Küreselleşmenin toplum sağlığına etkileri

Küreselleşmenin toplum sağlığına etkileri

Küreselleşmenin toplumların sağlığını ne ölçüde ve nasıl etkilediği kesin olarak bilinen bir husus değildir. Ancak, küreselleşmenin gündeme gelmesinden buyana sağlık alanında gerek ülkeler arasında gerekse aynı ülke içinde yer alan gruplar arasındaki eşitsizliklerin azaltılamadığı, hatta arttığı bilinen bir gerçektir. Bu görüntüde küreselleşmenin payının ne kadar olduğunu ifade etmek güçtür. Ama küreselleşmenin ekonomik, kültürel ve hizmet sunumlarında yeni düzünlemelere yol açması ve çevre üzerindeki etkileri yoluyla toplumların sağlıklarını etkilediğini belirtmek yanlış olmaz.

Küreselleşme ile sağlık arasındaki ilişkiyi, küserelleşmenin geri dönülmesi mümkün olmayan ve giderek daha da yaygınlaşan bir gerçek olduğunu kabul ederek değerlendirmek gerekir.

Küreselleşmeyi yok etmeye çalışmaktansa, sağlık üzerindeki olumsuzluklarını gidermeye, mümkünse olumluya dönüştürmeye çalışmak daha akıllı bir yol olacaktır.

Aslında küreselleşme, ülkelerin kaynaklarını karşılıklı olarak birleştirmeleri ve ortaklaşa kulllanmaları anlamına gelir. Ancak, gerçek olan şey, küreselleşmede sermaye akımının gelişmiş ülkelerden geri kalmış ya da daha az gelişmiş ülkelere doğru olduğudur. Sermayenin hangi ülkeye gideceğine o sermayeye sahip güçler karar vermektedir. Kuşkusuz bu kararda etkili olan kriterler, pazarın durumu, kârın yüksekliği, alıcı ülkedeki ticari kolaylıklar gibi etmenlerdir. Eğer, alıcı ülke gelecek sermeyeyi kontrol edebilecek ve akılcı biçimde değerlendirebilecek siyasal ve ekonomik güce sahipse, küreselleşme o ülke için olumlu sonuçlar sağlayabilir, ekonomik büyümeye, yeni teknolojilerin ülkeye girmesine, insanların sağlıkların gelişmesine ve yaşam sürelerinin uzamasına katkı yapabilirler. Küreselleşme sayesinde birçok ülkede sağlık altyapısının güçlendiği, personelin bilgi ve görgüsünün arttığı, tarıma ve gıda sanayisine yapılan dış destekler sayesinde beslenme sorunlarının hafiflediği, refah düzeyinin yükselmesine paralel olarak toplum sağlığının da yükseldiğini gösteren yayınlar vardır.

Öte yandan, küreselleşmenin iki tarafı keskin bıçak gibi olduğunu, alıcı ülkelerin küreselleşmenin olumlu yönleri olması yanında bazı riskleri de olduğunu bilerek davranmaları gerekir. Çünkü küreselleşmenin temel karekteri egemen güçlerin sınırlar ötesine çıkarak başka coğrafyalarda boy göstermesidir. Bu güçlerin genel yaklaşımının kâr etmek olduğu açıktır. Küreselleşmeye olumlu bakmayanların karşı çıktıkları başlıca husus burada yatmaktadır. Çünkü halk sağlığı felsefesi açısından sağlık bir insan hakkıdır ve devletler vatandaşlarının parasal durumlarına bakmaksızın herkese sağlık hizmetlerini mümkün olduğunca hakça sunmak durumundadır. Oysa küreselleşme bir ticari yaklaşımdır ve kişileri birer “müşteri” olarak görmekte ve sağlık hizmetlerinin para karşılığı sunulması esasından hareket etmektedir. Küreselleşme yaklaşımında “sosyal devlet”, “sağlık hizmetlerine eşit derecede erişebilme hakkı”, “koruyucu hizmetlere ağırlık verme” gibi kavramlara değil, özelleştirme, tedavi öncelikli hizmet, rekabet, reklam, pazarın bulunduğu yerlere odaklanma gibi tamamen ticari anlayışa odaklanılmıştır. Böyle olunca, küreselleşmenin, sosyal ve çevresel koşulları bozacağı, zengin-yoksul gruplar arasındaki uçurumu derinleştireceği, ekonomik gücü olanların ve kent merkezlerinde yaşayanların bu hizmetlerden daha fazla yararlanmasına ve eşitsizliklerin daha da artmasına neden olacağı açıktır.

Sermaye gideceği ülkedeki bürokratik engellerin olmamasını istediği için küreselleşme mal ve hizmetlerin ülkeler arasında göreceli olarak kontrolsüz dolaşımını getirmiştir. Bu yaklaşımın yararları yanısıra yasal olmayan, standartlara uymayan teknolojilerin, sağlık için zararlı olduğu için imha edilmesi gereken ürünlerin, kullanılmasında yarar olmayan güncelliğini yitirmiş teknolojilerin ülkeye girmesine yol açabileceği de unutulmamalıdır.

Küreselleşme ile ülkeye gelecek sermaye güçlerinin amacı maksimum kâr olduğu için işleteceği sağlık kuruluşlarına olan talebin, yani başvuracak hasta sayısının artmasını arzu etmesi doğaldır. Talep, bir kişinin belirli bir sürede, belirli bir piyasada ve belirli bir fiyattan satın alabileceği mal ve hizmet miktarıdır. Konuya sağlık hizmetleri açısından baktığımızda, sağlık hizmetlerine olan talebin artabilmesi için, fiyat ile sağlık hizmetlerinden yararlanma imkânı arasındaki dengenin kurulması gerekir. Başka bir deyişle, sermayeye sahip olan güç yatırımını öyle bir yere yapmalıdır ki, o bölgedeki halk hizmetleri satın alabilme potansiyeline sahip olmalıdır. Eğer yatırım, satın alma gücü zayıf olan bölgelere yapılırsa umulan kâr sağlanamaz ve işletme bir süre sonra kapatılmak durumunda kalır. Yani, küreselleşme yolu ile gelen sermayenin uzun süreli olmasının güvencesi yoktur. Ülkede ekonomik sıkıntıların ortaya çıkması, insanların alım güçlerinin azalması da söz konusu kuruluşların kapanmasına ve sermayenin uzaklaşmasına neden olabilir. Eğer bir toplum küreselleşme yolu ile gelecek sermayeye bağımlı hale gelmiş ise bu durumdan çok daha fazla etkilenir, hatta sağlık hizmetleri durma noktasına bile gelebilir. O nedenle, küreselleşmeyi bir politika haline getirmiş ülkelerin dikkatli davranmaları, sağlık hizmetlerini yabancı güçlerce kontrol edilecek kadar bu güçlere teslim etmemesi için gereken önlemleri alması grekir. Bu tehlike pahalı hastane işletmeleri için olduğu kadar, ilaç ve tıbbi araç-gerecin üretimi ve ithali için de geçerlidir. Nitekim 1978 ve 2018 yıllarında yayınlanan Temel Sağlık Hizmetleri Bildirgeleri (Alma-Ata ve Astana Bildirgeleri) her ülkenin sağlık hizmetleri, ilaç ve aşı üretiminde kendi kendine yeter durumda olmasını öngörmektedir.

Talebin artmasındaki etmenlerden birisi de iletişim teknolojilerinin verdiği sınırsız olanaklardır. Bu sayede kişiler sağlık ile ilgili elde ettikleri bilgiler ışığında hizmetleri daha fazla kullanmak isteyebilirler. Kişilerin iletişim kanalları kullanmaları elbette olumlu bakılması gereken bir durumdur. Ama talebi arttırmayı amaçlayan kuruluşlar da bu teknolojiyi kullanarak “müşteri” çekmeye çalışacakları için kişilerin bu olanakları bilinçli kullanmaları beklenir. Bu konuda devlete düşen görev toplumdaki bu bilinci sağlayıcı önlemleri almak olmalıdır.

İletişim teknolojilerinin gelişmesi uzaklık ve zaman kavramlarını da değiştirmiştir. Örneğin, Boston’daki bir hastanede çalışan uzman ile İstanbul’daki bir hastanede çalışan bir hekim ya da ameliyat ekibi iletişim teknolojisini kullanarak işbirliği yapabilir; çok uzaklardaki bir tıp fakültesinde verilen dersler ya da tıbbi girişimler dünyanın diğer ucundaki öğrenciler ve hekimler tarafından izlenebilir. Belki de küreselleşmenin en önemli olumlu yönlerinden birisi, iletişim teknolojileri konusundaki işbirliği sayesinde bilgi toplama ve analiz konularında sağladığı kolaylıklardır.

Küreselleşme sonucu sayıları artan özel sağlık kuruluşlarının o ülkedeki sağlık insan gücünü ve diğer kaynaklarını kendisine çekerek ülke içindeki kaynak dağılımı dengesini bir ölçüde bozacağı da söylenebilir. Bu durum da sağlıkta eşitlik ilkesine zarar veren bir husustur.

Küreselleşmenin sonucu ortaya çıkan ekonomik ve sosyal durumdan kaynaklanan borçlanma, işten çıkartılma, gıda, barınma gibi temel gereksinmelerini karşılayamama endişesi kişilerde ruhsal sorunlara ve kronik strese yol açabilmektedir. Bu durumların yaygın olduğu toplumlarda, ekonomik nedenlere bağlı göçler, şiddet ve toplumsal huzursuzluklar ortaya çıkmaktadır. Küreselleşmenin yoğun olduğu topluluklarda insanlar sağlık ile ilgili olanlar dahil yaşamları ile ilgili beklentilerini, davranışlarını, bütçelerini, aile düzenlerini özgürce kendi dünya görüşlerine göre değil küreselleşmenin ortaya koyduğu koşullara göre planlamak zorunda kalırlar. Öte yandan, müşteri ve rekabet odaklı hizmet anlayışının kişilerin davranış ve algılamalarını değiştirdiğini ve hizmeti alan kişilerin himettin kalitesine ve hasta memnuniyetine önem vermeye başladığını gözden uzak tutmamak gerekir.

Küreselleşme kâr ve zenginleşme odaklı olduğu için sıklıkla çevrenin bozulması pahasına işler yürütülür ve bunun sonucunda doğal kaynakların dengeleri bozulur; su, hava, toprak ve denizlerde biyolojik çeşitlilik azalabilir; sonuçta insan sağlığı ciddi biçimde olumsuz olarak etkilenebilir.

Küreselleşme, şirketlerin tekelleşmesi yolunu da açmaktadır. Güçlü ve büyük şirketler daha küçük şirketleri ya iflasa sürüklemekte ya da o şirketleri satın alarak bünyelerine katmaktadır. Böyle olunca, daha da büyüyen şirketler ekonomi ve sosyal yaşam üzerindeki etkilerini daha da arttırmaktadır. Sağlıkla ilgili alanlarda bu duruma ilaç ve aşı üreten firmalar, fast-food (ayakta beslenme) şirketleri, genetiği değiştirilmiş gıda tahumlarını üreten firmalar örnek olarak verilebilir. Söz gelimi, dünyada aşı üreten 4-5 firmanın her biri tek başlarına bütün ülkelerin aşı gereksinmelerini karşılayabilecek durumdadır. Böyle olunca gelişmekte olan ülkeler böylesine güçlü şirketlerle rekabeti göze alamamakta ve aşı üretimine girişmemekten kaçınmaktadırlar.

Küreselleşme sonucunda tekelleşen ve birkaç büyük devletin kontrolü altına giren ürünler siyasal çekişmelerde birer koz olarak kullanışabilmekte ve “ambargo” uygulamaları için söz konusu olabilmektedir. Kuşkusuz, ilaç, aşı, tıbbi cihaz gibi ürünlerin birer ambargo konusu yapılması kabul edilemez, ama ne yazık ki böyle bir tehlikenin olmadığından söz edilemez.

Ülkemiz açısından ele alındığında küreselleşmeyi bir fırsata dönüştürüp ülkemizin yararına kullanabilmek mümkündür. Bu fırsatları gerektiği gibi değerlendirmek ancak bilgiye ve yüksek teknolojiye dayanarak mümkün olabilir. Ülkemizdeki yüksek nitelikli sağlık personeli, sağlık alt yapısının birçok batı ülkesinden daha iyi duruma erişmiş olması, kaplıca varlığımız, sermayenin yükselmesi gibi güçlü yanlarımız ülkemizin küreselleşmede alıcı değil verici ülke olmasını sağlayabilir. Bunun en çarpıcı örneği “sağlık turizmi” yoluyla yabancı ülkelerden gelecek hastaları çekerek gelir sağlamaktır. Bu konuda olumlu gelişmeler olmakla birlikte henüz özlenen düzeye gelmş olduğumuz söylenemez. Günümüzde ülkemiz yöneticilerine bütün sağlık çalışanlarına düşen sorumluluk, küreselleşmenin olumlu ve olumsuz sonuçlarının farkında olarak davranmak ve toplumumuzu küreselleşmenin olumsuzluklarından mümkün olduğunda sakınması için çaba göstermektir.

Yazar Prof. Dr. Zafer Öztek, İstanbul, Yayın Tarihi: 19 temmuz 2022

Kaynaklar:

Prof. Dr. Zafer Öztek, Halk Sağlığı Kuramlar ve Uygulamalar Kitabı, Ankara, Sağlık ve Sosyal Yardım Vakfı Yayını, 2020, S. 138 – 141

Tarcan E. Küresellesmenın Saglık Üzerıne Etkılerı ve Sağlık Isletmelerının Küresellesme Surecı, Yönetim, Yil 12, Sayi 39, Mayis – 2001,5.29-43

Yıldız H. Turan M. Küreselleşme ve Sağlık, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 36 (1) 39-41, 2010

Share This
COMMENTS

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir