Utanmak, Merhamet ve Şefkat…

Utanmak, Merhamet ve Şefkat…

“Toplumsal konumu gereği proletarya, sınıflı toplumsal yapıyı sona erdirecek olan iradedir” der Kant.

Bazen aynı şeyi, daha az kelime ve kendine has kültürü ile de söylemek mümkün.

“Yakarsa dünyayı, garipler yakar.”  Müslüm Gürses.

Ezen – ezilen, büyük balık – küçük balık elbette bu düzenin bir parçası.

Unutmayalım utanmak da, merhamet ve şefkat te bir parçası.

Ve ne yazık ki unutmak da.

Utanmak:

Yaptıklarından utanmıyor musun? dedi Tanrı

Çok utanıyorum, dedi adam.

Tanrı: Utanıyorsan sorun yok çıkabilirsin

Adam şaşkınlıkla: Cehennem dedikleri bu kadar mı?

Tanrı: Utanmayı biliyorsan, bu kadar.

Ahlak utanmayı bilmektir.

Hikâyemiz Kemal Tahir’den. Yıl 1926, İzmir. İzmir Suikastı davası sonuçlanmış. Pek çok insan asılmıştır. İttihat Terakki’nin ileri gelenlerinden Abdülkerim hakkında da idam kararı verilmiş, aranıyor. Gidebileceği hiçbir yer yok, yakalandı yakalanacak. Sonunda, bir gece yarısı Beşiktaş’ta eski arkadaşı Emin’in evine gelir. Kapıyı açan Emin Bey’in ablası Perihan; Abdülkerim’i tanır ve başlarına bir iş gelecek korkusuyla, “Emin Bey evde yok” diyerek yalan söyler. Abdülkerim hiçbir şey söylemeden gider. Sesleri duyan Emin Bey, üst kattan aşağıya inerek ablasına sorar:

“Kimmiş gelen, nedir istediği?”

“Yok bir şey…. Yok…”

“Ne demek… Saat üç…” Perihan gerçeği söyler:

“Abdülkerim Bey gelmiş abi… Almadım içeriye…”

“Ya?… “

“….Emin Bey, kendisine engel olmak isteyen ablasını sanki yüz kere yapmış gibi, hırsla kolundan tutup savurdu; “Çekil be!…” Yay gibi sıçradı, merdivenleri üçer dörder atlayarak indi. Cambaziye mahallesinin Tatlıkuyu sokağını inim inim inleterek var gücüyle bağırıyordu: “Arkadaaaş… Arkadaaaş… Emin’i arayan arkadaş!… Buradayım ben, buradayım!.”

Utanmak aynı zamanda sorumluluğunun farkında olmaktır. Kendiyle de yüzleşebilmek sanatıdır.

Bu durumda payımız olmadığını düşünsek utanmazdık ki zaten.

Merhamet ve şefkat:

Doğaya, insana ve içinde yaşadığı tüm evrene karşı duyulan sevgidir merhamet ve şefkat, sadaka değildir. İnsan olmanın ortak paydasıdır. Öyle bir dildir ki; sağır duyar, kör okur. İyilik ve güzelliğin temeli olan sevgidir ve karşılık beklemez. Kendi acılarımız yanında başkalarınınkini anlama becerisidir.

Utanmak yanında, merhamet etmek ve şefkat göstermek insan olmaya çalışmaktır.

Stefan Zweig, Merhamet adlı kitabında iki çeşit merhametten söz eder.

“Zayıf, duygusal olanı, bir yabancının ıstırabı karşısında kalbin duyduğu üzücü sarsıntıdan bir ân önce kurtulmak için gösterdiği sabırsızlıktır. Böyle bir merhamet acıyı paylaşmaz, ruhun yabancı bir acıya karşı kendini savunma içgüdüsüdür sadece. Asıl değerli olanı, duygusallıktan uzak, ama yaratıcı merhamettir; ne istediğini bilir, sabırla acıyı paylaşarak, gücünün son damlasına kadar, hatta gücünün de ötesinde her şeye katlanmaya kararlıdır.” der.

Aslında merhamet varsa, katlanmaktan söz konusu değildir çünkü merhamet ötekini anlamayı kolaylaştırır. Her şey anlamak, anlatmak ve anlaşmak üzerinden değer kazanıyor ise; Anlamadan anlatmak, anlatmadan da anlaşmak mümkün olmayacaktır. Merhamet bu köprüyü kurar.

Unutmak:

Eduardo Galeano’nun hazin bir hikâyesi vardır.

Managuz’da bir çocuk hastanesinde yılbaşı öncesi tüm çalışanlar ve doktorlar erkenden evlerine gitmişlerdir. Son kontrollerini yapıp evine gitmeye hazırlanan hastane müdürü Dr. Fernando, koridorda bir ayak sesi duyar. Dönüp bakınca hasta çocuklardan birinin peşinden geldiğini görür. Loş ışıkta sessizce gelen bu kara bahtlı, kimsesiz çocuğu tanır. Hasta çocuğun artık ölümle kırışmış olan yüzüne ve belki de izin almak ister gibi kıpırdayan gözlerine bakar bir süre. Hasta çocuk ellerini uzatır doktora ve “birilerine söyleyin…” diye fısıldar, “birilerine söyleyin benim burada olduğumu.”

Senin burada olduğunu, hatta burnumuzun dibinde olduğu her şeyden önce görüyoruz.

Bunu unutmayacağız, “birilerine” söyleyeceğiz.

Kieslowski, insanlığın ortak değerlerinin sandığımız gibi dil, din, ırk, bayrak gibi kavramlar değil, acı, keder, sevinç, aşk gibi kavramlar olduğunu iddia eder.

Katılmamak mümkün değil. Bunu kabullendiğimizde bu kız çocuğu için utanabildiğimizde, acıyı hissettiğimizde, ona şefkatle elimizi uzatabildiğimizde ve unutmayıp sesiz çığlığını duyduğumuzda daha güzel bir dünyayı ümit edebiliriz.

Yazar Kürşat Parlatan (Uzm. Ecz.), Ankara, 22 Ekim 2021

Kaynakça:

  • Eduardo Galeano, Kucaklaşmanın Kitabı
  • Kieslowski Kieslowski’yi Anlatıyor, D. Stok, Agora Kitaplığı, 2010
  • *Huzur, A. Hamdi Tanpınar, YKY, Ağustos 2001
  • Stefan Zweig, Merhamet
  • Foto : 2021, Mamak, Ankara
Paylaş
Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir