Yazı Dizisi 1. “Osmanlı İmparatorluğunda Sağlık Hizmetleri”

Yazı Dizisi 1. “Osmanlı İmparatorluğunda Sağlık Hizmetleri”

Osmanlı İmparatorluğu hakkında genel bilgi

1330’larda Anadolu’da BeyliklerDonemi

Osmanlı İmparatorluğu (Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye) 1299 yılında Oğuz Türklerinden Osman Gazi’nin kurduğu Osmanoğlu Hanedanı’nın hükümdarlığında Orta Çağ’dan Yakın Çağ’a kadar varlığını sürdürmüş bir imparatorluktur. Bilecik’in Söğüt ilçesinde kurulmuş bir Beylik iken, 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethedip Bizans İmparatorluğuna son vermesiyle imparatorluk haline gelmiştir

1517 yılında, I. Selim’in Büyük Mısır Seferi sonucunda İslam hilafeti Osmanlı Hanedanı’na geçmiş ve bu tarihten sonra gelen her padişah, aynı zamanda halife olmuştur. En geniş sınırlarına 1683 yılında ulaşmıştır. Orta Avrupa’nın bir bölümü ile Balkanlar’ın tamamı, Kuzey Afrika’nın bir bölümü, Hicaz, Mezopotamya, Kafkasya’nın bir bölümü ve Anadolu üzerinde hâkimiyet kurmuştur.

1699 yılında Karlofça Antlaşması (26 Ocak 1699 tarihinde Osmanlı ile başlarında Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu bulunan diğer Kutsal İttifak devletleri (Avusturya, Venedik ve Lehistan) arasında imzalanmış olan bir barış antlaşmasıdır.) sonrası gerileme dönemine girmiş ve 1 Kasım 1922 tarihinde saltanatın kaldırılması ile birlikte yıkılmıştır.

Osmanlı İmparatorluğunun 623 yıl süren ömrü boyunca 36 Padişah görev yapmıştır.

Osmanlı İmparatorluğunda Sağlık Hizmetleri

Osmanlı İmparatorluğu’nun teşkilat, bilim ve kültürünün oluşmasında Selçuklu ve Beylikler döneminin etkisi bilinmektedir. Anadolu Türklerinin yaşayışları, organizasyonu, kültür ve ahlaki değerleri Osmanlı’da da geçerli değerler olarak devam etmiştir.

Osmanlı Devleti’nde hastalıkların teşhis ve tedavisi ile uğraşan büyük bir meslek grubunun içinde tabip önemli bir yer tutar. Tabibi cerrah ve kehlal (göz tabibi) takip eder, ayrıca fıtıkçı, sünnetçi, sınıkçı (kırıkla uğraşan), sülükçü, hacamatçı, çıkıkçı, berber, tımarcı (hasta bakıcı), hüddam da (hizmetçi) sağlık alanında hizmet verenlerdendir. İlaç hazırlayıp satanların başında ise attar (aktar) geliyor ve zamanla ispençiyariler (eczacı) bunlara ilave olunuyordu. Tedavi amaçlı maddelerin hazırlanması ve satılması ile uğraşanlar ise macuncu, şerbetçi, tutyacı, çiçek yağları ve çiçek suları hazırlayıp satanlardı. Bütün bu meslekler tıbbın farklı dallarıyla uğraşıyorsa da hekimler esas doktorluk görevini yapıyorlardı (2).

Osmanlı Devleti’nde serbest olarak tabiplik yapanlar bir üstad yanında tıp öğrenmiş, “pir” kethüdası olup esnaf teşkilatının organizasyonuna sahipti. Muayenehane olarak kullanılan dükkânları vardı. Kadı ve müktesip tarafından kontrol ediliyor, hekimbaşı tarafından imtihan ettiriliyorlardı. Kanunnamelerde belirtildiği gibi tabiplerin görevi, Allah kulları olan bütün insanların hastalıklarına deva aramak için tıp kanununa uygun olarak ve kazanılmış birikimle tedavi etmeleriydi.

Osmanlı’ da tıp ve tedavi konusuna genel olarak bakılacak olursa, hastalıkların teşhis ve tedavisi ile uğraşan “etibba zümresi” de görev yaptıkları yerlere göre gruplara ayrılıyordu. Etibba zümresinin başında sarayda çalışan tabipler, etibba-i hassa ve onların başındaki hekimbaşı gelir. Ayrıca bir o kadar da önemli tabip sınıfı orduda çalışan tabiplerdir.  Askeri tabipler donanmada, gemilerde ve tersane tesislerinde veya karadaki askeri teşkilatın her bölümünde görev yapmaktaydılar. Bir başka tabip sınıfı da darüşşifa tabipleridir. Vakıf olarak yaptırılan darüşşifalarda görev yapan tabipler seçimi ve görevleri sebebiyle seçkin bir gruba dâhildirler. Etibba zümresinin önemli bir başka grubunu, serbest olarak mesleğini uygulayan tabipler oluşturmaktaydı (2).

Anadolu Beylikleri döneminde ve Osmanlı İmparatorluğu’nun klasik dönemlerinde hizmet etmiş ve eser vermiş önemli hekimler vardı.

Geredeli İshak b. Murad; 14. yüzyılın sonlarında yaşamış bir Osmanlı hekimidir. 1390’da Edviye-i Müfrede adlı tıp kitabı yazmıştır.

Celalettin Hızır; Hacı Paşa olarak anılır. 14. yüzyılın sonu 15. yüzyılın başı, Konya doğumlu, Mısır Kahire’de tıp okumuş, Aydınoğlu İsa Beyin daveti üzerine Aydın Selçuk’a gelip yerleşmiş ve sarayın hekimliğini üstlenmiştir. Müntaheb-i Şifa adlı Türkçe tıp kitabı yazmıştır.

Merdani (Abdülvehhab b. Yusuf b. Ahmed el Merdani); Mısır Memlük Türklerindendir. 1420’de Padişah Çelebi Mehmet adına Kitabü’l-Müntehab fi’t-tıp adlı Türkçe tıp kitabı yazmıştır.

Şirvani (Muhammed b. Mahmud-i Şirvani, 1374-1450); Şirvan Azerbaycan’dan gelerek Anadolu’ya yerleşen Türklerdendir. 15. Yüzyılda yaşamış çok önemli bir hekimdir. Yedi Türkçe ve dört Arapça tıp kitabı yazmıştır.

İbn Şerif (Ali Çelebi b. Şerif et-tabip, Tabib İbn Şerif); 15. Yüzyılın tanınmış hekimlerindendir. 1425’te Timurtaş oğlu Umur Bey adına Yadigâr adlı bir tıp kitabı yazmıştır.

Sabuncuoğlu Şerefeddin (1386-1470); Amasya Darüşşifası’nda 14 yıl hekimlik yapmıştır. 1465 yılında Cerrahiyyetü’l Haniyye Türkçe tıp kitabı yazmıştır.

Salih b. Nasrullah (Salih b. Nasrullah el-Halebi); 17. Yüzyılın en önemli Osmanlı hekimlerindendir. Genç yaşta Halep’te eğitim almış ve Ergun Bimaristanı’nda (hastane) pratik eğitim yapmıştır. Sultan IV. Mehmet zamanında (1648-1687) İstanbul’a gelmiştir. Önce “Hassa hekimi” daha sonra da Fatih Darüşşifası’nda başhekim olmuştur. Bugünkü adıyla “İnsan Sağlığı ve Sağlığı Korumanın Kuralları” adında çok önemli bir tıp kitabı yazmıştır.

Osmanlı’da Hekimbaşılık Müessesesi

Osmanlı İmparatorluğu’nda devletin sağlık işlerinin başında “Hekimbaşılık Müessesesi” vardır. Hekimbaşı hem Padişahın hem de Padişah Ailesinin hekimidir. Sarayda görevli hekimlerin de başıdır. Bu hekimlerin seçimini ve denetimini de yapar. Osmanlı dâhilindeki bütün hekimlerin “hekim dükkânı” açmaları onun izniyle olur ve onları gerektiğinde imtihan ve kontrol ederdi. İmparatorluk hastanelerinde görevli hekim, cerrah ve kahhallerin (göz doktorları) tayinleri de hekimbaşı tarafından yapılırdı.

Padişah Fatih Sultan Mehmed zamanında kurulan ve zamanla gelişen hekimbaşılık müessesesinin yetkilerinden bazıları 19. Yüzyılda başka kuruluşlara devredilmeye başlandı.

Bunlardan biri 1838 yılında kurulan ve Karantina Meclisi denilen “Meclis-i Umur-i Sıhhiye” idi. Bu kuruluş salgın hastalıkları önleme konusunda birçok yetkiyi üzerine almıştı. Hekimbaşı bu Meclis’tedir ama başkan değildir.

Osmanlı İmparatorluğunda Tıp ve Sağlık

İkincisi, 1840 yılında Mekteb-i Tıbbiyye’de kurulan “Meclis-i Umur-i Tıbbiyye” dir. Bu Meclisin görevi, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki bütün hekimleri imtihan ederek yeterli bilgisi olmayanları ayıklamaktı. Ayrıca satılan ilaçların imalatını kontrol etmek, nizama bağlamak ve tıbba dair meselelerin tetkiki de önemli görevleri arasındaydı. Bu Meclisin başında Hekimbaşı vardır. Hekimbaşılığın yetkileri yavaş yavaş başka organlar tarafından paylaşılmaya başlanmasına rağmen Osmanlı İmparatorluğu’nda hekimbaşılık müessesi devam etmekte iken, Sultan Abdülmecid’in 17 Nisan 1850 yılında verdiği bir irade ile 400 yıllık hekimbaşılık müessesi lağvedilmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu’nda (1299-1923) sağlık örgütlenmesi 1826’dan önce ve sonra olarak incelenir. 1826’dan önce genel yönetimin merkez ve eyalet örgütleri vardı. Merkezi Örgüt Divan-ı hümayundur (Bakanlar kuruluna eşdeğer). Eyalet Örgütleri, Anadolu ve Rumeli Eyaletleri olarak ikiye ayrılmıştır. Eyaletten sonra gelenler Sancaklar ve Kazalardır.

Osmanlı İmparatorluğunda Sağlık Örgütlenmesi yukarıda anlatıldığı gibi Hekimbaşılık Müessesesi sistemine göre yürütülmüştür. Hekimlik eğitimi usta-çırak yöntemi ile yürütülürken İlk tıp mektebi  (Mekteb-i Tıbbiye Nezareti) 1827’de açılmış ve1839 da faaliyete geçmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu hem imparatorluk topraklarında hem de Dünya’daki başka ülkelerde, başta salgın hastalıklar olmak üzere sağlık alanında önemli gelişmelerde yerini almıştır.

İlk Kolera Salgını 1817’de Bengal’de (Hindistan-Pakistan arasında bir Bölge) başlamıştır. Salgın Asya’dan Hindistan ve Pakistan’dan Rusya, İran ve Anadolu’ya yani Osmanlı topraklarına oradan da Batı ülkelerine, Avrupa’ya yayılarak binlerce kişinin ölümüne neden olmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu da 1823 yılında, Rusya’da yayılan kolera nedeniyle; Fransa ve Batılı Devletlerin isteği üzerine İmparatorluğa gelecek gemilerin karantina altına alınması istenmiştir.

1831’de ilk kez Karadeniz’den gelen gemilere 10 gün süren karantina uygulamasına İstanbul’da başlanmıştır. 1835’te de Akdeniz’den gelecek salgının önüne geçmek için Çanakkale’de bir karantina merkezi oluşturulmuştur.

1838’de İstanbul’da ‘’Karantina Meclisi’’ kurulmuştur. Konunun tıbbi yönünü bilen fazla sayıda hekim ülkede bulunmadığı gerekçesiyle yabancı sefir vekilleri meclise üye yapılmıştır.  Bir Osmanlı Teşkilatı olan Karantina Kuruluşu böylece Uluslararası Kuruluş haline gelmiştir. Osmanlının son döneminde bozulan bu Meclis’te 2 Türk, 14 yabancı üye yer almıştır. Lozan Antlaşması ile 1923 yılında “Karantina Meclisi” kaldırılmıştır.

1870’de çıkarılan bir Tüzükle Bakanlığa bağlı Tıp Okulu Nezareti Tıbbiye Mülkiye (Sivil Tıp İşleri Başkanlığı)  kurulmuştur. Başkanlıkta hizmetler 6 üyesi hekim olan bir kurul tarafından yürütülmüştür. 1871 yılında Sivil Tıp Hizmetleri Genel Yönetim Tüzüğü yürürlüğe konulmuştur. Bu tüzük ile İlçelerde Memleket Tabiplikleri, İller ile Livalarda Sıhhiye Müfettişlikleri kurulmuştur. Bu tüzük, yurt içinde sağlık hizmetlerinin hükümet eli ile etkili bir şekilde yürütmek için örgütlenmede atılan ilk adım olması bakımından önem taşır. İlk kez resmi hekim ataması da bu dönemde yapılmıştır.

Her Tıp Fakültesi mezununun 2 yıl süre ile memleket hekimi olma zorunluluğu vardır. Memleket hekimleri Sivil Tıp İşleri Bakanlığı ile doğrudan yazışırlardı. Memleket Hekimlerinin görevleri arasında bulaşıcı hastalıklarla savaş, aşı uygulamaları, zengin ve fakir ayırt etmeden hasta bakımı, bölgelerdeki hastane ve eczaneleri denetleme, adli tıp hizmeti vardır. Memleket hekimlerinin aylıkları 6 altın liradan başlar 12 altın liraya kadar yükseltilirdi. Sağlık müfettişlerinin aylıkları da 20 altın lira idi.

Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk Belediye 1855’te kurulmuştur. (Başkan + 12 kişilik şehir meclisi vardır.) Belediyelerin resmen faaliyetleri ile sağlık alanında da yeni bir örgütlenme başlar. 1861’de yayınlanan Nizamnamedeki (Tüzük) bir madde ile Belediyelerin hekim istihdamı konusunu hükme bağlanmıştır. 1864’te Vilayet Nizamnamesi ile eyalet örgütünün yerini vilayet örgütü almıştır. Bu uygulamada Fransız sisteminin etkisi vardır. 1876’da Vilayet Belediye Kanunu ile her şehir ve kasabada Belediye örgütü kurulması öngörülmüştür.

1866 yılında sivil nitelikli ‘’Mektebi Tıbbiye Mülkiye’’ adıyla ilk tıp okulu açıldı.

1866 yılında sivil nitelikli ‘’Mektebi Tıbbiye Mülkiye’’ adıyla ilk tıp okulu açılmasına karar verilir. 1867’de Sivil Tıp Okulu Türkçe eğitime başlar. İlk mezunları 1873’te verilir. Okuldan ilk olarak 25 hekim mezun olur. 1909 yılına kadar toplam 725 kişi mezun olmuştur.

Memleket tabiplerinin maaşları belediyeler tarafından ödenmiştir. 1888’den itibaren Devlet maaşları ödemeye başlamıştır. Görevdeki hekimlerin sicilleri tutulmuştur. Hekimler bu dönemde kaza, liva, vilayet tabibi ve müfettiş olmak üzere 4 sınıfa ayrılmıştır.

1913 Vilayeti İdareyi Sıhhiye Nizamnamesi ile Memleket Tabipliği unvanı yerine Hükümet Tabipliği unvanını kullanılmaya başlanmıştır. İlk kez ‘’Sağlık Müdürlüğü’’ bu dönemde kurulmuştur. Böylece başta koruyucu ve çevre sağlığı hizmetleri olmak üzere il genelinin tüm sağlık işlerinden idari yönden Sağlık Müdürü sorumlu tutulur. ‘’Sıhhiye Meclisleri’’ de bu kanunla kabul edilmiştir. Sıhhiye Meclisleri Cumhuriyet döneminde önce ‘’Umumi Hıfzıssıhha Meclisi’’ daha sonra da sosyalleştirmede “Sağlık Kurulları” olarak sürmüştür. (4)

“Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü Gerçeği” yazı dizisinin İlk Yazısı “Osmanlı İmparatorluğu’ nda Sağlık Hizmetleri” ile başladı. Dünyada ve Türkiye’de 30 aydır süren Covid-19 salgını ilk olarak aşıyı gündeme getirdi. Aşı denince Cumhuriyet döneminin en önemli kurumu Hıfzıssıhha akla geliyor. O halde 200 yıllık tarihsel süreçte; Hıfzıssıhha ne demek? Bugün gelinen noktanın aslında temel sorunu ne idi? Bütün bunları bu yazı dizisinde sizleri hayrete düşürecek bilgi ve belgelerle geçmişi, günümüzü ve geleceği daha iyi değerlendireceksiniz.

Dizinin 2. Yazısı “Hıfzıssıhha Enstitüsü ve Hıfzıssıhha Okulu Öncesi Tarihi Arka Plan”  

Yazar Bekir Metin, Ankara, 15 Haziran 2022

————————————————————–

Osmanlı Padişahları Listesi (1299-1922)

Kuruluş Devri (1299-1402)        4 Padişah

1. I. Osman (1300-1324) (Osman Gazi)    24 yıl
2- Orhan (1324-1360) (Orhan Gazi)          36 yıl
3- I. Murat Hüdavendigar (1360-1389)      29 yıl
4- Yıldırım Beyazıt (1389-1402)                 13 yıl

Fetret Devri (1402-1444)           2 Padişah

(1402-1413). Yıldırım’ın oğulları arasındaki kavgada I. Mehmet Çelebi diğerlerine üstün geldi. Yenilen oğulları padişahtan sayılmaz ama bir süre hüküm sürmüşlerdir. Süleyman Çelebi 7 yıl 10 ay hükümranlığı sürdü. Musa Çelebi Rumeli’de 3 yıl 6 ay hükmetti.

5- Mehmet Çelebi (1413-1421)                       8 yıl.
6- II. Murat (1421-1451)                                23 yıl. Tahta iki kez çıkmıştır. (1421-1444)

Fatih Sultan Mehmet 2 yıl (Oğlu, yaşı küçük); II. Murat (1421-1451)  5 yıl (1446-1451 arası 5 yıl)

Yükselme Devri (1444-1566)   4 Padişah

7- Fatih Sultan Mehmet (1444-1481) Tahta iki kez çıkmıştır. 1444-1446 yıllarında birinci dönem 2 yıl. Daha sonra yine babası II. Murat. 1451-1481 arası ikinci dönem 30 yıl. Fatih Camii onun adına yapıldı.

8- II. Beyazıt (1481-1512)                                31 yıl.
9- Yavuz Sultan Selim (1512-1520)                 8 yıl.
10- Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566)  46 yıl. İstanbul Süleymaniye Camii onun adına yapıldı.

Duraklama Devri (1566-1703)   12 Padişah

Kanuni zamanında birinci Viyana kuşatmasından sonra duraklama devrine girildi.

11- II. Selim (1566-1574)                                8 yıl.

Edirne Selimiye Camii onun adına yapıldı.

12- III. Murat (1574-1595)                             21 yıl.
13- III. Mehmet (1595-1603)                          8 yıl.
14- I. Ahmet (1603-1617)                               14 yıl. Sultanahmet Camii onun adına yapıldı.
15- I. Mustafa (1617-1618) (Deli Mustafa) Tahta iki kez çıkmıştır. III. Mehmet’in oğlu. 1622-1623 ikinci dönemidir. Akli dengesi yerinde değildi. Toplam 2 yıl padişahlık yaptı.
16- II. Osman (1617-1622) (Genç Osman)   5 yıl. I. Ahmet’in oğlu. Öldürülen ilk padişah.
17- IV. Murat (1623-1640)                             17 yıl. I. Ahmet’in oğlu. Çocuk yaşta padişah
18- I. İbrahim (1640-1648) (Deli İbrahim)    8 yıl. I. Ahmet’in oğlu.

19- IV. Mehmet (1648-1687) (Avcı Mehmet) 39 yıl.I. İbrahim’in oğlu.
20- II. Süleyman (1687-1691)                        4 yıl. I. İbrahim’in oğlu.
21- II. Ahmet (1691-1695)                              4 yıl. I. İbrahim’in oğlu.
22- II. Mustafa (1695-1703)                           8 yıl. Babası IV. Mehmet.

Gerileme Devri (1703-1839)  8 Padişah

II. Mustafa zamanında 1699 Karlofça Antlaşması ile gerileme devri başladı.

23- III. Ahmet (1703-1730)                           27 yıl. Babası IV. Mehmet, Lale Devri

24- I. Mahmut (1730-1754)                           24 yıl. Babası II. Mustafa
25- III. Osman (1754-1757)                             4 yıl. Babası II. Mustafa
26- III. Mustafa (1757-1774)                         17 yıl. Babası III. Ahmet
27- I. Abdülhamit (1774-1789)                      15 yıl. Babası III. Ahmet
28- III. Selim (1789-1807)                              8 yıl. Babası III. Mustafa, Nizam-ı Cedid Ordusu’nun kuruluşu
29- IV. Mustafa (1807-1808)                          1 yıl. Babası I. Abdülhamit
30- II. .Mahmut (1808-1839)                        31 yıl. Babası I. Abdülhamit,

1826 Vaka-yı Hayriye, Yeniçeri Ocağının kaldırılması.

1839 Tanzimat Fermanı (1839- 1922) 6 Padişah

31- Abdülmecit (1839-1861)                          22 yıl. Babası II. Mahmut
32- Abdülaziz (1861-1871)                            10 yıl. Babası II. Mahmut
33- V. Murat (1876)                                         3 ay. Babası Abdülmecid. Padişah olmak istemiyordu. Padişah iken aklını yitirdi.
34- II. Abdülhamit (1876-1909)                    33 yıl. Babası Abdülmecid. Birinci Meşrutiyet, Plevne Savaşı, İstibdad, İkinci Meşrutiyet, İttihad ve Terakki dönemi,
35- V. Mehmet Reşat (1909-1918)                9 yıl. Babası Abdülmecid. I. Dünya Savaşı, İşgal dönemi ve yıkılış
36- VI. Mehmet Vahdettin (1918-1922)         4 yıl. Babası Abdülmecid. İstanbul işgal edildikten ve Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra bir İngiliz gemisi ile ülkeyi terk etti.

Kaynakça:

1. Bekir Metin, Sevim Aydın Tezel, Dünya Sağlık Örgütü ve Türkiye ile İlişkileri Kitabı, Sağlık Bakanlığı Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı Yayını, Baskı Aydoğdu Ofset, Eylül 1997,

2. Kesik Muharrem, İstanbul Üniversitesi, Araştırma Makalesi, Tarih Dergisi – Turkish Journal of History, 71 (2020/1): 115-144, DOI: 10.26650/ TurkJHist.2020.008

3. Kılıç Abdullah, Dünya Yaşlanma Konseyi – Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Şefkat Abideleri.  Şifahaneler, Bilnet Matbaacılık ve Ambalaj A. Ş. , Ümraniye İstanbul, 2. Baskı, Temmuz  2015.

4. Bekir Metin, “Küresel Salgın Hastalıklar ve Uluslararası Sağlık Örgütlenmeleri – Dünya Sağlık Örgütü ve Türkiye İlişkileri” Kitabı, Palme Yayınevi, Ankara, 2022

Share This
COMMENTS
  • comment-avatar
    Orof. Dr. Ayşe AKIN 16 Haziran 2022

    Son derece önemli bir Yazı Dizisi KUTLUYORUM….
    Bunlar hep Tarihe Not düşmek için Somut Belgelerin bir araya getirilmesi…
    Geçmişimizi bu günü ve yarınlarımızı daha iyi yapabilmek için bilmemiz gerekiyor…
    Bu tür çalışmalarınızın devamını diliyorum

    • comment-avatar

      Teşekkür ederim Ayşe Hocam. Sizinle de yaz tatiline çıkmadan önce görüşmek istiyorum. Selam ve saygılarımla..

  • Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir