Yazı Dizisi 3. Uluslararası Sağlık Örgütlenmeleri
Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü Gerçeği
İnsanlık tarihi boyunca ortaya çıkan salgın hastalıklar ve salgını yok etmek için bulunan aşılar. Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti’nde Aşının Tarihçesi; Sağlık, Tıp ve Eğitim alanındaki misyonerlik faaliyetleri kapsamında Truman Doktrini, Marshall Planı ile Rockefeller Vakfı’nın yardım ve yatırımlar; Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü ve Okulu’nun kapatılmasının perde arkası? Hıfzıssıhha’yı (Aşı Üretim Merkezlerini) kapatanlar Covid-19 Salgını çıktığında pişman oldular mı? Hıfzıssıhha’nın kapatılması konusunda bu kurumun eski yöneticileri, dönemin Sağlık Bakanlığı Üst Düzey Yöneticileri ile Türk halkı ne düşünüyor, neler söylüyor? Hepsi bu yazı dizisinde…
Yazı Dizisi 3. Uluslararası Sağlık Örgütlenmeleri
“Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü ve Mektebi Gerçeği” başlıklı yazı dizisinin ana amacı; Osmanlı İmparatorluğu’nun son 100 yılı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin 100 yılı yani 200 yıllık geçmişimizde “hıfzıssıhha nedir, ne anlama kullanılır ve bu tarihi süreçte salgın hastalıklarla mücadele ve uluslararası sağlık ilişkileri” ele alınarak günümüze ışık tutmak ve geleceğe vizyon çizmektir. Bu nedenle yazı dizisinin 3. bölümünde konuya ilişkin 18. yüzyılda yaşanan gerçekleri ortaya koymaya çalışacağım.
Halk Sağlığı Alanında Uluslararası İşbirliği Başlıyor (1)
Geçmiş yüzyıllardan 18 yüzyıla kadar süren salgın hastalıklar tüm Dünyayı etkileyen en önemli sağlık sorunlarının başında yer almaktaydı. Bu süreçte çeşitli imparatorluklar ve Devletler salgın hastalıklarla mücadelede kendilerine özgü yöntemlerle mücadele etmiş ancak salgınların üstesinden gelememişlerdir. Bu nedenle Dünya ölçeğinde işbirliği yapmak ve ortak çalışmalar yapmanın şart olduğunu görmüşlerdir.
19. yüzyılın ortalarında buharın kullanılması ile başlayan Sanayi Devrimi ile birlikte kentlere göç eden yoksul insanlar çevre sağlığının çok bozuk olduğu koşullarda çalışmakta ve yaşamlarını sürdürmekteydiler. Uzun çalışma saatleri, kötü beslenme, kalabalık ve sağlıksız koşullarda yaşama, kolera ve veba gibi hastalıklara ortam hazırlıyordu. Salgınların yayılmasını hazırlayan diğer olguların yanı sıra buharlı gemilerin, demiryollarının ve yolların gelişmesi ile ulaşım hem hızlanmış hem de işleri kolaylaştırmıştı. Bu durum ticareti olumlu etkilemekle birlikte koleranın ülkeler arasında yayılmasını çabuklaştırmıştır.
Uluslararası ticarette kullanılan buharlı gemiler ve demiryolları yalnız ticarî ürünlerin değil, hastalıkların da bir ülkeden diğer ülkeye, hatta bir kıtadan başka bir kıtaya taşınmasına neden olmuştur.
Halk sağlığı alanında uluslararası işbirliği, 1800’lü yıllarda Avrupa’yı etkileyen salgın hastalıklara karşı Devletlerce uygulanacak tedbirlerin belirlenmesi ihtiyacından doğmuştur. Söz konusu işbirliğinde sürekliliği ve programların eşgüdümünü sağlamak üzere tarihsel süreçte çeşitli uluslararası kurumlar oluşturulmuştur.
Avrupa’da 1830’lu yıllarda kolera salgını başlamıştı. Hindistan’da kaynaklanan salgın 1831 yılında İngiltere’nin doğu kıyılarına ulaşmış, daha sonra Almanya ve 1832’de Fransa Paris’te 7 ayda nüfusun % 2,5’nun ölümüne neden olmuştur. 20 yıl boyunca Avrupa’yı kasıp kavuran kolera salgını, korku yaratmakla kalmamış, salgınların nedenleri konularında da çeşitli söylemlere yol açmıştı (2).
19. yüzyılda kolera salgınının görüldüğü dönemlere bakıldığında, 1817-1823, 1829-1851, 1852-1859, 1863-1879, 1881-1896 ve 1899-1923 yılları arasında olmak üzere altı büyük pandemi yapmıştır. Bu süreçte Fransa, İngiltere, Rusya ve Almanya başta olmak üzere Avrupa kıtasında patlak veren kolera salgınlarından dolayı çok sayıda insan hayatını kaybetmiştir.
Halk sağlığı ile ilgili olarak 18 yüzyılda, özellikle kolera konusunda araştırmalar yapılmışsa da uluslararası işbirliği alanında konuya ilişkin temaslar 1851 yılında başlamıştır
Uluslararası Sağlık Konferansları ve Sağlık Örgütlenmeleri
Osmanlı topraklarında ilk kez 1822’de görülen kolera, ticari münasebetler, göçler, savaşlar ve hac yoluyla yayılma imkânı bulmuştur. 19. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren küresel bir tehdit halini alarak, Osmanlı gündelik hayatını uzun süre olumsuz yönde etkileyen hastalıklardan biri olmuştur.
1839 yılında, Padişah Abdülmecid’in onayı ile veba salgınına karşı karantina önlemleri alınması amacıyla Akdeniz Bölgesinde İstanbul Üst Sağlık Konseyi (Council Superiur de Sante de Constantinople) kurulmuştur. Bu Konsey’e bağlı olarak Osmanlı İmparatorluğu’na dağılmış 63 Sağlık Bürosu vardır. Bu sağlık büroları kendi bölgelerinde karantina kurallarının uygulanmasını denetliyor ve Konsey’e haftalık raporlar hazırlıyorlardı.
İstanbul Konseyi dışında aynı amaçla 1840’ta Tanca Sağlık Konseyi, 1843’de İskenderiye’de kurulan Mısır Karantina Konseyi ve 1867’de Tahran Sağlık Konseyi bunlar arasındadır. Avrupa’da 1856 yılında kurulan Tuna Avrupa Komisyonu’nun da kendi görev alanı içerisinde, halk sağlığına sınırlı ölçüde birtakım faaliyetleri olmuştur.
1851 yılının Temmuz ayında Paris’te toplanan Birinci Uluslararası Sağlık Konferansı sırasında hazırlanan 137 Maddelik “Uluslararası Sağlık Tüzüğü” yıllar sonra yürürlüğe girmiş (3), 8 Nisan 1948 yılında kurulan Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ile Uluslararası Sağlık Tüzüğü’nün organizasyonu, koordinasyonu ve dünya ölçeğinde uygulanması DSÖ’ne verilmiştir. Bu çok önemlidir ve halen yürürlükte olan Tüzük’ün 171 yıllık bir geçmişi vardır.
19. yüzyılın sonuna kadar 11 ülkede 12 Uluslararası Sağlık Konferansı düzenlenmiştir. Bu konferansların üçüncüsü 1866’da İstanbul’ da, ABD’nin ilk kez katıldığı beşinci konferans ise 1881’de Washington’da gerçekleştirilmiştir. 3. Uluslararası Sağlık Konferansı 1866 yılında Padişah Abdülaziz (1861-1976) döneminde İstanbul’da düzenlenmiştir.
Halk sağlığı konusunda sadece kolerayla sınırlı kalmak üzere, 1892’de Venedik’ te toplanan 7. Uluslararası Sağlık Konferansında kabul edilerek yürürlüğe giren ilk uluslararası sağlık sözleşmesi olmuştur. Sözleşmenin ana amacı Süveyş Kanalını kullanarak Avrupa’ya gelen gemilerle taşındığı belirlenen salgın hastalıklara neden olan koleranın önlenmesidir (7). 1893’te Almanya Dresden, 1894 Paris ve 1897’de Venedik Uluslararası Sağlık Konferanslarında da kolera ve veba hastalıklarını konu alan kapsamı sınırlı sözleşmeler kabul edilmiştir (4).
Konferanslarda tartışılan konular genellikle sarıhumma, veba ve koleranın etiyolojisi ve kontrolü idi. Kolera en çok korkulan hastalık ve pek çok toplantının tek konusu olmuştur. 19. yüzyıl boyunca yapılan uluslararası sağlık konferanslarında iki görüşün oluştuğu görülmektedir:
- Avrupa’yı kolera, veba gibi tehlikeli hastalıklara karşı korumak,
- Ticaret ve ulaşımda bulaşıcı hastalıkların neden olduğu engelleri ortadan kaldırmaktır.
Burada kuruluş ve amaçları açısından benzerlikleri nedeniyle dünyanın diğer bir kıtasındaki, Amerika’daki, bir halk sağlığı örgütünden bahsetmek yerinde olacaktır. 1902 yılında ticari ve kültürel amaçlarla oluşturulan ve merkezi Washington’da olan Tüm Amerika Birliği isimli kuruluş içinde personeli ABD tarafından sağlanan bir Uluslararası Sağlık Bürosu kurulmuştur. 1923 yılından itibaren Pan Amerikan Sağlık Örgütüne (PAHO) dönüşerek Amerika’daki salgın hastalıklara ilişkin bilgilerin ve sağlıkla ilgili verilerin Devletlerarasında paylaşımını teşvik etmek, salgın hastalıklarla mücadelede üye Devletlere yardım sağlamak amacı vardı. Pan Amerikan Sağlık Örgütü ile Dünya Sağlık Örgütü arasında 24 Mayıs 1949’da imzalanan Anlaşma ile PAHO, DSÖ’nün Bölge Ofislerinden biri hâline gelmiştir.
1903 yılında 11. Uluslararası Sağlık Konferansı Paris’te toplanmıştır. Bu konferansın en önemli özelliklerinden biri daha önceki konferanslarda kabul edilen kapsamı sınırlı dört ayrı anlaşmanın/sözleşmenin gözden geçirilerek birleştirilmesi ve sonucunda hem koleraya hem de vebaya ilişkin hükümleri kapsayan “Uluslararası Sağlık Sözleşmesi’nin” kabulüdür (5). Bu sözleşme günümüzdeki Uluslararası Sağlık Tüzüğü’nün kökeni olarak kabul edilmektedir (6). Bu Sözleşme ile sürdürülebilir bir uluslararası sağlık ofisi kurulması sağlanmıştır. Daha sonra 1912, 1926 ve son olarak 1938 yıllarında Paris’te toplanan Konferanslarda, 1903 tarihli 11. Uluslararası Sağlık Konferansında imzalanan Sözleşmede bazı değişiklikler yapılmış ve özellikle çiçek ve tifo hastalıklarına karşı önlemler de Sözleşmenin kapsamına içine alınmıştır (7).
İtalya’nın Roma kentinde 1907 yılında 9’u Avrupa ülkelerinden 12 üye bir anlaşma imzalayarak, merkezi Paris’ te olan Uluslararası Halk Sağlığı Bürosu (L’Office İnternational D’hygiène Publique – OIHP) kurulmuştur (8). Bu Büro, üye ülkelerin teknik uzmanlardan oluşturuldu ve yılda en az iki kez toplanan bir komite tarafından yönetilmiştir. Yönetim Komitesi tam süre çalışan bir başkan ve genel sekreter seçerek görevini sürdürmüştür. Büro’nun resmi dili Fransızca olup, aylık bir bülten çıkarmıştır. Bütçesi ise üyelerin katkıları ile sağlanmıştır.
Bu merkezin görevi, katılımcı ülkelere başta enfeksiyon hastalıkları olmak üzere halk sağlığı konusunda genel bilgi vermektir. Ama bu arada merkez diplomatik yönelimini de korumalıydı (nitekim çoğunlukla alınan bir kararda, merkezin başına yalnızca doktorların getirilmesine karşı çıkılıyordu). Sonuçta, başta sarı humma, kolera, sıtma ve verem olmak üzere belli başlı enfeksiyon hastalıklarının kontrolünde ilerleme sağlanmıştır. Sürdürülen etkinliklerin kapsadığı alanlar arasında, gıda maddeleri güvenliği, hastane yapımı ve yönetimi, okul sağlığı ve sınai hijyenin yanı sıra, 1909 yılından başlayarak biyolojik standardizasyon da yer almaktaydı (9).
Uluslararası Halk Sağlığı Bürosu, 1914 yılına kadar çalışmalarını düzenli olarak sürdürmüştür. Evrensel düzeyde sürekli olarak faaliyette bulunmak üzere kurulan ilk uluslararası sağlık örgütü faaliyetini 40 yıl boyunca sürdürmüş ve bu arada üye devlet sayısı 59’a ulaşmıştır (1). Kolera, veba, sarıhumma gibi hastalıklar dışında tüberküloz, tifo, menenjit, ankilostomiasis ve vektörlerin kontrolü konularında da çalışmalar yapılmıştır. Serum ve aşıların standartlaştırılması, içme suyu, gıda hijyeni, atıkların zararsızlaştırılması, lepra ve tüberküloz vakaları bildiriminin zorunlu hale getirilmesi ile ilgili uzun tartışmalar yapılmış ve ortak kararlar alınmıştır. Büro, bir uluslararası danışma ve haberleşme merkezi gibi görev yapmakla birlikte halk sağlığının bilimsel ve pratik yönlerine ilişkin değişik ulusların sorunları yerine Avrupa’nın sorunlarıyla ilgilenen bir kuruluş olmuştur.
Milletler Cemiyeti 1919 yılında kurulan ve şimdiki Birleşmiş Milletler (BM)’in öncüsü olan kuruluştu. Kuruluşa, diğer görevlerinin yanı sıra, hastalıkların önlenmesi ve kontrolü açısından uluslararası önem taşıyan konularda da gerekli müdahalelerde bulunma görevi verilmiştir. Milletler Cemiyeti Sağlık Örgütü, OIHP’ye paralel olarak İsviçre’nin Cenevre kentinde kurulmuştur. Milletler Cemiyeti Sağlık Komitesi ise yeni yöntemler geliştirmeye ve uluslararası sağlık çalışmalarını değişik alanlara yöneltmeye çaba harcamıştır. Sağlık Komitesi, bugün hala yayınlanmakta olan haftalık Epidemiyolojik Kayıtlar ve Sağlık Örgütü Bülteni (Bulletin of the Health Organization) isimli yayınlarını yine bu dönemde aralıksız olarak sürdürmüştür.
Türkiye ile Milletler Cemiyeti ilişkileri 1923-1932 yılları arasında önemli sorunlarla karşılaştı. İspanya’nın Milletler Cemiyeti Temsilcisi De Madariaga, 1 Temmuz 1932’de Milletler Cemiyeti Genel Kurulu’nda 29 üye ülke adına söz alarak; Türkiye’nin üyelik için davet edilmesi karar tasarısını sundu. Davet tasarısı Milletler Cemiyeti’nin 6 Temmuz 1932 tarihli Olağanüstü Genel Kurul toplantısında görüşüldü. Türkiye’nin cemiyete katılması yönünde 16 üye tek tek söz alarak görüşlerini belirtti. Bunun sonucunda Türkiye’nin cemiyete üye olmasına ve kıymetli katkılar vermek üzere oy birliği ile resmen davet edilmesine ve Genel Sekreterlik tarafından durumun Türkiye’ye bildirilmesine karar verildi.
Kararın Türkiye’ye bildirilmesi üzerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), 9 Temmuz 1932’de daveti kabul ettiğine dair karar aldı. Alınan karar Cemiyet Genel Sekreterliğine bildirildi. 18 Temmuz 1932 tarihinde, Milletler Cemiyeti’nin 43 üyesinin ittifakıyla Türkiye Milletler Cemiyetin üyesi oldu.
