Türkiye Büyük Millet Meclisi ‘nde 100. yıl Özel Oturumu Yapıldı. Konuşma ve Mesajların Tamamı…
Türkiye Büyük Millet Meclisi ‘nde 100. yıl Özel Oturumu Yapıldı (23 Nisan 2020)
Türkiye Büyük Millet Meclisi(TBMM)’ nin 23 Nisan 1920 tarihinde kuruluşunun üzerinden 100 yıl geçti. TBMM’nin 100. yıl kuruluş yıldönümü nedeniyle Mecliste Milletvekilleri bulunan liderler ve siyasi partilerin temsilcilerinin konuştuğu özel oturum düzenlendi.
Türkiye’de ve Dünyada; 12 Aralık 2019 tarihinde, Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve 23 Nisan 2020 tarihine kadar 185 Devlete yayılan Koronavirüs (Covid-19) nedeniyle, vaka sayısı 2 milyon 700 bini geçmiş, yaşamlarını kaybedenlerin sayısı da 188 bini bulmuştur. Türkiye çok önceden salgın hastalıklara karşı aldığı önemli kararlar alması ve kurduğu Bilimsel Kurul nedeniyle salgında mümkün olduğunca az kayıp vermiştir.
İşte bu önemli küresel salgın nedeniyle TBMM önceden hazırladığı 100. Yıl etkinliklerini gerçekleştirememiş ve TBMM’de Özel Oturum düzenleyerek bu günün önem ve anlamının Türk ulusu ile paylaşmıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, kuruluşunun 100. yılındaki özel oturumda Genel Başkanlar ve Siyasi Parti Temsilcileri konuştu. İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan oturuma Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ümit Dündar, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Adnan Özbal, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hasan Küçükakyüz, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici ve milletvekilleri katıldı.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ise oturuma katılmadı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi ‘nde 100. yıl Özel Oturumunda Yapılan Konuşmalar
- AK Parti Grup Başkanı Ankara Milletvekili Naci Bostancı,
- CHP Genel BaşkanıKemal Kılıçdaroğlu,
- HDP Eş Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Mithat Sancar,
- MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yerine Genel Başkan Yrd. Semih Yalçın,
- İYİ Parti Meclis Grubu Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan,
- Türkiye İşçi Partisi Genel BaşkanıErkan Baş,
- Demokrat Parti Genel BaşkanıGültekin Uysal,
- Büyük Birlik Partisi Genel BaşkanıMustafa Destici,
- Demokrasi ve Atılım Partisi adına İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu,
- Saadet Partisi adına Konya Milletvekili Abdulkadir Karaduman konuşmalar yaptı.
TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP; YOĞUN ETKİNLİKLERLE KUTLAYACAĞIZ
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, “Yüce Meclisimizin kuruluşunun 100. Yılını idrak etmek, millî değerimiz olan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutlamak için bugün bir araya gelmiş bulunuyoruz. TBMM’nin 100. yılı ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı aziz milletimize kutlu olsun. TBMM’nin 100. Yıl dönümünü milletimizin de yoğun katılımıyla meydanlarda, milyonlarca vatandaşımızla birlikte kutlamayı arzu ediyorduk.
Fakat ülkemizi de etkileyen küresel salgın sebebiyle bazı sınırlamalara gitmek, bu kutlu yıl dönümü için planladığımız etkinlikleri ileri bir tarihe ertelemeyi bize mecbur kıldı. İnşallah bir süre sonra bu zorluğun üstesinden gelecek ve bu yıl içerisinde TBMM açılışının 100. yıl dönümünü yoğun etkinliklerle kutlayacağız” dedi.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile TBMM’nin açılışının 100’üncü yıl dönümü dolayısıyla Ulus’taki Birinci Meclisi’te tören düzenlendi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Mustafa Şentop, Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin manası ve ilhamının büyük, ruhunun da kuşatıcı olduğunu belirterek “Çünkü bu Meclis, bütün şartlar aksini düşünmeyi teşvik ederken, tam bağımsızlık iradesini göstermek için ayağa kalkan bir milletin cisimleşmiş halidir.” dedi.
Tören, Birinci Meclis’te ilk konuşmayı yapan Sinop Mebusu Şerif Bey’in konuşmasının ses kaydının dinletilmesi, saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı.
TBMM Başkanı Şentop, burada yaptığı konuşmaya başlarken, Şerif Bey’in 100 yıl önceki sözlerini aktararak “100 yıl önce, yaklaşık bu saatlerde, bu binada, bu salonun çatısı altında, bu duvarlarda, çok seçkin bir topluluk huzurunda, ilk oturuma başkanlık yapan Sinop Milletvekili Şerif Bey’in dilinden, işte aynen bu kelimeler yankılanıyordu. 100 sene sonra, 23 Nisan günü bu sözleri aynı mekânda tekrar etmekle büyük bir heyecan, büyük bir gurur duyuyorum.” ifadelerini kullandı.
Bundan 100 yıl önce, vatanın istila ve ilhak, milletin ise yok edilme tehdidiyle karşı karşıya olduğunu hatırlatan Şentop, Ankara’da vatanın her tarafından gelen milletin temsilcilerinin kalplerine tercüman olan yiğit ve asil bir ses yükseldiğini vurguladı. Şentop, bu salonun, o asil haykırışın bütün dünyaya ilan edildiği, işgalcinin çirkin suratına bir tokat gibi aşkedildiği yer olduğunu anlattı.
Şentop, 21 Nisan 1920′ de Hey’et-i Temsiliyye Reisi sıfatıyla Mustafa Kemal Paşa’nın, bütün şehirler ile beraber Ankara’da da hatimler ve Buhari-i Şerifler okunmasını, bereketinden istifade için özellikle Cuma gününün seçildiğini, cuma namazından sonra sancak-ı şerifle beraber Hacı Bayram Camisi’nden Birinci Meclis binasına yürüneceğini ifade eden bir genelge yayımladığını hatırlattı.
Ankara’ya kimlik kazandıran Hacı Bayram Veli Hazretleri’nin manevi huzurunda toplanıldığını, cuma namazının kılınmasının ardından bu binaya gelinerek ilk oturumun başlatıldığını belirten Şentop, Meclis’in açılışında Şerif Bey’in kullandığı sözlerin ülke tarihinin en zor dönemindeki en kıymetli meydan okumalardan biri olduğunu ifade etti.
İstanbul’un işgaliyle beraber, Devlet merkezinin çalışamaz hale gelmesi üzerine, 700 yıldan fazla devlet olarak yaşanılan bu topraklarda bir hâkimiyet sorunu ortaya çıktığını dile getiren Şentop, ilk Meclis Başkanı olarak Mustafa Kemal Paşa’nın da bu hassasiyeti gösteren sözlerini anımsattı.
Şentop, “23 Nisan 1920’de, 100 sene evvel, bu küçük salona, o kadar geniş ve o kadar güçlü bir mana doldurulmuştur. Her şeyden önce tam bağımsızlık idealiyle bir siyasi varlık, bir devlet olarak hayatta olduğumuzun ilanı, böylece milletin mukadderatına bizzat el konulduğu hususu, İstiklal Savaşı’nın yönetilmesi ve inkıraz yani çökme aşamasındaki devletin inşasıdır. Bunların hepsi bu fiziken küçük binada, çok zor şartlar ve imkânsızlıklar içinde bir araya gelen ama büyük ideallerin ve iddiaların, devasa cesaretlerin ve koca yüreklerin sahibi insanların omuzlarında yükselmiştir.” diye konuştu.
Tarihin yalnızca geçmiş olayların toplamı ve bir kronolojiler silsilesi olmadığını, milletlerin inşa kabiliyetlerini artırmak için başvurdukları bir ibret vesikası olması halinde tarihin ilerletici olabileceğini vurgulayan Şentop, bu sebeple, yalnızca geçmişteki gurur verici bir hadiseyi anmak, ataları övmek için toplanmadıklarını, toplanmalarının asıl sebebinin, Milli Mücadele’ nin manasını ve yüce Meclis’in ruhunu kavramak olduğunu söyledi.
Ortak ideal vurgusu
“Bilinmelidir ki bu mukaddes çatının manası ve ilhamı büyüktür, ruhu da kuşatıcıdır çünkü bu Meclis, bütün şartlar aksini düşünmeyi teşvik ederken tam bağımsızlık iradesini göstermek için ayağa kalkan bir milletin cisimleşmiş halidir.” diyen Şentop, Meclis’in sadece aziz millet değil, dünyanın bütün ezilenleri için ilham kaynağı olduğunu vurguladı. Şentop, şöyle devam etti:
“Açılışının 100. yıldönümünü andığımız, kutladığımız bu Meclis, zorluklar ve zorbalık karşısında sinmenin değil cesaretle onları alt etmenin milletimizin en asli kudreti olduğunu, her an bize ihtar eden bir abidedir ve bizler burada, bu abidenin bize anlattıklarına kulak vermek, o anlatılanları hazmedip kendimize rehber kılmak için bulunuyoruz. 100 yıl önce ve çetin şartlar altında kurulan bu Gazi Meclis, milletimizi teşkil eden bütün unsurları ve farklılıkları bünyesinde barındırıyordu. O kurucu Meclis’te, asker, yönetici, avukat, memur, din adamı, öğretmen, doktor, eczacı, aşiret reisi, diplomat, emniyet mensubu, çiftçi, esnaf gibi değişik meslek gruplarından milletvekilleri bulunuyordu. Hepsinin ortak ideali, göklerimizde hür bir şekilde dalgalanan ay yıldızlı bayrağımızın altında tam bağımsız bir şekilde yaşamaktı.
100 yıl önce bu sıralarda, Mehmet Akif ile Cami Baykurt, Diyap Ağa ile Hamdullah Suphi, Hüseyin Avni Ulaş ile Kılıç Ali, Hasan Basri Çantay ile Mahmut Esat Bozkurt, Ali Şükrü Bey ile Adnan Adıvar aynı gaye için yan yana, omuz omuza mücadele ediyordu. Şüphesiz ki bu kıymetli zevatın hiçbirisi, yanındakine benzeyerek ve dünya görüşünden yahut telakkilerinden vazgeçerek burada değildi. Fakat asıl örnek alınacak husus şuydu ki siyaset hırslarını ve iktidar arzularını bir tarafa koyup vatan ve istiklal için mücadeleyi, millet menfaati söz konusu olduğunda her şeyi bir yana bırakmayı tercih ediyorlardı.”
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100. açılış yıldönümünün millete, soydaş ve akraba toplumlara, yüreğinde Türkiye sevgisi bulunanlara kutlu olmasını dileyen Şentop, “Bugün Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Bütün milletimizin, Türkiye dostlarının, sevincimizi sevinci bilen dünya milletlerinin bayramını kutluyorum. Nice bayramlara, nice yüzyıllara milletimizi sağlık ve afiyetle ulaştırmasını Cenabıhak’tan diliyorum.” dedi.
“Çocuklarımızın yarınlara hazırlanması önceliğimizdir”
Şentop, dünyada çocukların ve kadınların haklarını almak konusunda ihmal edildiği bir dönemde Türkiye Cumhuriyeti’nin takındığı ilerici tavrın her zaman gurur duyulacak bir husus olduğunun altını çizdi.
Millet için önemli olan 23 Nisan’ın, 1927’den itibaren çocuk bayramı olarak da kutlanmasının üzerinde dikkatle durulması gerektiğini dile getiren Şentop, çocukları ve gençleri milli ve manevi değerlerle donatıp, kendi ayakları üzerinde duran, istiklal ve hürriyet aşığı, çağın gerektirdiği donanıma ve niteliklere sahip fertler olarak yetiştirmenin önemini vurguladı.
Başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere bütün Bakanlıklara ve Sivil Toplum Örgütlerine büyük görev düştüğünü vurgulayan Şentop, “Millet olarak çocuklarımızın sağlıklı şartlarda yetişmesi, yarınlara hazırlanması önceliğimizdir. Fakat bunları yalnızca kendi çocuklarımız için istiyor değiliz. Ne yazık ki bugünkü dünya düzeni, insanlığın büyük bölümü için kandan, savaştan, açlıktan ve en temel ihtiyaçları bile gidermeyi imkânsız kılan bir yoksulluktan ibarettir. Ve yine ne yazıktır ki bu saydığım olumsuzlukların ilk kurbanları, kadınlar ve çocuklar olmaktadır. Bütün insanlık olarak vazifemiz, kız çocuklarını diri diri gömen cahiliyeden bin beter bu dünya düzenini değiştirmek ve adil paylaşıma dayalı hakça bir düzen kurmaktır.” dedi.
TBMM’nin açılışının 100’üncü yıl dönümünün Gazi Meclis’e emek verenlere şükran duyma günü olduğunu vurgulayan Şentop, şunları kaydetti:
“Bu vesileyle başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve mücadele arkadaşları olmak üzere, açıldığı günden itibaren TBMM çatısı altında görev yapmış bütün milletvekillerimizi ve Devlet Adamlarımızı, Yeniden Büyük Türkiye yolunda bugünlere gelmemizde emeği geçen, bu yolda şehadete yükselen, gazi olan, son olarak 15 Temmuz’da darbeye direnen bütün vatan evlatlarını rahmetle, minnetle ve şükranla anıyorum.”
Konuşmasının ardından Şentop, Meclis Özel Defteri’ni imzaladı ve 100 yıl önce Meclis’e asılan, bugün de camekanda sergilenen Türk Bayrağı önünde beraberindekilerle fotoğraf çektirdi.
——————————————————————-
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN “23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI” MESAJI (22.04.2020)
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı münasebetiyle yayımladıkları mesajları aşağıda sunulmaktadır:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşunun 100. yılını, Türkiye’nin ve dünyanın tüm çocuklarının Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı en samimi duygularımla tebrik ediyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı 23 Nisan 1920, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyerek bağımsızlığımızı ve milli iradenin hakimiyetini dünyaya ilan ettiğimiz tarihtir.
Vatanımızın işgal edildiği, milletimizin özgürlüğüne ve geleceğine kastedildiği hayati bir dönemde açılan Büyük Millet Meclisimiz, istikbal mücadelemizin ve bağımsızlığa giden yolun öncüsü olmuştur. Meclisimizin, Milli Mücadelemizde gönüllerde yaktığı ateş en karanlık günlerde aziz milletimizin yolunu aydınlatmış, halkımıza güç, cesaret ve moral aşılamıştır.
Kahraman ordumuz, birlik ve beraberlik içinde tüm zorlukları aşmayı kendine şiar edinmiş aziz milletimizden aldığı güçle, vatan toprakları uğruna büyük mücadeleler vermiş, tarihe altın harflerle kazınan zaferlere imza atmıştır.
Meclisimizin çatısı altında, ortak bir gaye etrafında birleşen aziz milletimiz, Büyük Zafere ve Cumhuriyetimizin kuruluşuna uzanan yolda en önemli adımı atmıştır.
Bugüne kadar darbe, cunta ve vesayet girişimleri ile terör saldırılarına karşı da milli iradenin tecelligahı olan Türkiye Büyük Millet Meclisimiz, 15 Temmuz darbe girişiminde FETÖ’cü teröristlerce bombalanmasıyla bir kez daha gazilik unvanına sahip olmuştur.
Maziden atiye uzanan şanlı tarihimizin en önemli sembollerinden biri olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, 100 yıldır olduğu gibi ilelebet milli iradenin, millet egemenliğinin, demokrasinin ve bağımsızlığımızın tecelligahı olmaya devam edecektir.
Kurulduğu günden bu yana ülkemizin kalkınması, gelişmesi, büyümesi yolunda atılan tüm adımların öncüsü olan Meclisimiz, başta çocuklarımız ve gençlerimiz olmak üzere tüm vatandaşlarımıza daha aydınlık bir gelecek hazırlamak için çalışmalarını sürdürmektedir.
Tarihimizde bir dönüm noktası olan 23 Nisan’ın Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından bayram olarak çocuklara armağan edilmesi, milletimizin çocuklarımıza olan inancının bir sembolü olmuştur. Türkiye, çocuklarımızın ve gençlerimizin omuzlarında yükselecek, onların dinamizmi ve coşkusuyla 2023 ve 2071 hedeflerine ulaşacaktır.
23 Nisan 1920 ruhu, bağımsızlık azmimiz ve kararlılığımız, birlik ve beraberliğimize olan inancımız gelecek nesillere aktaracağımız en büyük emanetimizdir.
Bu vesileyle, kuruluşundan bu yana, Türkiye Büyük Milleti Meclisi çatısı altında ülkemize hizmet etmiş tüm milletvekillerimize, milletimiz adına şükranlarımızı sunuyorum.
İstiklal Harbimizin Başkomutanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk Başkanı, Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile tüm şehit ve gazilerimizi rahmetle, minnetle yad ediyorum.
Tüm çocuklarımızın, tüm dünya çocuklarının bu müstesna bayramını gönülden tebrik ediyorum.”
———————————————————————–
AK PARTİ GRUP BAŞKANI NACİ BOSTANCI’NIN TBMM’DE KONUŞMASI (23.4.2020)
AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oturumda bulunmaması nedeniyle AK Parti Grup Başkanı Naci Bostancı konuşma gerçekleştirdi.
15 Mayıs’ta İzmir’in işgali milletin kalbindeki yarayı ateşli bir öfkeye çevirmiştir. 19 Mayıs’ta Samsun’a giden Mustafa Kemal, Kuvayı Milliye’nin ateşini yakmıştır. Rauf Orbay, Kazım Karabekir ve niceleri onun liderliğinde bir araya gelmişlerdir. Cumhuriyet fazilettir. Karar ve irade sahibi vatandaşların rejimidir. Cumhuriyet kurulduğunda halkın yüzde 80’ininden fazlası köyeyken, bugün şehirlerdedir. 100 yıllık birikimin ardından sayısız isimler vardır.
İllaki siyasi tartışmalar olacaktır. Halefler seleflerinin rakipleri olsa da aslında gerçekte ortaklarıdır. Uzlaşmasız rekabet, demokrasilere halel getiren karanlık yanları ortaya çıkarır. Her türlü şiddet ve terör demokrasinin en büyük düşmanıdır. 100 yıllık Meclis tarihinin 18 yılında AK Parti olarak her insanımıza daha iyi bir hayat için çabaladık, emek verdik. Her alanda geçmişi incelerken, geleceğin muhasebesini yaptık. Rekabet ve eleştirileri siyaset zemininde yapmak, gerçeklikten kopmamak önemlidir.
Cumhur İttifakı olarak durduğumuz yer güçlü bir meclis’tir. 15 Temmuz hain darbe girişiminde de Meclis, direnişin bir sembolü oldu. Önümüzde yeni bir yüzyıl uzanıyor. Siyasal toplumun araçları, inanışları yeni bir düzen kazanıyor. Geçmiş asırlarda esir ticareti, köleciliğin yükünü taşıyanlar mültecilere karşı karşımıza çıkıyor. Irkçılık, düşmanlık, çıkar savaşları gibi durumların ne gibi felaketlere yol açtığını hepimiz görüyoruz. Başkasının acılarından sırça köşkler oluşturanlar oralarda asla rahatça oturamazlar.
Salgın olduğu bir dönemde bu oturumu yapıyoruz. İnsanoğlu tabiatla barışık yaşamanın önemini acı bir şekilde öğrenecektir. AK Parti olarak tam bir katılım gerçekleştireceğimiz 23 Nisan 2020 akşamı 21.00’de herkesi İstiklal Marşı okumaya davet ediyorum. Yaşasın Cumhuriyetimiz, yaşasın demokrasimiz.
——————————————————————————-
CHP GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN 23 NİSAN KONUŞMASI (23.4.2020)
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “TBMM’nin Açılışının 100. Yıldönümü-Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Özel Oturumunda” yaptığı konuşma (23.4.2020)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, televizyonları başında bizi izleyen saygıdeğer vatandaşlarım ve geleceğimiz, umudumuz olan sevgili çocuklar; Cumhuriyet Halk Partisi adına, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının 100’üncü yılını ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nızı kutluyorum.
Sayın Başkan, Meclisimizin değerli üyeleri; 101 yıl önce İstanbul’dan başlayan bir büyük yolculuk 100’üncü yaşına giren Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun temelini oluşturur. Bu yolculuğun kahramanı Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’tür. Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24 Nisan 1920 tarihli oturumunda bu büyük yolculuğun başlangıcını şöyle anlatır: “Millî vicdanın büyük iradesine bağlı olarak, milleti bağımsız ve vatanımızı düşmanlardan arınmış görünceye kadar çalışmak andıyla 16 Mayıs 1919 günü İstanbul’dan ayrıldım, Samsun’da işe başladım.” Atatürk’ün millî vicdanın büyük iradesine bağlı olarak, İstanbul’dan ayrılarak başlattığı yolculuğun ilk aşaması 24 Nisan 1920 Cuma günü saat 13.45’te Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışıyla tamamlanır.
Umudumuz ve geleceğimiz olan sevgili çocuklar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının tarihsel anlamı şudur: Hâkimiyet artık bilakayduşart milletin olmuştur. Yani, bugün, Anayasa’mızda yer alan ifadesiyle: “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.”
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi Millî Kurtuluş Savaşı’nı yöneten meclistir; Türkiye Büyük Millet Meclisi çok partili yaşama geçişimize, demokrasiyi bu topraklara getirmemize karar veren Meclistir; Türkiye Büyük Millet Meclisi 15 Temmuz hain darbe girişimine karşı, bombalar ve kurşunlar yağarken millî iradeye sahip çıkan Meclistir; Türkiye Büyük Millet Meclisi Türkiye’nin, uygar dünyanın bir parçası olduğunu bütün dünyaya duyuran Meclistir; Türkiye Büyük Millet Meclisi Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin eylemlerine sahip çıkarak hakkı, hukuku ve adaleti savunan Meclistir; Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu bağlamda, dünyanın tüm mazlum milletlerine örnek olan Meclistir.
Değerli milletvekilleri, ama bugün sorunlarımız var. Sorunları ivedilikle çözmemiz gerekiyor. Bu bağlamda, Türkiye Büyük Millet Meclisine 100’üncü yılında önemli görevler düşüyor. Sorunlarımızın kaynağı, Türkiye Büyük Millet Meclisini büyük ölçüde etkisizleştiren darbecilerdir ve onların uygulamaya koydukları darbe yasaları ve bu yasaların sonucu olarak ortaya çıkan darbe hukukudur. Yaşadığımız sorunları sağduyuyla, akılla, mantıkla, bilgiyle, birikimle, birlikte aşmamız gerekiyor. Ön yargılarımızdan arınarak aşmamız gerekiyor. Ölçümüz, vatanımızın ve milletimizin çıkarlarını esas almak; hedefimiz, cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak olmalı. Türkiye Büyük Millet Meclisi ikinci yüz yıla adım atarken gelin bu anlayışla sorunları çözmeye çalışalım.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının 100’üncü yılında 16 maddelik bir çağrıyı sizlerin, yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyelerinin ve milletimizin bilgisine ve takdirine sunuyorum:
1) Tüm toplumsal, siyasal ve kültürel kesimlerin katılımıyla yeni bir demokratik Anayasa yapmalıyız. Bu Anayasa’nın temeli kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanmalı, demokrasilerde olması gereken denge, denetim esası sağlanmalıdır.
2) Yeni Anayasa’nın omurgasını – cumhuriyetin demokrasiyle taçlandırılması olarak nitelendirdiğimiz- yeni ve güçlü bir demokratik parlamenter sistem oluşturmalıdır. Unutulmamalıdır ki demokrasiyle taçlandırılmış cumhuriyetimizde fikir, düşünce ve inanç özgürlüğüyle medya ve sendikalaşma dâhil örgütlenme özgürlüğünün önündeki tüm engeller de kaldırılmış olacaktır.
3) Kuvvetler ayrılığı ilkesinin ve hukuk devletinin en önemli ayaklarından biri olan yargı kurumunun bağımsızlığı kesin olarak sağlanmalıdır. Adalete erişim hakkının önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
4) Kuvvetler ayrılığı ilkesinin bir diğer önemli ayağı da yasamadır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde millî iradenin en geniş hâliyle temsil edilmesini sağlayacak yeni bir seçim sistemi yaşama geçirilmelidir. Ayrıca, siyasetçi ile vatandaş arasındaki güveni güçlendirmek için yeni bir siyasi ahlak yasasına ihtiyaç vardır.
5) Kuvvetler ayrılığı ilkesinin bir diğer önemli ayağı da yürütmedir. Yürütme tüm icraatıyla mutlak denetime ve hesap verebilirliğe açık olmalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi adına görev yapan Sayıştay, tüm kamu kurum ve kuruluşlarını denetlemelidir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulacak kesin hesap komisyonunun başkanlığı da muhalefet partilerine verilmelidir.
6) Yerel yönetimler rant ilişkilerini düzenleyici kurumlar olmaktan çıkarılmalı, refah devletinin asli unsurları hâline getirilmelidir. İyi tanımlanmış bir iş birliği ve iş bölümü çerçevesinde yerel yönetimlerin işlevleri artırılmalıdır.
7) Kamu istihdamında nepotizmden uzak, liyakate dayalı bir personel politikasına ivedilikle geçilmelidir.
8) Liyakate dayalı istihdam politikaları kapsamında özellikle eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve güvenlikte sıfır istihdam açığı hedeflenmelidir. Çocuklarımızın geleceği, vatandaşlarımızın sağlığı, engellilerimizin ve yaşlılarımızın bakımı, ülkemizin iç ve dış güvenliği tartışmasız, millî bir anlayışla oluşturulmalıdır.
9) Vatandaşlarımıza asgari bir gelir güvencesi sağlanmalı; bu bağlamda aile yardımları sigortası kanunu ivedilikle çıkarılmalıdır. Türkiye aile yardımları sigortasını çıkaracağını 1971 yılında Parlamentonun onayladığı bir yasayla topluma açıklamıştır. 1971-2020 takdirlerinize sunuyorum.
10) Demokratik standartlarda, adaletli ve denetime açık bir kamu ihale sistemine geçilmelidir.
11) Vergi politikası üretimi ve istihdamı özendirecek şekilde yeniden yapılandırılmalıdır. Ücretliler üzerindeki vergi yükü makul düzeylere çekilmelidir.
12) TÜİK verilerine göre her 3 kişiden biri kayıt dışıdır. Kayıt dışı istihdamla toplumsal destek sağlanarak mücadele edilmelidir. Bu mücadelede en etkili yolun sendikalaşma olduğu artık bilinmelidir.
13) Türkiye, yeni bir planlama anlayışı çerçevesinde, katma değeri yüksek ürün üretme hedefine kilitlenmelidir. Bu ilke bağlamında tüm üretim politikaları, diğer üretim biçimleriyle birlikte tümüyle ekolojik olmalıdır.
14) Sağlık hizmetlerine ön koşulsuz erişim bir haktır ve ücretsiz olmalıdır. Koruyucu ve sağlık hizmetleri bu doğrultuda planlanmalıdır.
15) Planlamada tarım temel stratejik sektörlerden biri olarak ele alınmalıdır. Bu bağlamda gıdaya sağlıklı koşullarla erişim hakkına ilişkin yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
16) Eğitim, Türkiye’nin kalkınma stratejisinin en önemli, en temel parçası olarak yeniden ve paydaşlarıyla birlikte planlanmalıdır. Eğitim politikalarının tek hedefi fikri hür, irfanı hür ve vicdanı hür nesiller yetiştirmek olmalıdır. Üniversitelerimizde her türlü düşünce, fikir özgürce tartışılmalı, her türlü bilimsel çalışma özgürce yürütülmelidir. Değerli milletvekilleri, inanıyorum ki bunları özgür irademizle ve birlikte yaptığımızda, siyaset, kısır bir çekişme alanı olmaktan çıkıp büyük ölçüde sorunları çözme konusunda düşünce üreten bir alana dönüşecektir.
Covid-19 salgını dolayısıyla siyasetçiler, bilim insanları, sivil toplum örgütleri, uluslararası kuruluşların yetkilileri diyorlar ki “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” O zaman en azından şu soruyu kendimize sormamız gerekiyor: “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaksa gelecek nasıl olacak?” Bu konuşma biraz da bu sorunun yanıtını oluşturuyor. Cumhuriyetimizi gerçek anlamda demokrasiyle taçlandırırsak, emin olun, yine tüm mazlum milletlere örnek olacağız.
Değerli milletvekilleri, bunları yaptığımızda çocuklarımıza demokratik standartları yüksek, yaşanabilir bir Türkiye bırakacağız. Sadece çocuklarımız için değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tarihine ve tarihin kendisine yüklediği sorumluluğun da gereğini yerine getirmiş olacağız. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu tarihî görevi yerine getirmesi dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum.
Ve son olarak, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışına yetişen 115 milletvekilini ve sonrasında çalışmalara katılan diğer milletvekillerimizi saygıyla ve rahmetle anıyorum. Covid-19 salgınında hayatını kaybeden vatandaşlarımıza, terörle mücadelede şehit düşen güvenlik güçlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum. Tüm gazilerimizle birlikte, hepimizi duygulandıran ve gururlandıran ve bu salgına karşı özveriyle mücadele eden tüm sağlık çalışanlarımıza da şükranlarımı sunuyorum.
———————————————–
HALKIN DEMOKRASİ PARTİSİ EŞ GENEL BAŞKANI PROF. DR. MİTHAT SANCAR’IN TBMM’DE, 23 NİSAN ÖZEL OTURUMUNDA YAPTIĞI KONUŞMA (23 Nisan 2020)
Yıl dönümlerinin bir anlamı vardır, olmalıdır. Elbette, geçmişteki şanlı sayfaları bugün kutlamak için önemli bir vesile sunarlar. Ama bundan fazlasını da hak ederler. O fazla da; etraflı bir tefekkür, kapsamlı bir muhasebedir. Bundan yüz yıl önce yaşananlara bugünü ve geleceği anlamak açısından bakarsak eğer bu kutlamaların içi daha fazla dolar. Ben de yüz yıl öncesine, Birinci Meclis’in kurulmasına ya da Büyük Millet Meclisi’nin kurulmasına, bu çerçevede, bu gözle bakmaya çalışacağım ve gördüklerimi de sizlerle paylaşacağım.
Meclis’in kuruluşuna giden yol kongrelerden geçiyordu
Birinci Meclis’in hangi şartlarda oluştuğunu hepimiz biliyoruz, uzun uzun anlatmama gerek yok sanırım. İşgal altında bir ülke ve milli mücadelenin devam ettiği şartlar. Çok ağır şartlar, fakat bu şartlarda yerel kongreler organize ediliyor. Ülkenin bütün bölgelerinde kongre toplantıları düzenleniyor, bu kongrelerle milli mücadele organize ediliyor. Aslında Meclis’in kuruluşuna giden yol da bu kongrelerden geçiyor. Birinci Meclis, yerel kongrelerin neredeyse aktığı bir deniz oluyor. Yerel kongreler birer nehir, Birinci Meclis, bu nehirlerin toplandığı bir deniz.
Birinci Meclis ülkenin toplumsal, dinsel, etnik, düşünsel çeşitliliğini içeriyordu
Ne gibi özellikleri var? Pek çok özelliği var ama ben en önemli gördüklerimi hatırlatmak isterim. Bir defa o şartlarda ülkenin toplumsal, dinsel, etnik, düşünsel çeşitliliğini büyük ölçüde içeriyor. Bu açılardan çoğulcu bir Meclis; eksikler, kapsanmayanlar var elbette. Bunlar da belki o günden bugüne bakmamız ve muhasebesini çıkarmamız gereken meselelerdir.
Bütün mebuslar Birinci Meclis’e kendi kimlikleriyle katılıyorlardı
Bu çoğulculuğu tarif etmek için pek çok örnek kullanılır ama ben sadece ilk etapta sayılanları değil, daha az görünenleri zikredeyim. Mevlevi, Bayrami ve Nakşibendi şeyhleri var, Abdulhalim Çelebi, Hacı Mustafa Efendi, Şeyh Hacı Fevzi var, Dersimli Seyid Diyar Ağa var, Lazistan mebusları var, Laz ve Gürcü olarak bilinen üyeler var, Kürtler var, Çerkesliği öne çıkmış mebuslar var, Araplar var. Kısacası Türkiye’nin o zamanki etnik, dinsel ve toplumsal çeşitliliğinin önemli bir kısmı var. Ve bu insanlar kendi kimliklerini saklamadan, tam aksine kendi kimliklerini açıklayarak giriyorlar. Kendi kimlikleriyle katılıyorlar. Bu birinci Meclis’in en önemli vasıflarından biridir. Bu vasıf diğer özelliklerle de tamamlanmıştır.
Birinci Meclis’in dayandığı ilke halk egemenliğidir
Birinci Meclis, meşruiyetçi bir yönetim anlayışına sahiptir. Dayandığı ilke de halk egemenliğidir. Evet, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu söyler ama daha sonra da göreceğimiz gibi, 1921 Anayasası’nın başına bir “halkçılık beyannamesi” ekler. Milli irade, halk iradesi tartışmalarına girmeyeceğim elbette. Ama halk iradesinin ne anlama geldiğini belki de Birinci Meclis’in tatbikatına ve daha sonra çıkardığı Anayasaya bakarak daha iyi anlayabiliriz.
Farklı düşüncelerden birçok insanın mutabakat ve müzakereyi öne çıkardığı bir dönemdi
Halk egemenliği ilkesi halkçı yönetim demek ama aynı zamanda halkın her düzeyde yönetime katıldığı bir yönetim demektir. Nitekim Meclis’in kuruluşundan yaklaşık on ay sonra ilan edilen Anayasa, bu anlayışa dayanıyor. Yerelde halkın kararlara katılımını garanti altına alan bir idare sistemi, bir demokrasi modeli kuruyor. Birinci Meclis, müzakereci ve mutabakatçı bir yöntem takip ediyor. Bu kadar çeşitli kesimlerden farklı düşüncelerden insanın müzakereyi bir tarafa bırakmadan, mutabakatı sürekli öne çıkaran bir anlayışla yönettikleri bir dönemi konuşuyoruz. Onun 100. yıl dönümünü bugün kutluyoruz. O yöntemin neden bu kadar önemli olduğunu da biraz sonra açıklayayım.
100 yıl önce çıkarılan kanunlar torba değil, ismiyle müsemmaydı
Ayrıca bu Meclis yasalcı bir meclis; mesela 23 Nisan 1920’de açılıyor. 12 Nisan 1921’e kadar tam 109 kanun çıkarıyor. İğnelemek amacıyla söylediğimi düşünmeyin ama; bunların hepsi ismiyle müsemma kanundur, torba değil. Her birinin ismi var. Her birinin kanun usulüne göre, müzakere ve karara bağlanma yöntemi var. O nedenle yasalcı bir meclistir.
Meclis, yerellerde de halkın yönetime katılımını mümkün kılacak bir sistem oluşturmuştu
Meclis yetkileri kendinde topluyor, biliyorsunuz bir meclis hükümeti sistemi var. Bu şu demektir: Her türlü yetki, devletin 3 önemli erki: yasama yürütme ve yargı, Meclis’te toplanıyor. Ve fakat bu yetkililere tekelci biçimde sahip çıkma anlayışını taşımıyor. Çünkü, 1921 Anayasası ile yetkililerinin büyük bir bölümünü yerel yönetimlere devrediyor. Yerel yönetimlere verdiği yetkiler bizatihi kendi yetkilerini sınırlamak anlamına geliyor. Yani kadir-i mutlak, yani otoriter bir yönetimi tercih etmiyor. Tam tersine, halk egemenliği ilkesinin mantığına uygun olarak yerellerde de halkın katılımını mümkün kılacak bir sistem oluşturuyor Meclis.
O sistemin merkezinde muhtariyet var değerli arkadaşlar. Ve bunu 1921 Anayasası apaçık hükme bağlıyor. Muhtariyet, yani özerklik ve bu özerkliğin nasıl yönetileceğini de ayrıca, ayrıntılı olarak düzenliyor. Onda da şûra yönetimini ortaya çıkarıyor. Kendi işleyişini yerelde de kuruyor. Yani yerelde, vilayetler ve nahiyeler şuralarla yönetilecektir. Şûralar seçimle gelecek, şûraların da kendi reislerini seçmeleri kendi yetkilerine bırakılacak.
Rıza ve birlik istiyorsanız, çeşitliliği kabul edeceksiniz, müzakereyi kabul edeceksiniz
Hangi şartlarda bunu yapıyor? Bu kadar işgal, milli mücadele ve Kurtuluş Savaşı şartlarında bunu yapıyor. Neden yapıyorlar bunu? O zamanın liderleri, mesela milli mücadelenin lideri Mustafa Kemal Paşa, çok da fazla yetki ve imkana sahipken bunları neden paylaşıyor? Çünkü rıza istiyorsanız, çünkü birlik istiyorsanız, çeşitliliği kabul edeceksiniz, müzakereyi kabul edeceksiniz. Gerçek rıza ancak herkesin kimliğine eşit saygı, herkesin iradesine eşit değer vererek sağlanabilir. Ve o şartlarda, o ağır dönemde işte böyle bir ortak rızaya ihtiyaç vardı. Böyle bir güvene ihtiyaç vardı. Ve bu güven tepeden dayatmayla sağlanamazdı. Bu rıza, bu güven zorla, baskıyla, tehditle ortaya çıkarılamazdı. Ancak güvenle sağlanabilirdi, ancak herkesin kendisini eşit gördüğü bir ortamda gerçekleştirilebilirdi. İşte bütün bunları yapmalarının nedeni oydu.
Meclis, kriz koşullarını yönetebiliyordu, çünkü rıza ve özgürlük vardı, kimliklere saygı duyuluyordu
Bakın bugün, ağır kriz şartlarındayız, insanlığı tehdit eden bir salgın hastalıkla karşı karşıyayız. O döneme ilişkin sadece bir örnek vereceğim. Meclis’in o gün krizi nasıl yönettiğine ilişkin bir örnek. Sakarya Savaşı zamanı çok şiddetli geçiyor ve yaklaşık 15 bin yaralı var. Sadece Ankara’ya taşınan 15 binden fazla yaralı mevcut. Ne yapacaklar? Meclis derhal kendi içinden bir kriz yönetimi oluşturuyor. Hepinizin ismini bildiği Sinop Mebusu Rıza Nur’u görevlendiriyor. Rıza Nur da mebuslar içerisinde 3 kişiyi seçerek bir kriz koordinasyon-u kuruyor. Ünitelere ayırıyorlar, yaralıları şehrin hastanelerine sevk ediyorlar. Hastane olmayan yerlerde de doktorları çağırıp, tedaviyi hastane dışındaki bölgelerde de sağlamaya çalışıyorlar. Daha hafif yaralıları ise, ahalinin evine dağıtıyorlar misafir olarak. Bu ancak insanların özgür olduğu, kimliklerinin saygı gördüğü, rızanın serbestçe ortaya çıktığı şartlarda olur. Bunları ancak böyle bir Meclis yapabilirdi, yapmıştır da.
Sorunların çözümü, halk iradesi ve yerel demokrasi ilkelerini birleştirmekten geçiyor
Şimdi bugüne dair birkaç sözle bitireyim konuşmamı. 1921 Anayasası’nın iki temel dayanağı vardı. Böyle bir anayasa yapılmasının ilk dayanağı “halk egemenliği” ilkesidir. Yani halkı kendi sorununu yöneten bir muhatap olarak kabul eden anlayıştı. İkincisi Kürt sorununun çözümüydü. Mustafa Kemal Paşa sorunun ağırlığının ve ciddiyetinin farkındaydı. Bunu halk egemenliği ilkesine dayalı, bütünlüklü bir demokrasi fikriyle çözmeye çalıştı. O dönemler bu konuda çokça çaba harcandı. Yerel demokrasi ve halk iradesi olarak ülkenin bu sorununu çözmek için o gün bulduğu yolu, maalesef daha sonra terk ettik. Şimdi de ülkenin sorunlarının çözümü, bu iki ilkeyi birleştirmek, bu iki alanı bütünleştirmekten gerekiyor. Halk egemenliği, bu hem genel demokrasiyi hem de yerel demokrasiyi içerir. Bir de insanların yerelde kendilerini yönetebilecekleri -elbette bunun belli bir çerçevesi var – şartların, sistemin yaratılması, herkesin kimliğinin eşit değer görmesi ve anayasal kabule, güvenceye bağlanmasıyla olur.
En güçlü Meclis’in yıldönümünü en zayıf Meclis’te kutluyoruz
Değerli milletvekilleri, sayın başkan; 100 yıl sonra dönüp baktığımızda maalesef bugün Birinci Meclis’in özelliklerinden çok uzak bir Meclis ile karşı karşıya olduğumuzu kabul etmek zorundayız. Eğer bir soru sorulursa, bu yüzyıl içinde en güçlü ve en zayıf meclisler hangileridir diye? Benim cevabım açık ve sanırım pek çok insanın da cevabı açıktır. Evet, en güçlü Meclis’in yıldönümünü en zayıf Meclis’te kutluyoruz. Bunun bize bir şeyler söylüyor olması lazım.
Yerel yönetimlerin en güçlü olduğu dönemden, yerel yönetimleri fiilen lağveden bugüne geldik
Bir de yerel yönetimlerin en güçlü olduğu dönem ile en zayıf olduğu dönem hangisidir diye soralım. Benim cevabım açık: Yerel yönetimlerin en güçlü olduğu dönemin 100. yılında, yerel yönetimleri neredeyse fiilen lağvetmeye yönelik bir yönetim anlayışla karşı karşıyayız. Bu kabul edilemez. Ne kayyım uygulaması kabul edilebilir ne de CHP’li belediyelerin krizi yönetmek için sarf ettikleri çabanın yok edilmesi kabul edilebilir.
Halk iradesine saygı olmadan halk sağlığını koruyamazsınız
Eğer bu insanlığı tehdit eden ama herkesi eşit vurmayan salgınla gerçek anlamda mücadele etmek istiyorsak, halkın rızasına ihtiyacımız var. Halkın rızasını üretebilmeniz için halkın iradesine saygı göstermeniz lazım. Halk sağlığı halk iradesinde ayrı düşünülemez. Halk iradesine saygı olmadan halk sağlığını koruyamazsınız. Bu kadar basit.
1923’ün 100. yılına bu şekilde varırsak, Cumhuriyet’ten geriye de fazla bir şey kalmayacaktır
Önümüzde iki tane yüzyıl dönümü daha var. Biri 1921 ve diğeri 1923. Eğer 1921’i bugün güçlü Meclis olmadan idrak etmiş olursak, sanırım Türkiye anayasacılığı da büyük ölçüde bittiği bir döneme girecektir. Yani eğer biz önümüzdeki dönemde güçlü bir Meclis kurmayı başaramazsak, 1921’in 100. yılında Türkiye Cumhuriyeti’nde anayasacılık da bitecektir. 1923’e eğer böyle varırsak, korkarım ki Cumhuriyet’ten geriye de fazla bir şey kalmayacaktır.
Güçlü Meclis, Demokratik Anayasa ve Demokratik Cumhuriyet hep birlikte barış içerisinde yaşamamızın teminatıdır
O nedenle güçlü Meclis, Demokratik Anayasa ve Demokratik Cumhuriyet bu ülkede hep birlikte barış içerisinde yaşamamızın teminatıdır, temelidir.
Bu vesileyle çocuklarımıza bırakacağımız en büyük armağanın da barış içerisinde özgür bir ülke olduğunu söyleyeyim. Hepimize, bütün halka, bütün çocuklara en başta sağlık emekçilerine kalbi selamlarımı iletiyorum.
—————————————————————————–
MHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI SEMİH YALÇIN’IN TBMM’DE KONUŞMASI
Birinci TBMM demek, zafer demektir (23 Nisan 2020)
MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, “TBMM’nin mehabetini ve tarihimizde icra ettiği hayatî fonksiyonu gözler önüne seren bir analiz bugün için anlamlı olacaktır. TBMM’nin açılışının 100. yıldönümüne eriştiğimiz bu mesut günde, bu kutlu çatı altında sizlere hitap etmekten duyduğum bahtiyarlığı anlatmaya kelimeler yetmez. Şüphe yok ki bugün burada sizler de aynı hisleri duyuyor, aynı heyecanı yaşıyorsunuz. Yüreğinizin kabardığını; gözlerinizin şeref, gurur ve iftiharla nemlendiğini görüyorum. Bilirsiniz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluş hikâyesi öyle romanlarda, masallarda anlatılanlara benzemez. İnsanoğlunun gördüğü en büyük özgürlük ve demokrasi destandır bu… Bu destan, ‘Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir.’ düsturunu iki asrın idrakine söyleten necip bir milletin varlık kavgasını terennüm eder. Ne mutlu bize ki İstiklal Savaşı’nı zaferle taçlandıran Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100. yılını idrak eden günümüzdeki son millet temsilcileriyiz. Ne mutlu bize ki cesaret ve kahramanlıklarıyla dünyaya nam salmış bir milletin ahfadıyız.” dedi.
Yalçın, “Mondros Mütarekesi’nden 23 Nisan 1920’ye gelinceye kadar baş döndürücü hadiseler cereyan etmiştir. İşgallere karşı yurdun dört bir yanında başlayan münferit direniş mücadeleleri, Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak cemiyetlerinin kurulmasıyla örgütlü bir vaziyet almıştır. Sıra, o dönemde Kuva-yı Milliye adını alan direniş gruplarının tek çatı altında toplanıp bir lider marifetiyle teşkilatlandırılmasına ve ortak hedefe kanalize edilmesine gelmiştir. Bu gaye doğrultusunda hayata geçirilen adımlardan ilki, Erzurum Kongresi’nde atılmıştır. Erzurum ve Sivas Kongreleri, Anadolu’ya “millî direniş” tohumlarını ekmeye başlayan Mustafa Kemal Paşa’yı Millî Mücadele’nin liderliğine taşıyan iki önemli olaydır. Yurt çapındaki direniş cemiyetlerini ve eylemlerini ortak hedefe yönelterek bir millî ülkü ve yönetim birliği yaratmayı amaçlayan Sivas Kongresi ise kurulacak millî Meclisin en geniş provası olmuştur. Mustafa Kemal Paşa, bir ulusal Meclisin ikinci provasını, 27 Aralık 1919’da Heyet-i Temsiliye Başkanı sıfatıyla Sivas’tan Ankara’ya gelip yerleştiği Ziraat Mektebi binasında yapmıştır. Mustafa Kemal Paşa, Ankara’da kurulacak ulusal parlamentonun alt yapısını burada hazırlamıştır. Ziraat Mektebi, kısa zaman zarfında Millî Mücadele’nin merkez karargâhı hâline gelmiştir.” diye konuştu.
Yalçın konuşmasını şöyle sürdürdü:
Buradan bütün vatan sathını kaplayan telgraf ağıyla Heyet-i Temsiliye, kısa sürede her yerde “kongre” adıyla anılmaya başlanmıştır. Ankara’yla irtibat kuranlar, “Kongre” ile haberleştiklerini söyleyerek meşruiyetin temellerini atmışlardır. Mustafa Kemal Paşa, Ziraat Mektebinde kendisini ziyaret eden gazeteci Yunus Nadi Bey’e, ”Bir devre yetiştik ki onda her iş meşru olmalıdır. Evvela Meclis, sonra ordu Nadi Bey… Meclis, hakikatlerin en büyüğüdür. Orduyu yapacak olan da millet ve ona niyabeten Meclistir.” diyerek açılacak millî Meclisin, kurtuluş mücadelesinin en meşru dayanağı olacağını anlatmıştır. Muhterem milletvekilleri, İlk Meclisin açılışı için Ankara’da toplanan milletvekillerinin hepsi, bölgelerinde seçilerek gelmişlerdir.
Bu nedenle birinci Meclis, millî iradenin tecelligâhıdır. Tarihte, hem bağımsızlık uğrunda savaş yapan hem de bunu millî iradeye ve meşruiyete dayandıran başka bir parlamento görülmemiştir. Bu yönüyle Birinci TBMM; fevkalade ve emsalsizdir. Bir ihtilal Meclisidir. İstila, zulüm ve esarete başkaldıran yegâne savaş parlamentosudur.
Vatanın harim-i ismetine dönük saldırılara karşı topyekûn direniş kararının temerküz ettiği meşruiyet abidesidir. Sivas Kongresi’nde vücuda gelen Heyet-i Temsiliye, 23 Nisan 1920’den itibaren yetkilerini TBMM’ye devretmiştir. Bütün direniş grupları, bütün Kuva-yı Milliye teşkilatları, TBMM çatısı altında toplanmış ve millî irade somutlaşıp perçinlenmiştir. Bu büyük tarihî gelişme, o güne kadar atılan adımların ve verilen mücadelenin meşruiyetini bütün dünyaya ispat imkânı sağlamıştır.
Birinci TBMM, ezilen ve sömürülen milletlerin umut ışığı, ilham kaynağı olmuştur. Zalimlerin ye’si, mazlumların sesi olmuştur. Birinci TBMM’nin en büyük hususiyetlerinden biri de kahramanlık ve fedakârlığıdır. Bu haliyle yiğitler ve serdengeçtiler Meclisidir.
Birinci TBMM; Vatanın bütünlüğü milletin bağımsızlığı uğrunda yârden, anadan, serden geçenlerin otağıdır. Millet temsilcileri Ankara yollarına düşerken yokluğu, açlığı uykusuzluğu, ölümü ve mihneti göze alarak hareket etmişlerdir. Milletvekillerinin çoğu, uzun süre Meclisin yakınındaki bir okul binasında ikamet etmiş, öğrenci yatakhanelerindeki basit ranzalarda yatıp kalkmışlardır. Hepsi de, asker karavanasında pişenlerden fazla olmayan tabldot yemekleriyle karınlarını doyurmuştur. Hepsi de öğrencilerin okula koştuğu gibi mahrumiyetler içindeki yasama görevine koşmuştur. Bu haliyle birinci Meclis, bir yokluklar Meclisidir. İki çorabından birini; ekmeğinin, aşının yarısını ama bütün ruhunu ve varlık azmini paylaşan yüce gönüllü bir milletin eseridir. 23 Nisan 1920 günü millet temsilcilerinin toplandığı salonda bulunan kürsü, Ankaralı bir marangozun Meclise hediyesidir.
Milletvekillerinin oturacağı sıralar Ankara Muallim Mektebinden, iki petrol lambasıyla sac sobalar kahvehanelerden temin edilmiştir. Büro eşya ve malzemeleri de resmî dairelerden getirilmiştir. Ankara’nın ve ülkenin mahrumiyetlerini yüksünmeden paylaşan milletvekilleri de, maaşlarının bir kısmını millî Mücadele için harcanmak üzere Meclis hükümetine bağışlamıştır. Saygıdeğer milletvekilleri, Birinci Meclis bir millî mutabakat parlamentosudur. Ortak emel için çarpan yürekler, aynı potada buluşmuştur. Cefayla, terle sulanan; kanla yoğurulup canla mühürlenen mübarek vatan toprağında; bin yıllık kardeşlik, yeniden güncellenmiştir.
Birinci TBMM, olağanüstü şartların Meclisidir. Koşullar icabı, fevkalade yetkilerle donatılmıştır. TBMM, yasama ve yürütme yetkilerini uhdesine almıştır. Hem kanun koyucu hem hükümettir. Olağanüstü işleviyle olağanüstü işler yapmıştır. TBMM açıldıktan sonra kırk yıllık bir parlamento gibi tıkır tıkır işlemeye başlamış, kısa sürede milletin mukadderatına vaziyet etmiştir.
Evvelemirde bir taslak hazırlanarak Türkiye devletinin ilk Anayasa’sı olan Teşkilat-ı Esasiye Kanunu kabul edilmiştir. “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” Düsturu bütün hakikat ve hikmetiyle TBMM’de tecelli etmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, mukaddes bir demokrasi mabedidir. İdealist ve %90’ından fazlası iyi eğitim görmüş insanlardan oluşan demokratik bir parlamentodur. Her ne kadar Mecliste Birinci ve İkinci Gruplar arasında şiddetli tartışmalar yaşansa da hiçbiri vatan sevgilerinden ve samimiyetlerinden taviz vermemiştir. Söz konusu vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı olunca bütün farklılıklar, değişik inanç ve düşünceler bir kenara bırakılmış; yürekler ortak vurmuştur. Millî Meclisin hamuru, mayası millettendir. Anahtarı imandan, kilidi vahdettendir.
Birinci TBMM bir kararlılık ve millî ant meclisidir. Orada edilen yeminlerden asla dönülmemiştir. Top sesleri Polatlı’dan duyulurken ve Ankara bir ara tehdit altına girmişken, milletin temsilcileri katiyen kenti terk etmemişlerdir. TBMM’nin kuruluş muştusu, 23 Nisan 1920’de cihana duyurulunca, âdeta milletimizin asırlık acıları dinmiştir. Millet Meclisinin açılışıyla ufukta parlamaya başlayan bağımsızlık ışığı Ankara üzerine aksetmiştir. 20. yüzyılı kucaklayan yeni bir Türk devletinin doğum sancıları Türkiye Büyük Millet Meclisinde başlamıştır. Birinci Meclis; Anadolu’nun tapusuna sahip çıkış, Türklüğün sonsuzluk kapısından giriş hamlesidir.
Birinci TBMM demek, zafer demektir. Zafere giden yolun taşları; adım adım, safha safha büyük bir kararlılıkla döşenmiştir. Bu vesileyle geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın 23 Nisan Bayramını kutluyorum. Mübarek Ramazan ayının Türk-İslam dünyasına huzur, sükûn ve sağlık getirmesini niyaz ediyorum. Sözlerime son verirken Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, kurucu Meclisin vekillerini ve çalışanlarını, canlarını feda eden kahraman şehitlerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum. Hem bugünümüzü, hem de yarınlarımızı onlara borçluyuz. Ruhları şad olsun. 100. Yılını kutladığımız Gazi Meclisi saygı ile selamlıyorum.
————————————————————————–
İYİ PARTİ GRUP BAŞKAN VEKİLİ LÜTFÜ TÜRKKAN TBMM’DE KONUŞMASI (23.4.2020)
Konuşmasında “Sayısını bilmediğimiz Cumhurbaşkanlığı kararnameleri Meclis’i yıpratmaktadır. Ne denetim vardır ne de hesap verme.” ifadelerini kullanan Türkkan, şunları söyledi:
100 yıl önce bugün Millet Meclisi’nin önünde dualar ve tekbirlerin ardından kurbanlar kesildikten sonra Mutafa Kemal Paşa kurdeleleri keser.
Bundan 100 yıl önce 115 Milletvekili Ankara ulaşabildi. İşte o gün esir yaşamaktansa vatan sevdası için ölümü göze alanlar meclisin ilk oturumunu gerçekleştirdi.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e göre Meclis bir nazariye değil bir hakikattir. Hiçbir zaman Meclis’i ortadan kaldırmayı tek adam rejimi kurmayı düşünmemiş, hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir düsturundan vazgeçmemiştir.
Demokrasiden beklediğimiz bütün çareler bütün sorunların bu Meclis’in çatısı altında çözülmesi ile mümkündür. Bugünkü demokrasimizin kalitesine ne pahasına olursa olsun güçlendirmek zorundayız bunun yolu da parlamenter sistemden geçer.
Kurulduğu günden beri ülkemizin kaderine yön veren meclisimizin yetkilerini daraltacak başka hiçbir güç olmamalıdır. Parlamentonun yetkileri kısıtlandıkça demokrasi zemininden uzaklaşılmakta ve bu da sistemin bozulmasına neden olmaktadır.
Muhalefeti dışlama çabaları gün geçtikçe artmaktadır. Meclisimizin yetkilerini budamak yerine eskisinden daha güçlü ve yetkin hale getirmeliyiz.
Bugün Meclis, yetkileri elinden alınmış bir Meclis haline getirilmek istenmektedir. Sayısını bilmediğimiz Cumhurbaşkanlığı kararnameleri Meclis’i yıpratmaktadır. Ne denetim vardır ne de hesap verme.
Bulunduğumuz coğrafya her zamankinden daha tehlikeli hale gelmişken, hiçbir tek kişinin bir ülkeyi yönetmesi doğru bir şey değildir. İvedilikle güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş sağlanmalıdır.
———————————————————————
TİP GENEL BAŞKANI ERKAN BAŞ’IN TBMM’DE YAPTIĞI 23 NİSAN KONUŞMASI
Hâkimiyet, bugün bile sarayından çıkıp gelmeye tenezzül etmeyen tek adamındır
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Meclis’in 100. açılış yıl dönümü vesilesiyle Meclis’te 23.4.2020 tarihinde yaptığı konuşmada, “Saray Rejiminde hâkimiyet, bugün bile sarayından çıkıp, buraya gelmeye tenezzül etmeyen tek adamındır” ifadelerini kullandı.”
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Meclis’in 100. açılış yıl dönümü vesilesiyle Meclis’te yaptığı konuşmada, “Bugün Türkiye’de bir Saray Rejimi hâkimdir. Saray Rejiminde hâkimiyet, bugün bile Saray’ından çıkıp, buraya gelmeye tenezzül etmeyen tek adamındır” ifadelerini kullandı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) Açılışının 100. Yıl Dönümü Genel Kurul Özel Birleşiminde konuşan Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Erkan Baş, partisi adına emperyalist işgale ve saltanat düzenine karşı, halkın birleşik mücadelesini temsil eden TBMM’nin 100. kuruluş yıl dönümü kutladı.
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir yazısı dekor olsun diye konulmadı”
Konuşmasına kürsünün arkasında bulunan “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazısını hatırlatarak başlayan Baş, “Bu yazı oraya dekor olsun diye, görmeden, okumadan gelip geçelim diye konulmadı. 100. yıl kutlamalarında bu yazı üzerine konuşalım ve tartışalım istiyoruz” diyerek, Türkiye’deki mevcut durumun yazıdan farklı olduğunun altını çizdi.
“Saray Rejiminde hâkimiyet, bugün bile sarayından çıkıp buraya gelmeye tenezzül etmeyen tek adamındır”
“Bugün Türkiye’de bir Saray Rejimi hâkimdir. Saray Rejiminde hâkimiyet, bugün bile Saray’ından çıkıp, buraya gelmeye tenezzül etmeyen tek adamındır.
Bugün hakimiyet salgında bile üç kuruş yevmiye için inşaatta çalışmaya devam edip, hayatını kaybeden işçi Hasan’ın değil, çıkarlarını korumak için seferber olduğunuz, vergi borçlarını sildiğiniz beşli müteahhit çetesindedir.
Hâkimiyet, günde 14 saat tek maskeyle hastanenin dört bir yanını temizlemeye devam eden asgari ücretlinin, hasta bakıcıların, hemşirelerin, doktorların değil hasta garantili hastane ihalesi verdiğiniz patronlarınındır.
Ambulansı devlet malı görüp çizmesiyle kirletmeye çekinen, salgın günlerinde bile göçükte can veren maden işçisinin değil hâkimiyet, Saray’dan aldığı güçle madenci ailesine tekme atma cüretini gösteren o haindedir.
Egemenlik, taşıma suyla hijyen sağlamaya çalışan, kanalizasyon sistemi olmayan çadır alanlarında yevmiye için sağlığını tehlikeye atan tarım işçisinin değil, ‘Korona’da Türkiye’de sebze meyve ihracatı arttı’ utanmaz haberini yapan gazete patronlarındadır.
Açım diyen yurttaşa ‘geber’ diyen bürokratta hâkimiyet.
‘Beni düzeniniz öldürür’ diyen TIR şoförünü gözaltına aldıranlarda hâkimiyet.
Hapisten çıkardığınız mafya artıkları, çeteci bozuntularında hâkimiyet. Bunları hapishaneden çıkarırken seçilmiş milletvekillerine, belediye başkanlarına hapis cezası verenlerde hâkimiyet.
Ez cümle saray rejiminde egemenlik, sayısı 70 milyonu bulan yoksulluk sınırındaki halkın değil, halkın sırtından varlıkları trilyon dolarları bulan asalakların, bir avuç parazit patronundur hâkimiyet.”
“Çocukların yapamadığı bayram”
23 Nisan’ın ayrıca Çocuk Bayramı olduğunu da hatırlatan Baş, AKP sıralarına dönerek “Sayenizde çocuklarımızın yaşayamadığı bir bayram diyelim” dedi. Ülkede 20 milyon çocuğun olduğunu söyleyen Baş, TÜİK’e göre 750 bin, gerçekte ise 2 milyon çocuk işçinin olduğunu vurguladı. “Ne yapıyor bu çocuklar?” diye soran Baş, “Hani hastalık kol gezerken, ‘20 yaşından küçükler sokağa çıkmasın kararı alınırken’ ama ‘işçi çocuklar gitsin merdiven altı atölyelerde, tarımda, sanayide, hamaliyede çalışmaya devam etsin’ dediğiniz çocukların bayramı” ifadelerini kullandı.
“Çocuklara nasıl bir gelecek sunuyoruz”
“‘Bu çocuklar büyüyünce ne olacaklar?’ diye sormamız gerekmiyor mu? Nasıl bir gelecek sunuyoruz çocuklarımıza? 15-24 yaş grubunu içeren her 4 gençten biri işsiz olduğu bir gelecek sunuyoruz. Eğitime devam edenler eğer annelerinin, babalarının parası varsa kolejlere gidebiliyorlar. Parası yoksa yapabileceği tek şey, imam hatibe gitmek. Çünkü devr-i iktidarınızda 18 senede 16 kere eğitim sistemini değiştiren bir düzen kuruldu. Bu, çocuklara ne verebilir ki?
Birinci soru, ‘Egemenlik gerçekten halkın mı?’ demiştim, ikinci soru ise çocuklar bu şartlar altında neyin bayramını kutlayacak? Ulusal Egemenlik Bayramı hediyesi olan çocuklarımızın günü kutlu olsun, onlara çocukluklarını bayram tadında geçirebilecekleri bir gelecek sözümüz olsun.
“Halkın vekillerinin görevi, halkın mücadelesinin en önünde olmaktır”
Sözlerinin devamında AKP’li vekillere seslenen Baş, şunları kaydetti:
“Eğer egemenlik halkınsa, burada oy kullanırken Saray’dan gelen talimat doğrultusunda değil, bizi seçen halk lehine kalkmalı o eller. Eğer egemenlik halkınsa işçiler, emekçiler sokağa çıkmak zorundayken, sokağa çıkma yasağında bile özel izinle çalıştırılırken, Meclis tatile çıkmamalı. Halkın vekillerinin görevi, halkını korumak, halkın mücadelesinin en önünde olmaktır.”
“Söz çocuklar, yarınlar bizim olacak”
Konuşmasının sonunda yurttaşlara seslenen Baş, 23 Nisan’ın bir kutlama günü değil, bugün bir mücadele günü olduğunu vurguladı. Baş, yetkileri elinden alınmasına rağmen Meclis’in de halkın mücadelesinin bir alanı olduğun altını çizdi.
Baş, şöyle konuştu:
“100. yılı kutlamayı hak etmek için, egemenliğin Saray’dan alınıp yeniden halkın eline verilmesi gerekir. Bugün 23 Nisan 2020 ve bu da bizim halkımıza 100. yıl sözümüz olsun; söz kardeşlerim, emekçi halkın hâkimiyetini mutlaka kazanacağız. Söz çocuklar, size bir bayram gününü bile çok görenlere bakmayın, sizin için mücadele ediyoruz. Tüm dünya çocukların olacak, yarınlar çocukların olacak, yarınlar mücadele edenlerin olacak, yarınlar bizim olacak!”
——————————————————————————
DEMOKRAT PARTİ GENEL BAŞKANI GÜLTEKİN UYSAL’IN 23 NİSAN KONUŞMASI
Demokrat Parti Genel Başkanı, Afyonkarahisar Milletvekili Gültekin Uysal da TBMM’nin 100. yılına tanıklık etmenin onur olduğunu belirterek,
“TBMM, hürriyetçi demokratik sistemin kalbidir. TBMM her şeyin açıkça, herkesin gözü önünde cereyan etmesinin teminatıdır. TBMM, hakların, hürriyetlerin bekçisidir. İşte 100. yılında bugün, TBMM’de tüm üyelere, Meclisin varlığının kaim olması için tüm haklarına öncelikle sahip çıkma yükümlülüğü düşmüştür. Bunun için ise yüzyıl önceki kurucu ruhun yeniden icra etmesi gerekmektedir.” ifadelerini kullandı
BBP GENEL BAŞKANI MUSTAFA DESTİCİ’NİN 23 NİSAN KONUŞMASI (23.4.2020)
TBMM’nin açılışının 100. Yılı
Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici”nin TBMM’nin 23 Nisan 1920’de açılışının 100. Yılı nedeniyle yayınladığı mesaj ve 23 Nisan 2020’de TBMM Özel oturumunda yaptığı konuşma;
Genel Başkan Mustafa Destici, “Milletin Meclisi güçlü olursa millet güçlü olur, devlet güçlü olur.” dedi.
Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nı kaybetmesi, savaşın galibi olan batılı devletler tarafından, -onlar için- 800 yılı aşkın süredir devam eden Şark Meselesinin sona erdiği anlamına geliyordu.
Paylaştıkları Anadolu topraklarında, artık, Türklerin varlıklarını devam ettiremeyeceğini düşünüyorlardı.
Mustafa Kemal Paşa’nın da Erzurum mebusu olarak üyesi olduğu, ancak Anadolu’da Milli Mücadele’yi teşkilatlandırdığı için fiilen katılamadığı son Osmanlı Meclis-i Mebusan Meclisi, 28 Ocak 1920’de Misak-ı Milli’yi kabul etti. Bu karar 17 Şubat 1920’de tüm dünyaya ilan edildi.
İtilaf Devletleri, bu gelişme üzerine, 16 Mart 1920’de İstanbul’u işgal ettiler. Bir İngiliz askeri birliği, Meclis’i basarak Rauf Bey’in de içinde olduğu bazı milletvekillerini tutukladılar. Bunun üzerine 18 Mart 1920’de toplanan mebuslar, Meclis-i Mebusan’ı süresiz tatil edip Ankara’da toplanma kararı verdiler.
Erzurum Mebusu ve Heyet-i Temsiliye Reisi Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’un işgalinden üç gün sonra, 19 Mart 1920’de bir genelge yayınlayarak Meclis’in Ankara’da açılması için davette bulundu.
Aynı davet Osmanlı Meclis-i Mebusan Reisi Celaleddin Arif tarafından da yapıldı.
21 Nisan 1920’de, Heyet-i Temsiliye Reisi Mustafa Kemal Paşa imzasıyla, kolordulara, valiliklere, Müdafaa-i Hukuk Heyetlerine ve belediye başkanlılarına “çok acele” kaydıyla şu telgraf çekildi:
“… Yüce Allah’ın lütfuyla 23 Nisan Cuma günü, Cuma namazından sonra, Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılacaktır…”
Meclis-i Mebusan üyelerinin tamamına yakını Büyük Millet Meclisi’ne katıldı.
Hacı Bayram Camii’nde Cuma namazından sonra, toplanan muhteşem kalabalık, tekbirlerle Meclis’e yürüdü.
Hacı Bayram Veli’nin, üzerinde ayetler bulunan sancağı, bir rahlede taşınan Kur’an-ı Kerim ve Saka-ı Şerif, topluluğun önünde yer aldı.
Fehmi Hoca tarafından yüksek sesle okunan Hatim Duasından sonra, Büyük Millet Meclisi, Mustafa Kemal Paşa tarafından kurdele keserek açıldı.
Kürsüye Hacı Bayram Veli’nin sancağı dikildi, Kur’an-Kerim ve Sakal-ı Şerif kürsüye konuldu.
Büyük Millet Meclisi’nin göreve, Meclis’i Mebusan’ın gündeminde yer alan Ağnam Vergisi’ni görüşerek başladı ve ilk kararı bu oldu.
Bu tarihi gerçeğin ışığında, Büyük Millet Meclisi’nin, bir yönüyle, hem Meclis-i Mebusan’ın devamı hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olduğunu söyleyebiliriz.
Meclis’imiz, 24 Nisan 1920 tarihinde yaptığı ikinci toplantısında, Mustafa Kemal Paşa’yı Meclis Başkanlığına seçti.
Meclis’imizin adı, ilk kez, 8 Şubat 1921’de yayınlanan Bakanlar Kurulu Kararnamesinde “Türkiye Büyük Milet Meclisi” olarak yer alarak, bu şekliyle resmiyet kazandı.
Mustafa Kemal Paşa’nın Türkiye Büyük Milet Meclisi başkanlığı, Cumhurbaşkanı seçildiği 29 Ekim 1923 tarihine kadar devam etti.
Bugün Türkiye Büyük Milet Meclisi’nin açılışının yüzüncü yılını kutluyoruz.
Kaybettiğimiz 1. Dünya Savaşı’nın galiplerinin işgal ettiği vatan topraklarında, milletimizin kurtuluş ve var olma mücadelesini yöneten, yokluk içinde, sadece Allah’a ve milletine sırtını dayayarak verdiği savaşta, yurdun her karış toprağını düşmandan temizleyerek zafer kazanan bir Meclis’e sahibiz.
Son 70 yılında “hasta adam” olarak anılan bir imparatorluğun yıkılışının ardından, devlet kuran, cumhuriyet ilan eden, onun enkazı üzerinde, bağımsız, hür, çağdaş, güçlü bir devlet, ekonomi ve toplum inşa eden bir Meclis’e sahibiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu yönüyle hem Türk tarihinde, hem de dünya tarihinde çok önemli ve özel bir yer tutar.
Türk Milleti, Meclis’iyle gurur duyuyor.
Onun geçmişte neleri başardığını ve gelecekte neleri başarabileceğini biliyor.
Evet, eksiklerimiz var. Bu eksikler konusunda, milletimizde zaman zaman gözlemlediğimiz, Meclis’imize yönelik sitemlerini de yine milletimizin, mazisine bakarak duyduğu, Meclis’ine yönelik sevgisine, ona atfettiği olağanüstü güce ve ondan beklentilerinin büyüklüğüne bağlıyorum.
Neye sahip olduğumuzu, sahip olduklarımızın değerlerini, özellikle onları kaybetmeden bilmemiz çok önemli.
Elbette eksilerimiz var, eksilerimizi, daha iyi işleyen, daha sağlam gelenek ve teamüllere sahip bir demokrasiyle, yine demokratik kuralların içinde ve milletimizle birlikte gidereceğiz.
Dünya üzerinde, diğerlerine göre daha güçlü, daha müreffeh, insanlarının daha mutlu olduğu ülkeler, zengin yer altı ve yer üstü kaynakları olanlar değil.
Daha güçlü, daha müreffeh, insanlarının daha mutlu olduğu bir ülke haline, daha fazla demokrasiyle, demokrasi geleneğimizi daha da güçlendirerek, insan hak ve hürriyetlerinde daha çok aşama kaydederek gelecek; hedeflerimizi elbette daha çok çalışarak ve birbirimize, değerlerimize daha çok sarılarak gerçekleştireceğiz. Bu gerçeği hiç unutmamalı, bu istikamette çalışmalı ve potansiyelimize, milletimize, kendimize daha çok güvenmeliyiz.
Hepimiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin daha güçlü olmasını, milletimizin, ancak devleti güçlü olursa yarınlara güvenle bakacağının farkındayız.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, devletimizin en önemli kurumlarından biridir.
Gerektiğinde devletin aklı, gerektiğinde vicdanı, gerektiğinde şefkat gösteren, gerektiğinde kılıç tutan eli, milletin zırhı, iradesi, bizatihi milletin kendisidir.
Geçmişten bugüne yaşadıklarımızı hatırladığımızda, içeride ve dışarıda, Türk Milleti’ne, Türk devletine düşmanlık eden herkesin ilk hedefi hep Türkiye Büyük Milet Meclisi olmuştur. Milletimize yönelik bir harekâtın planlandığının ilk işareti hep Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin itibarsızlaştırılması gayretleriyle başlar. Bu cumhuriyet henüz kurulmadan, Milli Mücadele devam ederken de böyleydi, en son 15 Temmuz ihanetinde de böyle oldu.
Meclis’in itibarı, milletin itibarıdır.
Milletin Meclisi güçlü olursa millet güçlü olur, devlet güçlü olur.
Bu inanç ve düşüncelerle, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşunun 100. Yılını ve milletimizin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyorum.
——————————————————————————-
DEVA PARTİSİ MUSTAFA YENEROĞLU, 23 NİSAN 2020 KONUŞMASI
DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı ve İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, Meclis’in 100. yılındaki özel oturumda yaptığı konuşmada, savaş şartlarında faaliyetini yürüten birinci Meclis ve günümüzü karşılaştırdı. 100 yılda çok daha ileriye gidilmiş olması gerektiğini belirten Yeneroğlu, “Bırakın istişareyi, milletimizin yarısından fazlasının oyunu alan belediye başkanlarımızı terör örgütleriyle ilişkilendirebilecek hazin bir haldeyiz” dedi.
Yasama yetkisinin asli, devredilemez ve kesintiye uğratılamaz olduğunu hatırlatan Yeneroğlu, Koronavirüs salgınına karşı alınan tedbirlerle temel hak ve özgürlüklerin kısıtlandığını, bu şartlarda Meclis’in tatil edilmesinin kabul edilemez olduğunu ifade etti.
Yeneroğlu, “Çuval kanun paketleriyle yasama yetkisinin işlevsizleştirilmesinden, anayasaya aykırı kanunların meclisten geçirilmesinden, ülkemizin kararnameler – son dönemde ise genelgeler ile yönetilmesinden ve sonsuz adaletsizliklerden dolayı üzüntü duyuyorum” dedi.
Parti temsilcilerinin konuşmalarının ardından yayını kesen TRT’yi de eleştiren Yeneroğlu’nun Meclis Özel oturumunda yaptığı konuşma şu şekilde:
“Saygıdeğer Başkan, çok kıymetli milletvekilleri, değerli bakanlarımız, televizyonları başında bizleri izleyen saygıdeğer vatandaşlarımız, milli iradenin temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 100. yılını anmak ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutlamak üzere bir araya geldiğimiz bu özel oturumda, DEVA Partisi adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
23 Nisan 1920’de büyük bir sorumluluk bilinciyle açılan, çatısı altında gururla bulunduğumuz Yüce Meclis; istiklal için, hürriyetler için verilen müstesna mücadelenin çıkış noktasıdır.
Milletin ve vatanın zor günlerinde, yurdumuzun dört bir yanından gelen, farklı görüşlerin bir arada, omuz omuza verdiği bu mücadeleye önderlik eden başta Mustafa Kemal Atatürk’ü, Birinci Meclisin her bir üyesini ve aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.
Sayın Milletvekilleri, Birinci meclisin kürsüsünün arkasında ‘Onların işleri istişare iledir’ ayeti asılıydı. Kurtuluş Savaşı’nın en zor zamanlarında, temel hak ve hürriyetlerin ihlaline ve kanun hakimiyetinin tesis edilmemesine dair ağır eleştiriler yapılabiliyordu. Bugün, 100 yıl sonra çok daha ilerde olmamız gerekirken bırakın istişareyi, milletimizin yarısından fazlasının oyunu alan belediye başkanlarımızı terör örgütleriyle ilişkilendirebilecek hazin bir haldeyiz.
“Bugün meclise onay makamı olarak dahi ihtiyaç duymayanlar var”
İlk Meclisin Mersin mebusu Selahattin Bey “şahıs hakimiyeti yerine kanun hakimiyeti” ilkesinin önemini vurgulayarak “Yüce meclis görüşme ve tartışma makamıdır, onay makamı değildir. Meclisin şahsına hürmet edilmelidir.” diyordu. Bugün meclise onay makamı olarak dahi ihtiyaç duymayanlar var. Koronavirüs nedeniyle alınan birçok tedbir kararının temel hakları sınırlandırdığı açıkken ve bu sınırlamalara yasal zemin hazırlamak zorunlu iken, bu durumda dahi meclisin çalıştırılmaması nasıl izah edilebilir?
“Yasama yetkisi aslidir, devredilemez ve hiçbir şekilde kesintiye uğratılamaz”
Değerli Milletvekilleri, unutmayalım ki, yasama yetkisi; aslidir, devredilemez ve hiçbir şekilde kesintiye uğratılamaz. Bu sebeple meclisin çalışmalarına ara verilmesini kesinlikle reddediyorum. Bu denli önemli kanun tekliflerinin aynı günde komisyondan geçirilip genel kurula getirilmesinden, çuval kanun paketleriyle yasama yetkisinin işlevsizleştirilmesinden, anayasaya aykırı kanunların meclisten geçirilmesinden, ülkemizin kararnameler – son dönemde ise genelgeler ile yönetilmesinden ve sonsuz adaletsizliklerden dolayı üzüntü duyuyorum.
Değerli Milletvekilleri, çocuklarımıza kısır çekişmelerin hâkim olduğu, hukukun ayaklar altına alındığı topallayan bir meclis, topallayan bir demokrasi bırakmamalıyız. Bugün milletvekili olarak birlikte görev yaptığımız tüm arkadaşlarımızı yüz yıl önce birinci meclisle nasıl başladığımızı, yüz yıl sonra nerede olduğumuzu, önümüzdeki yüzyılda çocuklarımıza nasıl bir Meclis hediye edeceğimizi düşünmeye ve meclisi yeniden sistemin merkezine oturtmak için birlikte mücadele etmeye davet ediyorum. Bu duygularla herkesin Bayramını kutluyor, kurucu meclisimizin bizlere emanetini, çocuklarımıza en iyi şekilde teslim edeceğimize olan umudumla, herkese saygılarımı sunuyorum.
“Yayını kesen TRT’yi de milletimizin takdirine bırakıyorum”
Siyasi parti temsilcilerinin konuşmalarından sonra yayını kesen TRT’yi de milletimizin takdirine bırakıyorum. Son olarak; bu gece başlayacak olan Ramazan ayının ülkemiz, milletimiz, İslam alemi ve insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Teşekkür ediyorum.”
SAADET PARTİSİ KONYA MİLLETVEKİLİ ABDULKADİR KARADUMAN KONUŞMASI
Saadet Partisi Konya Milletvekili Abdulkadir Karaduman, millet egemenliğini idrak etmenin, gücü, çoğunluğu, imtiyaz ve menfaati bir hak sebebi olarak görmeyi değil, hakkı ve adaleti herkes için ve her koşulda üstün tutmayı gerektirdiğini söyledi.
Saadet Partisi 23 Nisan Açıklaması
Bu tarihlerden ilki olan 23 Nisan, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, TBMM’nin açılışının 100. yıl dönümüdür.
Bu vesile ile bu tarihi süreçte bazı önemli hususlara dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Ülkemiz 1.Dünya Savaşı’nı yaşamış ve bu savaşın yıkıcı etkileri ile karşı karşıya kalmış, akabinde Osmanlı Devleti tarih sahnesinden silinmiştir. Arkasından Küresel Emperyalizm bu coğrafya üzerindeki emellerini gerçekleştirme fırsatı yakalayarak, başta Anadolu olmak üzere Osmanlı coğrafyasının tamamını işgal etmiştir.
Bunun yanı sıra böylesine karanlık bir tabloya 1. Dünya Savaşı’nın sonlarında İspanyol Gribi gibi bir salgın eklenmiş, bugünlere benzer bir durum ortaya çıkmış ve birçok insan hayatını kaybetmiştir.
İşte bu atmosferde “ya istiklal ya ölüm” iştiyakı ve azmiyle aziz milletimiz Kurtuluş Savaşı’nı başlatmış ve bu savaşı zaferle neticelendirmiştir.
Erzurum ve Sivas Kongreleri’nin hemen ardından, bu karanlık tabloyu parçalayıp ülkemizi aydınlığa çıkarmak için verilen mücadelenin merkezi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, tam bir asır evvel bugün açılmıştır.
İşgalcilerin silah gücü ve siyasal avantajları karşısında, kendi bağımsızlık mücadelesini başlatmakta tereddüt etmeyen, inanç, karar, azim ve fedakârlık timsali olan bu insanlar, Büyük Millet Meclisi’ni kurarak, Milli Mücadele’nin mihenk taşı haline getirmişlerdir.
İnanıyorum ki, 23 Nisan 1920 ruhu ile bu ülke bugün de aydınlık günlere en kısa zamanda kavuşacak, birlik ve beraberlik içerisinde, içinde bulunduğumuz krizleri tek tek aşacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle aziz milletimizin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı tebrik ediyor, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Milli Mücadele’nin bütün kahramanlarını minnet ve şükranla anıyorum.
Tüm konuşmaları derleyen: Bekir Metin, 25.4.2020