Pragmatik Ahlak-Ahlaksızlık

Pragmatik Ahlak-Ahlaksızlık

Ahlak Arapça hulk/halk kökenli hilkat ve dolayısıyla da bu sıfatı ifade eden Hâlik Tanrısal ismi ile de kullanılmış bir kavram. Yunanca bir kelime olan kişilik demek olan “ethos”dan türetilen “etik”ten farklı anlam ifade ettiği bilinir. Bir toplumda davranış ve kültüre dair o topluma özgü değerler bütünü hakkında düşünme pratiğidir.

Bu nedenle etik, toplumsal ve daha geniş anlamda ise doğa ve insan ölçeğinde özelde yahut genelde doğru/yararlı olanı arama gayretinde bir zihinsel hatta bilişsel gayretin, bilimsel metodoloji ile ki özellikle, burada kanaatimce mantık ve matematik büyük önem arz eder, tezahürüdür.

Bu açıdan baktığımızda özellikle Ortadoğu toplumlarında ahlak ve etik hatalı olarak hep birbirinin yerinde kullanılır. Etik kavramının, felsefî düşüncenin bir alanı olarak insan merkezli ve insan bilinci ile doğrudan ilintili olduğu tartışılmaz. Ahlak kavramının, özellikle Ortadoğu toplumlarında, doğrudan hilkat ve esma-ul hüsna denilen Hâlik sıfatı ile kaçınılmaz özdeşimi ile değerlendirildiğini söyleyebilirim. Bu nedenle ona bir kutsallık/uluhiyyet atfedilir. Örneğin “ahlaklı olmak” olarak ifade edilen önerme pratikte sadece iyi ahlaklı olmayı ifade eden bir dayatmayı ihtiva eder. Bu monoteistik Ortadoğu pragmatizminin kaçınılmaz sonucudur. Oysa “ahlaklı olmak” ya da “ahlaki olmak” iyi ve kötü ahlaklı/ahlaki olmayı da içerir.

Felsefe ve din arasında asırlarca süren, özellikle antik çağ felsefesinin monoteistik dinler ile etik kavramlar ve ahlak kavramı arasındaki yaklaşım farkı bilgi çağında da sürmektedir.

Monoteizmin her zaman kendisini uluhiyete dayandırdığı ahlaki nihaî hakikat olgusu temelde bir koordinat oluşturmak topluluklara hükmetmek adına siyasal gücün pragmatizminin hizmetindedir.  Burada size, somut ve değiştirilemez olarak  sunulan ahlak ve ahlaki olmaya dair bilgiyi kabul etmek, ona tâbi olmak zorunluluğu özellikle Ortadoğu pragmatizminde itikadi bir sorun olarak karşımıza çıkar. Doğal olarak birçok düşünür de paganizm döneminde insan merkezli olarak yaratılan felsefenin monoteist göksel/semavî kurumsal din olgusu içerisinde barınamayacağını  haklı olarak ifade eder. Gerçekten de zorlayıcı ve değişmez kural koyucu göksel monoteizmin itikadî unsurları iman ile bir tutularak özellikle İslam devletlerinde seküler alana dâhil edilmiştir. Bu sürecin sonucunda, Tanrı adına insanları yargılayan ve infaz eden teokratik oligarşik yönetim anlayışı “La hükmü illalillah” olarak tüm yetkiyi bir yöneticide toplar. Bu anlayış ise, seküler din devletinin başındaki  tüm yetkileri “halifetullah” sıfatlı bir başkan ile sağlanması gerektiğini savunan “harici”  düşüncesinden mülhemdir. Aslında son derece pragmatik ve bu nedenle de keyfiliğe yol açan bunu da meşrulaştıran bir tür “vicdan susturucu” belagata dayalı Arapça eksenli bir kült yaratılmasını da olanaklı kılıyor.

Bugün teessürle görmekteyiz ki toplumun her kesiminde bu anlayış yaygındır. Çevremize dikkatle baktığımızda kısa vadeli taltif beklentisiyle, yeteri kadar tetkik etmeden, ezber bozmak iddiasıyla Türk Milleti’nin kültürel değerlerine seviyesizce, kendi doyurulmamış dürtüsel azgınlıklarıyla okudukları iki üç bilgi kırıntısıyla saldıran, akademik ünvanlı dindar ve dindar olmayan kesimde bu pragmatik ahlaksızlık hemen göze çarpar. İşte  karşımıza, mücadele edilmesi gereken sağcı ve solcu görünümlü hıyanet odaklarının tüm cehaleti ve seviyesizliği ile özellikle sosyal medyaya çıkması soytarılık yapması bundandır. Bunların kimlerle iltisaklı olduğunu tek tek biliyor ve dikkatle takip ediyoruz.

“Civitas Terra, Civitas Divina vs Civitas Coaelum”

Yazar: Prof. Dr. Mahmut Can YAĞMURDUR, Genel Cerrahi ve Cerrahi Onkoloji Uzm. Ankara, 03 Mart 2021

Share This
COMMENTS

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir