UNİCEF Genel Direktörü; Çocuklar için şimdiden yakalamamız gereken beş fırsat
“Bu, her şeyin eski haline dönmesi ile ilgili bir girişim değildi. Çünkü dünya genelinde yüz milyonlarca çocuk için salgın öncesi “normal” de yeterince iyi değildi.” UNICEF Genel Direktörü Henrietta Fore, açık mektubunda COVID-19 sonrası #HerÇocukİçin daha iyi bir dünyayı nasıl yeniden hayal edebileceğimizi ele alıyor.
Her çocuk için COVID-19 sonrası bir dünyayı nasıl tekrar inşa edebileceğimize dair açık mektup
COVID-19, yaşadığımız süre içinde tanık olduğumuz gerçek anlamdaki ilk küresel kriz. Bulunduğumuz yerden bağımsız olarak, küresel salgın herkesi, en fazla da çocukları etkiliyor. Milyonlarca kişi, sırf yoksul bir ailede doğdukları için ya da kökenleri, dinleri ya da ırkları nedeniyle temel sağlık, eğitim ve koruma hizmetlerinden mahrum kalıyor. COVID-19 ise, bu eşitsizlik uçurumunu daha da büyüttü. Bu nedenle küresel salgının sosyal, ekonomik ve sağlık konusundaki etkileri uzun yıllar boyunca yankılanmaya devam edecek.
Zaman bu zorluklar yüzünden yılma zamanı değil. UNICEF’in 75. yıldönümünü kutladığımız bu günlerde, bu kuruluşun 2. Dünya Savaşının hemen sonrasında, başka bir tarihi krizin tam ortasında kurulduğunu hatırlıyoruz. O tarihte, savaşın harap ettiği bir dünyada çocukların karşı karşıya kaldığı sorunların büyüklüğünden yılmak da kolaya kaçmak olurdu. Ama nelerin mümkün olabileceğini yeniden hayal ettik. Dünya çapında yeni sağlık ve refah sistemleri kurduk. Çiçek ve çocuk felcini hastalığını yenebildik. Birleşmiş Milletleri kurduk.
Tarih bize bir kez daha sesleniyor. Dünya savaşlarından küresel salgınlara kadar daha önceki büyük çaplı krizlerde liderler; barışı tesis etmek, toparlanmak ve dünyayı yeniden inşa etmek amacıyla bir araya gelerek antlaşmalar yapmış, işbirliği içinde hareket etmişlerdir.
Çocuklarımızı korumak için tüm dünyayı kapsayacak somut bir plan geliştirmeliyiz. Gelecek nesiller için sağlık ve eğitime yatırım yapmalı, tüm çocukların erişebileceği daha dayanıklı sistemler ve hizmetler sunmalı ve bütçe kısıtlamaları ile ekonomik gerilemenin çocukları etkilememesi için çalışmalıyız.
Dünya genelinde çocukların karşı karşıya kaldığı zorlukların boyutlarını biliyoruz. Geçmiş tecrübelerimize dayanarak, ortaklık ve dayanışma içinde ilerleyebilir, güvenli bir gelecek inşa edebiliriz.
Fakat bu, her şeyin eski haline dönmesi ile ilgili bir girişim değil. Çünkü dünya genelinde yüz milyonlarca çocuk için salgın öncesi “normal” de yeterince iyi değildi.
Bu yazıda COVID-19 küresel salgınının dünya çocukları için sunduğu beş fırsat ele alınıyor. Ayrıca gençler için daha iyi bir geleceği nasıl yeniden hayal edebileceğimize dair beş derse yer veriliyor.
1: Aşıların işe yaraması için güven tesis etmeliyiz
“Giderek artan aşı karşıtı söylemler, bizleri içinde bulunduğumuz günde ve çağda aslında tamamen yok edilmiş olması gereken ölümcül hastalıklara karşı riske maruz bırakmakta. Hiç kimse, aşıların emniyetli bir şekilde önleyebileceği hastalıklardan dolayı mağdur olmamalıdır.” Ridhi, Tayland
Tarih ve bilim, bize bu virüsü sona erdirmek, hayatlarımızı ve geçim kaynaklarımızı tekrar inşa etmek konusunda en iyi umut kaynağının aşı olduğunu söylüyor.
Yine de Ridhi’nin bizlere hatırlattığı üzere, COVID-19 aşılarının bu aşılara ihtiyaç duyan herkese ulaşamayacağı riskigerçek bir risk.
Aşı konusundaki tereddütlerin, COVID-19’u yenme kabiliyetimiz üzerinde derin bir etkisi olacaktır. 27 ülkeden yaklaşık 20.000 yetişkin ile yapılan bir çalışmaya göre, bu kişilerin yaklaşık dörtte biri COVID-19 aşısı yaptırmayacağını ifade etmiş. Amerika Birleşik Devletleri’nden bir grup ile yapılan benzer bir çalışma ise, halk sağlığı yetkililerinin ve siyasetçilerin belirsiz ve tutarsız mesajlarının, aşı kullanımını azaltabileceğini göstermiştir.
Öte yandan, aşı konusunda yanlış bilgiler yaymak, neredeyse bir iş dalı haline geldi. Aşı karşıtı girişimcileri çevrimiçi ortamda takip eden kişilerin sayısı, küresel salgın süresince en az yüzde 20 oranında arttı. Bu konuda araştırmacılardan aldığı verileri paylaşan “Avaaz” sağlık konusunda yanlış bilgiler yaydığı tespit edilen en büyük 10 web sitesinin, Facebook üzerindeki yerleşik sağlık sitelerinden neredeyse dört kat daha fazla görüntülendiğini ifade etti.
Özetle, güven tesis etmeye yönelik verdiğimiz mücadelede ciddi anlamda güvenirlik kaybediyoruz. Ve güven tesis edemezsek, hangi COVID-19 aşısı olursa olsun, işe yaramayacaktır. Bununla birlikte COVID-19 aşılarının dünya çapında piyasaya sürülmesiyle artık her çocuğun hayatını kurtarma imkânımız var. Tünelin sonundaki ışığın, herkes için parlak olması gerekiyor.
Ne yapılması gerekiyor: Artık tüm dünyada çok sayıda COVID-19 aşısı geliştiriliyor. Bu sayede dikkatimizi, bu virüsün gezegenimizden ortadan kaldırılması için yapmamız gerekenlere verebiliriz. Bu kapsamda en yoksul, en dışlanmış kesimleri de adil ve eşit bir şekilde dâhil ederek herkese erişmeliyiz.
O gün geldiğinde hazır olmaya yönelik çalışmalar hâlihazırda devam ediyor. Bu kapsamda, dünya çapında COVID-19 aşılarına adil ve eşit erişimi garanti etmek üzere COVAX Girişimi kuruldu. Küresel bir dayanışma girişimi olan COVAX’ın İleri Pazar Taahhüdü Katılım Grubunun ortağı olan UNICEF, kararlılıkla hareket etmektedir. Amacımız, aşılar temin edildikçe, hiçbir ülkenin, hiçbir ailenin ve hiçbir çocuğun geride bırakılmamasını sağlamak. Bunun için COVID-19 aşısı satın alma ve tedarik etme konusundaki çabalara öncülük ediyoruz. Aşıların lojistik olarak en zorlu koşullarda, en ücra bölgelere dahi teslimatını kolaylaştırmak üzere mevcut altyapımızı kullanıyoruz. Hükümetler COVID-19 aşılarının uygun fiyatlı olmasını ve tüm ülkelerin aşılara erişebilmesini sağlamak için bir arada çalışmalıdır.
Ancak hangi aşı olursa olsun en önemli faktör güvendir. UNICEF, tüm aşıların değerine ve etkinliğine dair kamuoyu desteği oluşturmak ve yerel düzeyde farkındalığı arttırmak üzere küresel boyutta bir dijital kampanya yürütüyor.
Teknoloji şirketlerinin bu konudaki rolü büyük. Bu kapsamda, kendi platformları üzerinden yayılan yanlış bilgilere son verilmesi için önemli ilk adımları atmış bulunuyorlar. Ekim ayında Facebook, aşılama konusunda caydırıcı reklamları yasaklamak üzere belirlediği küresel politikasını açıkladı. Kısa bir süre sonra YouTube, aşılama karşıtı içeriğe baskı uygulamakta olduğunu duyurdu ve COVID-19 aşıları hakkında yanlış bilgiler içeren videoları kaldırdı. İlaveten daha çok şey yapılabilir. Sosyal medya platformları, gerçeği çarpıtan içeriği tespit etmek ve kaldırmak konusunda adımlar atmalıdır.
Aşı konusunda tereddüt yaşanması, COVID-19 aşılarının ötesine uzanan bir olgu. 2019 yılında DSÖ, aşı konusunda yaşanan tereddütlerin, sağlığı tehdit eden en büyük 10 faktörden biri olduğunu ve güven olmadığı sürece, aşıların sadece doktorların dolabında duran pahalı birer ilaç olduğunu belirtti.
2: Dijital Uçurum’un kapatılması, herkese kaliteli eğitim verilmesine yardımcı olabilir
“Bence bu dönem, okulların, öğrencilerine kulak vermeleri ve çevrimiçi eğitimi iyileştirmeye yönelik yollar bulmaları açısından mükemmel bir zaman olabilir. Küresel salgın geçtikten sonra dahi, uzaktan eğitim, yüz yüze eğitimin erişilebilir ve esnek olmasını sağlamaya yönelik değerli bir araç olabilir.” Kamogelo, Güney Afrika
Kamogelo haklı. 2020 başında kapanan okulların sayısı zirve yaptı. Dünya genelinde okul çağındaki çocukların yaklaşık yüzde otuzu uzaktan eğitime erişemiyordu. Çünkü tüm ülkelerin büyük çoğunluğunda hanelerin yarısından sadece biraz daha fazlasının internete erişimi bulunuyor.
Bu çocuklar, halihazırda kaliteli eğitime erişme ihtimali düşük olan çocuklardı. Düşük ve orta gelirli ülkelerde, ilkokulu bitiren 10 yaşındaki çocukların yüzde 50’sinden fazlasının basit bir hikâyeyi okuyup anlayamaması, küresel düzeyde bir öğrenme krizini yansıtıyor. Ve dijital uçurumu kapatmazsak, hızla büyüyen bu gençler geride bırakılacak.
COVID-19 durumun aciliyetini daha da arttırdı. Şu anda “her nesilde bir kez” doğan bir fırsatla karşı karşıyayız. Diğer bir deyişle her çocuğu ve okulu internete bağlayarak gerek COVID-19 süresince gerekse sonrasında potansiyellerini gerçeğe dönüştürmelerini sağlayacak becerileri geliştirmelerine yardımcı olabilir, bunun için yenilikçi ve dijital odaklı araçlar sağlayabiliriz.
Ne yapılması gerekiyor: İlk olarak, hükümetler okulların tekrar açılmasına öncelik vermeli ve bunun da emniyetli bir şekilde yapılması için mümkün olan tüm önlemleri almalıdırlar.
Ancak öğrenimde verilen bu mola, eğitimi sunma yöntemlerimizi tekrar düşünmemiz için bize de bir fırsat sağladı.
UNICEF’in her çocuğa kaliteli eğitim sunmak amacıyla başlattığı “Reimagine Education” (Yeni bir Eğitim Sistemi Hayal Etmek) Girişimi; öğrenim ve beceri geliştirme faaliyetlerinde adeta çığır açıyor. Bu kapsamda internet bağlantısı, elektronik cihazlar, uygun fiyatlı internet paketleri temin ediliyor, gençlerin dijital öğrenime katılımı sağlanıyor. 2021 sonu itibariyle, 500 milyon çocuğa ve gence, 2030 yılı itibariyle de 3,5 milyar çocuğa ve gence ulaşmayı hedefliyoruz. Özel sektör ve kamu sektöründen birçok ortak ile gerçekleştirilen bu girişim, ücra bölgelere ders kitabı iletilmesinden eğitsel radyo yayınlarına kadar çeşitli müdahaleyi içeriyor. Çocuklara, nerede olurlarsa olsunlar, SMS, WhatsApp grupları ve podcast yayınları vasıtasıyla ulaşarak eğitimlerinden mahrum kalmamalarını sağlıyoruz.
Dijital araçlar, çığır açıcı nitelikte olabilmekte. Bu kapsamda, UNICEF’in Küresel Dijital Öğrenme Araç Kiti; ulaşılması en zor ve en savunmasız kişiler için temel, aktarılabilir, mesleki ve dijital becerilere erişimi genişletiyor. Örneğin, Microsoft ile birlikte, kriz durumlarında dahi birden çok dilde okul müfredatına çevrimiçi ve çevrimdışı erişim sağlayan bir platform olan Learning Passport (Öğrenim Pasaportu) üzerinde çalışıyoruz; Khan Academy ile birlikte temel beceriler, dijital ve STEM (fen, teknoloji, mühendislik ve matematik) ile ilgili beceriler üzerinde çalışıyoruz; eğitim ve iş fırsatlarına erişimlerini mümkün kılmak üzere, mülteci ve göçmenlere ev sahibi topluluğun dilini öğreten dijital bir program sunuyoruz; dünya çapında 180.000’in üzerinde öğrenciye okula hazırlık ile okuryazarlık ve matematik becerileri konularında ücretsiz erişim sağlamak için Age of Learning Foundation (Öğrenim Çağı Vakfı) ile çalışıyoruz.
Fakat öğrenim araçlarının yanı sıra, bunları kullanabilmek için gereken bağlantı da eşdeğer önem taşıyor. Bağlantı imkânını genişletmek üzere kurulan GIGA girişimi çerçevesinde, kamu ortakları ve özel sektör ortaklarıyla beraber çalışıyoruz. Bu kapsamda 2030 yılına kadar her çocuğa, her topluma ve her okula erişimi sağlamak için çalışmalar gerçekleştiriyoruz.
Bu amaçla, 2023 yılının sonuna kadar 35 ülkede okul bağlantı haritası çıkartmak üzere kısa süre önce Ericsson ile küresel bir ortaklık başlattık. Bu, her çocuğun dijital öğrenim fırsatlarına erişimini sağlamak üzere atılan ilk kritik adım.
Kamogelo’nun bize hatırlattığı üzere, bu kritik zamanda dijital çözümlerin gücünü benimseyerek tüm nesil için öğrenim ve beceri geliştirme faaliyetlerinde büyük bir değişim yaratabiliriz.
3: Covid-19 nedeniyle dikkatler, gençlerin “Ruhsal Sağlığına” yöneldi
“Neden ruhsal sağlık önemli bir şey değilmiş gibi davranıyoruz? Neden acı çeken bir kişiye “Gereğinden fazla düşünüyorsun” diyoruz? Ruhsal hastalıkları olan kişileri neden “deli” olarak etiketliyoruz? Bu kalıp yargıları bir kenara bırakıp, ruhsal sağlığın fiziksel sağlık kadar önemli olduğunu kabul etmenin zamanı geldi.” Tuuliikkaaa, Hindistan
Tuuliikkaaa haklı: ruhsal sağlık, fiziksel sağlık kadar önemli. Bu bilhassa, çocukluk ve ergenlik yılları için geçerli. Çünkü yaşam boyu edineceğimiz bilişsel ve öğrenme yeteneğimizin, duygusal zekâmızın ve stres karşısındaki dayanıklılığımızın temellerini bu yıllarda atıyoruz.
Küresel salgın, çocukların ve gençlerin ne denli hassas olduğunu bir kez daha ortaya koydu.
COVID-19, tüm dünyadaki çocuklar için, , okula gitme ve dışarıda oynama gibi rahatlatıcı ve bilindik rutinleri aksatarak, onların hayatları altüst etti. Dışarı çıkma kısıtlamaları, ergenleri de, hayatlarının bu döneminde son derece gerekli olan sosyal bağlantılardan ve akran bağlantılarından mahrum etti. Dışarı çıkma kısıtlamaları çocukları ev içinde şiddet, ihmal veya istismar riskine maruz bıraktı, birçok çocuğu kapalı kapılar ardında kendilerini istismar edenlerle mahsur bıraktı. Çocuklar normalde okulda, geniş aileleri içinde ya da toplumda bulabilecekleri destekten de mahrum kaldı. COVID-19 dünya çapındaki ülkelerin yüzde 93’ünde, kritik ruhsal sağlık hizmetlerini ya kesintiye uğrattı ya da durdurdu.
Bu etkiler, zaten kaygı verici olan verileri daha da arttırmakta. Bir önceki yazımda, bir gencin gelişiminde kritik bir dönem olan 18 yaşın altındaki gençler arasında ruhsal sağlık bozukluklarının yükselişinden bahsetmiştim. Tüm ruhsal bozuklukların yarısı 15 yaşından önce ve yüzde 75 oranında da erken yetişkinlikte gelişir. Her yıl intihar sonucu ölen 800.000 kişinin çoğu gençlerdir ve 15-19 yaş arası kız çocukları arasında “kendine zarar verme”, ikinci en önemli ölüm sebebidir.
Ne yazık ki çok sayıda çocuk ve genç, gerek istismar gerekse ruhsal sağlıkla ile ilgili etiketleme ve ayrımcılık yüzünden yardım isteyememektedir. Neredeyse tüm ülkelerde ruhsal sağlık hizmetleri için yeterince finansman sağlanmamaktadır. Hükümetler bu konuda daha çok şey yapmalıdır. Düşük gelirli ülkelerin sağlık bütçelerinin yüzde 1’inden daha azı ruhsal sağlık hizmetlerine yönlendiriliyor.
Çocukların ve gençlerin, ruhsal sağlık konusunda çok fazla zorlukla karşılaştığı bir gerçek. İçinde bulunduğumuz küresel salgın, yetişkinler ve çocuklar arasında ruhsal sağlık hakkında hem konuşma hem de bilgi edinme fırsatı sunuyor.
Ne yapılması gerekiyor: Tuuliikkaaa gibi gençler destek çağrısında bulunuyor ve bizler de onların kaygılarına kulak vermeliyiz.
Bazı hükümetler tam da bunu yapıyor. Bangladeş, Gürcistan ve Hindistan’da, ücretsiz telefon hatları, çocuklar için hayati bakım hizmetleri ve destek sunuyor. Hindistan’daki Çocuk Hattına, COVID-19 nedeniyle dışarı çıkma kısıtlamasının ilk 11 gününde, istismar ve şiddete karşı korunma talep eden 92.000’in üzerinde çağrı ulaşmış. Bu sayı, yüzde 50 oranında bir artışa işaret ediyor.
Ergenler arasındaki intihar oranının dünya çapında en yüksek olduğu ülkelerden biri olan Kazakistan’da, UNICEF, Nisan 2020’de, COVID-19’un neden olduğu kaygı, stres ve belirsizliklerin üstesinden gelmek için ergenlere çevrimiçi kişisel danışmanlık hizmetleri sunan bir platform oluşturdu. Platform aynı zamanda ruhsal sağlık uzmanları için eğitim de sunan bir platform. Nitekim 5000’in üzerinde okul psikoloğu ve ruhsal sağlık uzmanı üç aylık bir eğitimden geçti. Ülkedeki diğer programlar da akran destek grupları ve ebeveynler ile görüşmeler vasıtasıyla ergenlere yönelik sosyal bağlantı etkinliklerini teşvik ediyor. Ruhsal sağlığı etiketlendirilen bir husus olmaktan çıkarıp, bir yandan verilen rehberlik ve desteği arttırırken, diğer yandan da anlayış ve bakım sunuyor.
Benzer şekilde dünya çapındaki kuruluşlar da bu konuda gençlerle birlikte çalışıyor. Bu kapsamda, kanıtlanmış müdahaleler ve kampanyalar vasıtasıyla ruhsal sağlık için yardım istenmesini normalleştirmek üzere çalışmalar yürütüyorlar. Örneğin, Time to Change (Değişim Zamanı); diyaloglar başlatmak, etiketleme konusunu ele almak ve gençlere destek vermek üzere, öğretmenler, okul idareleri ve öğrencilerle çalışıyor, İngiltere’de ruhsal sağlık konusundaki ayrımcılığı sona erdirmek için çabalıyor.
Daha da fazlasını yapmamız gerekiyor: Ülkelerin, bu konuya hak ettiği yatırımı yapması, toplumlarda ve okullarda gençlere yönelik ruhsal sağlık hizmetlerini ve desteği büyük oranlarda arttırması şart. Ayrıca dezavantajlı ailelerden gelen çocukların evde ihtiyaç duydukları destek ve korumaya erişimini sağlamaya yönelik ebeveynlik programları da oluşturmaları önem teşkil ediyor.
4: Covid-19 değil, toplumlarımız ayrımcılık yapıyor
“Güçsüz olduğumuz inancından vazgeçip sınırsız düzeyde güçlü olduğumuzun farkına varmamız gerekiyor.” Clover, 20, Avustralya
Koronavirüs küresel salgını dünya üzerinde neredeyse herkesi etkiledi, ama hepimizi eşit derecede etkilemiyor. Çok fazla ülkede, etnik kökeniniz, derinizin rengi ya da varlık durumunuz, hastalığın sonuçlarından mağdur olma ihtimalinizi arttırabiliyor. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde Afrika kökenli Amerikalılar nüfusun yüzde 13’ünü temsil ediyor fakat COVID-19’a bağlı ölümlerin yaklaşık dörtte biri bu nüfus grubunda görülüyor ve beyazlara kıyasla, COVID-19’a bağlı ölme ihtimalleri neredeyse 4 kat daha yüksek.
Dünya çapında ön saflarda çalışan kişiler, zorunlu iş kollarında çalışan işçiler, azınlıklar, yoksul ve dezavantajlı kişiler halihazırda orantısız bir risk altında. Hastalığa daha fazla maruz kaldıkları için bu hastalığa yakalanma riskleri daha yüksek ve bakım ve tedaviye erişim ihtimalleri de daha düşük. Bu hepimizi riskle karşı karşıya bırakıyor. Zengin olsun yoksul olsun, komşunuz hasta olursa, siz de hasta olabilirsiniz.
Bu krizi herkes için bitirmezsek hiç kimse için bitmeyecektir.
Ve yoksulluk muazzam bir hızla artıyor. Yoksul hanelerde yaşayan çocukların sayısına 2020 sonu itibariyle küresel çapta 142 milyon çocuğun daha ekleneceği tahmin ediliyor.
Yoksulluğun etkileri sağlığın da ötesine geçiyor. En yoksul olan çocuklar, virüsten kendilerini en az koruyanlar olmakla kalmıyor, aynı zamanda uzaktan eğitim ve el yıkama ile ilgili araç ve hizmetlere erişim konusunda da imkânları en düşük olan grubu teşkil ediyor. Kriz ortamlarında yaşayan çocuklar için ise riskler daha da fazla.
Çocukların yetişkinlere kıyasla yoksulluk içinde olma ihtimalleri iki kat daha yüksek. Ayrıca yoksulluğun geri döndürülemez ve yaşam boyu sürecek sonuçlarından dolayı mağdur olmaya karşı daha savunmasızlar. Kritik önem taşıyan hayatın erken döneminde beslenmeye, eğitime ya da sağ kalmalarını, gelişmelerini ve sağlıklı olmalarını mümkün kılacak sağlık bakım hizmetine erişim konusunda ikinci bir şansı nadiren yakalayabiliyorlar. Harekete geçilmezse bunun yol açacağı sonuçlar bir ömür boyu sürebilir.
Ne yapılması gerekiyor. Clover’ın çok güzel bir şekilde açıkladığı üzere, çocuklar ve gençler güçsüz değiller. Her çocuğa topluma katkıda bulunma fırsatı vermeliyiz. Cinsiyetinden, ırkından, etnik kökeninden ya da dininden dolayı çocuklar geride bırakılmamalıdır. Bu bağlamda, eşitsizlik ve ayrımcılığa yönelik olarak yenilenmiş bir taahhüde gereksinim duyuyoruz. Genel Sekreter Guterres’in bu yıl içinde ifade ettiği üzere, yeni nesil sosyal koruma politikalarına ihtiyaç var. Aynı zamanda özel programlar ve politikalarla cinsiyet, ırk ya da etnik köken konusunda derin ve yerleşik hale gelmiş ayrımcılığı da ele almalıyız.
Çok sayıda çocuk, bizim erişmekte sorun yaşamadığımız temel hizmetlere erişim sağlayamıyor. Örneğin temiz su ve sabun, COVID-19 ve diğer hastalıkların yayılmasını önleyen temel faktörler. Ekvador ve diğer ülkelerde, başka yüzeyler ile el temasını önlemek amacıyla pedalla çalışan portatif el yıkama noktaları gibi yenilikler uygulamaya alındı. Süpermarketlerde, sağlık merkezlerinde ve okullarda hayata geçirilen bu tür uygulamalar çocukların virüslerden ve bakterilerden korunmasını sağlıyor.
Nakit transferi gibi sosyal koruma müdahaleleri, kısa vadede ailelerin kendilerini toparlamalarına yardımcı olma konusunda gerekli bir araç. Aynı zamanda eşitsizlik ile daha yaygın bir şekilde mücadele edilmesini de sağlıyor. Çocukların okula ve sağlık kuruluşlarına gönderilmesi, besleyici gıda satın alınması ve çocuk işçiliğinin azaltılması konularında ailelere destek veriyor. UNICEF hâlihazırda COVID-19’a yönelik müdahale ve toparlanma amaçlı genişletilmiş sosyal koruma programlarına destek vermek üzere 115 ülkede hükümetlerle çalışıyor.
Geçmiş krizlerden edinilen deneyim, ekonomik durgunluk dönemlerinde dahi, sosyal sektörlere yatırıma öncelik verilmesi gerektiğini bizlere göstermiştir. Hükümetler, halklarını COVID-19’un etkilerinden korumak üzere çalışırken, tüm sosyal hizmetlere yatırım yapmaya devam etmelidirler. Aynı zamanda hizmetlerin devamlılığı için kaynakların verimli bir şekilde kullanılmasını da sağlamalıdırlar.
5: İklim Değişikliği, gezegenimizin karşı karşıya kaldığı ve harekete geçmezsek sonuçları ağır olacak bir diğer krizdir
“Artık dışarı çıkıp harekete geçilmesini talep edemiyoruz, o nedenle bizim için çok şey değişti. Fakat bu, iklim hareketinin susturulduğu anlamına gelmiyor. Bizi susturamazlar. İklim krizi yok olmuş değil. Değişmiş değil.” Vanessa, Uganda
Covid-19 bize, gezegene yönelik problemlerin yine gezegene yönelik çözümler gerektirdiğini öğretti. İklim değişikliği söz konusu olduğunda, hiç kimse çocuklar kadar mağdur olamaz. Çocuklar teneffüs ettikleri havadaki, içtikleri sudaki ve yedikleri gıdadaki değişikliklere karşı savunmasızdırlar. Çocukların, iklim değişikliğinin getirdiği, hayatı tehdit edici boyuttaki su ve gıda kıtlığına ve su kaynaklı hastalıklara karşı daha savunmasız olduğunu biliyoruz. Ve bu gidişatla, sadece 20 yıl içinde, küresel olarak 4 çocuktan 1’i son derece kısıtlı su kaynaklarının bulunduğu bölgelerde yaşıyor olacak. Yetişkinler olarak çocuklarımıza bırakacağımız gezegenin sağlığından bizler sorumluyuz.
İklim değişikliği sorununu doğrudan ele almamak, eşitsizliği sadece daha da şiddetlendirecektir. 2050 yılına gelindiğinde, iklim değişikliğine bağlı kümülatif zararın 8 trilyon Amerikan Dolarına ulaşacağı öngörülüyor. Diğer bir deyişle dünya, gayrisafi milli hasılanın yüzde 3’ü oranında yoksullaşacak. En yoksul olan bölgelerde bu yüzdenin daha da yüksek olması bekleniyor. Hemen harekete geçmezsek, iklim krizi, doğal afetler ve silahlı çatışmalar göçlerde de bir artışı beraberinde getirecek. Bu durum hem gelişmekte olan hem de gelişmiş coğrafyalarda büyük etkilere yol açabilir. Önümüzdeki 30 yıl içinde 1 milyarın üzerinde kişi, yerinden olma tehlikesi ile karşı karşıya kalacak.
Ne yapılması gerekiyor: COVID-19 müdahale ve toparlanma çalışmalarımızı, iklim değişikliğini ele alan cesur ve acil eylemlerle birleştirmeli ve çevremizi korumalıyız.
Yerel düzeyde eylemlerin yanı sıra, düşük karbon hedefleri içeren hükümet teşvik programlarına ve ortak bir küresel yaklaşıma ihtiyaç var. Çözümlere ve nerelere ihtiyacımız olduğuna dair halihazırda bilgimiz var: iklime ve afetlere dayanıklı su, sanitasyon ve hijyen hizmetleri sunmak; yeşil ve emniyetli okullar ile dayanıklı öğrenme ortamları oluşturmak; iklim değişikliğine ve afetlere dayanıklı akıllı sağlık hizmetleri geliştirmek; hava, toprak ve su kirliliğini azaltmak; çevre ve iklim değişikliği konularında değişim öncüleri ve ortaklarımız olan gençlerle çalışmak; iklimlerle ilgili felaketlerden etkilenenlere destek vermek amacıyla her türlü iklim koşuluna uygun sosyal koruma hizmetleri sağlamak; iklim değişikliğine ve krizlere dayanıklı akıllı gıda sistemleri ve beslenme uygulamaları geliştirmek.
Bu tür çözümlere yönelik yatırımlar arttırılmadığı sürece, COVID-19’dan toparlanmak da o nisbette daha zor olacaktır.
Bu çözümlerin birçoğu dalga etkisine sahip olacak, gelecekte olası krizler açısından dayanıklılık oluştururken, sağlık ve ekonomi alanlarında da faydalar getirecektir.
Her yıl 17 ülke, kullanılabilir su kaynaklarının yüzde 80’inden daha fazlasını kullanıyor. Bu nedenle çocuklar için su güvenliği olan bir dünyayı tekrar hayal etmemiz gerekiyor. Su kaynaklarını hakkaniyetli bir şekilde paylaşmak amacıyla sağlanacak koordinasyon ve dayanışma, barış için bir katalizör görevi görecektir. Bu, daha sürdürülebilir şehirler, geçim kaynakları ve çocuklar için daha temiz ve güvenli bir çevre oluşturmamız açısından da bir fırsat sunabilir.
Dünya nüfusunun yüzde 40’ı temiz su ve sanitasyon tesislerine erişemiyor. Bunların temin edilmesi, COVID-19 gibi bulaşıcı hastalıkların yayılmasını önlemekte kilit önem taşıyor. Ayrıca su, sanitasyon ve hijyen hizmetlerine yapılan her 1 dolarlık yatırım 4 dolarlık kazanç sağlıyor. 21. yüzyılda, her haneye, her hastaneye ve her sağlık kliniğine temiz su ve sabun sağlayamamanın hiçbir açıklaması yoktur.
Her birimiz, sadece değişim çağrısı yapmayıp, bu konuda bir şeyler yapan Vanessa gibi gençlerin izinden gidebiliriz. Örneğin, Nijerya’daki UNICEF COVID-19 Innovation Challenge (Yenilikçilik Yarışması) şampiyonu; su kaynakları güvensiz ve yetersiz olan toplumlar için güneş panelleri kullanarak sürdürülebilir su tedarik sistemleri geliştirmek üzere bir çözüme imza attı.
Bu türden çözümler hem kısa vadede faydalı hem de COVID-19’un yol açtığı ekonomik ve sosyal etkileri ele alıyor. Ayrıca uzun vadede dayanıklılık oluşturuyor ve emisyonları azaltıyor.
Son söz…
2019’da kamuya açık olarak yazdığım bir yazıda, çocukların ve gençlerin geleceğine dair kaygılarımı ve umutlarımı dile getirmiştim. O sırada, bir yıl sonra, küresel bir salgının, bu kaygıların ne kadar isabetli olduğunu dramatik bir şekilde gözler önüne sereceğine dair hiçbir fikrim yoktu.
Kötü haber şu: kriz devam ettikçe ve ekonomik çöküş derinleştikçe, bizi halen çetin günler bekliyor. Ekonomik dalgalanmalar, hükümetlerin bütçelerini azaltıyor, kalkınma ve ilerleme alanında onlarca yıldır kaydedilen gelişmeyi tersine çeviriyor. Kararlı ve hızlı bir şekilde harekete geçemezsek, bunun etkileri nesiller boyu hissedilebilir.
Ancak iyi haberler de var: Bu dönemi, çocukların ve gençlerin güvendiği sistemleri tekrar inşa etmek üzere eşsiz bir fırsat olarak kullanırsak, tüm bu olumsuzlukları tersine çevirebiliriz.
Bu nedenle, bu yazı; çocuklar, gençler ve toplumlarımızın her alanındaki liderler için bir harekete geçme çağrısıdır. Küresel toplumda siyasetçiler, dini liderler, politika yapıcılar, yıldız sporcular, medya kuruluşlarının sahipleri, savunucular ve her birimiz bu mücadelede birlikte çalışmalıyız.
Ulusal toplum, çocuklara yönelik yatırımlara öncelik veren kapsayıcı bir toparlanmayı desteklemelidir. İnternet güvenliği, gizlilik, dijital öğrenim ve temiz su tedarikine kadar geniş bir yelpazede yer alan konularla ilgili olarak, özel sektör, yenilikçi uygulamaları ile çocuklara ulaşmak ve onları korumak için daha fazla çalışmalıdır. Vatandaşlar da, yönetimi sorumlu tutmaya, ayrımcılık ve eşitsizliğe karşı çıkmaya devam etmelidir.
UNICEF’in kuruluşunun 75. yıl dönümünü kutladığımız bu yıl, her çocuk için geleceği tekrar hayal edelim. Çocuklar ve gençler için el ele verelim. Onlar için fırsatlar yaratmak, hayallerini canlı tutmak ve hayatlarının her anında onları desteklemek üzere çalışalım.
COVID-19, insanoğlunun karşı karşıya kalacağı son kriz olmayacaktır. Bu küresel salgından, eskisinden de güçlü bir şekilde çıkmak için ortaklar ve müttefikler olarak omuz omuza çalışalım.
Kaynak:
UNICEF Türkiye Ülke Ofisi, Ankara, 18 Şubat 2021