Tıp Fakültesinden Her Şey Çıkar; Ara Sıra da Doktor Çıkar …
Kökenini, kimin söylediğini bilmiyorum ama bu deyişi tıp fakültesine başladığım günden itibaren daha fazla duyar olmuştum. Belki bu deyişin de bilinçaltımda yarattığı etkiyle ve çoğu zaman farkında bile olmadan, hep bana çizilmiş olan tıp – tıpta uzmanlık – kariyer – muayenehane yolunun dışına çıkmaya çalıştım.
Genç meslektaşlarıma ve tıp öğrencilerine yol gösterici olabileceği için bu yazıyı yazmak istedim. Maalesef hekimler için çizilen kariyer yolu fazla seçenek içermiyor. Altı yıllık bir temel eğitimin ardından, Tıpta Uzmanlık Sınavı’na girmek, ardından dört yıllık bir uzmanlık eğitimi ve sonunda büyük çoğunluk için ya kamuda ya da büyük sermayeye ait özel sağlık kuruluşlarında “memur” olmak. Eskiden söylendiği gibi serbest meslek erbabı olmak artık pek mümkün değil. Zira özel muayenehane ya da klinik açmak son yıllarda baskısını iyice artırmış vahşi kapitalist politikalar sonuncunda iyice zorlaştı. Artık hekimlerin büyük çoğunluğu ya devletin ya da büyük sermayenin memuru. Mesleğimin düştüğü bu durumu uzaktan gözlemek oldukça üzüyor beni.
Gerek temel tıp eğitimim gerekse yabancı dil puanıyla girdiğim aile hekimliği uzmanlık eğitimim sırasında ve sonrasında kendi kişisel ve mesleki gelişimime yatırım yapmaktan vazgeçmedim. Bildiğim yabancı dillere yenilerini eklemeye devam ettim. Değişim progamlarıyla yurtdışında kısa süreli tıp stajları yaptım. Sırt çantası ve ucuz tren biletleriyle defalarca Avrupa’da, Ortadoğu’da seyahat ettim. Profesyonel Turist Rehberliği kursunu tamamladım ve turist rehberliği yaptım. Sağlık Bakanlığı tarafından verilen “Üreme Sağlığı Eğitici Eğitimi”ni aldım. Bütün bunlar dünyayı daha iyi tanımamı sağladı.
1990′ lı yıllarda verdiğim bir kararla klinik hekimliği bırakarak, daha ziyade bildiğim yabancı diller ve eğiticilik becerim sayesinde uluslararası bir kuruluşun Türkiye ofisinde çalışmaya başladım. Kendime yaptığım yatırımlara Orta Doğu Teknik Üniversitesi İşletme Bölümü’nün verdiği Üst Düzey Yöneticilik Sertifika Programı ile devam ettim. Klinik hekimliği bırakmış olsam da bu iş beni dünyanın birçok ülkesinde hekim, hemşire ve ebelere aile planlaması ve üreme sağlığı alanlarında klinik beceri eğitimi verdiğim bir pozisyona getirdi. Burkina Faso’dan Filipinler’e, Ruanda’dan Azerbaycan’a, Çin’e, Özbekistan’a birçok ülkede sağlık sistemlerini ve insan kaynağını yakından tanıdım ve onların ihtiyaçlarına cevap verebilecek üreme sağlığı ve aile planlaması hizmet içi eğitim programlarını geliştirip uyguladım, sağlık eğitimcileri yetiştirdim. Hastaları tek tek iyileştirmektense sağlık sistemleri içinde, sağlık personeli ile çalıştım; onların sunduğu hizmetlerin kalitesini, çeşitliliğini ve kabul edilebilirliğini artırarak daha fazla sayıda kişiyi hastalıklardan korunmalarını ya da mevcut sağlık sorunlarını tedavi etmelerini sağladım. Mesleki tatminimi eğitmiş olduğum sağlık çalışanlarının artan hizmet kalitelerinde buldum. Artık hastaları teker teker değil onar onar, yüzer yüzer iyileştiriyordum.
Dili konuştuğumda, dürüst olarak her an en iyiyi yapmaya çalıştığımda, yaptığım işin dünyanın her yerinde takdir ve talep edildiğini gördüm. Yıllar önce mimar bir aile dostumuzun bana tavsiye ettiği gibi, insan nerede olursa olsun işini ortalamanın üstünde bir kalitede yapıyorsa hem mesleki tatmini hem de istediği kazancı elde ediyor.
Genç meslektaşlarıma en az bir yabancı dili, hatta bir de ikincisini mutlaka öğrenmelerini ve çok hakim olmalarını tavsiye ediyorum. Uluslararası alanda çekinmeden daha fazla yer almalarını, bunun için kendilerini bilgi ve becerilerle donatmalarını öneriyorum. Her tıp mezununun kaderi kendi elinde. Tıbbın öğrettiği düşünce sistematiği bizlerin birçok sorunu çözebilmemiz için elimizdeki en önemli anahtardır…
Dr. Levent Çağatay, İzmir, 25.12.2019