmuştu.
Çıkarılan 17 Nisan 1940 tarih ve 3803 sayılı yasaya dayanılarak, 1948 yılına kadar 21 bölgede 21 Köy Enstitüsü kuruldu.
Ankara Hasanoğlan’da “Köy Üniversitesi”nin çekirdeğini oluşturacak Yüksek Köy Enstitüsü açıldı.
Askerliğini çavuş ve onbaşı olarak yapmış başarılı köy gençleri, kısa süreli kurslardan geçirildi ve ‘eğitmen’ olarak köy okullarına gönderildi. (1972-1974 yılları arasında Ankara’nın Kızılcahamam ilçesine bağlı Çırpan Köyü’nde öğretmen olarak görevimi sürdürürken, eğitmenlerden birisiyle çalışma fırsatı buldum. Okul dışında köylülerin çoğunluğu gibi şapka takan bu çalışkan amcamızın nezdinde, eğitmenlerin köylerde okuma yazmanın yaygınlaştırılması konusunda büyük rol oynadıklarına tanık oldum.)
Eğitmenler 7, 8, 9 yaşlarındaki köy çocuklarını köy ilkokullarında 3 yıl okutarak diploma verdi. Bu diplomayı alan köy çocukları bölge okullarında da 4 ve 5. sınıflara devam ederek ilkokul mezunu oldu.
İlkokulu bitirmiş başarılı kız ve erkek çocukları, Köy Enstitüleri’nde 5 yıllık eğitim verilerek köylere öğretmen ve sağlık memuru olarak gönderildi.
Köy Enstitülerinin ilk mezunlarını verdiği 1942’den, bu kurumların nitelik değiştirdiği 1953 yılına kadar, bin 398’i kız, 15 bin 943’ü erkek olmak üzere toplam 17 bin 341 öğretmen yetiştirildi. 1936 – 1947 yılları arasında açık kalan eğitmen kurslarında da toplam 8 bin 675 eğitmen, eğitim-öğretim kadrosuna kazandırıldı.
Köy Enstitülerinde eğitimin temel özellikleri beş duyuya yönelik, “yaparak- yaşayarak öğrenme” ye dayanıyordu. Bu, imeceye ve üretime dayalı, kültür ve meslek dersleriyle birlikte, aralarında müzik, spor ve halk oyunlarının da bulunduğu özgün ve laik bir eğitim modeliydi.
Köy Enstitülerinde Sağlık Eğitimi
Köy Enstitülerinde sadece eğitim, kültür, tarım ve inşaat alanına değil, sağlık konusuna da çok önem veriliyor, eğitim programlarında sağlık eğitimi de yer alıyordu.
“Tabiat ve Okul Sağlık Bilgisi” dersi 5 yıl boyunca, “Ev İdaresi ve Çocuk Bakımı” dersi ise son sınıfta okutuluyordu.
Tabiat ve Okul Sağlık Bilgisi dersinde insan anatomi ve fizyolojisi, genel sağlık kuralları, sağlığın korunması, okul sağlığı, kazalar ve köy sağlık sorunları gibi konular içeriği oluşturuyordu. Ev İdaresi ve Çocuk Bakımı dersinde ise çocuk sağlığı, bakımı ve hastalıklarına ilişkin konular işleniyordu.
Enstitülerde yetişmekte olan öğretmenler, derslerde ve revir çalışmalarında, eğitim yoluyla sağlık önlemleri alma ve ilk yardım hizmetleri gibi bazı temel konuları de öğreniyordu.
Köylerdeki sağlık sorunlarının çözümlenmesi için yerel koşullara göre eğitilmiş ‘köy öğretmenleri’ gibi sağlık elemanlarının yetiştirilmesinin gerekli olduğu görüldü.
Köylere eğitim, kültür, tarım, inşaat gibi alanlarla birlikte yeterli sağlık hizmetlerinin ulaştırılması, ülkenin bütünüyle kalkınması için de büyük önem taşımaktaydı.
Dönemin İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç, “Köyleri hastalıklardan kurtaramadığımız sürece, canlı ve mutlu bir topluma kavuşamayız. Millet çoğunluğunun sağlığı ile ilgili bu işi tıpkı ilköğretim davası gibi kökten çözümlemek yoluna düşmek gerekir’ diyordu.
O yıllarda, köylerde, duvar diplerinde, avlularda iki büklüm olmuş sıtma hastalarının, yüzü gözü sinek, sümük içindeki hasta ve yaralı çocukların durumu ile salgınlarda yitirilen bebekler ve doğumda ölen gencecik analarla ilgili haberler yürek sızlatıyordu.
Kasabadaki doktorların, sağlıkçının köylere ulaşıp bu tabloyu düzeltme imkânı yoktu. Çünkü hem sayıları yetersizdi hem de yollar bozuk, ulaşım aracı kıttı.
