Yazı Dizisi 5. Hıfzıssıhha Müessesesinin Kurulması
Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü Gerçeği
İnsanlık tarihi boyunca ortaya çıkan salgın hastalıklar ve salgını yok etmek için bulunan aşılar. Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti’nde Aşının Tarihçesi; Sağlık, Tıp ve Eğitim alanındaki misyonerlik faaliyetleri kapsamında Truman Doktrini, Marshall Planı ile Rockefeller Vakfı’nın yardım ve yatırımlar; Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü ve Okulu’nun kapatılmasının perde arkası? Hıfzıssıhha’yı (Aşı Üretim Merkezlerini) kapatanlar Covid-19 Salgını çıktığında pişman oldular mı? Hıfzıssıhha’nın kapatılması konusunda bu kurumun eski yöneticileri, dönemin Sağlık Bakanlığı Üst Düzey Yöneticileri ile Türk halkı ne düşünüyor, neler söylüyor? Hepsi bu yazı dizisinde…
Yazı Dizisi 5. Hıfzıssıhha Müessesesinin Kurulması
Osmanlı’ da Kurulan Altyapı ve Cumhuriyet’le Oluşturulan Kurumlar
“Osmanlı İmparatorluğunun son 100 yılında salgın hastalıklarla mücadelesi, aşı ve serum üretimleri” konusunda detaylı bilgi 4.Bölümde verildi.
Osmanlı İmparatorluğu’nda devletin sağlık işlerinin başında “Hekimbaşılık Müessesesi” vardı. Hekimbaşı hem Padişahın hem de Padişah Ailesinin hekimidir. Sarayda görevli hekimlerin de başıdır. Bu hekimlerin seçimini ve denetimini de yapar. Osmanlı dâhilindeki bütün hekimlerin “hekim muayenehanesi” açmaları onay veren, onları gerektiğinde imtihan ve kontrol eden Hekimbaşı, İmparatorluk hastanelerinde görevli hekim, cerrah ve kahhallerin (göz doktorları) tayinlerini de yapardı.
Türkiye’de sağlık hizmetlerini modernleştirme çabaları, Cumhuriyet döneminin öncesine uzanır. 19. yüzyılda Osmanlı Devleti, sağlık alanında toplumun ihtiyaçlarını karşılayan çalışmalar yapmıştır. Bu amaçla, 1871 yılında “İdareyi Umumiye-i Tıbbiye Nizamnamesi” ni yayımlamış böylece halka hizmet amaçlayan kimi örgütlerin kurulması sağlanmıştır. “Memleket Tabipleri” kadrosu kurarak ülkenin gerekli yerlerine hekim atayan devlet, bunun yanı sıra memleket tabiplerinin yanına birer yardımcı almalarının yolunu da açmıştır. Bu düzenleme, 1913 yılında Vilayet-i İdare-i Sıhhiye Nizamnamesi’nin yayımlanması ile değişmiştir. Buna göre, “Memleket Tabibi” unvanı kaldırılarak yerine, “Hükümet Tabibi” adıyla yeni bir kadro oluşturulmuştur.
İlk kez ‘’Sağlık Müdürlüğü’’ bu dönemde kurulmuştur. Böylece başta koruyucu sağlık ve çevre sağlığı hizmetleri olmak üzere il genelindeki tüm sağlık işlerinden idari yönden Sağlık Müdürü sorumlu tutulur. ‘’Sıhhiye Meclisleri’’ de bu kanunla kabul edilmiştir. (1)
Osmanlı’nın yıkılmasına neden olan iç ve dış baskılar; Avrupa’da 1820’lerde başlayan “Milliyetçilik hareketleri”; Birinci Dünya Savaşı sonrası başta Osmanlı olmak üzere dağılan İmparatorluklar; Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918) ile yenilgiyi kabul eden Osmanlı; Balkan Savaşları ve Osmanlı’nın kaybettiği topraklar; İtilaf Devletleri’nin İzmir ve İstanbul’u ve daha sonra da Anadolu’yu işgali; Mustafa Kemal ve vatansever arkadaşlarını bir araya getirdi. Osmanlı’nın yetiştirdiği kurmay subaylar ve vatansever askerlerin başlattığı “Kurtuluş Savaşı” yeni bir ulusun doğması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile sonuçlandı.
Kurtuluş savaşı sırasında cephede çarpışarak ölenlerin sayısı salgın hastalıklardan ölenlerin sayısının yarısı kadardır. Kurtuluş Savaşı süresi içerisinde askerlik şubeleri kayıtlarınca tutulan defterlerdeki asker kaybımız toplamda yaklaşık 36.919 kişidir. Kurtuluş Savaşında orduda toplam şehit sayımız 9.167, yaralı sayısı ise 31.173 olmuştur. Bu süre içinde 957 tabip, 224 eczacı, 26 diş doktoru görev yapmıştır. (2)
Kurtuluş Savaş’ında salgın hastalıklar en önemli sorunlardan birisini oluşturmuştur. Bu dönemde salgın halini alan başlıca hastalıklar, humma, sıtma, kızamık, kabakulak, yılancık, dizanteri, İskorbüt, frengi, çiçek ve tetanostur. Ayrıca salgın halini almamakla beraber tifo, tifüs ve kuduz vakalarına da rastlanılmıştır. Bunların yanı sıra verem hastalığına yakalananların sayısı oldukça fazladır. Savaş yıllarında sıhhiye raporlarında düzenli istatistik verilmiş, hastalığa yakalananlar ve bu hastalıktan vefat edenlere dair veriler tutanaklara kaydedilmiştir. Bu belgelerde sıtma hastalığına yakalanan askerlerin oranının % 40 olduğu belirtilmektedir. Sıtma hastalığının halk arasında da yaygın olan bu hastalığa yakalananlar yaklaşık % 50 oranındadır. Sıtma hastalığına karşı büyük bir mücadele verilmiş, hastalığın önlenmesi için halka ilaç dağıtılması ve bataklıkların kurutulması ile hastalığın önüne geçilmeye çalışılmıştır.
Savaş süresince lekeli humma, humma-i racia, çiçek, karahumma, paratifo, kızıl, kızamık, kabakulak, yılancık dizanteri, nezle-i müstevliye, iskorbüt, sarı sehaya iltihabı, tetanos hastalıkları askerler arasında görülmüştür. Bu hastalıklardan özellikle dizanteri, nezle-i müstevliye, yılancık, iskorbüt hastalıklarından dolayı çok sayıda askerimiz hayatını kaybetmiştir.
Anadolu’da Milli Mücadelenin başladığı 1920’li yıllarda, ülke dâhilinde halk sağlığını koruyacak, seferberlik sırasında askerleri tedavi edecek, çağın ihtiyaç ve gelişmelerine uygun bir surette sosyal yardımları temin edecek teşkilât ve muntazam sağlık kurumları henüz tam anlamıyla kurulamamıştır. Yeni Türkiye’nin ilk hedeflerinden biri de sorunu çözmeye çalışmak olmuş ve bu çerçevede Ulusal Hükümetin teşekkülü sırasında diğer Bakanlıklarla birlikte Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâlet’i kurulmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu’nda sağlık sistemi, salgın hastalıklarla mücadele, aşı ve serum üretimi, sağlık tesislerinin kurulması, koruyucu sağlık hizmetleri alanında ilk ve en önemli örgütlenme, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti döneminde, 2 Mayıs 1920 tarihinde çıkarılan bir yasa ve TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa başkanlığında 3 Mayıs 1920 tarihinde oluşturulan Bakanlar Kurulu içerisinde ilk Sıhhiye ve İçtimai Muavenet (Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı) Vekilliği yer almış ve ilk Vekil Dr. Adnan Adıvar olmuştur.
Milli Mücadele Döneminde Dr. Refik (Saydam) Bey
1914’te Sahra Genel Müfettiş Muavini olan Dr. Refik Bey, İstanbul Bakteriyoloji hanesini yeniden yapılandırmıştır. 1916’da İzmir, 1917’de Sivas ve Şam Bakteriyoloji haneleri kurulmuştur. Bu kuruluşlarda I. Dünya Savaşı yıllarında ordunun aşı ve serum ihtiyacına yönelik yoğun çalışmalar yapılmıştır. Kurtuluş Savaşında (1918-1923) Bakteriyoloji hane, çalışmalarını arttırarak ürettiği aşı ve serumları her hafta muntazam olarak Hilâl-i Ahmer (Kızılay Derneği) aracılığı ile Anadolu’ya göndermiştir. (3)
Anadolu’da milli uyanışı sağlamak, itilaf devletlerine karşı vatanı müdafaa etmek amacıyla Gazi Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları İstanbul’dan Samsun’a doğru hareket etmişlerdir. Bu dönemde Mustafa Kemal’in yanında Anadolu insanının sağlığı için canla başla mücadele eden Dr. Refik Bey vardı. Dr. Refik Bey, 5 Mayıs 1919’da 9. Ordu Kıta Sıhhiye Müfettişliği Muavinliğine tayin olmuş ve Mustafa Kemal Paşa karargâhı ile Sıhhiye Müfettiş Muavini olarak Samsun’a gitmek üzere yola çıkmıştır.
Dr. Refik Bey, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışından itibaren Havza, Amasya, Tokat, Sivas, Erzincan ve Erzurum’da Mustafa Kemal Paşa’nın yanında yer almıştır. Mustafa Kemal, 3 Temmuz 1919’da Erzurum’a gelmiş ve gelişini takip eden ilk günlerde başkanlığı altında önemli bir toplantı yapmıştır. Dr. Refik Bey 10 Eylül 1919 tarihinde Erzurum Askeri Hastanesi Bulaşıcı Hastalıklar şefliğine atanmış ancak bu görevi kabul etmeyerek diğer arkadaşları gibi askerlikten istifa etmiştir.
Fevzi Çakmak Paşa’nın başkanlığındaki İcra Vekiller Heyetinde, Sıhhiye ve İçtimai Muavenet Vekili olan Dr. Adnan Adıvar’ın istifası üzerine, 10 Mart 1921’de Dr. Refik Saydam Sıhhiye ve İçtimai Muavenet Vekili olarak seçilmiştir. Bu arada Milli Savunma ve Sağlık ve Sosyal Yardım Komisyonlarında çalışmış, ayrıca Milli Savunma Komisyonunun kâtipliğini III. toplantı yılında da, sağlık komisyonunun başkanlığını yapmıştır.
Cumhuriyet Döneminde Dr. Refik Saydam’ın İlk Sağlık Bakanı Oluşu
İstanbul’dan Milletvekili seçilen Dr. Refik Bey, 30 Ekim 1923’de İsmet Paşa tarafından kurulan ilk Cumhuriyet Kabinesi’nde Sıhhiye Vekili olmuştur. O, 6 Mart 1924’teki II. İnönü Kabinesinde de yerini korumuş fakat 21 Kasım 1924’te İsmet Paşa’nın Başbakanlıktan istifası ile görevi sona ermiştir. 3 Mart 1925’te yeniden Başbakanlığa getirilen İsmet Paşa Kabinesinde Dr. Refik Bey tekrar Sıhhiye Vekili yapmıştır.
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra ilk Sağlık Bakanı olan Dr. Refik (Saydam) Bey, 1925 yılında ele alınan Bakanlık çalışma programında merkez Hıfzıssıhha Müessesesi’nin kurulmasını öngörmüştür.
Hıfzıssıhha Müessesesi, halk sağlığı ile yakından ilgilenerek hastalık ve salgınların önüne geçecek, bütün biyolojik maddeleri üretecektir. Gerektiğinde devlete sağlık hizmetlerinde yardımcı olacaktır. Bu programda aynı zamanda sağlık personeli yetiştirmek ve mevcut personeli eğitmek amacıyla bir Hıfzıssıhha Okulu açılması da planlanmıştır.
Merkez Hıfzıssıhha Müessesinin Kurulması ve Faaliyetleri
“Hıfzıssıhha Müessesinin Kurulması” açısından dönemin en önemli yasasının Meclise gelmesidir. Tasarıya göre; halk sağlığının korunması için bilimsel gelişmelerin izlenmesi gerektiği, bu yüzden de uzmanlardan oluşan bir kuruma ihtiyaç olduğu belirtilmiştir. Bilimsel araştırmalar için Sıhhiye ve İçtimai Muavenet Vekâletinin teknik bir birimi olarak Hıfzıssıhha Müessesinin oluşturulması uygun görülmüş, bunun ülkemizde salgın hastalıklarla mücadele konusuna da büyük yarar sağlayacağı ifade edilmiştir.
Ayrıca, Ankara’da kurulacak bu Hıfzıssıhha Müessesinin en modern cihazlarla donatılacağı, böylece hem dışarıdan gelen her türlü ilacın kontrol altına alınacağı hem de teknik gelişmeleri izlemede yetersiz kalan hekim ve hekim adaylarının buradan yararlanabileceği belirtilmiştir.
Kanun Tasarısı, 27 Mayıs 1928 gün ve 1267 sayılı yasa tasarısıyla Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâletine bağlı olarak bu kanun çerçevesinde Sivas ve Ankara’daki kimyahaneler birleştirilerek Hıfzıssıhha Müessesi kurulmuştur. Burada kimya, bakteriyoloji, imminobiyoloji ve farmakoloji (ilaç bilimi) bölümlerinden oluşan birimler oluşturulmuş ve ilk etapta 14 uzman ile 40 yardımcı görevlendirilmiştir. (3) Merkez Hıfzıssıhha Müessesesi binasının inşaatına 1928 yılında başlamış ve 1933 yılında tamamlanmıştır. İnşaat için o dönem parasıyla bir buçuk milyon lira harcanmıştır. (4)
A.B.D. kökenli Rockefeller Vakfının halk sağlığı programı aracılığıyla Türkiye’de çalışmaya başlamasını kabul eden Türkiye’de; Rockefeller Vakfının, Dönemin Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam ile özellikle 1924-1936 yılları arasında kurdukları yakın ilişki neticesinde; uluslararası düzeyde salgın hastalıkların epidemiyolojisi konusunda elde ettikleri tıbbi bilimsel bilgiyi finansal mekanizmalarla birleştirerek sağlık politikalarında ve sağlık hizmetlerinin örgütlenmesinde önemli rol oynamışlardır. Bu çerçevede uluslararası düzeyde bir Hıfzıssıhha Müessesesi kurulması çerçevesinde, Rockefeller Vakfı inşaatın yapılması ve teknik cihazların temini için üç ayrı dilimde 80 bin, 100 bin ve 100 bin dolar olmak üzere toplamda 280 bin dolar bağışta bulunmuştur. (5)
Hıfzıssıhha müessesesi (Numune hastanesi ile birlikte) inşaat planlarını düzenlemek üzere Avusturya Mimarlar Cemiyeti 2. Başkanı Robert Orley, proje tutarının yüzde 2’si peşin ödenmek suretiyle Türkiye’ye getirtilmiştir. İnşaat için ise Viyanalı Redlich&Berger İnşaat firması ile sözleşme yapılmıştır. 1928 yılı içinde Theodor Jost’un tasarladığı Kimyahane ve Bakteriyoloji Binası, 1928-1932 yıllarında da Serum Müessesesi, Hıfzıssıhha Okulu ve Lojman ünitelerinin inşaatı tamamlanmıştır.
Merkez Hıfzıssıhha Müessesesi kuruluşundan itibaren koruyucu hekimlikte büyük rol oynamıştır. Kuruluşundan bir yıl sonra üretilen serum miktarı ülke ihtiyacını karşılamaya yetmiştir. Serum ithaline gerek kalmamıştır. 1933 yılında kuduz aşısı üretimine geçilmiştir. 1934 yılında İstanbul’daki aşı hane, Ankara’daki Merkez Hıfzıssıhha Müessesesi bünyesine nakledilmiştir ve çiçek aşısı üretimi ülke ihtiyacını karşılayacak düzeye gelmiştir. (6)
1935 yılında ise Farmakoloji Şubesi kurularak yerli ve yabancı ilaçlar ile diğer hayati maddelerin üretimine geçilmiştir. 1936 yılında Hıfzıssıhha Mektebi açılmış, 1937 yılında kuduz serumu üretilmeye başlanmıştır. Bu dönemde Yunanistan’a, Suriye’ye, Irak’a tetanos ve difteri serumları, Çin’deki kolera salgını sırasında da bu ülkeye bir milyon kişiye yetecek kadar kolera aşısı gönderilmiştir. (1)
Dr. Refik Saydam’ın 1942 yılında vefatından sonra, TBMM, merhumun anısına 10 Ağustos 1942 gün ve 4288 sayılı yasa ile Merkez Hıfzıssıhha Müessesesine T. C. Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Müessesesi adı verilmiştir. Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Müessesesi onun ölümünden sonra da çalışmalarına devam etmiş, 1947 yılında, Biyolojik Kontrol Laboratuvarı kurulmuş ve Enstitü bünyesinde bir aşı istasyonu açılmıştır. Ayrıca aynı yıldan itibaren deri içi BCG aşısı üretimine geçilmiştir. (7)
1948 yılında ülkemizde ilk olarak boğmaca aşısı üretimine başlanmış, aynı yıl içerisinde Viroloji ve Virüs Aşıları Şubesi kurulmuş bu çalışmalar doğrultusunda ilk defa inflüenza virüsü, New-Castle virüsleri ve tavuk vebası üzerine araştırmalar yapılmıştır. 1950 yılında inflüenza Laboratuvarı Bölgesel İnflüenza Merkezi olarak Dünya Sağlık Örgütü tarafından referans merkezi olarak tanınmıştır. (8)
T. C. Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü
Dr. Refik Saydam’ın kurduğu ve verdiği çok önemli koruyucu sağlık hizmetleri sonucu ülkeye rahat bir nefes aldırdığı Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde kapandığı tarihe kadar geçen 89 yıllık sürede çok önemli hizmetler yapılmıştır. Hıfzıssıhha Enstitüsü ülke tarihinde ürettiği aşı ve serumlar; gıda ve ilaç alanında kontrol laboratuvarları ile verilen izinler; zehir danışma merkezlerinin kurulması ve çalışmaları; halk sağlığı laboratuvarları aracılığıyla halka sunulan hizmetler ve hekim dâhil sağlık personelinin eğitimi konularında Hıfzıssıhha Okulu ile işbirliği gibi konularda sağlık alanına damga vurmuş bir bilimsel kuruluştur. Bu kuruluş, Dünya’daki dengi kuruluşlarla uluslararası işbirliğini de en iyi seviyede sürdürmüştür. (9)
Hıfzıssıhha Enstitüsü simgesel ve tarihsel ağırlığı olan bir kurumdu. Eğitim ve üretimde ortak çalışma alanı vardı. Enstitü’ de farklı disiplinlerde çalışan bilim insanları vardı. Bağımsız bir Enstitü olarak çalışmalara başlandı. Fransa Paris merkezli Pasteur Enstitüsü ve Almanya Berlin merkezli Robert Koch Enstitüsü emsali bir kuruluştu. Tüm dönemlerin yönetici ve karar vericileri zamanında gerekli hem teknolojik hem de bilimsel değişim–dönüşümlere ayak uydurulamadığı için bu önemli müessese tarih sayfasından silinmiştir. (10)
2 Kasım 2011 tarihinde Resmî Gazete’ de yayımlanan 663 no’lu KHK’nın 26’ncı maddesiyle Sağlık Bakanlığı bünyesinde Türkiye Halk Sağlığı Kurumu kurulmuş ve Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Başkanlığı da bu kuruma bağlı alt kuruluşlardan birisi haline dönüştürülmüştür. Bu haliyle, Cumhuriyet tarihi boyunca, doğrudan Sağlık Bakanlığı’na bağlı başlı başına bir kurum iken, 2011 yılında, Bakanlığın bir kurumuna bağlı alt bir kurum haline getirilmiş, görevleri de yine kendisi gibi alt kurum olan, diğer kurumlar arasında paylaşılmıştır. Diğer bir ifadeyle, Sağlık Bakanlığı hiyerarşisindeki konumu en alt düzeye indirgenmiş; eski görev ve faaliyet alanları diğer kurumlara dağıtılarak daraltılmıştır.
Sağlık Bakanlığınca, Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Başkanlığı’nın 2011 yılında yeniden yapılandırmadan yaklaşık altı yıl sonra 25 Ağustos 2017 tarihinde, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu kapatılarak, yerine Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Bu Genel Müdürlüğün teşkilat yapısında artık Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı yer almamıştır.
2017 yılında ise bu kurumun adı değiştirilerek yeni bir kuruma dönüştürülmüş olan Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü, teşkilat yapısından Başkanlık kaldırılarak, 89 yıllık Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı dolaylı yoldan kapatılmıştır.
Hıfzıssıhha Okulu
Hıfzıssıhha Mektebi’nin kuruluşu ile ilgili karar, 27 Mayıs 1928 gün ve 1268 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Merkez Hıfzıssıhha Müessesesi Hakkında Kanun’da yer almışsa da, okulun fiilen kuruluş tarihi 23 Haziran 1936’dır. 1936’da yayımlanan Sıhhi Teşkilat Kanunu Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâletinin faaliyet sahasını şu suretle çerçevelemektedir: “Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâleti; İcra Vekilleri Heyetine dâhil bir vekilin emir ve idaresi altında olup ve devlet hizmetleri arasında memleketin sıhhi şartlarının ıslah ve milletin ferdi ve içtimai sıhhatine zarar veren amirlerle mücadele ve gelecek nesillerin sıhhatli olarak yetişmesini temin ve halkı sıhhi ve içtimai muavenete ulaştırmak ve iskân işlerini görmek için kanunlarla kendilerine verilen vazifeleri yapmakla mükelleftir.” (11)
Yasada belirtilen işleri doğru bir şekilde yapabilmek için belirlenen çalışma programının ana hatları aşağıda maddeler halinde ortaya konulmuştur.
- Devletin sıhhat (sağlık) teşkilatını kurmak
- Fazla miktarda doktor yetiştirmek
- Numune Hastaneleri açmak
- Ebe yetiştirmek
- Sıhhiye memuru (sağlık alanında hekim dışı sağlık personeli) yetiştirmek
- Çocuk bakım ve doğum evleri açmak
- Verem sanatoryumu açmak
- Sıtma ile mücadele etmek
- Frengi ve diğer içtimai hastalıklarla mücadele etmek
- Trahom (bir çeşit göz hastalığı) ile mücadele etmek
- Sıhhi ve içtimai teşkilatı (sağlık örgütlenmelerini) köylere kadar götürmek
- Sıhhi ve içtimai kanunlar yapmaktır.
Yukarıdakilere ilave olarak, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Hıfzıssıhha Müessesesinin teşkili, Devlet teşkilatına, milletimizin hayat ve sıhhatine müessir olacak esasları telkin edecek olan Hıfzıssıhha Mektebinin kurulmasıdır.
Hıfzıssıhha Okulu, (Hıfzıssıhha, sağlığın korunması demektir; “halk sağlığı” olarak anlaşılmalıdır) Merkez Hıfzıssıhha Müessesesi adı altında resmen 1928’de kurulmuştur. Müessese, okul yanında laboratuvar ve aşı üretim hizmetlerinin yürütüldüğü bir Hıfzıssıhha Enstitüsünü de içeriyordu. Okula sağlık personeli ve hekimlerin halk sağlığı konularında yetiştirilmesi görevi verilmişti. Okulla ilgili yasa 1928 de çıkmışsa da okulun fiilen açılması 1936 yılını bulmuştur.
Dönemin Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam, daha sonra kendi ismi verilecek olan ve Avusturyalı, Alman ve Macar ustalara yaptırılan görkemli taş binaları 2 Kasım 1936 tarihinde, inşaata 280.000 $ mali destekte bulunan Rockefeller Vakfına da teşekkür eden bir konuşma ile açtı.
Hıfzıssıhha Okulu’nun açılışı ile Türkiye’nin koruyucu sağlık hizmetleri alanında ihtiyaç duyulan personelin yetiştirilmesi konusunda başarılı hizmetler verdi.
1957 yılında gerçekleştirilen reform çerçevesinde, okulu akademi haline getirilmesi ve halk sağlığı konularında çalışanlara ek ödenek verilmesi ile ilgili bir yasa tasarısı, okulda yeni şubelerin açılması ve yapısal düzenleme, uluslararası kurslar açılması ve halk sağlığı kurslarının uzmanlık eğitimi şeklinde verilmesi gerçekleştirildi. Hekimler artık yoğun İngilizce eğitimini de içeren iki yıllık bir halk sağlığı eğitiminden geçiriliyorlar, kursu tamamlayanlar sağlık müdürü olarak atanıyordu. Kursta özel başarı gösterenler daha sonra bursla yurtdışına yollanmış, dönüp gelenler, Hıfzıssıhha Okulunda eğitici olarak görev almışlardır.
Hıfzıssıhha Okulu 1965’den sonra halk sağlığı uzmanlığı kursunu sürdürememiş olsa da hekimlere ve diğer sağlık personeline kısa süreli kurslar düzenlemeye, araştırmalar yapmaya ve koruyucu hizmetlerle ilgili danışmanlık hizmetlerini vermeye devam etmiştir. Türkiye’de ortaya çıkan siyasi krizler (12 Mart 1971 Muhtırası ve 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi) sonucu anılan kuruluşta nasibini almış ve 1983 yılının ortalarında da okuldaki uzmanlar ve personel değişik illere sürülerek Hıfzıssıhha Okulu fiilen kapatılmıştır. (12)
Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde; Sağlık alanında hizmet verilecek nitelikli personelin yetiştirilmesi, saha araştırmalarının tek çatı altında yapılması, uluslararası kurum ve kuruluşlarla ilişki kurabilecek personelin eğitilmesi için 2003 yılında Hıfzıssıhha Okulu’nun yeniden açılmasına tekrar ihtiyaç duyulmuştur. 2011 yılında ise 663 no’lu KHK’nın 26’ncı maddesiyle Sağlık Bakanlığı bünyesinde Türkiye Halk Sağlığı Kurumu kurulmuş ve Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Başkanlığı, bu kuruma bağlı alt kuruluşlardan birisi haline dönüştürülmüştür. Hıfzıssıhha Okulu ise bu değişim sonucu tekrar kapatılmıştır.
Dizinin 6. Yazısı: Dr. Refik Saydam “Sağlık Devriminin Mimarı”
Yazan ve yayına hazırlayan Bekir Metin, Ankara, 15 Ağustos 2022
Kaynaklar:
- Aksakal Halil İbrahim, Dr. Refik Saydam Önderliğinde Cumhuriyet Dönemi Sağlık Hizmetlerini Modernleştirme Çabaları, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 27, Sayı: 1, Sayfa: 219-231, Elazığ-2017, S. 219, 221, 227)
- Kopar Metin, Tarih Bölümü, Adıyaman Üniversitesi, İstiklal Harbi Sıhhi Raporu (1920-1923), Uluslararası Sosyal ve Eğitim Bilimleri Dergisi, 2017 VOL. 4, NO. 8, S. 210 -228)
- Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, Sağlık Hizmetlerinde 50 Yıl, Ankara 1973, S.142.
- Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Dönem III. Toplantı 76, IV (1928), S.169-170
- Küçük Aziz, Dr, Erken Cumhuriyet Döneminde Sağlık Hizmetlerinin Örgütlenmesi: Rockefeller Vakfının Rolü, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu, Nasuh Akar Mah. Ziyabey Cad. 1407 Sok. No:4, 06520, Çankaya, Ankara, AİD, Cilt 51, Sayı 2, S. 87-116.
- Aydın Erdem, Türkiye’de Sağlık Teşkilatlanması Tarihi, Ankara, 2002, S. 112
- Firik Feridun, Cumhuriyet Devri Sağlık Hareketleri 1923-1963, Ankara, 1983, S. 21.
- Şakar Ayşe Yiğit, Türkiye’de Sağlık Hizmetleri ve Sağlık Harcamaları, İstanbul, 1999, S.47
- Dr. Refik Saydam, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Sağlık Propagandası ve Tıbbi İstatistik Genel Müdürlüğü, Ankara, 1982, s. 39- 40.
- FRİK, Feridun, Türkiye Cumhuriyetinde Tıp ve Hıfzıssıhha Hareketleri (1923-1938). Universum Basım Evi, Bayer Leverkusen-Almanya 1938.
- Dedeoğlu Necati, Prof. Dr., Hıfzıssıhha Okulu, Tarihçesi, Önemi. Toplum ve Hekim, Kasım-Aralık 2001, Cilt 16, Sayı 6.
- Dr. Refik Saydam 1881-1942 Ölümünün 40. Yıl Anısına, Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1982.
- Metin Bekir, “Küresel Salgın Hastalıklar ve Uluslararası Sağlık Örgütlenmeleri – Dünya Sağlık Örgütü ve Türkiye İlişkileri” Kitabı, Palme Yayınevi, Ankara, 2022
Not: Buradaki bilgi ve belgeler kaynak kullanılarak alıntı yapılabilir. Yazının tüm hakları konuyu hazırlayan ve yazan Bekir Metin’e aittir. Bu yazı dizisine 01 Haziran 2022 tarihinde başlandı.