Rakam…

Rakam…

İlk okulda bir öğretmenimiz vardı, nurlar içinde olsun YILDIZ öğretmen, her zaman hayatın anahtarının matematik olduğunu söyler, rakamları çok iyi öğrenin derdi. Matematik dersinden geçerli not almayanlara çok kızardı. Hani ilk okul çağlarında sizi etkisi altına alan bir olay, bir hadise meydana gelince nasıl unutamazsınız ya, ömrünüz boyu hatırlarsınız, işte o cümleleri hala hatırlamaktayım. Bugünde geçerli bir cümle. Matematiği iyi bilmiyorsan, hayat pek kolay olmamakta.

Yaşamımızın her safhasında rakamlarla uğraşırız. Bazı bilim dalları vardır ki sadece rakamlarla uğraşır. Bu bilim dallarından bir tanesi de EKONOMETRİ bilimi. Bu bilim dalında ekonomik olayların açıklanmasında pek çok sayıda değişkeni göz önüne alarak ve karşılıklı ilişkiler kurarak, kurumsal çalışmaların deneylerle doğrulanmasını sağlayan matematiksel çözümleme yöntemi olduğu bilinir.

Bu matematiksel analiz sisteminin kişisel değerlendirilmesinden tutunda, aile içi, topluluk içi, yerel yönetim içi, hatta ülke yönetimini de kapsayan bir tatbikatı olduğuna yürekten inanmaktayım.

Paranın ne zaman bulunduğu konusunda çeşitli tevatürler vardır. Tarihçilerin söyledikleri gibi para milattan önce 7 inci yüz yılda Anadolu’da LİDYA ‘lılar tarafından çıkarıldığı ifade edilir. O tarihte para çekiç darbeleri ile dövülerek basıldığı söylenir. Belki bu nedenle metal para basılan yere DARPHANE diye tanımlanır. Silifke de Çavuş isimli bir bahçıvanımız vardı. Kendisi senelerce dağlarda gezip bulduğu metal paraları toplamış, bana gösterip hangi dönemden olduğunu sorardı. Bende metal paradaki şekillere bakıp Roma dönemi veya başka dönemlere ait olduğunu ifade etmeye çalışırdım.

Eğer ortada para varsa, onun ekonomik harcanması konusunda mutlaka bir bilinç oluşması gerekir diye düşünürüm. Bu nedenle rakamların oluşması da aynı tarihte gelişmeye başladığına inanırım. Günümüze kadar matematik bilinci gelişerek ve tatbikat sahaları artarak bizlere yeni ufuklar açtığını düşünmekteyim. Günümüzün konularını rakamlarla irdelersek hayatımızın nerelerde rahat ettiğini, nerelerde dar boğaza girdiğini analiz edebiliriz. Rakamlar iyi analiz edilirse, her zaman doğruyu yolu gösterir.

Yaşadığımız ülkemizde insanlar rakamların senelere sâri akışını dikkate alarak yaşamamakta olduğunu görmekteyiz. Gelişmiş ülkelerde insanlar rakamsal konuları dikkate alarak analiz ederler. 1970’li senelerde İngiltere’de et fiyatlarına 0.35 pound zam yapılmıştı, toplum bir müddet et almayarak yaptıkları protesto ile fiyatların geri çekilmesini sağladıklarını hatırlamaktayım. Memleketimin yurdum insanları saf ve temiz yürekli olduğundan kandırılması en kolay insanlardır.

Basit bir örnek vermek isterim. Birkaç liraya aldıkları ekmeklerin 3 katına çıktığında, nedenine kafalarını yormazlar. Bir paket kahveye bütün bildiklerini yok sayabilirler. Gün be gün yaşadıkları zorlukları bir paket çayla unutabilirler. Hatta çay paketleri başlarına atılırcasına dağıtılsa bile. Adamın selde evi yıkılmış, cami sele kapılmış, okul duvarları suya dayanamamış çökmüş, okulu su basmış, ziyarete giden zat mağdur halka çay paketi atarak, sözüm ona, şirin görünmeye çalıştığına şahit olduk. Ancak halk akıllandı mı? Asla vatandaşın akıllandığına şahit olmayı pek beklemiyorum. Çünkü selin meydana geldiği dere yatağına yeniden, aynı yerlere hem evler hem de Cami inşa edildiği bilinmekte.

Yurdumun yetkili insanları, ülkemin geliştiğini ve büyüdüğünü söylemekte. Bu konuda resmî kurumlarında aynı yönde yorumları olduğunu okumaktayız. İster inanın ister inanmayın, rakamsal değerleri topluma açıklayan birde kurum var ülkemde. Bu kurumun verdiği değerlere inanmak çok isterdim. Ülkemin büyüdüğünü söylemekte bu kurum. Bir ülkenin büyümesi için milli gelirinin fert başına düşen payında bir artma olması gerekir, veyahut ülkede üretim artışı olması gerekir. Üretim artışı yatırımla paralel hareket eder.

Yatırımların artması, üretim artışı demektir. Üretim artışı tüketilen elektrik enerjisi ile doğrudan orantılıdır. Resmi değerlere baktığımızda 2020 senesinde tüketilen enerji 306 GWh olarak verilirken, 2021 de bu değer 328 GWh olarak belirtilmekte. Bu artış % 6 olarak görülse de bu rakam, sanayi üretim artışı olarak değer kazanması mümkün görülmemekte. Konut olarak yapılan yüzbinlerce hanenin tükettiği enerji de bu değerlerin içinde olduğunu unutmamak gerekir. Kalkınma ve büyüme konusu rakamlarla analiz edilmesi gerekir. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin verilerinde yer alan 2022 senesinde kapanan işletmelerin sayısı 18,601. Bu değer bir evvelki seneye nazaran % 49.8 artış göstermesi, ülkenin büyüdüğüne işaret olabilir mi? Aynı dönemde kurulan yeni işletmeler bir evvelki yıla nazaran % 5.8 artmış.

Şimdi rakamların konuşulması gerekir. Ülkem büyüyor mu? Yoksa her sene biraz daha mı küçülmekte. “3 Çocuk Yapın” demekle iş bitmiyor. Bu sözlerin söylendiği tarihten bu yana 20 sene geçti. O senelerde doğan çocuklar şimdi 20 yaşında ve işsiz. Başka ülkelerde istikbal aramaktalar. Ne olur ey yurdum insanı, artık boş konuşmanın zamanı değil, rakamları konuşmak lazım.

Son beş seneyi ele alın. Beş sene evvel elinizdeki maddi varlıkla ne kadar gücünüz vardı? Bu gücün bugün nereye kadar düştüğünü görebiliyor musunuz? İşte esas olan bu, nereye geriledik. Milli gelirin kişi başına $12,000.00 olduğu 2013’lü yıllardan $8,538,00‘a düştüğü bu günlerde, hangi akıl büyümeden bahseder diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.

Yazar Metin Atamer, Ankara, 23 Ocak 2023

Share This
COMMENTS

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir