Yazı Dizisi 20. Covid-19 Salgını Süresince, Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün Yokluğu Yöneticilere ve Halka Neleri Düşündürdü?
Salgın hastalıklar tarihi incelendiğinde, insanların doğrudan kayba uğradıkları, yaşamını ve yakınları ile tüm varlıklarını yitirdikleri en büyük etkenlerin başında gelir.
“Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü ve Mektebi Gerçeği” yazı dizisinin en temel nedenlerinden biri, salgın hastalıklarla mücadeledir. Cumhuriyet tarihimizin 100. Yılında anılan kuruluşun bir değerlendirmesini yapmak, gelişim, dönüşüm ve insan yararına yapılan işleri ortaya koyarak nelerin başarıldığı ya da başarılamadığını ortaya koyarak tarihe bir not düşmektir. 100 yılda her alanda olduğu gibi koruyucu sağlık alanında Hıfzıssıhha Enstitüsü ve Mektebi’nin yeri ve önemi büyüktür. Hıfzıssıhha kuruluşunun ömrü 89 yıllık süreçte tamamlanmıştır.
Dünyada ve Türkiye’deki değişim ve dönüşümler sonucu çok kıymet verilen birçok değerin de ortadan bilinçli ya da bilinçsiz siyasi nedenlerle yok edildiği bilinmektedir.
Covid-19 Salgını ve Sonuçları
COVID-19 pandemisi, şiddetli akut solunum sendromu koronavirüs 2 (SARS-CoV-2) virüsünün neden olduğu bulaşıcı bir hastalık olan küresel bir salgınıdır.
Koronavirüsün ilk defa Çin’in Hubei Bölgesi Wuhan kentinde 12 Aralık 2019’da ortaya çıktı. İlk teşhisten sonra çeşitli tedbirler alınmasına rağmen 2020’nin Ocak ayından itibaren tüm Dünya’ya yayılmaya başladı.
Dünya Sağlık Örgütü tarafından “Yeni Coronavirus 2019 (2019-nCoV)” olarak açıklanan salgın, 11 Mart 2020 tarihinde dünyayı saran salgın anlamına gelen “pandemi” kararını açıkladı. Bu karardan sonra Çin Wuhan’dan çıkan bu virüs (Covid-19) hızla ülkemiz dahil tüm dünyaya yayıldı.
Pandemi ile mücadelenin ikinci yılında (2021) salgın Dünyadaki tüm ülkelerin sağlığını, eğitimini, adaletini, güvenliğini, yönetimlerini ve ekonomilerini etkilemeye devam etti. Ülkeler zorunlu olarak önemli tedbirler alıp uygulamaya koymalarına rağmen çok acılar yaşandı.
Dünya’nın çeşitli ülkelerinde, 2021 yılı içerisinde DSÖ’nün bilgisi dâhilinde 100’den fazla farklı aşının geliştirilme çalışmalarına devam edildiği raporlandı. Dünya genelinde kabul gören; ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezi (CDC), Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi (ECDC), Avrupa İlaç Ajansı (EMA) vb. kuruluşlar toplam 15 aşı için acil kullanım onayı verdi. Ayrıca, çeşitli ülkelerin Sağlık Bakanlıkları ve ilgili kuruluşları aşı için acil kullanım onayları verdi ve aşılamalar yapıldı. (Metin Bekir, Yazı Dizisi 17. Bölüm-2023)
2022 yılı içerisinde alınan tedbirler, aşının en önemli koruyucu olması, aşı üreten zengin ve gelişmiş ülkelerin öncelikle kendi ülke vatandaşlarını ön planda tutmaları, aşıya erişemeyen milyarlarca insan, paranız olsa dahi aşıya ulaşmada çekilen sıkıntılar hep aklımıza ülkemizin aşı üreten ve kendine yeten Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün neden korunamadığını getirdi… Sorgulamalar yapıldı. Yönetenler ile yönetilenler arasında tartışmalara neden oldu.. Aşının stratejik bir ürün, bir güvenlik sorunu olduğunu ortaya koydu…
Dünyada Covid-19’un başladığı tarihten 31 Aralık 2022 tarihine kadar son durumu
- Dünyada toplam vaka sayısı 665.307.262
- Yaşamını yitirenlerin toplam sayısı 6.698.720
- Dünyada yapılan toplam aşı miktarı 13,17 milyar doz
- C. Sağlık Bakanlığı’nca, 11 Mart 2020 tarihinde yapılan ilk Koronavirüs (Covid-19) salgın açıklamasından, 31 Aralık 2022 tarihine geçen süredeki durum; (Sağlık Bakanlığı-2023)
- Toplam vaka sayısı 17.042.722
- Yaşamını yitirenlerin sayısı 101.492
- Yaşamını yitiren toplam Sağlık Çalışanı 557
- Türkiye’de yapılan toplam aşı miktarı 152 milyon 614 bin doz
2023 Yılı içerisinde Koronavirüs (Covid-19) salgınında son durum (Worldometer)
Covid-19 pandeminin üzerinden üç yılı aşkın bir süre geçtikten sonra, DSÖ COVID-19 Acil Durum Komitesi’nin aldığı karar sonrası DSÖ Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus; 5 Mayıs 2023 tarihi itibariyle bir halk sağlığı acil durumu olarak “büyük bir umutla” sona erdiğini ilan etti ve bunun, hastalığın artık küresel bir tehdit olmadığı anlamına gelmediğini vurguladı. Kurulacak bir İnceleme Komitesi, ülkeler için sürekli olarak COVID-19’un nasıl yönetileceği konusunda uzun vadeli, kalıcı öneriler geliştirecektir. (Dünya Data)
Dünyada Covid-19’un başladığı ilk tarihten 12 Eylül 2023 tarihine kadar son durumu (Worldometer)
- Dünyada toplam vaka sayısı 695.188.419
- Yaşamını yitirenlerin toplam sayısı 6.914.965
- İyileşenlerin toplam sayısı 667.196.707
- Dünyada yapılan toplam aşı miktarı 13,5 milyar doz
Sağlık Bakanlığı’nca, 11 Mart 2020 tarihinde yapılan ilk Koronavirüs (Covid-19) salgın açıklamasından, 12 Eylül 2023 tarihine geçen süredeki durum; (Sağlık Bakanlığı-2023)
- Toplam vaka sayısı 17.232.066
- Yaşamını yitirenlerin sayısı 102.174
- Yaşamını yitiren toplam Sağlık Çalışanı 557
- Türkiye’de yapılan toplam aşı miktarı 152 milyon 725 bin doz
Covid-19 Aşılarının Türkiye’ye Maliyeti
- Çin Halk Cumhuriyeti’nden 100 milyon doz Sinovac-CoronaVac aşısı ortalama 12 dolar dolardan
- Almanya’dan 120 milyon doz Pfizer/BioNTech aşısı ortalama 12 Euro’dan ithal edildi.
- Türkiye’de üretilen 30 milyon doz Turkovac aşısı ise ortalama 6,5 dolardan alındı.
- Rusya’dan Sputnik aşısı alınması için 50 milyon dozluk Sözleşme imzalandı. Ancak sözleşme şartları yerine getirilmeden sözleşme sona erdi.
Üç Covid-19 Aşısına (Sinovac, BioNTech ve Türkovac) 2020 yılında: 266.028.000.00 TL ödendi. 2021 yılında: 18.819.965.00 TL ve 2022 yılında: 9.664.375.000.00 TL. Toplamda Covid-19 aşıları için 28.750.368.000.00 TL. sı ödeme yapılmıştır. (Metin Bekir, 17. Bölüm)
Yıllar itibariyle ithal edilen rutin aşılara yapılan ödemeler
2019 Yılı: 996.362.000.00 TL; 2020 Yılı: 2.010.685.000.00 TL; 2021 Yılı: 2.030.220.000.00 TL; 2022 Yılı: 2.652.041.000.00 TL. 4 Yılda ödenen toplam miktar: 7.689.308.000.00 TL (Sağlık Bakanlığı 2019-2022 Bütçeleri)
Sonuç itibariyle, Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı’nın yokluğunda, Türkiye’nin rutin aşı ihtiyacının yıllık ortalamasının 45 milyon doz civarında olduğunu ve bunun özellikle döviz cinsinden hesabının yaklaşık 300 milyon doları geçtiğini,
Covid-19 pandemisi döneminde (2020-2022) yurtdışından ithal edilen 100 milyon doz Çin malı Sinovac ve 120 milyon doz Almanya BioNTech aşıları ile Türkiye’de üretilen 30 milyon doz Turkovac aşısına toplamda 250 milyon doz Covid-19 aşısına ödenen ücret ayrıca, bu aşıların vatandaşlarımıza ulaştırılması ve aşı yapılmasının doz başına maaliyetlerinin 5 dolar civarında olduğu bilindiğinden yaklaşık 3-3,5 milyar dolar kaynak harcandığı bilinmektedir.
Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün Yokluğu…
Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı’nın, 2011 ve 2017 yıllarında Sağlık Bakanlığı’ nın gerçekleştirdiği yasal değişim ve dönüşümlerle; görev ve yetkililerinin Bakanlık Birimlerine dağıtıldığı, 1928 yılında kurulan Hıfzıssıhha Enstitüsü ve 1936 yılında faaliyete geçen Hıfzıssıhha Mektebi’nin, 1982’lere kadar koruyucu sağlık hizmetleri alanında Devlet’in gözü gibi baktığı kurumlardan biri olduğu ve 1980 Askeri yönetiminin başa gelmesinden sonra ve daha sonra kurulan Hükümetler anılan kuruluşun görev, yetki ve sorumlulukları başta olmak üzere, stratejik hedeflerde önemli değişimler yaşamış ve gerekli destek verilmediği için Kurumun verdiği hizmetlerin özel sektör aracılığı ile de yapılabileceğine karar verilerek günümüzdeki sonuçlarla karşılaşıldığı bilinmektedir.
1980’ler sonrası Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı’nda görev yapan yöneticilerin her türlü destek ve yenilenme çabalarına rağmen, Hükümetlerin izlediği politikalar doğrultusunda, aşı başta olmak üzere, Hıfzıssıhha tarafından üretilenlerin ve verilen hizmetlerin yerine getirilememesi, kurumsal kapasitenin farkında olunmaması özel sektör tarafından her işin başarı ile yapılabileceği düşüncesi, gerekli tedbirlerin zamanında alınmaması ve hizmetler için gerekli bütçelerin oluşturulmaması bu kuruluşun sonu olmuştur.
Hıfzıssıhha Enstitüsü, Paris’teki Pasteur Enstitüsü örnek alınarak kurulmuştu ve şu görevleri yapacaktı: (Dedeoğlu, Halk Sağlığı Akademisi, 2022).
- Mikrobiyolojik, serolojik, parazitolojik, hematolojik, toksikolojik ve kimyasal analizler yapmak
- Gıda ve suların kontrollerini yapmak, bunların normlarını saptamak
- Farmasötik ve biyolojik maddelere ruhsat vermek, numunelerini incelemek, ilaçların biyolojik aktivite ve toksisitelerini izlemek
- Çeşitli aşı ve serumları hazırlamak
- Laboratuvar analiz metotlarını geliştirmek, standardize etmek
- Uzman ve teknik eleman yetiştirmek, bilimsel araştırma ve yayın yapmak (Bilime önemli katkılarda bulunmuş olan Türk Hijyen ve Deneysel Biyoloji Dergisi halen yayınlanmaktadır)
- Bölge Hıfzıssıhha Enstitüleri açmak (7 tane açılmıştır), laboratuvar hayvanı yetiştirmektir.
Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü ilerleyen yıllarda çeşitli nedenlerle güç kaybetmeye başlamış, kurumun teşkilat yapısı her ne kadar kanunen değişmemiş olsa da pratikte çok şey değişmiştir. Enstitünün uzun yıllar boyunca siyasi müdahaleler ile personel yapısı ve sayısı değişmiş, personel sayısı artarken verimlilik tersine düşmüştür.
Özellikle 1980’li yıllardan itibaren sağlık alanında yürütülen politikalar genel olarak sağlığın Devlet tarafından denetlenmesi ve planlanması, özel sektörün teşvik edilerek alanda daha aktif yer almasının sağlanması doğrultusunda şekillenmiştir. 1983 yılında ismi Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı olarak değiştirilen Enstitüye bağlı aşı üretim tesisleri 1998 yılında faaliyetlerini durdurmuş, 1999 yılında ise aşı üretim tesisleri kapatılmıştır. Kuruluşundan itibaren doğrudan Sağlık Bakanlığı’na bağlı bir kuruluş olan Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı, 2011 yılında ismi dahil olmak üzere değişime uğratılarak Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanlığı adıyla kurulan Bakanlığa bağlı yeni bir kurum açılarak görevlerin bir kısmı bu kurum içerisinde dağıtılmıştır
“Almanya Robert Koch Enstitüsü (kuruluş 1891) ve Fransa Pasteur Enstitüsü (kuruluş 1887) örneklerinde olduğu gibi kamu desteğiyle teşvik edilen, özerk ve bilimsel açıdan özgür, uzun vadeli araştırmaların gerçekleştirilebildiği bir kurum ve kurum ortamının niçin Türkiye’de sağlanamadığı sorusu, detaylıca tartışılırsa sanırım sağlık alanında 100 yılda öğrenebileceğimiz en ciddi ders olabilir. Şimdilik şu kadarını söyleyebiliriz: Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün yıllar geçtikçe başlangıçtaki temel amaçlarından, işlevlerinden uzaklaştığı ya da uzaklaştırıldığı, kısa vadeli ve yıkıcı etkileri olan dar siyasi hesaplarla heba edildiği görülmektedir. 89 yıl ayakta kalan Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün ciddi bir reform ile işlevselliğini artırmak, kapasitesi ve etkinliğini geliştirmek için kapsamlı, uzun vadeli, stratejik politikalar üretmek yerine kurumun görevlerini parçalar halinde diğer birimlere dağıtarak, ismi dahil olmak üzere 2017 yılında tamamen sonlandırılası, sadece kamu yönetimi açısından değil, kurumsal bir salgın hafızası imkanını da ortadan kaldırdığı için yaşamsal önemde bir olaydır.” (Sahi, Hıfzıssıhha Neydi?).
“Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü ve Mektebi Gerçeği” yazı dizisi ve sonra da kitap haline getirilmesi için incelenen doküman ve belgelerin yanı sıra, Sağlık Bakanlığı’nda görev yapmış eski Bakanlar, Müsteşarlar, Müsteşar Yardımcıları ve Hıfzıssıhha ile ilgili Genel Müdürler ile Hıfzıssıhha’ da görev yapmış ve halen görev yapmakta olan yöneticiler ve çalışanlar ile gerçekleştirdiğim onlarca söyleşiden edindiğim genel kanı: Böylesine önemli, stratejik ve koruyucu sağlık hizmetlerinin mabedi sayılan bu kuruluşun yaşatılması gerektiği yönündeydi. Özellikle, “Refik Saydam ve Hıfzıssıhha” isimlerinin sonradan oluşturulan kuruluşlara ve mevcut Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü’nün görev yaptığı Kampüs’ e de bu adların verilmemesi de bir üzüntü kaynağıdır.
Covid-19 salgını nedeniyle, Hıfzıssıhha gibi bir kuruluşun değişim ve dönüşümle görev, yetki ve sorumluluklarının başka kuruluşlara verilmesinin üzüntülerini ve dileklerini ortaya koyan yöneticiler ve halk; Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı olsaydı, Covid 19 salgını ortaya çıktığında ilk aşıyı üreten ülkenin Türkiye olacağına olan inancıdır…
Sonuç olarak, Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün kuruluş ve gelişim yıllarında sergilediği kurumsallaşma örneğinde olduğu gibi, Türkiye’de bir “Enfeksiyon Hastalıkları ve Salgınlar Enstitüsü” ile Hıfzıssıhha Okulu’nun yerini tutacak Sağlık Bakanlığı’ndan özerk ama ortak çalışmalar yapan bir “Halk Sağlığı Akademisi” kurulmalıdır.
Yazan ve yayına hazırlayan Bekir Metin, Ankara, 14 Eylül 2023
Yazı Dizisi 21: Sağlık Bakanlığı’nın “Yeni Hıfzıssıhha Proje” Hamlesi. Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü Yerine, Yeni Aşı Üretim Merkezi Kuruluyor!
Kaynakça:
Artvinli Fatih, Doç. Dr., Sahi, Hıfzıssıhha Neydi?, Makale, Forum Sağlık 2023, 1 3.2022
Dünya Data: (https://ourworldindata.org/covid-vaccinations), Erişim tarihi: 13.9.2023
Dedeoğlu Necati, Prof. Dr., Ülkenin acil ihtiyacı: Halk Sağlığı Akademisi-2022, Forum-Sağlık 2023, Erişim tarihi: 14.9.2023, https://saglik2023.org/expert-opinions/necati-dedeoglu/ulkenin-acil-ihtiyaci-halk-sagligi-akademisi
Metin Bekir, Yazı Dizisi 17. Bölüm (Refik Saydam Hıfzıssıhha, Koronavirüs Salgını, Aşıların Önemi ve Değeri), Ankara, 03 Haziran 2023
Sağlık Bakanlığı 2019, 2020, 2021 ve 2022 yılları Bütçe Dokümanları (Aşılara yapılan harcama kalemleri)
Sağlık Bakanlığı (https://covid19.saglik.gov.tr) ve TTB Web sitesi (www.ttb.org.tr), Erişim tarihi: 12.9.2023
Worldometer (www.worldometers.info/coronavirus), Erişim tarihi: 12.9.2023
Not: Buradaki bilgi ve belgeler kaynak kullanılarak alıntı yapılabilir. Yazının tüm hakları konuyu hazırlayan ve yazan Bekir Metin’e aittir. Bu yazı dizisine 01 Haziran 2022 tarihinde başlandı.
[…] Bekir Metin. Covid-19 Salgını Süresince, Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün Yokluğu Yöneticilere… […]