Milletler Cemiyeti’nin 1923 yılında kurduğu Sıtma Komisyonu hem Avrupa ülkelerinin sıtma ile mücadelesi hem Dünya’nın diğer bölgelerinde olan sıtma ile savaşımda hem de kurtuluş savaşı verirken sıtmadan çok etkilenmiş yeni bir Türkiye Cumhuriyeti için çok önem arz eden bir komisyondu.
1926 yılında Paris’te gerçekleştirilen 13. Uluslararası Sağlık Konferansı sırasında kabul edilen Uluslararası Sağlık Anlaşması ile çiçek ve tifüs hastalıklarına karşı hükümler de içerecek biçimde daha önce kabul gören Anlaşma gözden geçirilmiştir.
1935 yılında Hava trafiğiyle ilgili Uluslararası Sağlık Anlaşması yürürlüğe girmiştir.
I. Dünya Savaşı’nın (1939-1945) başlamasından sonra Paris merkezli Uluslararası Halk Sağlığı Bürosunun faaliyeti kesintiye uğramış, Milletler Cemiyeti Sağlık Örgütünün faaliyeti de tedricen azalmıştır. 1943 yılında Müttefik Devletlerce imzalanan bir antlaşmayla Washington merkezli Birleşmiş Milletler Yardım ve Rehabilitasyon İdaresi kurulmuştur.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin San Francisco kentinde 1945 yılında toplanan bir Birleşmiş Milletler Konferansı ile yeni, özerk ve uluslararası bir sağlık örgütünün kurulması oybirliğiyle kararlaştırılmıştır.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ); Paris’te 1851 yılında toplanan ilk Uluslararası Sağlık Konferansından, 19 Haziran – 22 Temmuz 1946 tarihleri arasında New York’ta toplanan 15. Uluslararası Sağlık Konferansına kadar, Dünyanın her tarafında örgütlenen uluslararası ve bölgesel bütünleşmeler birleşerek, Türkiye’nin de içerisinde yer aldığı Birleşmiş Milletlere üye 51 ülkenin temsilcileri ile FAO, ILO, UNESCO, OIHP, PAHO, Kızılhaç, Dünya İşçi Sendikaları Federasyonu ve Rockefeller Vakfı gözlemcilerinin katılımlarıyla 22 Temmuz 1946 tarihinde New York’ta, DSÖ’nün kuruluş anlaşması imzalandı. Kuruluş anlaşmasının yürürlüğe girmesi ve Dünya Sağlık Örgütü’nün çalışmaya başlaması da 7 Nisan 1948’dir.
DSÖ Kuruluş Anlaşmasına iki Türk imza atmıştır. Bunlardan biri 1945-1947 tarihleri arasında ABD Harvard ve Washington Üniversitelerinde Doktora sonrası araştırmalarda bulunan Dr. İhsan Doğramacı; Diğeri ise Sağlık Bakanlığı’nda 1936-1945 tarihleri arasında Sağlık Propagandası ve İstatistik Genel Müdürü ve 1945-1948 yılları arasında Müsteşar Yardımcılığı görevinde bulunan Dr. Zeki Nasır Barker’dir.
DSÖ kuruluş anlaşmasının hazırlıkları, imzalanması ve yürürlüğe konulup uygulamaya geçiş dönemlerinde Sağlık Bakanları Dr. Sadi Konuk (1945-1946) ve Dr. Behçet Uz (1946-1948) ile Müsteşarlar Dr. Asım Arar (1937-1945) ve Dr. Ekrem Tok’tur (1945-1952).
Dönemin Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü Müdürleri ise Prof. Dr. Sever Kâmil Tokgöz (1944-1945), Dr. Mahmut Sabit Akalın (1945-1947) ve Dr. Niyazi Erzin’dir (1947-1961). Hıfzıssıhha Mektebi Müdürleri de Dr. Kamil İdil (1945) ve Dr. Vefik Vassaf Akan’dır (1947-1949)
Türkiye 1946 yılından günümüze kadar 76 yıldır DSÖ ile işbirliği yaparak özellikle Hıfzıssıhha (koruyucu sağlık) çalışmalarını birlikte sürdürmektedir.
Hıfzıssıhha (sağlığın korunması) kavramı yukarıda sözü edilen hem ülkesel, hem bölgesel hem de uluslararası düzeyde kurulan tüm örgütlenmelerin yapılanması ve çalışmalarının temel öğesidir.
Osmanlı İmparatorluğu sağlık sistemi incelendiğinde de görüleceği üzere (Yazı dizisi 1. bölüm) salgın hastalıklarla mücadelede hıfzıssıhha (aşı, ilaç ve geleneksel tedavi yöntemleri sağlığın korunması, koruyucu sağlık hizmetleri) en başta yer almaktadır. Asya, Avrupa, Amerika, Afrika kıtası ülkeleri ile yapılan işbirliği, oluşturulan uluslararası örgütlenmelerin amacı da insanların sağlığının korunması, ekonomik faaliyetlerin sekteye uğramaması ve ülkelerin sağlıklı bir şekilde yaşamasını hedeflemektedir.
18. yüzyılda başlayan, 19. yüzyılda genişleyen ve 20. yüzyılda şekillenen Bölgesel ve Uluslararası Sağlık Örgütlenmeleri aslında küresel düzeyde sağlığın korunması, gelişmesi, salgınlarla mücadelede güç birliğini ortaya koymaktadır. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile sağlık alanında da çok önemli başarılı çalışmaların yaşanacağı, Hıfzıssıhha Müessesi (Hıfzıssıhha Enstitüsü ve Mektebi ile Sağlık Dispanserleri ve Numune Hastaneleri vb)’nin kurulması ve çalışmaları yazı dizimiz sürecinde detaylıca ortaya konulacaktır.
Dizinin 4. Yazısı “Osmanlı İmparatorluğu’nun son 100 Yılında Salgın Hastalıklarla Mücadele, Aşı ve Serum Üretimleri”
Yazan ve yayına hazırlayan Bekir Metin, Ankara, 15 Temmuz 2022
Kaynakça:
1- Metin Bekir, “Küresel Salgın Hastalıklar ve Uluslararası Sağlık Örgütlenmeleri – Dünya Sağlık Örgütü ve Türkiye İlişkileri” Kitabı, Palme Yayınevi, Ankara, 2022
2- Burci, G. L. ve Vignes, 2004: 15, 16; Lee, 2009: 2, WHO The Hague: Kluwer Law International.
3- The First Ten Years of the WHO, Cenevre, 1958, s. 5-7 ve s. 8-17
4- Oppenheim, International law: A treatise, Volume I, Peace. R. F. Roxburgh (Ed.) London: Longmans, Green and Co., 1920: s.763, 764, 765; WHO, 1958: 13
5- WHO, The first ten years of the World Health Organization. Geneva: WHO Press. s. 8-17. WHO, 1958, s. 1, 14, 15, 17, 21, 27, 30, 38, 39, 44,45
6- Lee, 2009, s. 2 DSÖ’nün ilk Genel Direktörü Kanadalı Dr. Brock Chisholm, (1948-1953) hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.
7- 15. Howard-Jones, N. , The scientific background of the international sanitary conferences 1851-1938. Geneva: World Health Organization, 1975:19, 64, 65, 89-99
8- Dubin, M.D., 1995, The League of Nations Health Organisation. P. Weindling (Der.) International health organisations and movements (1918-1939): İçinde 56, 58, 59 -80. New York: Cambridge University Press.
9- Metin, Akın, Güngör, 1998 Dünya Sağlık Raporu, 21. Yüzyılda Yaşam, 1998, 1. Bölüm
10- Yemin E., Legislative powers in the United Nations and specialized agencies. Leyden: A. W. Sijthoff. 1969, s.181
Not: Buradaki bilgi ve belgeler kaynak kullanılarak alıntı yapılabilir. Yazının tüm hakları konuyu hazırlayan ve yazan Bekir Metin’e aittir. Bu yazı dizisine 01 Haziran 2022 tarihinde başlandı.