
Sağlık Mülkün Temelidir, Sağlıklı Olma Kavramı
Sağlık Mülkün Temelidir
Devletin 4 Temel Direği; Güvenlik-Adalet-Eğitim ve Sağlıktır. Bunlar Vatandaşların 4 Temel Anayasal Hakkıdır.
Sağlıklı olma kavramı
Sağlık her şey değildir, ama sağlık olmadan her şey bir hiçtir. Arthur Schopenhauer
Sağlık ve hastalık kavramları sağlıkçılar ve toplumdaki diğer kişiler tarafından çoğu zaman farklı biçimlerde anlaşılır. Neyin sağlıklı ve normal olduğu kültürlere göre farklılık gösterir. Kişilere göre sağlık, genellikle hastalığın olmayışı olarak tanımlanır. Bazıları, kendilerini çok rahatsız etmeyen yakınmalarını hastalık olarak değerlendirmezler; çok yaygın olarak görülen bağırsak paraziti, ishal gibi durumları hastalık olarak kabul etmezler. Oysa sağlıkçılara göre en basit yakınma ya da normalden sapma durumu hastalıktır. Halkın eğitim düzeyi düştükçe ve halkla sağlıkçılar arasındaki kültür farkı arttıkça, bu gruplar arasındaki anlayış farklılığı da artar.
René DuBos sağlığı, “işlevsel olma yeteneği” olarak tanımlamaktadır. Yani, kişi toplumsal işlevlerini yerine getirebiliyorsa ve istediği şeyi yapabiliyorsa sağlıklıdır. Bu yaklaşım, kişinin hiçbir sağlık sorunu olmadığı anlamına gelmez.
Çağımızda sağlık kavramı geniş bir görüşle tanımlanır. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) anayasasında, “sağlık yalnızca hastalık ya da sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden tam iyilik durumudur” denilmektedir. Bu tanımda, bedence ve ruhça tam iyilik durumunu anlamak kolaydır. Ancak, sosyal yönden iyilik durumu ve bunun sağlıkla olan ilişkisi üzerinde durmak gerekir. Sağlıklı ya da hasta olma durumları kişinin sosyal ve ekonomik durumu ile yakından ilgilidir. Birçok hastalığın temel nedenleri arasında bozuk bir çevrede yaşamak, yanlış inanışlar, eğitim yetersizliği, ekonomik yetersizlikler sonucu iyi beslenememe, sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamama gibi sosyal faktörler sayılabilir. Bu olumsuz faktörlerle ilgilenmek ve onların kişilerin ve toplumun sağlığı üzerine yapabileceği etkileri ortadan kaldırmaya çalışmak ta, her sağlık çalışanının görevleri arasında kabul edilmelidir. Yukarıdaki tanımda saklı olan asıl nokta, kişinin yalnızca biyolojik olarak sağlam değil, mutlu, müreffeh ve toplum içinde saygın bir konumu olduğu ölçüde sağlıklı olarak kabul edilmesi gerektiğidir.
DSÖ’ nün sağlık tanımı birçok uzman tarafından erişilmesi mümkün olmadığı ve sağlığı eksik tanımladığı için eleştirilmektedir. Bu uzmanlar sağlığın yaşamın bir hedefi gibi kabul edilmemesini, kişilerin günlük yaşamları ile ilişkilendirilmesi gerektiğini savunmaktadırlar. Uzmanlara göre sağlık önce kişilerin yaşamla ilgili amaçlarını belirlemeleri, daha sonra bu amaçlara varmak için kendi özelliklerini ve bulundukları çevresel faktörleri kullanmalarıdır. Bu yaklaşım, “sosyo-ekolojik” tanım olarak da ifade edilebilir. Bu yaklaşımdaki önemli husus, sağlığın yalnızca geleneksel anlamdaki sağlık sektörünü değil, birçok sektörü içine almasıdır
Kişilerin sağlıklarına genel anlamda önem ve değer verdikleri düşüncesi yanlıştır. Barınma, güvende olma ve zevk alma güdüleri sağlığı koruma güdüsünden daha kuvvetlidir. Öte yandan, sağlık hizmetlerindeki çağdaş yaklaşımlardan biri de herkesin kendi sağlığından sorumlu olması (self-responsibility) gerektiğidir. Yani, herkes, sağlığının önemini kavramış olmalı ve onu korumak için çaba göstermelidir. Ancak, kişilerin böyle davranmaları onların eğitim ve sosyal düzeyleri ile yakından ilişkilidir. Yapılması gereken şey, kişilerde bu bilinci yaratmak için onları eğitmeye devam etmektir. Bu görev, bütün sağlık çalışanlarının sorumluluğudur.
Kişiler genellikle, hasta oldukları ya da ölümden korktukları zamanlarda sağlıklarının değerini anlar, durumları düzeldiğinde çoğu zaman bunu unuturlar. Kanuni Sultan Süleyman bu gerçeği ünlü şiirinde çok güzel ifade eder:
Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi
Ko bu ayş u işreti çün kim fenâdur âkibet
Yâr-ı baki ister isen olmaya tâat gibi
Olsa kumlar sağışınca ömrüne hadd ü aded
Gelmeye bu şîşe-i çarh içre bir sâat gibi
Saltanat didükleri ancak cihân gavgâsıdur
Olmaya baht u saâdet âlem-i dünyada vahdet gibi
Ger huzûr itmek dilesen ey Muhibbî fâriğ ol
Varmıdur vahdet makâmı gûşe-i uzlet gibi
Büyük padişah, sağlık içinde bir nefes almanın, padişah olup devletin bütün nimetlerine sahip olmaktan daha değerli olduğunu söylüyor. Ama bunu söylediğinde Zigatvar Kalesi önlerindeki savaş çadırında gut ağrıları çekmektedir. Dayanılmaz ağrılar içinde iken sağlığın değerini anlamıştır. O sırada ölümün yaklaştığı duyguları içindedir ve dünyada kişiler arasındaki çekişmelerin gereksiz olduğunu, birlik olmak ve ölümden sonraki yaşamı düşünerek ibadet etmek gerektiğini söylemektedir. Nitekim ünlü padişah bu şiirini yazdıktan bir süre sonra Zigetvar önlerinde yaşamını yitirmiştir
Trabzonlu kadın divan şairlerimizden Zübeyde Fitnat Hanım da bir şiirinde benzer şekilde sağlığın değerinin ne zaman anlaşıldığını çok veciz şekilde anlatıyor:
Bilmezdik zevk-i visalin, çekmeyince firkatin,
Olmayınca hasta, kadrin bilmez âdem sıhhatin
Herkese günaydınlar…..
Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama.
Yarım saat erkene kurulsun saatin
Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin
Pencereni aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin.
Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin
Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin
Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart
Çek kızarmış ekmek kokusunu içine
Bak güzelim kahvaltının keyfine
Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis,
Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin
Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile
Sonra koş git işine, dünden, önceki günden,
Hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla,
Ohhh şöyle bir hafifle
Bir güzel kahve ısmarla kendine, seni mutlu eden sesi duymak için alo de
Hiç işin olmasa da öğle üzeri dışarı çık!
Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa
Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak
Çiçek görürsen kokla, köpek görürsen okşa, çocuk görürsen yanağından makas al..
Sonra, şöyle bir düşün, kimler sana yol açtı, sen çok darda iken kimler seni ferahlattı, hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı?
Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi?
Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara
Hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor
Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak, yüzünde güller açtıracak
Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun
Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun
Saklama tabakları, bardakları misafire
Sizden ala misafir mi var bu dünyada
Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil, vazife yapar gibi hiç değil,
Şöyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi, eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının
Gece evinde, dostların olsun
Sohbet mezen, kahkahan içkin olsun
Arkadaşım, hayat bu daha ne olsun?
Ama en önce ve illa ki sağlık olsun!
Can Yücel
Hekimlik Dönemleri
Sağlık sorunlarını çözme ve hastalıkların tedavisi çabalarının insanlık tarihi kadar eski olduğu açıktır. Kuskusuz, bu çabalar sağlık sorunların nedenleri anlaşıldıkça, hastalıklara doğru tanı konulabildiği ölçüde ve teknolojik gelişmelere paralel olarak başarılı olmuştur.
İlkel insanlar hastalıkların her bir bulgusunu ayrı hastalıklar olarak tanımlamıştır. Onlara göre karın ağrısı bir hastalıktı, deri döküntüsü bir hastalıktı, öksürük bir hastalıktı. Hekimliğin bulgusal (semptomatik) dönemi olarak adlandırılan bu dönem 19. yüzyılın sonlarına dek sürmüştür.
Bazı belirtilerin ve yakınmaların aynı hastalığın belirtileri olduğunun anlaşılması çok eski değildir. Bazı belirtilerin bir arada görüldüğünde belli bir hastalığa işaret ettiği görüşünün ilk örneklerinden birisi 860 yılında Faslı hekim Razi’nin kızamığı tanımlamasıdır. Ancak, kızamığı tam olarak 17. yüzyılın ikinci yarısında Sydenham tanımlamıştır. Bundan yaklaşık yüzyıl sonra 18. yüzyıldan itibaren de kızamık salgınları tanınmaya başlamıştır. Ama kızamığın nedeni ancak 1911’de Anderson ve Goldbergen, kızamığı insanlardan maymunlara nakledip nedeninin bir virüs olduğunu kanıtlamasına kadar gecikmiştir. Görüldüğü gibi, hastalıkların anlaşılması ve kontrolü ile ilgili çabalar çok uzun zaman alan bir süreçtir.
Kuduz hastalığının nedeninin bir mikroorganizma olduğunun anlaşılmasından sonra, her hastalığa neden olan ayrı bir mikroorganizma olduğu düşünülmeye başlandı; bulgulardan çok hastalığa neden olan mikroorganizmalara önem verilir oldu. Hekimler sağlık sorunlarına “hasta yok, hastalık vardır” açısıyla yaklaşmaya başladıkları bu dönem, hekimliğin laboratuvar dönemi olarak tanımlanmaktadır.
Zamanla, aynı mikroorganizmanın farklı kişilerde farklı klinik belirtilere neden olduğu gözlendi. Kişilerin hastalıklara karşı dirençlerinin farklı olduğu, bu durumun hastalığın seyrini hafiflettiği ya da ağırlaştırdığı anlaşıldı. Böylece, hastalığın teşhisinde ve tedavisinde o hastalığın ne olduğundan çok hastanın kim olduğu ve bireysel özelliklerinin ne olduğunun daha önemli olduğu görüşü kabul edildi. O nedenle “hastalık yoktur, hasta vardır” anlayışı yaygınlaştı. Hekimliğin klinik dönemi olarak nitelendirilen bu dönem 1950’lere kadar sürdü.
İkinci Dünya Savaşından sonra, hastalıkların ortaya çıkmasında, yaşanılan çevrenin, kültürel alışkanlıkların, sosyal ve ekonomik etmenlerin de rol oynadığı ve hastalıkların kontrolünde bu etmenlerin de kontrol edilmesinin önemli olduğu anlaşıldı. Bu dönem, hekimliğin halk sağlığı dönemi olarak tanımlanmaktadır. Halk sağlığının bir bilim dalı ve bir uzmanlık alanı olarak gelişmesi de bu döneme rastlamaktadır.
Yazar Prof. Dr. Zafer ÖZTEK, İstanbul, 24 Şubat 2021
Kaynaklar
Dubos R. Mirage of health. New York: Harper & Row, 1959.
Dünya Sağlık Örgütü Anayasası
Eren N. Çağlar Boyunca Sağlık Toplum ve İnsan, Sömgür Yayıncılık, 1995.
http//ahmetsaltık.net/arsiv/2012/05/Saglik_Sosyolojisine_Riris. pdf
Öztek, Z. Halk Sağlığı Bakışıyla Sağlık Hizmetleri – Kavramlar, İlkeler, Politikalar, Maltepe Üniversitesi Yayını, İstanbul, 2019.