Yazı Dizisi 16. Osmanlı’da ve Türkiye’de Aşıların Tarihsel Serüveni ve Sonlanma Süreci

Yazı Dizisi 16. Osmanlı’da ve Türkiye’de Aşıların Tarihsel Serüveni ve Sonlanma Süreci

Ülkemizde aşı üretimi için ilk çalışmalar Osmanlı İmparatorluğu Döneminde başlamıştır. 1716-18 yılları arasında İngiltere’nin Osmanlı Büyükelçisi’nin eşi Lady Mary Wortley Montagu ülkesine yazdığı bir mektupta, İstanbul’da çiçek hastalığına karşı “aşı denilen bir şey” (çiçekleme-varilasyon) yapıldığını hayretle bildirmiştir. Aslında bu teknik, yani çiçek hastalarının derilerinde oluşan kabarcıklardan yara kabuklarının ve sıvının toplanması ve kurutularak sağlam kişinin cildine çizik atılarak oraya ekilmesi uygulaması Osmanlı’dan öncede doğu toplumlarında, örneğin Çin’de de bilinen bir uygulama. Ancak bunun Batı dünyasına aktarılması ve orada da bugünkü bildiğimiz anlamada vaccination’a kaynak teşkil etmesi Osmanlı’daki gözlemin ve uygulamanın bu şekilde aktarılması ile mümkün olmuş. Yani Osmanlı’daki bu uygulama daha sonrası için bir ilham kaynağı olmuş. Türklerin rolü burada bu kadim bilginin Batıya aktarılmasına aracılık etmek şekkindedir. Lady Mary Wortley Montagu’nun mektubu aşı yapımına ilişkin kayıtlara ulaşılmış önemli bir belgedir.

İngiltere’nin Osmanlı Büyükelçisi’nin eşi Lady Mary Wortley Montagu 

Burada, Türklerin aşıyı, hafif çiçek çıkarmış çocukların vezikül-püstüllerinden aldıkları içeriği henüz çiçek çıkarmamış çocukların koluna çizerek-sürerek yaptıkları bildirilmektedir. Daha sonra bu çiçekleme faaliyetleri 1700’lü yıllarda Avrupa ve Amerika’nın bazı bölgelerinde de uygulanmaya başlandı. İngiltere’de çocukluğunda kendisine de çiçekleme yapılan Dr. Edward Jenner 1796’da benzer şekilde inek çiçeği lezyonunun uygulanması ile insanların çiçek hastalığından korunduklarını buldu ve buna Latincede inek anlamına gelen “vacca” sözcüğünden türeyen “vaccination – vaksinasyon-“dendi. Bu durum aşıbiliminin (vaccinology) temelinin atılmasını sağlamıştır. Tüm dünyada kullanılmaya başlayan Jenner aşısı 1801’de Osmanlı Devleti’nde de yurt dışından getirilerek uygulanmaya başlamış ve 1811’de İstanbul’da yerli üretim gerçekleştirilmiştir (Durusoy Raika, Çiçek aşısı, 2003).

Daha sonra Louis Pasteur bu buluşun diğer enfeksiyon ajanları için de genişletilebileceği varsayımı ile çalışmalar yaptı. Aşı üretim çalışmalarını yürütmekte olan Pasteur, çalışmalarını sürdürebilmek için dönemin devlet başkanlarına maddi katkı sağlamaları için mektup yazar. Bu yazılardan birinin de 2. Abdülhamit’e ulaşması sonrasında, 2. Abdülhamit yardım yapabileceğini ancak çalışmalarını İstanbul’da sürdürülmesini ister, bu teklif Pasteur tarafından kabul görmeyince ikinci teklif oluşturulur. Pasteur’e Mecidiye Nişanı ile birlikte 10.000 altın (bazı kaynaklarda 800 lira olarak geçiyor, ama baktığınızda dönemin İstanbul’unda yaklaşık 180-200 ev parası karşılığı) yollanır ve aynı zamanda Osmanlı’dan 3 kişinin de yanında asistan olarak yetiştirilmesi istenir. 1886’da Pasteur’ün kuduz aşısını bulmasından bir yıl sonra, Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şâhâne’den müderris Alexander Zoeros Paşa’nın başkanlığında, Kaymakam (yarbay) Dr. Hüseyin Remzi ve Kaymakam (yarbay) Veteriner Hüseyin Hüsnü beylerin gönderilmesine karar verilir. Eğitim sonrası bu ekip kuduz aşısı üretim çalışmalarının başlaması için gerekli olan ve kuduz virusu enjekte edilmiş iki tavşan spinalkord (omuriliği) ile Osmanlıya geri döner. Bu dönemlerde kuduz virüsünün yapısı hakkında hiçbir şey bilinmiyor ve kuduz etkeninin ultramikroskobik bir organizma olabileceği varsayılıyordu.

Haziran 1886’da Fransa’ya Pasteur’den kuduz aşısı uygulamaları üzerine eğitim almaya giden ekipte (üstte-ön sırada-soldan sağa) Veteriner Hüseyin Hüsnü Bey, Müderris Zoeros Paşa ve Dr. Hüseyin Remzi Bey. 

1887’nin Ocak ayında Zoeros Paşa’nın kliniğinde Daûl-Kelp ve Bakteriyoloji Ameliyathanesi (Kuduz Tedavi Müessesesi) kurulur. Bu kurum Dünya’da üçüncü, doğunun ise ilk kuduz merkezi olmuştur. Daha sonra bu merkez difteri serumu da üretmiştir.

1885`te dünyada ilk defa çiçek aşısı uygulaması için Osmanlı`da kanun çıkarılmıştır.

1886`da dünyada ilk kuduz aşısı bulundu. 1887 Ocak ayı başında Kuduz aşısı Osmanlı`ya getirildi. Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şahane’de ilk kuduz aşısı üretildi. 1887`de Kuduz Tedavi Müessesesi kuruldu.

1892 yılında bakteriyoloji hane kuruldu ve ilk çiçek aşısı üretim evi faaliyete geçirildi.

1896’da difteri serumu

1897’de sığır vebası serumu ve

1903’de kızıl serumları Veteriner Hekim Mustafa Adil (1871-1904) tarafından üretildi.

1911 yılında tifo, 1913 yılında kolera, dizanteri ve veba aşıları Osmanlı’da ilk kez hazırlandı ve uygulandı. (Osmanlı’nın son 100 yılında Salgın Hastalıklarla Mücadele Yazı dizisi 4. Bölüm)

Kurtuluş savaşı sırasında zor koşullar altında da hayvan ve insan aşıları üretilmeye devam edildi. İstanbul’un işgali sonrasında aşı merkezi önce Eskişehir, daha sonra da Kırşehir’e taşındı. Aynı dönemde Afyon’da da çiçek aşısı üretilmeye devam edilmiştir. Erzurum’daki serum laboratuvarı Rus işgali sırasında Halep, Niğde, Sivas ve Erzincan’a taşınmış.  Kastamonu’da da aşı üretimi yapılmıştır.

Benzeri üretim Cumhuriyet döneminde de devam etmiş, 1928’de Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün kurulması ile üretim merkezileştirilmiştir.

1927`de ilk BCG (verem) aşısı İstanbul’da Refik Güran tarafından hazırlanmış ve ağız yolu ile uygulanmıştır.

Daha sonra 1931‘de Hıfzıssıhha Müessesesi’nde üretilmeye başlanmış ve 1948’de deri içi uygulanan aşı üretimine geçilmiştir.  

Aşı çalışmaları yanında 1932 yılında, 24 beygirle çalışmalara başlayan serum üretim bölümünün yıldan yıla artan bağışık serum üretimini artırılmasıyla yurtdışından serum ithali durdurulmuştur.

1931 yılında dünya ile hemen aynı zamanda tetanoz ve difteri aşıları üretimi başladı.

1933 yılında, Semple Metodu ile kuduz aşısı üretimine başlandı.

1934 yılında, İstanbul Telkihhanesi (Aşıhanesi) Hıfzıssıhha Müessesesine nakledilmiş ve çiçek aşısı üretimi kısa bir süre içinde ülke ihtiyacını karşılayacak düzeye getirilmiştir.

1937’de kuduz serumu üretilmeye başlandı.

1939 yılında, pnömokok aşısı (pnömokok bakterisinin neden olduğu zatürre ve menenjit gibi hastalıklardan koruyan aşı) üretilmiştir.  Aşının üretimi, bu hastalıkların tedavisinde kesin tesire sahip sülfamidler ve penisilinin kullanılmaya başlanmasıyla, 1942 yılında sonlandırılmıştır. (RSHM Çalışmaları, 1933-1947)

1940’lı yıllarda tifo, tifüs, difteri, BCG, kolera, boğmaca, tetanoz, kuduz aşıları seri üretimlerle yapılmış, 1940 yılında kolera salgınında Çin Halk Cumhuriyeti’ne aşı gönderilmiştir.

Çin Halk Cumhuriyeti’ne gönderilen kolera aşısının resmi belgesi (1938)

 1941 yılında, Tifo-tetanoz karma aşısı üretimine başlanmıştır.

1942’de Hıfzıssıhha Enstitüsü İmmünobiyoloji (Aşı ve Serum) Şubesi bünyesinde tifüs servisi kurulmuş, tifüs aşısı ve akrep serumu ile laboratuvar teşhis antijenleri üretimine başlanmıştır.

1944’de, Difteri-Tetanoz (DT) karma aşısı deneme amacıyla üretilmiş, sonuçların olumlu çıkması üzerine 1947’den itibaren bu ikili kombine aşı (DT) üretimi arttırılmıştır. (RSHM Faaliyetleri, 1933-1948)

1946’da, Tifo-tifüs ve tifo-difteri karma aşılarının üretimine başlanmıştır.

1947’de, Hıfzıssıhha Müessesesi bünyesinde Aşı İstasyonu (burada kuduz ve çiçek aşıları başta olmak üzere diğer bütün aşılar müracaat edenlere parasız olarak yapılıyordu), Biyolojik Kontrol Laboratuvarı ve İmmünobiyoloji Şubesi Antijen Servisine bağlı Tüberkülin Laboratuvarı kurulmuş; tüberkülin ve deri içi BCG aşısı üretimine geçilmiş ve İmmünobiyoloji (Aşı ve Serum) Şubesinin bünyesindeki Kontrol Servisi müstakil bir birim hale getirilmiştir.

1948’de, Boğmaca aşısı üretimine başlanmış, Viroloji ve Virüs Aşıları Şubesi kurularak ilk defa influenza (grip) virüsü, Newcastle virüsü ve tavuk vebası (kuş gribi) üzerine araştırmalar yapılmış, stafilikok ve brusella aşıları üretimine geçilmiş, brucellargen (brusella alerjisini tayin eden madde) üretilmiş, İmmünobiyoloji Şubesi bünyesinde BCG, Boğmaca, Stafilikok Aşıları Üretim Servisleriyle Bakteriyofaj Üretim Servisi kurulmuş ve boğmaca-difteri karma aşısından denenmek için 1 litre hazırlanmış ve 1949 yılında tatbikata başlanmıştır. (RSMH Çalışmaları, 1933-1947)

1950`de Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü İnfluenza Laboratuvarı Dünya Sağlık Örgütü tarafından Uluslararası Bölgesel İnfluenza (Grip) Merkezi olarak tanındı ve influenza (grip) aşısı üretimine geçildi.

1952’de UNICEF’in de destekleriyle Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde BCG Laboratuvarı kurulmuştur. Verem (BCG) aşısının geliştirilerek üretimine devam edilmiş ve 1953 yılında verem aşısı kampanyası tüm dünyada ve ülkemizde de başlatılmıştır. Üretilen aşıların kullanıldığı bu kampanya ve sonraki yıllarda hastalıkla mücadelede büyük başarı kazanılmıştır.

1956’da, Viroloji ve Virüs Aşıları Şubesi için yapımı tamamlanan yeni laboratuvarlar hizmete girmiş, yeniden kurulan tetanoz aşısı laboratuvarları modern metotlarla faaliyete geçirilmiş ve İlmi Araştırmalar Şubesi kurulmuştur. (Sağlık Hizmetlerinde 50 Yıl, 1973. S.145-147)

1957’de, Boğmaca-difteri-tetanoz karma aşısının üretimine başlanmıştır.

1965 yılında, Kuru çiçek aşısı üretimi yapılmış ve bağışık serum üretiminde konsantrasyon ve pürifikasyon metodlarına geçmek için yurtdışından getirilen cihazlar monte edilerek ön çalışmalara başlanılmıştır. 1967’de Dünya Sağlık Örgütü Yoğunlaştırılmış Çiçek Eradikasyon Programı başlattı ve tüm dünyada büyük fedakarlıklarla sürdürülen aşılama çalışmaları sonunda 9 Aralık 1979’da DSÖ çiçek hastalığının tamamen eradike (yok) olduğu sertifikasını imzaladı. Aşılamanın da sonlandırılmasını takiben 1980’de Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde de tüm dünyada olduğu gibi çiçek aşısı üretimine son verilmiştir.  

1968’de Hıfzıssıhha Enstitüsü’ne bağlı olarak kurulan Serum Çiftliği’nde; Tetanoz, gazlı gangren, difteri, kuduz, şarbon akrep serumları yeni yöntem ile üretilmeye başlanmıştır. (Hıfzıssıhha Kurumsal Rapor-1984)

1976`da liyofilize (kuru) BCG (verem) aşısının deneysel üretimi başladı. 1983`te kuru BCG aşısı üretimine geçildi. Dünya Sağlık Örgütü’ nün BCG aşısı referans kurumu olan Danimarka Statens Serum Institut (SSI) ile bilimsel düzeyde tam bir iş birliği halinde başarılı olarak çalışmalarını sürdüren BCG aşı üretimi, üretim alanının modernizasyonu ve yeni cihazların alımı için 1998’de durmuştur.

Dönemin Devlet Başkanı Kenan Evren’in, Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Başkanlığını ziyarette Sağlık Bakanı Mehmet Aydın eşlik etmişti. 1983

Dönemin Sağlık Bakanı Mehmet Aydın (13.12.1983 – 17.10.1986) ve Çocuk Sağlığı Uzmanı olan Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın katkıları ile Cumhurbaşkanı Kenan Evren ve Başbakan Turgut Özal ikilisinin de desteği ile 11 Eylül 1985 tarihinde Türkiye’de ilk “aşı kampanyası” başlatıldı. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı hocalarından Prof. Dr. Münevver Bertan da Sağlık Bakanlığı Danışmanı olarak bu kampanyada çalıştı. Dünya Sağlık Örgütü, Rockefeller Vakfı, Rotary Club aşı kampanyasına destek sağlayan kuruluşlar arasındaydı. Kampanya’ya 75 ayrı ülkenin başta Sağlık Bakanları olmak üzere üst düzey sağlık otoriteleri katıldı. Kampanya sonucu 0-5 yaş arası 5 milyon çocuğa; difteri, boğmaca, tetanoz, kızamık, çocuk felci aşısı yapıldı. (Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü yazı dizisi 7. Bölüm)

Ülkemizde aşı üretimi 1996 yılında, Dünya Sağlık Örgütü’nün Karma aşıda (DBT) plain tipi (eski teknoloji) üretimden adsorbe aşıya geçilmesi yönündeki tavsiyesi ve mevcut üretimin bunu karşılayamaması da dikkate alınarak DBT aşı üretimine son verilmiştir. 1996’da yine eski teknoloji ile üretilen semple tipi Kuduz aşısı üretimi durdurulmuştur. 1998 yılında ise üretilen BCG aşısı için raf ömrü ile ilgili (nemliliğin ayarlanamaması, liyofiliyazyonda sıkıntı) yaşanan problem nedeniyle üretim durdurulmuştur.

Bu yıllarda, Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Aşı-Serum Üretim ve Araştırma Bölümü’nde Müdür Bakteriyolog Zeki Karagöl ve arkadaşlarının çalışmaları ile Difteri-Tetanoz-Boğmaca (DTB) üçlü karma aşısı üretimi ülke ve kampanya ihtiyacını karşılayacak düzeye getirildi ve ithalat önlendi. Ancak, üretim manuel ve eski plain aşı (adsorbe olmayan düz aşı) tekniği ile gerçekleştirilmekte idi. Oysa gelişmiş ülkelerde yeni tekniklerle daha saf ve güçlü adsorbe aşılar üretilmekte ve kullanılmakta idi (Özcengiz Erkan, Türkiye’ de Aşı, 2003).

Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Aşı-Serum Üretim ve Araştırma Bölümü’nde de 1990’lı yıllarda, Dr. Erkan Özcengiz ve ekibi tarafından ileri tekniklerin uygulanabildiği yeni araştırma-geliştirme laboratuvarları kurulmuş, modern aşıbilimi (vaccinolojgy) üzerine özgün araştırma ve proses geliştirme çalışmalarına ilk kez başlatılmıştır. Adsorbe Tetanoz (TT) aşısı pilot olarak, adsorbe difteri-tetanoz (DT-çocuk), difteri-tetanoz (dT-erişkin), difteri-tetanoz-tam hücre boğmaca (DTB-çocuk), difteri-tetanoz-hücresiz boğmaca (DTaP-çocuk), difteri-tetanoz-hücresiz boğmaca (dTap – erişkin) aşıları deneysel olarak üretilmiştir.

Tetanoz aşısı üretim birimi modernize edilerek ilk defa fermentör teknolojisi, saflaştırma ve adsorbsiyon yöntemine geçilmiş ve ilk pilot adsorbe tetanoz aşısı (TT) Dr. Erkan Özcengiz ve ekibinin geliştirdiği proses yöntemi ile üretilmiştir (2000). (Özcengiz E., Ünver S., Çayan HH., Büyüktanır Ö., Tepeler C.  Adsorbe Tetanoz Aşısı, 2005).

Yeni Modern Tetanoz Aşısı Üretim Laboratuvarı (2004)

Tüm bu çalışmaların yanında, sistematik bağışıklama programında kullanılan aşıların ülke ihtiyacını karşılayacak ve ihracatı da hedefleyen düzeyde üretilmeleri hedeflenerek 1995’de aşı üretim bölümü tarafından hazırlanan ve Ankara’da Esenboğa yolu üzerinde bulunan Serum Çiftliği alanında sistematik uygulamada kullanılan tüm aşıların (viral aşılar dahil) üretilmesini hedefleyen “Yeni Aşı Üretim Tesisleri Kurulması Projesi”nin etüd – proje çalışmaları, Bayındırlık Bakanlığı tarafından görevlendirilen bir mimarlık firması ile aşı bölümünün dizayn ettiği şekilde tamamlanmış (2001) ve inşai işlerin başlatılması noktasına gelinmiştir.

Bunun yanında aşı üretiminin aynı zamanda iyi işletmecilik kuralları çerçevesinde özerk bir yapıya kavuşturulması gerekliliği öngörülerek aşı bölümü tarafından “Refik Saydam Aşı-Serum Enstitüsü” yasa tasarısı hazırlanmış ve ilgili mercilere ulaştırılmıştır (2002-2003). Burada amaç, özerk ve ülke ihtiyacını karşılama yanında ihracat da yapacak bir üretim-araştırma kurumu oluşturmaktı.

Tüm bunlara karşın 2003 itibari ile Türkiye’ de aşı üretiminin devlette tarafından yapılmaması yaklaşımı, aşıya erişimde ve toplum bağışıklığı hususunda ülkemizin tamamen yurt dışına bağımlı hale gelmesiyle sonuçlanmıştır.

Ülkemizde aşı üretimi 1996’da DBT ve kuduz aşısı, 1998’de BCG aşı üretiminin kesilmesi ile
sona ermiştir. Ancak Osmanlı İmparatorluğunda ilk aşı üretimi ve uygulanmasının başından beri aşı lojistiği, uygulanması ile hastalıkların önlenmesi tamamen ithal aşılar ile ücretsiz olarak Devlet eliyle yürütülmektedir.

Bununla beraber 2008’den sonra farklı veya yeni ve oldukça pahalı bazı aşıların sistematik uygulamaya girmesi ile yurt dışına bir yılda ödenen paralar yaklaşık 15 milyon USD’ dan 300 milyon USD’ a çıkmıştır. Bu aşıların birkaçının ise Türkiye’de dolumunun yapılması gibi alım garantili çok yıllık anlaşmalar yapıldığı da görülmüştür. Örneğin DTaP-Hib-IPV veya zatürre aşısı (KPA-Konjuge pnömokok) 5 veya 3 yıllık alım garantili olarak Türkiye’de dolumları yapılarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu durum basın yolu ile Türkiye’de aşı üretimi yapılıyor diye duyurulmuştur.

Biraz farklı şekilde, 2015 yılında bir firmadan yedi yıllık alım garantisi ile tetanoz – difteri erişkin aşısının (dT) kademeli olarak antijen üretimine kadar yapılması planlanmıştır. 2015-2018 yılları içerisinde dolumu yapılırken 2019 yılında antijenin tamamen yerli (Bulgaristan ile işbirliği -teknolojisi kullanılarak) üretildiği bildirilmiştir.

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre; Dünya’da aşı pazarının büyüklüğü 2000 yılında 6 milyar dolar iken 2014 yılı sonunda 33 milyar dolara yükseldi. 2024 yılında bu pazarın 45 milyar dolara yükselmesi beklenmektedir.  

Dünya’daki Ülkelerin aşı ihtiyaçları 12 gelişmiş ve 9 gelişmekte olan ülke üreticisi şirket ve kuruluşlar tarafından karşılanmaktadır.

Türkiye yıllarca yukarıda belirtilen aşıları üretirken 1998 yılından itibaren hiçbir aşı üretimi yapmamaktadır. Bu nedenlerle de küresel ilaç şirketlerine bağımlı hale gelmiştir.

Günümüzde, bağışıklama Devlet’in elinde devam etmekte ama aşı üretimini Devlet tarafından yapılmamakta ve kamu görevi olmaktan çıkarıldı. Uluslararası sermayenin tatlı karları için büyük bir pazar haline geldi. Türkiye’de aşı takvimine bakılınca oldukça kapsamlı olarak 13 ayrı aşının doğumdan hemen sonra başlayıp, erişkin aşılamaları olarak hemen ömür boyu uygulandığı bilinmektedir. Yukarıda da belirtildiği gibi bu aşılar ve gerekli sarf malzemeleri için yılda yaklaşık 300 milyon USD yurt dışına ödenirken zaman zaman görülen epidemi veya pandemilerde de çok çok yüksek paralarla aşılar satın alındığı da görülmektedir. Örneğin son pandemide Covid-19 aşıları için 2 milyar USD’ dan fazla para ödendiği Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı resmi kaynaklardan bilinmektedir.

Ülkemizde gerçek bir “Yerli ve Milli” aşı üretimine geçebilmek için çok önemli politik karar ve desteğe ihtiyaç vardır. Aşının stratejik bir ürün olduğu, tıpkı pandemideki gibi acil durumlarda paranız olsa bile kritik aşılara ulaşmada zorlanılabileceği, bu nedenle yerli üretim kapasitesinin elde tutulmasının çok ama çok önemli olduğu aşikardır.

Covid-19 Pandemisi döneminde yerli aşı çalışmalarının içerisinde Turkovac aşısı üzerinde yoğun çalışmalar yapılmasına ve yerli otorite olan Sağlık Bakanlığının onayı ile uygulanmaya konulmasına rağmen Turkovac aşısına Dünya Sağlık Örgütü tarafından “Acil kullanım onayı” alınmadığı da ortadadır.

Türkiye’de en son 1998 yılında tüm aşıların üretimine son verilmesinin ardından 25 yıldır aşılarımızı dış pazardan alıyoruz. Oysa Ülke olarak aşı üretebilmemiz için bilimsel ve teknik birikim mevcut olup sürdürülebilir ve arkasında durabilecek siyasi iradeye ihtiyaç vardır.

Dizinin 17 Bölümü:  Refik Saydam Hıfzıssıhha, Koronavirüs Salgını, Aşıların Önemi ve Değeri

Yazan ve yayına hazırlayan Bekir Metin, Ankara, 28 Nisan 2023 

Kaynakça:

Durusoy Raika, Çiçek: Bir Eradikasyon Öyküsü (mü?). Toplum ve Hekim, 18(5); 367-372, 2003.

Metin Bekir, “Küresel Salgın Hastalıklar ve Uluslararası Sağlık Örgütlenmeleri – Dünya Sağlık Örgütü ve Türkiye İlişkileri” Kitabı, Palme Yayınevi, Ankara, 2022

Metin Bekir, Osmanlı’nın Son 100 Yılında Salgın Hastalıklarla Mücadelesi, Aşı ve Serum Üretimleri, Yazı dizisi 4. Bölüm (www.healthworldnews.net/osmanlinin-son-100-yilinda-salgin-hastaliklarla-mucadelesi-asi-ve-serum-uretimleri) Erişim Tarihi: 5.4.2023)

Metin Bekir, Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün ömrü 89 yıl sürdü!, Yazı dizisi 7. Bölüm (www.healthworldnews.net/bolum-7-refik-saydam-hifzissihha-enstitusunun-omru-89-yil) Erişim Tarihi: 10.4.2023)

Özcengiz Erkan, Türkiye’ de Aşı Araştırmaları. Toplum ve Hekim, 18(5); 384-394, 2003.

Özcengiz E., Ünver S., Çayan HH., Büyüktanır Ö., Tepeler C.  Adsorbe Tetanoz Aşısı Proses Geliştirme ve Üretim Çalışmaları. Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti Dergisi, 35 (4): 268-274, 2005).

“Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Müessesesinin Çalışmaları (1933-1947)”, Sıhhiye Mecmuası, Yıl: 1948, Cilt: 22, No: 10-11, S. 112

Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Müessesesinin Çalışmaları “1933-1947”, S. 116

Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığının Kurumsal Raporu, Yıl: 1984

Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığının Yayınlanmamış Kurumsal Raporu, Yıl: 1984

Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı: 60. Yıl, Ankara, 1988, S. 5

Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığının Yeniden Yapılanması, Temmuz 1996

Sağlık Hizmetlerinde 50 Yıl, Ayyıldız Matbaası, Ankara, 1973, S.145, 147

Türkiye’de Aşının Tarihçesi, Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü web sitesi (https://asi.saglik.gov.tr/genel-bilgiler/33-a%C5%9F%C4%B1n%C4%B1n-tarih%C3%A7esi.html) Erişim tarihi: 10.4.2023

Turkovac Aşı tanıtım Filmi (https://youtu.be/mDsww0LrunI)

Not: Buradaki bilgi ve belgeler kaynak kullanılarak alıntı yapılabilir. Yazının tüm hakları konuyu hazırlayan ve yazan Bekir Metin’e aittir. Bu yazı dizisine 01 Haziran 2022 tarihinde başlandı.

Share This
COMMENTS

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir