“Nobel Fizyoloji-Tıp Ödülü” alan ilk kadın Gerty Theresa Radnitz CORI’nin yaşam öyküsü…
Dünyayı Değiştiren Elli Altı Kadın – Nobel Ödüllü Kadınların Hikâyesi
Gerty Theresa Radnitz CORI, Biyokimyacı (1896 – 1957)
1947 yılı Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü
Gerty T. R. CORI’nin Yaşam Hikâyesini Hazırlayan: Dr. Pervin Sutaş BOZKURT
Bu bölüm çok çalışkan, azimli ve her daim yanında sonuna kadar destek veren ve büyük fedakârlıkta bulunan bir eşe sahip olan Gerty Theresa Radnitz Cori’nin yaşamıyla ilgilidir. “Kadına şiddeti” sıklıkla tartıştığımız günlerde Carl F. Cori’nin muhteşem kişiliği ile kadına değer vermesi ve aslında daima yaratıcı ve çalışkan olan Theresa’nın yolunu dikensiz hale getirme çabası başarılarında çok önemlidir. Theresa Gerty ve Carl Cori’nin yaşam hikâyesi hem kadın, hem erkeklere rol model olabilir. Kadına saldırının sadece cisim olarak yok etme dışında tüm insanlığa zararı olacağı asla unutulmamalıdır. Bay Cori’nin desteği ve Theresa Cori’yi baskılara rağmen desteklemesi ile biyokimya alanında çok büyük buluşlar ortaya çıkmıştır. Marie Curie veIrène Joliot-Curie’den sonra Nobel Bilim Ödülü olan üçüncü ve Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü alan ilk kadındır. 1947 yılında eşi ile birlikte glukoz ve glikojen arasındaki metabolik ilişkiyi açıklayan Cori esterini tanımlayarak Nobel Ödülü’nü almıştır.
Buluş: Cori Siklüsü
1947’de Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü’nü Gerty Theresa Corive Carl Cori “glikojenin katalitik dönüşümü üzerindeki buluşları için” almışlardır. 1947 yılında verilen bu ödülü Arjantin’den Bernardo Houssay ile paylaştılar. Nobel Ödül Komitesi Houssay’a “şeker metabolizmasında hipofiz ön lob hormonunun öneminin bulunması nedeniyle” ödülün paylaşılmasına karar verdi.
Gerty Theresa Cori ve Carl Cori Nobel tarihinde ilk defa ortak ödül alan evli çifttir. Gerty ve Carl Cori insan vücudunda glukozun nasıl metabolize olduğunu çözebilmek için yaşamlarının 30 yılını harcamıştır. 1920’li yıllarda glukoz metabolizmasında bozuklukların diyabete neden olduğu ve insülin ile kontrol altında tutulabildiği bilinmesine rağmen biyokimyasal mekanizma çözülememişti ve karbonhidratların metabolizması bilinmiyordu.
Claude Bernard glukozun polimerik depo formu olan glikojenin kas ve karaciğerde bulunduğunu gösterdi. Yaşam aktivitesini sağlayan glukoz enerji gerektiğinde glikojenden glukoza döner ve kan şekerinin dengede kalmasını sağlar. Glukoz ve glikojen dönüşümünün sağlanmasında ana mekanizma Cori döngüsünün bulunması ile anlaşılmıştır. İnsülin, glukozun kasta ve karaciğerde oksidasyonunu sağlar ve glikojene dönüştürür. Adrenalin ise insülinin zıttı etkilidir. Kas glikojeninin kan şekerine belirgin etkisi olmadığı düşünülürken Cori ailesi kas glikojeninin ara bir madde oluşturarak kan dolaşımına katılıp kan ve karaciğere ulaştığına karar verdiler. Cori’lerin ispatlamış olduğu teori, bu ara maddenin karbonhidrat siklüsünün ayrılmaz parçasının laktik asit olduğudur. 1930’larda Cori’ler glikojeni parçalayan glukoz-1-fosfat’ı Cori esteri olarak tanımladılar. Sydney Colowick ile çalışarak bileşenin yapısını ve oluşumunu katalize eden enzimi, yani fosforilazı buldular. Fosforilazın katalizasyon reaksiyonu geri döndürülerek glikojen oluşturuldu. Bu reaksiyonla tarihte ilk defa bir cam tüpün içinde biyolojik bir makromolekül yapılmış oldu. Arda Green ile birlikte kastan glikojen fosforilaz enzimini kristalize edip kimyasal özelliklerini incelediler.
Gerty Theresa RadnitzCori’nin Hayatı
15 Ağustos 1896-15 Ekim 1957 yıllarında yaşayan Gerty Theresa Radnitz Cori, Prag, Çekoslovakya doğumlu olup her iki dünya savaşının sancılarını yaşamıştır. Yahudi olan Gerty Theresa aslında iyi bir ortamda dünyaya gelmiştir. Babası kimyager Otto Radnitz şeker rafinerisi müdürü olup annesi Martha da kültürlü bir kadındır ve Franz Kafka’nın iyi dostudur. Ailenin 3 kızının en büyüğü olan Gerty 10 yaşına kadar özel öğretmenlerden dersler almıştır. Daha sonra eşine ve arkadaşlarına saygı ve hizmeti ve sosyal iletişimleri öğreneceği Prag’da bir kız okuluna gönderilmiştir. Pediatri profesörü olan amcası tıp okuması konusunda Gerty’i cesaretlendirmiştir. Doğu Çekoslovakya’da Tetschen’de lise eğitimi almıştır. O dönemde kız okullarında, üniversite girişte alınması zorunlu olan Latince, matematik, fizik ve kimya gibi derslerde eğitim verilmiyordu. Yaz tatilinde tanıştıkları bir lise öğretmeni 16 yaşında olan Gerty‘e Latince dersi vermeyi teklif etmiş ve tatil dönüşü Gerty iyi bir düzeyde Latince öğrenmiştir. Bir yıl sonra üniversite giriş sınavını alan Gerty aynen ülkemiz koşullarında üniversiteye hazırlanma ve girme süreçlerindeki güçlüklere benzer şekilde “sınavın çok zor olduğunu” ifade etmiştir.
I. Dünya Savaşı başında 1914’de tıp eğitimi almak için Prag Üniversitesi Almanca bölümüne başlamıştır, üniversitenin ayrıca Çek dilinde de bölümü vardır. Katolik bir aileden gelen eşi Carl Cori ile bu üniversitede anatomi dersinde tanışmıştır. Uzun boylu, kumral saçlı ve mavi gözlü ve utangaç olan Carl kızıl kahve saçlı kahverengi gözlü, canlı, hızlı ve parlak zekâlı Gerty’ye vurulur. Toplum önünde Gerty zekâsı, hızlı adaptasyonu ile Carl’ı gölgede bırakmaktadır. Carl gelişmeleri daha yavaş sindirmektedir. Farklı kültür ve dillerin hâkim olduğu Trieste’de büyüyen Carl için Gerty’nin Yahudi olmasının bir önemi yoktur. Ortak hobileri kayak ve dağcılık ve bilim merakları ile arkadaşlıkları ilerlemiştir. Bizim 1980’li yıllardaki tıp eğitimlerimize benzer şekilde birinci sınıfta fizik, organik ve inorganik kimya ve biyoloji (FKB) dersleri almıştır. İkinci sınıfta biyokimya, fizyoloji ve farmakoloji bu derslere eklenmiştir. Biyokimya ile ilk tanıştığında çok etkilenmiş ve insanlığa en fazla yardımı olacak bir bilim olduğunu düşünmüştür.
1916 yılında Carl Cori Avusturya ordusuna kaydolup tıp eğitimine ara verir, böylece ayrılırlar. Carl Cori askerliği sırasında gelişen olaylardan çok fazla etkilenmiştir. 1918 yılında İtalya yakınındaki kışlada enfeksiyon hastalıkları ile uğraşmış ve influenza epidemisinde yetersiz beslenen askerler ve sivillerin büyük oranda ölmesinden çok büyük üzüntü duymuş ve etkilenmiştir. Savaştan dönünce Carl Tıp Fakültesine başlar ve Cori usulü flört (bilimsel ve sosyal bir flört tarzı) devam eder. Carl ve Gerty’nin ilk ortak araştırması bir kan bileşeni ile ilgilidir.
Gerty Carl ile bir Katolik kilisesinde evlenebilmek için 1920’de Hristiyanlıkta Katolik mezhebine dönmüştür. Carl’ın ailesi bu evliliğe Gerty’nin Yahudi geçmişinin Carl’ın kariyerini etkileyeceğini düşünerek karşı çıkar. Bu dönemde Avrupa’da açlık hüküm sürmekte ve Avusturya Macaristan imparatorluğu parçalanmaktaydı. I. Dünya Savaşı bitiminde 5 Ağustos 1920’de evlendikten iki ay sonrada tıp doktoru unvanını almışlardır. O yıllarda yeni kurulan Çekoslovakya’da araştırmacıdan daha çok hekimlere ihtiyaç vardı. Ancak her ikisi de hem klinik hem de bilimsel çalışmalarını sürdürmüşlerdir. 1921 yılının büyük bölümünde Gerty ve Carl ayrı yaşamıştır. Carl Viyana Üniversitesi’nde Dahiliye Kliniğinde hasta bakarken Farmakoloji kliniğinde araştırmalarını yapmıştır. Viyana’da bile araştırma imkânı az iken Trieste’de deniz biyoloğu olan babasının gönderdiği kurbağalar üzerinde deneysel çalışmalarına devam etmiştir.
Bu sırada Gerty Cori Karolinen Pediatri (Çocuk) Hastanesi’nde çocuk kliniğinde çalışırken kretenizm vetiroit tedavisi öncesi ve sonrasında ısı regülasyonu konusunda bir araştırma yapmış ve makaleler yazmıştır. Çalışmasının ücreti olarak akşam yemeği verilmiştir; özet olarak karın tokluğuna çalışmıştır. Gerty yetersiz beslenmeye bağlı A vitamin eksikliğinden kseroftalmi (konjunktivada kuruma, kalınlaşma ve kırışıklık bulgusu veren bir hastalık) olur. Ancak Prag’a dönüp daha yeterli beslenme imkânı olduğunda iyileşmiştir.
Carl bir süre Graz’da Otto Loewi ile çalışmıştır. Carl Graz Üniversitesinde çalışabilmek için Yahudi olmadığını ispat etmek zorunda kalmıştır. Bu sırada Gerty Viyana’da hayvanlarda şekerin bağırsaklarından emilim ve metabolizmasını araştırmaya yönelmiştir. Bu ilginin aile geleneği olarak babasının çalışma alanını sürdürmesinden kaynaklandığı söylenmektedir. Diyabetik olan Gerty’nin babası kızından hastalığına çare bulmasını istemiştir.
Cori’ler anti-semitizmin (Yahudi karşıtlığı veya Yahudi düşmanlığı) giderek artması nedeniyle Gerty’nin çalışmasının zorlaşması ve Avrupa’nın yeni bir savaşa gireceğini öngörmüşler ve Avrupa’dan uzaklaşma planları yapmışlardır. Java’da yerliler içinde 5 yıl çalışmak için Danimarka hükümetine iş başvurusu yapmışlardır. Bu başvurunun sonucunu beklerken Carl Cori 1922 yılında New York Malign Hastalıkları Araştırma Enstitüsü (kurumun adı daha sonra Roswell Park Memorial Institute olarak değişmiştir) Buffalo’da biyokimya alanında bir pozisyona yıllık 3000 ABD doları maaş ile kabul edilir. O yıllarda X ışınları ve radyum radyasyonu ile kanser hastalarının tedavi edildiği enstitü çok önemli bir araştırma merkezidir.
Carl’ın ABD’ye gidişinden altı ay sonra Gerty patoloji asistanı olarak kabul edilir ve eşinin maaşının % 20’si kadar bir ücret ile çalışmaya başlar.
Gerty yönetim tarafından sanki teknisyen gibi görülmüş ve ümitsizce bilimsel olarak tanınmayı beklemiştir. Koşulların bu enstitüde Gerty için cazip olmaması nedeniyle başka iş arayışları içine girmişlerdir. Carl Cori’ye iyi bir üniversitede günümüz terminolojisinde “ahlaksız teklif” denebilecek bir iş teklifi “1. konuşma dersleri alması 2. insülin üzerinde çalışmayı bırakması ve 3. eşi Gerty ile birlikte çalışmaması” koşullarıyla yapılmıştır. Sonuç olarak ikisinin birlikte çalışabileceği başka bir ortam bulamadıklarından Buffalo’da kalmışlardır.
Aslında her ne kadar ABD’de bilim dünyasında kadına önem verildiğini düşünsek de 1992’de Mayo Klinik, Rochester’da gözlemci anestezi ve reanimasyon uzmanlık öğrencisi olarak bulunduğum sırada durumun 1920’lerden farklı olmadığını şahsen izlemiştim. Geniş kadrolu Mayo Klinik (Rochester Minnesota) anestezi ekibinde sadece yarı zamanlı çalışan bir anestezi uzmanı ve iki uzmanlık öğrencisi kadın hekim bulunmaktaydı; akademik kadroda hiç kadın yoktu. Aynı tarihlerde Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon anabilim dalının akademik kadrosunun yarısı ve uzman ve asistanların % 70’i kadın hekimlerdi.
1923-1924 de Gerty X ışınlarının cilde etkisi ve organlardaki metabolizmasına etkisini çalışmıştır. Lekeli ve lekesiz ciltte X ışınlarının etkilerini araştırmıştır. Genç yaşta X ışınlarına maruziyetinin Nobel Ödülü aldığı yıllarda kemik iliğini tutan myelofibrozis hastalığı olmasında etken olduğu düşünülebilir.
O dönemde ABD’de etik dışı yaklaşımlar da olağandır. Enstitünün yeni müdürü Cori’lerin yayını okumadan ve anlamaya bile çalışmadan kendi ismini makaleye yazmıştır. Cori’ler müdürün adını gizlice makaleden çıkartıp kendi başlarına yayınlamışlardır. Anekdotal olarak bu müdürün parazitlerin kanser yaptığına inandığı ve ekibi bu konuda araştırmaya ve intravenöz tedavi yapılmasına yönlendirdiği belirtilmektedir. Gerty hastaların dışkısında parazit bulunmadığı konusunda ısrar edince yönetici işten çıkartılacağı veya kendi laboratuvarında Carl ile birlikte çalışamayacağı konusunda tehdit etmiştir. Gerty bir süre itaat ettikten sonra ortalık durulduğunda tekrar birlikte çalışmaya başlamışlardır. Bundan sonra ilgi alanları vücudun bir yerinden bir yerine nasıl enerji gönderdiği, öğünler arasında nasıl sabit enerjinin korunduğu veya egzersizde enerjinin nasıl sağlandığı konuları olmuştur.
Cori’ler 1928’de Amerikan vatandaşı olmuş ve 1931’de St Louis’e Carl Cori’nin Washington Üniversitesi Farmakoloji Bilim Dalı Başkanı olması için teklif alması nedeniyle taşınmışlardır. Üniversite kurallarına göre aynı aileden kişiler aynı anda terfi alamayacaklarından Gerty asistan olarak çalışmaya devam etmiştir.
1930’larda Washington Üniversitesi Farmakoloji laboratuvarında pek çok gerecin bulunmadığı ve laboratuvar teknisyeni ve tüpleri yıkayan personelin bile olmadığı kaynaklarda yazılmaktadır. Çalışanların olan malzemeyi ve işi paylaştığını Gerty Cori’nin büyük bir titizlikle tüpleri yıkadığını anlatan Arda Green çalışma disiplini ve titizliğini de öğrencilere çok sıkı bir şekilde aktardığını belirtmiştir. Kimyasal maddelerin kalitesini sağlayacak pek çok koşul bulunmamaktadır. Kimyasal çalışmalarda çok önemli bir kalite kriteri olan havalandırma imkânı da olmayan ortamda Cori’ler kendi biyokimyasallarını çok büyük titizlikle kendileri sentezlemiştir. Çok azimli ve titiz olan Gerty’nin kendini çalışmalara adadığı ve kaybedilen dakikaya bile tahammülü olmadığı birlikte çalıştığı arkadaşları tarafından belirtilmiştir. Hiç durmadan okuyan Gerty St Louis de özel bir kütüphaneden haftada 5-7 kitap ödünç alıp bunları okumayı tamamlayıp hafta sonu yeni kitaplar sipariş edermiş. Gerty’nin politika teorileri, sanat sosyolojisi, edebiyat ve alışverişe kadar her konuda bilgiye sahip olduğu ve her alanda sohbet edebildiğini meslektaşları ifade etmiştir. Tüm arkadaşları Gerty’nin bilgisine ve anlayışına hayrandı. Gerty Avrupa ve Amerikan uygarlığının her ikisinde birlikte yaşamış olmasının ve Amerika’daki hürriyet ve fırsatların bilim yapabilmesinde çok büyük katkısının olduğunu düşünüyordu. Hiç durmadan sigara içtiğini ve aralarda küçücük bir koltukta uyuklayıp çalışmalarına devam ettiği biyografilerinde sıklıkla belirtilmiştir. St. Louis’in en sıcak günlerinde klimasız ortamlarda, 40 yaşında hamile halinde hiç ara vermeden çalışan Gerty 1936 yılında Tom Carl’ı dünyaya getirmiştir.
Washington Üniversitesi’nde yaptığı çalışmalarla bilim alanında dünya lideri olması gereken Gerty çalışmalarını araştırma görevlisi olarak sürdürmüştür. Oysa eşi Carl 35 yaşında profesör olmuştur. Akademik kadrosu ancak II. Dünya Savaşı bittikten sonra ilerlemiştir. Savaş sırasında Carl savunma projelerinde çalışırken Gerty kendi projelerini sürdürmüştür. İlk defa bu dönemde bilim kadınlarına ihtiyaç duyulmuştur. 1944’de Gerty’e Washington Üniversitesi’nde doçentlik pozisyonu ve kadrosu verilmiştir. Savaş sonunda Harvard Üniversitesi ve New York’taki Rockefeller Enstitüsü Carl ve Gerty’e profesörlük pozisyonu önermiştir. Ancak bunun bir şekilde duyulması üzerine Washington Üniversitesi Carl Cori’ye büyük ve yeni bir biyokimya departmanı başkanlığına getirmeyi ve Gerty’e profesör pozisyonu vermeyi teklif etmiştir Cori’ler de bu teklifi kabul edip aynı kurumda kalmaya karar vermiştir.
1947’de Cori laboratuvarı enzim çalışmalarında dünyanın en hareketli ve başarılı merkezi olmuştur. Dünyanın her yerinden parlak doktora öğrencileri gelip çalışmışlardır. Gerty’nin Oswald Avery‘nin DNA üzerine makalesini okuduğunda çok heyecanlandığını Kronberg anlatmıştır. Her gün kese kâğıdında Gerty’nin getirdiği öğlen yemeklerinin efsane olduğunu, bu öğle yemeklerinin hem mutfak kültürü hem de her birinin bir eğitim saatine dönüştüğünü doktora öğrencileri belirtmişlerdir.
24 Ekim 1947’de Nobel Ödülü’nü almak için İsveç’e gitmeden önce Gerty’nin tedavisi mümkün olmayan ve nadir görülen bir kemik iliği hastalığına, myelofibrozise yakalandığını öğrenmişlerdir; sonraki 10 yılda hastalığın giderek kötüleşmesi ve gücünün azalması nedeniyle ayakta kalabilmesi için kan verilmesi gerekmiştir. Hastalığı sırasında da araştırmalara devam etmiş ancak farklı bir alana yönlenmiştir. Çocukluk çağında nadir görülen bazı ölümcül hastalıklarda karbonhidrat döngüsünde bazı enzimlerin eksikliğinden kaynaklandığını bulmuştur. Bu enzimlerin yokluğu glikojenin parçalanmasına engel olup, karaciğer ve diğer organlarda birikmesi ile ölüme sebep olmaktadır. İlk defa Gerty tarafından yapılan bu çalışmalar bazı enzim eksiklerinin kalıtımsal hastalıklara neden olduğunu göstermiştir.
Hastalık dönemini genellikle bilimsel makaleler okuyarak geçirmiştir. Farklı tedavi yöntemlerini denemek için bütün dünyayı dolaşmışlardır ancak bu tedavi yöntemlerinin bazıları daha da zararlı olmuştur. 1950’li yıllarda kan transfüzyonu tam kandan yapılmaktadır. Günümüzde tam kan nadiren çok ağır kanamalarda kullanılan bir yöntemdir. Günümüzde kan stoklarının az olması, tam kanın içindeki her ürünün farklı faydalı ve zararlı etkileri olabilmesi nedeniyle, sadece kırmızı kan hücreleri (eritrosit), donmuş plazma veya daha fazla işlenmiş hali olan kriopresipitat, sadece pıhtılaşma faktörleri, ışınlanmış kan ürünleri ile nakil yapılabilmektedir. Tam kanda mevcut zararlı hücresel elemanlara karşı daha fazla antikor oluşarak her kan naklinden sonra daha kötü hissetmesine, ateşinin yükselmesine neden olmuştur. Carl’ın geliştirdiği bir tedavi ile 1 yıl daha iyi olmuştur. Bu reaksiyonların genelde dalak kaynaklı olduğu düşünülüp dalağı cerrahi olarak alınmıştır (ancak o dönemde bu tedavi yöntemi tamamen deneyseldir). Sonuç olarak karaciğeri çok büyümüş ve hamile gibi görünmüştür. Vefatından bir ay öncesine kadar çalışmalarına devam ettiği ve makaleler yayınladığı ve bu dönemde eşi Carl Cori’nin Gerty’i laboratuvarda odadan odaya taşıdığı belirtilmiştir. Son bir ayında tamamen yatağa bağımlı hale gelen Gerty bilinen ve deneysel tedavilerin uygulanmasına rağmen 26 Ekim 1957’de Carl ile birlikte evde yalnızlarken vefat etmiştir. Cenaze töreninde kendi sesinden bir konuşması dinletilmiştir. Dünyanın dört bir yerinden birlikte çalıştığı öğrencileri ve arkadaşları gelip törene katılmıştır.
Oğulları Tom pek çok çalışmada fikir kaynağının annesinin olduğunu ve daha sonra fikri ispatlamak veya çürütmek için karıkoca laboratuvarda ortak çalıştıklarını belirtmiştir ve her konuda birbirlerini tamamladıkları etraflarındaki kişiler tarafından ifade edilmiştir.
Bilim insanlarının yaşadıkları sürede ve öldükten sonra her daim dünyaya katkısı çok fazladır. Öğrencilerine ve çevrelerindeki arkadaşlarına bulaştırdıkları iyimserlik, etik davranış, çalışma disiplini ve biyolojik bilimlerde vizyonu ile daha sonra 7 bilim insanının daha Nobel Ödülü almasına katkıları olmuştur; Severo Ochoa, Arthur Kornberg (1959), Luis Leloir ( 1970), Earl Sutherland (1971), Christian De Duve (1974)ve Edwin Krebs, Edmond Fleischer.
Ay ve Venüs üzerindeki kraterlere Cori ismi Gerty Theresa adına verilmiştir. St Louis ünlüler kaldırımında adlarına Cori yıldızı çakılmıştır. 1995’de adına çıkan pulun üzerine resmi konulmuştur. Ayrıca 2008’de ABD’de adına çıkarılan pul üzerine basılan Cori esteri formülünde basım hatası olmasına rağmen dağıtılmıştır. ABD Enerji Departmanında Berkeley laboratuvarında yapılan süper bilgisayara Cori adı verilmiştir bu bilgisayar dünyanın en güçlü bilgisayarları arasında beşinci sırada bulunmaktadır.
Ödüller ve Başarılar
- 1946 Amerikan Kimya Derneği Ortabatı Ödülü
- 1947 Amerikan Kimya Derneğinin Squibb Ödülü
- 1947 Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü
- 1948 Amerikan Kimya Derneği Frances P Garvan Madalyası
- 1948 St. Louis Ödülü
- 1949 Iota Sigma Pi Ulusal Onur ödülü
- 1950 Ulusal Bilim Akademisi Şeker Ödülü
- 1951 Amerikan Tıp Kolejleri Derneği Borden Ödülü
- 1953 Amerikan Sanat ve Bilim Akademisi Ödülü
Kaynak:
Dünyayı Değiştiren Elli Altı Kadın – Nobel Ödüllü Kadınların Hikâyesi, Buhasder Yayını, İzmir, 2021, . 173-191
Yayına Hazırlayan: Bekir Metin, Ankara, 27 Aralık 2021
Gerty T. R. CORI’nin Yaşam Hikâyesini Hazırlayan: Prof. Dr. Pervin Sutaş BOZKURT
26 Aralık 1960 da İzmir’de çok çalışkan ve mucitlik düzeyinde meraklı bir ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya geldim. İlk öğretimimizde İzmir Necatibey İlkokulunda hayatını öğrencilerine adamış Semahat Ural öğretmenimizin tüm arkadaşlarım ve benim üzerimde etkisi büyüktür.
İzmir Amerikan Kız Kolejini 1978’de bitirdikten sonra Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Tıp eğitimimi aldım. Tıp eğitiminin ilk yıllarında ülke koşullarının zor olmasına rağmen yurt sathında severek ve mesleğini büyük bir özveri ile sürdüren çoğunun akademik kadroların zirvesinde bulunan birbirine candan bağlı olan Ege Tıp 85 mezunu olmaktan gurur duymaktayım.
Merzifon Verem Savaş ve İstanbul Taksim Verem Savaş Derneklerinde mecburi hizmetimi tamamladıktan sonra ilk TUS sınavını kazanarak İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Anesteziyoloji Anabilim Dalında 1988’de ihtisasa başladım. Aynı yıl kendisiyle sonsuz gurur duyduğum oğlum B. Ozan Bozkurt (Bilgisayar Mühendisi) dünyaya geldi. 1993 yılında uzman oldum. Anesteziyoloji ve Reanimasyon branşını hiç düşünmediğim halde hekimliği çok sevdiğim gibi branşımı da çok sevdim ve çok severek uyguladım, bunda çok geniş bir alanı kaplaması 190 araştırılacak alanların çok geniş olmasının da rolü büyüktür.
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde 1997 yılında Doçent, 2003 yılında Profesör oldum bilim aşkıma eğitim verme, gençlerle bilgilerimi paylaşma zevki ve coşkusu da eklenmiş oldu. Asistanlıktan itibaren ABD de Mayo Clinic, Boston Children’s Hospital ve İngiltere’de farklı hastanelerde gözlemci olarak bulundum.
2005-2010 yıllarında Surp Pırgiç Ermeni Hastanesinde yarı zamanlı çalışarak yoğun bakım servisini kurdum ve ameliyatları geliştirdim. 2011 yılında Algoloji uzmanı ve ayrıca Anadolu Üniversitesi Sağlık Kurumları İşletmeciliği diplomalarımı aldım.
2015-2019 İzmir Tepecik Eğitim Araştırma Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği ve kurmuş olduğum Algoloji Kliniği Eğitim ve İdari sorumluluklarını yürüttüm. 2019 Temmuz ayında emekli oldum. Halen yurtiçi ve yurtdışı araştırma projelerine ve bilimsel dergilere hakemlik yapmaktayım. Orijinal ve tercüme ettiğim 8 kitabım çok sayıda kitap bölüm yazarlığım mevcuttur. 2000 yılından itibaren yurtdışında internasyonel kongrelerde davetli olarak konferanslar verdim. Yurtiçi ve yurtdışı dergilerde yayımlanan 100’ü aşkın makalemin 1000 kadar atıf almıştır. Yurtiçi ve yurtdışında pek çok medikal derneğe üyeyim. 2008-2012 Avrupa Pediatrik Anestezi Dernekleri Federasyonu Genel Sekreterliği ve 2014-2016 Avrupa Pediatrik Anestezi Derneği Yönetim Kurulu üyeliği yaptım, Bulgaristan Ağrı Derneği Onur üyesiyim.
—————————————————
Kitabın satışı BUHASDER internet sitesinden (https://www.buhasder.org.tr) ve Nobel Tıp Kitabevleri tarafından yapılacaktır. Dünyanın bilime, bilimin de kadınlara ihtiyacı vardır.
Satış için iletişim: 0 507 020 08 62
Banka Bilgileri……: İş Bankası Yenişehir Şubesi
Hesap No…: 3411-1392899
Iban No……: TR50 0006 4000 0013 4111 3928 99
Bulaşıcı Hastalıkları Önleme Derneği İktisadi İşletmesi
Kitap Ücreti…..: 150 TL