Sağlık Elemanı Yetiştirme Çabaları
Aslında sağlık mücadelesi çabaları 1910’larda, “Küçük Sıhhat Memurları Mektebi” adıyla açılan okullarla başlamış, ancak bu okullar, İmparatorluğun son dönemine ve Kurtuluş Savaşı’na rastladığı için beklenen yararı sağlayamamıştı.
Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, 1924 yılında Ankara, İstanbul ve Sivas’ta açılan “Sağlık Memuru’ Okulları, 1926 yılından 1948 yılına kadar 720 mezun vermiş, bu sayı 1951 yılında 987’ye ulaşmıştı.
Ancak, Sağlık Bakanlığı’nın yetiştirdiği bu elemanlar köye uyum sağlayamamış, büyük çoğunluğu kent ve kasabalarda çalışmayı tercih etmişti.
1936 yılında çıkarılan 3017 sayılı Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Teşkilat Yasası’nın 26. Maddesine, 1943 yılında eklenen bir fıkra ile “Köy Sağlık Örgütü” kuruldu.
Köylere sağlık hizmeti sunmak üzere oluşturulan bu birim köy hekimi, köy sağlık memuru ve köy ebesinden oluşuyordu. Ne yazık ki, bunlardan köy hekimleri yetiştirilemedi, sadece köy sağlık memurları eğiterek sahada görevlendirildi.
Sağlık Bakanlığı ayrıca, 1936 yılında Balıkesir ve 1937’de Konya’da iki Köy Ebe Okulu açtı. İlkokul mezunu 15 yaşına gelmiş kız çocukları 9 ay kuramsal, 3 ay uygulamalı olmak üzere 12 aylık eğitimden sonra ebe olarak mezun oldu. 1947 yılına kadar Balıkesir’de 495, Konya’da 294 olmak üzere toplam 789 köy ebesi göreve başladı.
Köy Enstitüleri ‘Sağlık’ta da Devreye Sokuldu
1943 yılında, Sağlık Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı, işbirliğine gitti ve çıkarılan 4459 sayılı yasaya dayanarak, Köy Enstitüleri’nde “Sağlık Memuru Kolu” ve “Köy Ebesi Kolu” oluşturulması kararlaştırıldı.
Ancak, kız öğrencilerin sayısı az olduğu için enstitülerde ”ebe kolu” açılamadı. Bunun yerine, yapılan bir protokolle, köy ebesi olacakların Sağlık Bakanlığı kurumlarında yetiştirilmesine karar verildi. Böylece, enstitülerdeki sağlık kolu sadece köy sağlık memuru yetiştirdi.
Sağlık Kolları ilk kez 1943’te Malatya-Akçadağ, Erzurum-Pulur, İzmir-Kızılçullu, Ankara-Hasanoğlan olmak üzere 4 Enstitüde eğitime başladı.
1944’te Kastamonu-Gölköy, Eskişehir-Çifteler, Kocaeli-Arifiye Enstitülerindeki Sağlık Kollarının da eklenmesiyle bu eğitimi veren enstitü sayısı 7’ye çıktı.
1945’te 4 enstitü 264 köy sağlık memuruyla ilk mezunlarını verdi. 1947’de 7 Enstitüde bulunan Sağlık Kolları İzmir- Kızılçullu ve Ankara-Hasanoğlan Köy Enstitüleri’nde birleştirildi.
Köy Enstitüleri’nin Sağlık Bölümleri, ilk açıldığı 1943 yılından kapatıldığı 1951 yılına kadar 1599 köy sağlık memurunu mezun etti.
Yaparak-Yaşayarak Sağlık Eğitimi
Sağlık kolunun eğitiminde büyük ölçüde okul doktorlarından yararlanıldı. Okul doktorları “Sağlık Kolu Eğitim Başı” olmuş, kol programının hazırlanıp yürütülmesinden sorumlu ve yetkili kişi olarak, enstitü eğitim başı ile işbirliği yapmakla görevlendirilmişti.
Sağlık kolu bulunan enstitülerde birden çok doktor, hemşire ve sağlık memuru bulundurulması nedeniyle, alan bilgisi derslerinin birçoğu enstitüde yapılarak, uygulama için yakındaki devlet hastanelerine gidildi.
Alan dersleri konusunda Sağlık Bakanlığı’nın görüşü alınarak “Küçük Sıhhat Memurları” okulunun programı temel kabul edildi. Sağlıkçı adayları enstitü içinde ve hastanelerde uygulama yaptıktan sonra, uygulama köylerine giderek mesleki becerilerini arttırdı.
Bölge Dispanserleri
Enstitü reviri ve öğrencilerin çeşitli sağlık sorunları onlar için önemli bir uygulama alanı olmuştu. Köy Enstitülerinin sağlık alanında getirmeyi planladığı en büyük yeniliklerden birisi de “bölge dispanserleri” tasarısıydı.
Bu hedefe uygun olarak Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü çatısı altında 60 yataklı bir dispanserin temeli atıldı. Bu dispanserlerin hem sağlık kolu öğrencilerinin uygulama kurumu olması, hem de enstitüye ve çevre köylere sağlık hizmeti verecek bir yapıda bulunması hedefleniyordu.
Süreç içinde sağlık kolu bulunan her enstitüye bir dispanser yapılması ve hemen her enstitünün bir sağlık kolu olması tasarlanmıştı.
Sağlık Memurlarına Arazi Tahsisi
Köy Enstitüsü sağlık kolundan mezun olan köy sağlık memurlarının atamaları, Milli Eğitim Bakanlığı ile yapılan protokol gereğince, Sağlık Bakanlığı tarafından yapıldı.
Buna göre, köy sağlık memurlarına köy öğretmenleri gibi 20 yıl zorunlu hizmet yükümlülüğü getirilirken, her sağlık memuruna 5-10 köyden oluşan bir köy grubu bölgesi verildi.
Bu bölgenin merkezi, sağlık memurunun kendi köyü veya sınırları kendi köyüne bitişik diğer köylerden biri olmak üzere sağlık memurlarının ataması yapıldı. Merkez olan köyde yaşayan sağlık memuru, gezici nitelikte hizmet verecek, her ay her köy ziyaret edilecek, her köyde en az 4 saat kalacak şekilde çalışacaktı.
Bu köylerde bulaşıcı hastalıklarla savaş, çevre sağlığı hizmetleri, 3 aylık tüm bebeklere çiçek aşısı uygulaması ve ilk yardım hizmetlerini esas alan bir anlayışıyla hizmet yürütülecekti.
Bu işlerin eksiksiz yapılması için de köy öğretmenleri, gezici başöğretmenler, ilköğretim müfettişleri, milli eğitim memur ve müdürleri ve köy enstitüsü yönetimleri sorumlu kılınmıştı.
İşlerin tamamlanmasından sonra sonuçlar Milli Eğitim Bakanlığı yoluyla Sağlık Bakanlığı’na bildirilecek, gerekli ödenekler de Sağlık Bakanlığı’ndan gönderilecekti.
Köy sağlık memurlarına ilk atanmalarında zorunlu gereksinimleri için bir kereye özgü 60 lira verilecek, sonrasında da ayda 20 lira olmak üzere her 3 ayda bir maaş ödemesi yapılacaktı.
Ayrıca, sağlık memuru için merkez köyde bir ev yapılacak, köy arazisinden tarla tahsis edilecek, “istihsal vasıtaları” sağlanacaktı. Sağlık memuruna ayrılan tarlayı köylüler imece usulü ekeceklerdi.
Sonuç İkinci Dünya Savaşı’nın zor koşullarında ekmeğin karneyle verildiği, açlık tehlikesinin baş gösterdiği, bulaşıcı hastalıkların son derece yaygın, toplumumuzun fakir ve eğitimsiz olduğu bir dönemde, köy enstitüleri en çok ihmal edilmiş kesim olan köy toplumundan başlayarak tüm ülkenin kalkınmasını ve modernleşmesini amaçlamıştı.
Dünyadaki Yankıları
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile başlayan aydınlanma hareketinin en özgün örneği olan köy enstitülerinin, başarılı işlevlerinin dünyada da yankı bulduğu söylenebilir. İşte dünyada söylenenlerden birkaç örnek:
Eğitim bilimci John Dewey: “Son yıllarda hayalimdeki okullar Türkiye’de kurulmaktadır, bunlar Köy Enstitüleri’dir”
Tarihçi Arnold Toynbee: “Köy ile şehir arasına uçurum açmışsınız. Birkaç Köy Enstitüsü’nü ziyaret ettikten sonra anladım ki, bu uçurum Köy Enstitüleri ile düzeltilebilir. Enstitüler, köylü ile şehirli, halk ile aydın arasındaki uçurumu doldurmak için bulunmuş pek maharetli bir çaredir.”,
Fredrik W. Fernau: “demiştir. Köy Enstitüleri, Kemalist Türkiye’nin kendine özgü ve özgün bir buluşudur”
UNESCO’nun, Köy Enstitülerden “bütün gelişmekte olan ülkelere örnek alınacak bir eğitim sistemi” olarak övgüyle söz etmiş olması da önemli bir başka saptamadır.
Ve Acı Sonuç
1946 yılından itibaren iç politikada dengelerin değişmesi, Köy Enstitüleri’ni başından beri kendi varlıkları için tehlikeli gören öğelerin siyaset sahnesindeki ağırlıklarının artması, önce enstitülerin yozlaşmalarına ve daha sonra da 1954 yılında 6234 sayılı yasa ile İlk Öğretmen Okulları’na dönüştürülerek tamamen kapatılmalarına neden oldu.
Gazeteci Yazar Remzi Dilan, 21 Ocak 2021, Güncelleme: 17 Nisan 2022, İletişim: remzidilan_48@hotmail.com
(Kaynak: Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası Cilt 57, Sayı 2, 2004 97-103 Köy Enstitüleri ve Sağlık Eğitimi Cemal Hüseyin Güvercin – Murat Aksu – Berna Arda)