Merhaba Dünya-Makine Çağında İnsan Olmak

Merhaba Dünya-Makine Çağında İnsan Olmak

Yeni fikir diye bir şey yoktur. Olması da imkânsızdır. Tek yaptığımız, bir ton eski fikri alıp onları bir çeşit zihinsel kaleydoskopa yerleştirmektir. Onları şöyle bir sarsıp sonsuza dek yeni kombinasyonlar elde edebiliriz; ama sonuçta, hepsi yıllardan beri kullanılan şu bildik cam parçalarıdır aslında.” Mark Twain

İnsan yaratıcılığının büyük bir kısmı, zaten var olan fikirlerin yeni bir düzenlemesi olduğu konusunda Mark Twain’ın bu söylemi haksız da sayılmaz!

Bir suç işlediğinizde cezanıza kim karar versin istersiniz? Matematiksel açıdan tutarlı ama empatiden yoksun bir algoritma mı yoksa önyargılı bir hâkim mi? Sürücüsüz bir araba almak isteseniz bir kaza anında çoğunluğun hayatını kurtarmak üzere programlanmış bir araba mı tercih edersiniz yoksa yolcusunu koruyanı mı? Peki, araştırmacıların kanserin tedavisini bulmasına yardımcı olacağını söyleseler ailenizin tıbbi tarihini paylaşır mısınız? İşte bunlar, makinelerin hâkimiyeti ele geçireceği algoritmalar çağına yaklaşırken düştüğümüz ikilemlerden bazıları.

Yapay zekânın özünü oluşturan algoritmaların, nasıl çalıştığını anlatıp insani önyargıların nasıl koda dönüştürüldüğünü gösteren, gerçek hayattan aldığı ilgi çekici hikâyelerle bu algoritmaların gücünü anlamamıza, sınırlarını keşfetmemize yardımcı olan University College London’da Matematik Doçenti olan Hannah FRY’ın (*), Ülkemizde ilk basımı Mayıs 2019’da yapılan “Merhaba Dünya-Makine Çağında İnsan Olmak adlı  eserini derleyerek bilgilerinize sunuyorum.

Kitabın önemli ve dikkat çeken bazı paragraflarını sizlerle paylaşmak istiyorum.

* Hava yolu pilotlarının kendi aralarında söylediği gibi, en iyi uçuş ekibi üç üyeden oluşur: bir pilot, bir bilgisayar ve bir köpek. Bilgisayar uçağı uçurmaya, pilot da köpeği beslemeye yarar. Köpek de bilgisayara el uzatmaya kalktığı takdirde insanı ısırmak için oradadır.

* Hayatta her şeyin bir bedeli olduğunu unutmamalıyız. Ne zaman bir algoritma kullansak özellikle de bedavaysa kendimize gizli amacın ne olabileceğini sormalıyız. Bu uygulama bunca şeyi neden bedavadan veriyor? Bu algoritma gerçekte ne iş görüyor? Bu takas içime siniyor mu? Onu kullanmasam benim için daha mı iyi olur?

* Yapay zekâ son zamanlarda büyük aşamalar kaydetmiş olsa da henüz çok kısıtlı bir zekâya sahip. Şu anda bulunduğumuz evrenin, bir yapay zekâ devrimi değil de bir bilgisayar istatistikleri devrimi olduğunu düşünmek muhtemelen daha faydalı olacaktır. Şu anda şeytani yapay zekâ konusunda endişelenmek, Mars’taki aşırı nüfus yoğunluğuna kafa yormaktan farksızdır. Belki günün birinde, bilgisayar zekâsının insanınkini geçtiğine tanık olacağız, ama şimdilik buna epey uzağız.

*2014’te Cambridge ve Stanford Üniversitelerinden bir grup araştırma ekibi, birinin Facebook profilindeki 300 beğeniyi derleyip sunduğunuzda, algoritmaların o kişinin karakterini kendi eşinden daha doğru şekilde tanımlayacağını iddia eder hale gelmişti. Yine akademik araştırma grubunun Cambridge Üniversitesi’ndeki Psikometri Merkezi- algoritmasını Twitter akışınızdan kişilik tahminleri yapacak kadar ilerlettiğini görüyoruz.

* Birleşik Krallık’ ta bir suçluyu hapiste bir yıl tutmanın maliyetinin 30 bin sterlinin üzerindedir. ABD’de ise yüksek güvenlikli bir hapishanede bir yıl geçirmek Harvard’a gitmekle neredeyse aynı maliyete sahiptir.

* Kimse sizi, istenmediğiniz bir DNA testini yaptırmaya zorlayamaz ama ABD’de sigortacılar Parkinson, Alzheimer ya da göğüs kanseri olma riskinizin araştırıldığı bir test yaptırıp yaptırmadığınızı sorabilir ve bu testlerin yanıtı hoşlarına gitmediği takdirde hayat sigortası isteğinizi geri çevirebilir. Birleşik Krallık’ ta da sigortacıların, sigorta bedeli 500 bin sterlinden fazlaysa-Huntington hastalığını belirleyen genetik test sonuçlarını hesaba katmaya izni vardır. Yalan söyleyebilir, test yaptırmadığınızı iddia edebilirsiniz tabii, ama yalanınız ortaya çıkarsa poliçeniz geçersiz olur. Bu türden bir ayrımcılığa uğramamanın tek yolu testi hiç yaptırmamaktır. Bazen cehalet gerçekten mutluluktur.

*1983’de, psikolog L. Bainbridge otomatik sistemlere yoğun şekilde sırt dayamanın gizli tehlikelerine dair ufuk açıcı bir deneme kaleme almıştı. “İnsan performansını artırmak için bir makine yaparsınız” diyordu, “o da gider-ironik biçimde-insan becerisini köreltir.”

ye dek, buna bir şekilde şahit olduk. İnsanların artık telefon numaralarını hatırlayamaması, çoğumuzun kendi el yazımızı dahi okumakta zorlanması ve GPS olmadan hiçbir yere adım atamamamız hep bunun sonucu. Bizim yerimize her şeyi yapacak bir teknoloji varken, becerilerimizi kullanmaya pek fırsat bulamıyoruz. Sürücüsüz araçlar konusunda da benzer endişeler mevcut; üstelik bu el yazısını okuyamamaktan daha önemli sorunlara neden olabilir. Tam otonomi teknolojisi gelişene dek, arabanın beklenmedik zamanlarda kontrolü insan sürücüye bırakması gerekecek. Öyle durumda ne yapılması gerektiğini hatırlayabilecek miyiz? Peki ya geleceğin genç sürücüleri gerekli sürüş becerini edinme şansı bulabilecek mi?

* Kısa süre içinde evinize iki defa hırsız girdiyse bu teşvik etkisinden nasibinizi almışsınız demektir. Polisin ilk hırsızlık olayından sonra size söyleyeceği üzere, suçlular genelde aynı yeri hedef alırlar ve bu da hırsızlığa uğramanızın ardından, nerede yaşarsanız yaşayın birkaç gün içinde yeniden soyulma riskinizin yüksek olduğu anlamına gelir. Hatta yeniden hedef alınmanız öncekine oranla on iki kat artmıştır. Hırsızların evinizi yeniden hedef almasının birkaç nedeni vardır. Evinizin düzenini öğrenmişlerdir; değerli eşyalarınızın yerini (televizyon, bilgisayar gibi eşyalar çalındığında çabucak yerine yenileri alınır), evinizdeki kilitleri, nasıl kaçabileceklerini de. Ya da belki ilk seferde çalmayı başaramadıkları, para eden bir eşyanız vardır. Araştırmacılar sizden sonra komşularınızın soyulma olasılığının da arttığını buldu!

* Bilgi eksikliği nedeniyle kendi adımıza karar veremediğimiz durumlarda, etrafımızdakilerin davranışlarını taklit etme alışkanlığına sahibiz. Tiyatroların, seyircilerin arasına doğru zamanda tezahüratta bulunacak gizli alkışçılar yerleştirmesinin sebebi budur. Diğerlerinin alkış tutturduğunu duyar duymaz biz de büyük olasılıkla alkışa katılırız.

*2007 yılında Washington Post tarafından yapılan deney. Gazete, uluslararası üne sahip keman virtüözü Joshua Bell’den, senfoni salonlarındaki kapalı gişe konserlerine bir tane daha eklemesini rica etti. 3,5 milyon dolarlık Stradivarius kemanını kuşanan Bell, sabah yoğunluğu sırasında Washington DC’deki bir metro istasyonundaki bir merdivenin tepesine konuşlandı; bahşiş toplamak için önüne ters bir şapka koydu ve 43 dakika boyunca kemanını konuşturdu. Washington Post‘un kendi sözleriyle, “dünyanın en iyi klasik müzisyenlerinden biri, şimdiye kadar yapılmış en değerli kemanlardan biriyle gelmiş geçmiş en zarif müzik parçalarından bazılarını çalmıştı.” Sonuç mu? Yedi kişi bir süre sonra dinlemeyi bırakmıştı. Binden fazla kişi yanından geçip gitmişti. Performansının sonunda Bell’in şapkasında toplanan bahşiş ise 32,17 dolardan ibaretti.

Derleyen ve Yazan Halit Yıldırım, (Ankara, 17.6.2020)

Share This
COMMENTS

Bir yanıt yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir