Sağlık Bakanlığı Eski Müsteşarı Prof. Dr. Haluk Tokuçoğlu ile Söyleşi

Sağlık Bakanlığı Eski Müsteşarı Prof. Dr. Haluk Tokuçoğlu ile Söyleşi

Sağlık ve Tıp Alanında Söyleşiler

Söyleşiye başlamadan önce…

Dünya Sağlık Haberleri Web Sitesi’nin yeni başlattığı Söyleşiler serisine; Sağlık Bakanlığında; Geçmiş dönemlerde Sağlık Bakanı ve Müsteşar olarak görev yapmış kişiler başta olmak üzere; Sağlık ve Tıp alanında Türkiye ve Dünya ölçeğinde söz sahibi olmuş Bilim insanları ve yöneticiler ile Uluslararası Sağlık Örgütlerinde görev yapmış Türk yöneticiler ile bu kapsamda söyleşiler gerçekleştirilecektir.

Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Haluk Tokuçoğlu,  Müsteşar Yardımcısı Dr. Vasfi Ulusoy, Dış İlişkiler Dairesi Başkanı Bekir Metin, Dünya Sağlık Asamblesine katıldılar. Cevevre, 17 Mayıs 1999

Sağlık Bakanlığında, Bakan ve Müsteşar olarak görev yapmış olanlarla söyleşilere öncelik verilecektir. Küresel salgın hastalıkların (Yeni Koronavirüs başta olmak üzere) tüm Dünyayı ve Ülkemizi sardığı günümüzde; geçmiş dönem sağlık yöneticilerinin fikrini öğrenmek, deneyimlerini mevcut yönetimlerle paylaşmak ve kendileri şu anda yönetimde olsalardı mevcut yönetimden farklı olarak ne tür yenilikler ortaya koyarlardı merek ediyorum.

Sağlık Bakanlığı Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığında uzun yıllar çalıştıktan sonra, DSÖ Türkiye Temsilciliğinde daha sonra da Sağlıkla ilgili ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarında 47 yıldır görev yapmış biri olarak bu çalışmayı kendime vazife bildim, sağlık tarihine not düşülsün istedim. Emekli olmuş ve/veya yaşı ve yaşam biçimi nedeniyle mevcut yönetime fikirlerini iletemeyen bilim insanları ve yöneticiler için bu çalışma belki de önemli bir katkılar sağlayacaktır. İnsanların iç dünyalarında kendi kendileri ile konuşup, bir şey yapamamanın sıkıntısını bu sayfada söyleşi yaparak, işe yaradığının ve içinde bulunduğu manevi sıkıntının da üstesinden gelip topluma yararlı olmanın mutluluğunu yaşayacaktır. Bilimden ve deneyimli insanların birikimlerinden yararlanmak, Devlet yönetiminde çalışanların daha rahat karar vermelerinde yol gösterici olacaktır.

Bu yazı serisinde ilk söyleşiyi Sağlık Bakanlığında, 1993-1997 yılları arasında Müsteşarlık yapmış olan Dr. Aytun Çıray ile yaptım ve söyleşi 1 Nisan 2021 tarihinde yayınlandı.

Bu yazı serisinin ikinci söyleşini Sağlık Bakanlığında, (15.06.1999 – 14.06.2001) tarihleri arasında Müsteşarlık yapmış olan Prof. Dr. Haluk Tokuçoğlu gerçekleştirdik.

Haluk Tokuçoğlu  kimdir?, Ne iş yapar?, Aile ve  toplum yaşamına nasıl bakar? Öğrenciliğinden, meslek hayatına, sağlık ve tıp alanındaki çalışmalarından,  toplumsal konulardaki çalışmalarına, sivil toplum ve meslek örgütlerindeki çalışmalara kendini adamış birisi.

Bu söyleşide siyasi tartışma yaratacak konulardan çok, iş yaşamına başladığı günden günümüze edindiği deneyimleri, biriktirdiği kültürel ve uygulama zenginliklerini, yönetimde öğrendiği fakat uygulayamadığı birikimleri toplumla ve yöneticilerle paylaşarak daha iyi bir ülke yaratılmasına katkı sağlamaktır. Bu nedenle, bu söyleşide ve bundan sonra yapılacak söyleşilerde hazırlanan sorulara verilecek cevaplar samimiyet içerisinde verilmeli ve toplum vicdanında yer etmelidir.

Bekir Metin, Genel Yayın Yönetmeni, Ankara, 8 Mayıs 2021

Prof. Dr. Haluk Tokuçoğlu, Sağlık Bakanlığı Müsteşarı (15.06.1999 – 14.06.2001)

Prof. Dr. Haluk Tokuçoğlu, Sağlık Bakanlığı Müsteşarı (1999 – 2001)

1- Çocukluğunuz, Okul yaşamınız, Tıp Doktoru olduktan sonra görev yaptığınız yerler, İdealleriniz, geldiğiniz nokta da kişisel olarak duygu ve düşünceleriniz nelerdir?

1951 yılında dünyaya gelmişim. İlkokulu babamın memuriyeti dolayısıyla çeşitli illerde sürdürdüm. Ortaokul ve Liseyi Kilis’te okuyup 1968 yılında Kilis Lisesi’nden mezun oldum. 1968-1971 yılları arasında ODTÜ Kimya bölümünde okudum. 1971-1977 yıllarında okuduğum Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1977 yılında mezun oldum.

Ankara Merkez Hükümet Tabipliği, Ankara Sağlık Müdür Yardımcılığı görevlerinde bulundum. Bir müddet MKE’de Kurum tabibi olarak çalıştım. 1979-1980 yılları arasında Bartın Üs Komutanlığında askerlik görevini ifa ettim. 1980-1982 yılları arasında Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü’nde spor hekimi olarak çalıştım.

1982-1986 yılları arasında, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı’nda ihtisas yaptım. 1986-1990 yılları arasında Yardımcı Doçent, 1990-200 yılları arasında Doçent olarak görev yaptım. 2000 yılında Profesör oldum. 2018’de emekli oldum.

Sağlık Bakanlığı Müsteşarı olarak, 15 Haziran 1999-14 Haziran 2001 tarihleri arasında çalıştım. 2001-2004 yılları arasında Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı ve Gazi Hastanesi Başhekimi olarak görev yaptım. 2004-2008 yılları arasında Gazi Üniversitesi Yönetim Kurulu Üyeliğinde bulundum. Ayrıca öğrencilik yıllarımda Hacettepe Üniversitesi Öğrenci Derneği Başkanlığı, mezuniyetten sonra Tıbbiyeliler Birliği Genel Başkanlığı ve 1982’de Türkiye Sağlık Çalışanları Eğitim ve Dayanışma Vakfı Genel Başkanlığı görevlerini ifa ettim. Halen Bil-Der (Bilim, Düşünce ve Strateji Derneği) Yönetim Kurulu üyesiyim.

2- Hekimlik mesleğinizi yaparken sizi yönetici olmaya iten nedenler nelerdir?

Hekimlik mesleğini yürütürken yönetici olmam da yukarıda anlattığım özgeçmişimin rolü olduğunu düşünüyorum.

Sağlık Bakanı Osman Durmuş, Müsteşar Haluk Tokuçoğlu (ortadakiler) Müsteşar Yardımcısı Rüstem Zeydan ve İlaç Eczacılk Genel Müdürü Kemalettin Akalın (rahmetli), 1999

3- Sağlık Bakanlığı’nda 15 Haziran 1999 – 14 Haziran 2001 tarihleri arasında Sağlık Bakanlığı Müsteşarı olarak görev yaptığınız dönemde karşılaştığınız şahsi, ulusal ve uluslararası güçlükler nelerdi? Üst düzey bir yönetici olarak edindiğiniz deneyimler Ülkemiz Sağlık sisteminin bugünlere gelmenizde yol gösterici oldu mu?

Müsteşarlık görevine başladıktan 2 ay sonra büyük Marmara Depremi oldu. Mesaimizin büyük kısmını oraya harcamak zorunda kaldık. Kafamdaki projeleri hayata geçirememdeki en büyük faktörlerden biri bu idi.

Ayrıca, Koalisyon Hükümetinde adeta üç ayrı hükümet gibi bir çalışma dönemi vardı. Birçok projemiz diğer Bakanlıklar tarafından politik düşüncelerle engellendi. O dönemde ülkemizin karşı karşıya kaldığı büyük ekonomik kriz de bir başka faktör idi.

4- Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 2001-2004 yılları arasında Dekanı ve Gazi Hastanesi Başhekimi olarak, 2004-2008 yılları arasında Gazi Üniversitesi Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptınız. Sivil Toplum Kuruluşlarında çalıştınız.

Bir sağlık bilim insanı ve eğitici olarak; Kendiniz ve Ülkemizin geleceği için neler düşünüyor ve düşlüyorsunuz?

İran Sağlık Bak. Dr. Muhammed Ferhadive heyeti Marmara Depremi nedeniyle Ankara’da. Sağlık Bakanı Doç. Dr. Osman Durmuş ve Müsteşar Prof. Dr. Haluk Tokuçoğlu (17.8.1999)

Çetin Altan’ın bir sözü vardı. “Ben Öğrencilik yıllarımda kafamda tasarladığım projeler, görmeyi ve yapmayı hayal ettiklerim maalesef ülke gerçeklerinin sert duvarlarında parçalandı.

Siyasette, eğitimde, sporda, bilimde yani kısaca her alanda kişisel ve parti çıkarlarının hep en önde olduğunu büyük bir hayal kırıklığı içinde yaşayarak gördüm. Burada parti ayrımı yapmaksızın konuşuyorum.

Ülkemizde güzel şeyler de olmuyor mu? Elbette ki oluyor. Fakat yeterli değil. Siyasette, hukukta, ekonomide, bilim ve eğitimdeki durumumuza ve uygulamalara baktığımda güzel ülkemin geleceği için maalesef umutlu olamıyorum.

5- Dünyada ve Türkiye’de 2000’li yılların başından bugünlere, 21 yüzyıl politikaları çerçevesinde Devletler ve bireyler büyük değişimler yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Sizce son 20 yılda Ülkemizde de çok önemli değişim ve dönüşümler yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor.

2003 yılı öncesi ve özellikle sağlık alanında yönetim anlayışı ile 2003 sonrası yönetim anlayışı arasındaki toplumu olumlu ve olumsuz yönde etkileyen en önemli farklılıklar nelerdir? Bu bilgiler ışığında “Sağlık” ve “Sağlık yönetimi” sizce ne anlam ifade ediyor?

Cumhuriyetimizin ilk 20 yılında sağlık alanında o yoklukta çok iyi işler başarılmış. 60’lı yıllardaki sosyalizasyon uygulaması koruyucu hekimlik ve halk sağlığı alanında iyi sonuçlar verdi. Fakat 70’li yılların ikinci yarısından itibaren popülist politika ve uygulamalar her alanda olduğu gibi Sağlık’ta da oldu.

2003 yılından sonra ise sağlık tamamen ticarileşti. Hastalar müşteri olarak görülmeye, kar amacı her şeyin önüne geçmeye başladı. Devasa Hastanelerimiz oldu. Ambülans uçakları gibi yenilikler getirildi. Fakat koruyucu hekimlik ve halk sağlığı ikinci planda kaldı. Başarılı hekim “çok kazanan hekim”, başarılı sağlık kurumu “kar eden kurum” olarak kabul görmeye başladı.

6- Türkiye Cumhuriyeti’nin verdiği kurtuluş savaşı sırası ve sonrasında sağlık alanında yapılan çok önemli sağlık reformları sayesinde bugünlere gelindi. Dr. Refik Saydam, Dr. Behçet Uz, Dr. Nusret Fişek, Dr. Yıldırım Aktuna, Dr. Recep Akdağ ve son olarak ta Dr. Fahrettin Koca dönemleri sizin için ne anlam ifade ediyor. Dr. Adnan Adıvar’ın ilk Sağlık Bakanı olarak atandığı 03 Mayıs 1920 tarihinden günümüze 100 yıl geçti. 100 Yıllık Cumhuriyet Sağlık sisteminin bir değerlendirmesini yapar mısınız?

Bu soru öyle kapsamlı bir soru ki ancak bir kitap yazılarak yeterli cevap verilebilir. Sorduklarınızdan Dr. Refik Saydam, Dr. Behçet Uz ve Dr. Nusret Fişek’ i ayrı diğerlerini ayrı değerlendirmek gerekir. İlk üç Bakan hakkında yapılacak olumlu değerlendirmeleri diğerleri için yapmak mümkün değil.

Hiçbir şey yok iken, o yokluk içinde sağlıkta mucizeler yaratan Dr. Refik Saydam ve Dr. Behçet Uz ve benim de hocalığımı yapan sosyalizasyonun mimarı Dr. Nusret Fişek ile diğerlerini aynı cümle içinde anmak bile mümkün değil.

UNFPA İcra Direktörü Nafis Sadık (Pakistanlı) 11 Temmuz 1999 tarihinde Türkiye ziyaretinde, Sağlık Bakanı Osman Durmuş, Müsteşar Haluk Tokuçoğlu, AÇSAP Genel Müdürü Rıfat Kose, Dış İlişkiler Dairesi Başkanı Bekir Metin ve heyet üyeleri biraradalar.

7- Sağlık Bakanlığında, Bakandan sonra en üst düzeyde Müsteşar olarak görev yapmış biri olarak; Sağlık Bakanlığı’nın; Yabancı Devletlerin Sağlık Bakanlıkları ve Uluslararası Kuruluşlarla (BM, DSÖ, UNICEF, UNFPA, ILO, FAO vb) olan İlişkilerini siz bugünkü yaşam birikiminizle nasıl değerlendirirsiniz?

Yabancı Devletler ve Uluslararası Kuruluşlar ile Sağlık Bakanlığı ilişkilerinin yeterince verimli olduğu söylenemez. Genellikle Sağlık Bakanlığı’nda bu ilişkiler yeni ve ilginç turistik geziler için bir vesile sayıla gelmiştir. Sağlık teknolojileri, sağlık eğitimi ve sağlık-çevre ilişkileri konularında yabancı Devlet ve kuruluşlarla oluşturulan ve yürütülen proje pek hatırlamıyorum. Esasen böyle bir arayış da olmamıştır.

8- Çin’in Wuhan kentinde, 12 Aralık 2019 tarihinde ortaya çıkan ve tüm dünyaya yayılan Covid-19 pandemisi sonucu; 125 milyona yaklaşan toplam vaka sayısı ve 2 milyon 740 bine yaklaşan ölüm sayısı ile insanlığı yaşadığı en büyük felaketlerden birisi oldu (23.3.2021 tarihi itibariyle). Türkiye’de ilk kez 11 Mart 2020 tarihinde görülen ilk vakadan bugüne geçen bir yılı aşkın sürede toplam vaka sayısı 3 milyon 13 bin ve yaşamını yitirenlerin sayısı da 30 bini geçmiştir.

Dünya Devletleri ve başta DSÖ olmak üzere Uluslararası Kuruluşların Covid-19 salgını konusunda izledikleri politikalar ve aldıkları tedbirler ile Türkiye’nin izlediği politikalar hakkında ne düşünüyorsunuz? Siz karar verici bir görevde olsaydınız nasıl bir politika izlerdiniz?

Çok şeyde olduğu gibi Covid-19 salgınında da temel kaygı “bu durum bize ay kaybettirir mi” olmuştur. Böyle olunca alınması gereken tedbirler tam anlamı ile ve tavizsiz olarak alınarak uygulanamamıştır.

Avrupa ve Dünya Devletleri salgında başarı kazanıp, bu salgını yakında bitirme sinyalleri verirken, bizde durum hep kötüye gitmektedir. Tam kapanma yapılmaması, yeterli Devlet desteğinin sağlanamaması, aşı teminindeki basiretsizlik ve bunun sonucunda etkili ve yeterli aşılamanın yapılmaması gibi sebeplerle maalesef Dünya’nın gerisinde kaldık.

9- Dünyada Covid-19 Aşısı Üretimi; Aşının Türkiye’ye getirilmesi, Sağlık Bakanlığımızın aşı konusunda izlediği politika ve uygulamalar hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Dünyada aşı konusunda iki yöntem öne çıkmış durumda. Biri geleneksel inaktif virüs aşısı, diğeri yeni bir yöntem olan m.RNA aşıları. Biz m.RNA aşısı konusunda yeterli bağlantıyı yapamadığımız için Çin kökenli Sinovac’ın inaktif virüs aşısına bağımlı kaldık.

Firmanın aşı yetiştirememesi sebebiyle de zamanında yeterli miktarda aşı temin edemedik. Salgın da durumunun kötüye gitmesinin nedenlerinden bir de budur. m.RNA aşıları yeni bir yöntem. Orta ve uzun vadedeki etkileri ve komplikasyonları hakkında pek yeterli bir bilgimiz yok. Ben, inaktif virüs aşısının şimdilik tercih edilmesinden yanayım.

Refik Saydam Hıfzıssıhha Müessesesi 27 Mayıs 1928 tarihinde kurulmuştur. Kurumun yetki ve sorumlulukları, gelişen ihtiyaçlar karşısında değiştirilerek 4 Ocak 1941’de yeniden belirlenmiştir. Türkiye’nin aşı ihtiyacını kapandığı tarihe kadar karşılamıştır.

10- Sağlık Bakanlığı’nın kuruluş (1920) tarihinden günümüze, “Salgın Hastalıklar” konusunda izlediği politikalar, hastalık ve salgınla mücadele, alınan tedbirler, Aşı üretimi, Hıfzıssıhha Enstitüsü ve Hıfzıssıhha Okulu’nun kapatılana kadar yaptığı aşı çalışmaları ve üretimi hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Milli bir mesele olarak aşı üretiminin Türkiye’de yeniden yapılması hakkında ne düşünürsünüz. Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığını yeniden yapılandırılması ve açılması konusundaki düşünceniz nedir?

70’li yıllardan sonra, özellikle son 15-20 yılda Türkiye’de genellikle koruyucu tababet (sağlık) ve halk sağlığı ihmal edilmiştir. Bu da ister istemez salgın hastalıklar konusunda hazırlıksız durumda olmamızı sağlamıştır.

Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün önce işlevsiz hale getirilip, bilahare kapatılması bunun en iyi göstergesidir. Aşı ihraç eden bir Türkiye’den, aşıda dışarıya bağımlı bir Türkiye’ye böyle gelindi.

Sayıları giderek artan Pratisyen hekim ordusundan yararlanılarak, yeni bir halk sağlığı yapılanmasına gidilmelidir.

Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü günümüz şartlarına uyarlanarak gerçek bir Enstitü hüviyetinde tekrar açılmalıdır. Eski Sağlık Ocakları sistemi, 21. Yüzyıl şartlarına uyarlanarak halk sağlığı alanında yeni bir yapılanmaya gidilmelidir. Salgın hastalıklarla lokal veya yaygın durumlarda yapılacaklar, alınacak önlemler ve uygulamalar bir Tüzük ile belirlenip, titizlikle uygulanmalıdır.

Sağlık Bakanlığı’nın yeni teşkilatlanma yönteminin başarısız olduğu ortadadır. Eski sisteme dönüş de günümüz şartlarında pek doğru olmaz. Sağlık sistemi yeniden ele alınıp, Sağlık Bakanlığı da bu sisteme uygun olarak tekrar yapılandırılmalıdır.

Paylaş
Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir