Yazı Dizisi 6. Dr. Refik Saydam “Sağlık Devriminin Mimarı”
Dr. Refik Saydam’ın özgeçmişi (8 Eylül 1881-8 Temmuz 1942)
Askeri Tıbbiye’den Birinci Dünya Savaşı’na
Ülkemizin yetiştirdiği büyük devlet adamlarından Dr. İbrahim Refik Saydam, 8 Eylül 1881’de İstanbul Fatih’te Hacı Ahmet Efendi, Hacı Hasan Mahallesi, Çırçır Caddesi 11 numaralı evde doğdu. Babası; Çankırı’nın Çerkeş İlçesi, Karacaviran nahiyesinin Dolap köyünden Uzunömeroğlu Abdurrahman Ağanın oğlu Hacı Ahmet Efendi’dir. Hacı Ahmet Efendi, İstanbul’da Balkapanı’nda yağ ticareti yapardı. Annesi; Hayriye Tüccarlarından Divrik’li Osman Efendi ile yine Hayriye Tüccarlarından Kemahlı Hacı İbrahim Efendi’nin neslinden Fatma Nefise Hanım’dır. Ailenin İbrahim Refik’ten beş yaş büyük Hakkı isminde bir oğlu ile bir kızları vardı. Kardeşleri, Dr. Refik Saydam’ın ölümünden yaklaşık iki yıl önce 1940 yılında vefat ettiler. (1)
Mahalle Mektebini bitiren Dr. Refik Saydam, 1892’de Fatih Askeri Rüştiyesine girdi. 1896’da Çengelköy Askeri Tıbbiye İdadisine (lisesine) yazıldı. Askeri Tıbbiye’den 22 Ekim 1905’de tabip yüzbaşı olarak mezun oldu.
Mezuniyet sonrası, klinik çalışmasını tamamlamak üzere Gülhane Hastanesine verildi. 29 Temmuz 1907’de 3. Ordu emrine atanmasına rağmen bir yıl daha Gülhane’de kalarak Histoloji ve Embriyoloji Bölümünde çalıştı.
15 Nisan 1908’de Manastır’daki 3. Ordu Merkez Hastanesine, 29 Haziran 1908’de de geçici olarak 3. Ordu 16. Redif Alayı 3. Tabura atandı. Burada kısa süre görev yaptı. 2 Ağustos 1908’de Manastır’daki görevine geri döndü.
1908’de II. Meşrutiyetin ilanı ve II. Abdülhamit istibdadının yıkılması sonrasında İstanbul’a tayin edildi. 23 Mayıs 1909’da Maltepe Askeri Hastanesine ve buradan da 6 Nisan 1910’da Askeri Fes Fabrikası doktorluğuna atandı. (5)
Dr. Refik Saydam daha sonra Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa’nın emri üzerine 4 Ağustos 1910 tarihinde 11 doktor, 3 eczacı, kimyager ve 3 veteriner subayla birlikte İstanbul’dan trenle Almanya’ya eğitim için gönderildi.
Önce Berlin Askeri Tıp Akademisinde kurs gördü. Sonra da Brendenburg’ta 6. Zırhlı Süvari Alayı’nda staja başladı. Alman Ordusunun manevralarına, Alman Sahra Sıhhîye Subayı gibi katıldı ve tekrar Berlin’e dönerek ünlü Scharite Kliniği’nde yüksek geliştirme eğitimi gördü. (2)
Dr. Refik Saydam, Almanya’da mesleki eğitim ve kurslara devam ederken, 1912’de Balkan Savaşı çıktı. Doğu Trakya kaybedildi. Düşman orduları, Osmanlı başkenti İstanbul’u tehdit etmeye başladı. Ülkenin durumu iyi değildi. Bu koşullarda daha fazla yurtdışında kalmayı doğru bulmadı. 26 Eylül 1912’de İstanbul’a geri döndü. Orduda aktif görev almak istedi. Önce Antalya Redif Fırkasının 2. Seyyar Hastanesinde görev yaptı. Sonra 18. Kolordu Karargâhında doktor olarak görevlendirildi. Artık Balkan Savaşı’nın içindeydi. Hadımköy İstasyon Sevkiyat Tabipliğinde, Zabitan Muayene Komisyonunda, Çatalca Ordusu Sağlık Müfettişliği Muayene Komisyonunda görev aldı. Bu sırada her gün yaralanan ya da şehit olan askerlerle karşılaşıyordu. Bir taraftan yaralıları tedavi ederken, diğer taraftan salgın hastalıklarla, mücadele ediyordu. Edirne’de ordu komutanlığında kolera mücadelesi de yaptı.
Dr. Refik Saydam, Balkan Savaşlarının ardından, 30 Eylül 1913te Ordu Seyyar Hasta Nakliye Birliği Başhekimi oldu. Ve 9 Kasım 1913’te birliğin kaldırılmasıyla 11 Kasım 1913’te İstanbul’da Askeri Nakliye İnceleme Kurulunda görevlendirildi. 6 Ocak 1914’te Harbiye Nezareti Sağlık Dairesi Başkanlığına vekâleten atandı.
I. Dünya Savaşı sırasında seferberlik ilan edilmesi üzerine 20 Temmuz 1914’te Sahra Sıhhiye Genel Müfettişliği Yardımcılığına atanarak mütareke sonuna kadar bu görevde kaldı. 1915 yılında binbaşılığa terfi etti. Bu görevi sırasında Bakteriyoloji Enstitüsünü düzenlemeye çalıştı. 29 Mart 1916’da Berlin’de toplanacak cerrahi kongresine katılmak için askeri kurulla birlikte Almanya’ya gitti. Başkumandan Enver Paşa’nın emri ile İstanbul’da kurulan Yedek Subay Muayene Heyetinde görev yaptı. 2016 Aralık ayı içerisinde Galiçya Türk Kolordusundaki sağlık teşkilatını denetledi.(5)
I. Dünya Savaşı’ndaçok ağır bir yenilgi alan Osmanlı Serv Antlaşması (10 Ağustos 1920 – 24 Temmuz 1923)’nı imzalamak durumunda kaldı. Dr. Refik Saydam 28 Nisan 1919’da İzmit Askeri Kumaş Fabrikası Hekimliğine ve oradan da 5 Mayıs 1919’da geçici olarak 9. Ordu Kıta Sıhhiye Müfettişliği Yardımcılığına getirildi.
16 Mayıs 1919 akşamı İstanbul’dan Samsun’a hareket eden Bandırma Vapurunda 9. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa’nın heyetinde yer aldı. Heyette 9. Ordu Sağlık Başkanı olarak Albay Dr. İbrahim Tali (Öngören) Bey de vardı. Dr. Refik Saydam, 19 Mayıs 1919’da Atatürk’le birlikte Samsun’a ayak basarken ülke iki, hatta üç büyük düşmanın pençesindeydi; emperyalizm, salgın hastalıklar ve cehalet… Bu üç düşmana karşı Atatürk’ün önderliğinde çok çetin bir savaş verilecekti. Dr. Refik Saydam, bu savaşın sağlık cephesinde çok önemli bir rol oynayacaktı. (4)
Kurtuluş Savaşı’ndan Cumhuriyet’e
19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Samsun’a çıkan Dr. Refik Saydam, Ordu Müfettişliği Karargâhı ile birlikte Samsun’dan Havza’ya, Amasya’dan Erzurum’a hep heyette Mustafa Kemal Paşa’nın yanında yer aldı.
Dr. Refik Saydam, Milli Mücadele için düzenlenen Erzurum ve Sivas Kongrelerine katıldı. Samsun’da böbrek sancıları başlayan, ateşlenen ve sıtmaya da yakalanan Mustafa Kemal Paşa‘nın tedavisini yaptı.
Padişah Vahdettin, 8 Temmuz 1919 gecesi, Mustafa Kemal Paşa’yı 9. Ordu Müfettişliği görevinden alınca, Mustafa Kemal askerlikten istifa etti. 9. Ordu Müfettişliğinin kaldırılması üzerine Dr. Refik Saydam 10 Eylül 1919 ‘da Erzurum Hastanesi Bulaşıcı Hastalıklar Şefliğine atandı. Bu süreçte Dr. Refik Saydam da askerlikten istifa etti. Dr. Refik Saydam 27 Aralık 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’ya dönüşünde birlikteydi ve yol boyunca O’nun sağlığıyla da yakından ilgilendi.
Ankara’da 23 Nisan 1920’de açılan ilk Büyük Millet Meclisinde Dr. Refik Saydam Doğubayazıt milletvekili olarak siyasi hayatına başladı. 11 Mayıs 1920’de yeni kurulan Meclis Hükümetinde Milli Savunma Bakanlığı Sağlık Dairesi Başkanlığına atandı. 8 Eylül 1920’de de Milletvekili olması nedeniyle, Büyük Millet Meclisince kabul edilen bir kanun gereği bu görevden istifa etti. 1 Mart 1921’de Yarbaylığa terfi ettikten sonra 10 Mart 1921’de Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı (SSYB) oldu. 26 Şubat 1926’da, İstanbul Milletvekili ve Bakan iken kendi isteği üzerine askeri görevinden emekli oldu.
Cumhuriyet’in 29 Ekim 1923 tarihinde ilan edilmesinden sonra Dr. Refik Saydam yeniden Sağlık Bakanlığına getirildi. 1921-1937 yılları arasında 5 defa Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı görevinde bulundu. Böylece, Cumhuriyet döneminde en uzun süre Sağlık Bakanlığı yapan (14 yıl 6 ay) kişi olarak Cumhuriyet tarihinde yerini aldı. Dr. Refik Saydam ayrıca, kısa süre Eğitim, Maliye ve İçişleri Bakanlıkları da yapmıştır.
Son olarak, 4 Mart 1925’te İsmet Paşa Hükümeti’nde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına atanan Dr. Refik Saydam, 26 Ekim 1937’ye kadar aralıksız süren bakanlığı döneminde bugünkü Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nın teşkilat kanununu çıkardı. Koruyucu sağlık hizmetleriyle ilgili çok önemli yasaların yapılmasını öncülük etti. Hekim, hemşire, ebe ve sağlık memuru yetiştirmek amacıyla gerekli okulların açılmasını sağladı.
ABD’den gelen davet üzerine, Mayıs 1929’da Bakanlık Sağlık İşleri Genel Müdürü Dr. Asım Arar ile birlikte, 3 ay süreyle ABD’ne giderek sağlık hizmetleri konularında incelemelerde bulundu.
Dr. Refik Saydam, 8 Ağustos 1925’te Kızılay Cemiyeti Genel Başkanlığına getirildi. Ömrünün uzun yıllarını verdiği yoğun Devlet hizmetlerinin yanı sıra 14 yıl aralıksız olarak bu büyük hayır ve yardım kurumunda da önemli hizmetlerde bulundu. Kızılay’ın ülke düzeyinde gelişmesi ve ilerlemesi, uluslararası düzeyde isminin yaygınlaşması ve saygınlık kazanması da Dr. Refik Saydam’ın Genel Başkanlığı döneminde oldu.
Soyadı Kanununun 21 Haziran 1934’te kabul edilmesi üzerine Atatürk tarafından kendisine, yaşantısına ve karakterine uygun “Saydam” soyadı verildi.
Dr. Refik Saydam’a, 1925 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesince, ölümünün 32. Yılında da 1974 yılında Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesince kendisine “Fahri Profesörlük” unvanı verildi. 1937 yılı Ekim ayı sonlarında, Hükümet değişikliği nedeniyle kabinede görev almak istemedi. Rahatsızdı bu nedenle Viyana’ya tedavi için gönderildi.
Mustafa Kemal Atatürk’ün, 10 Kasım 1938’de ölümünden sonra ikinci Cumhurbaşkanı olarak seçilen İsmet İnönü döneminde kurulan ilk Hükümetin (Celal Bayar Hükümeti) İçişleri Bakanlığına Dr. Refik Saydam getirildi. Celal Bayar’ın, 25 Ocak 1939’da Başbakanlık’tan istifa etmesi üzerine Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından yeni hükümetin kurulma görevini Dr. Refik Saydam’a verdi. Dr. Refik Saydam böylece, 25 Ocak 1939 tarihinde Başbakan oldu.
Dr. Refik Saydam’ın Başbakanlığı, II. Dünya Savaşı sancılarının ve ekonomik buhranların ülkeleri sardığı, savaşın sınırlarımıza kadar geldiği yıllara rastladı. 3 yılı aşan Başbakanlığı döneminde (1939-1942) de aynı feragat, sabır ve ciddiyetle çalıştı.
1942 yılı Temmuz ayının ilk haftası içinde, sorunları çözmek amacıyla İstanbul’a gitti. 7 Temmuz 1942 tarihinde toplanan Belediye Meclisinde yapılan toplantıya katılarak dilek ve şikâyetleri dinledi. O günün gecesi Perapalas Otelinde yatarken saat 23.45’te kalp bölgesinde hissettiği gayet şiddetli bir ağrı ile uyandı ve müdahale edilemeden gece yarısı saat 00.40’da vefat etti.
Başbakan Dr. Refik Saydam’ın ölümü nedeniyle, 8 Temmuz 1942 günü tüm Türkiye mateme girdi. Bayraklar yarıya indirildi. 9 Temmuz’da naşının bulunduğu Beyoğlu İlkyardım Hastanesinde yapılan dini merasiminden sonra bayrağa sarılı tabutu, top arabasında Taksim-İstiklal Caddesi yoluyla Karaköy’den vapurla Haydarpaşa’ya getirildi. Özel bir trenle saat 13.05’te Ankara’ya hareket edildi. Cenazesi yol boyunca, gece ve gündüz, geçtiği tüm şehir ve ilçelerde hazin törenlerle karşılandı ve uğurlandı.
Cenazeyi taşıyan özel tren 10 Temmuz 1942 Cuma günü saat 09.00’da Ankara Garına girdi. Cenaze, Büyük Millet Meclisi Başkanı Abdülhalik Renda, Başbakan Şükrü Saraçoğlu, Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak, Bakanlar ve diğer mülki ve askeri erkân tarafından karşılandı ve askeri törenle Başbakanlık önüne götürülerek top arabasına konuldu. Saat 10.00’da başlayan Devlet Töreni’ne başta Cumhurbaşkanı İsmet İnönü olmak üzere, tüm Devlet ileri gelenleri, üst rütbeli komutanlar, kordiplomatik ve büyük bir halk topluluğu katıldı. Hacı Bayram Camiinde kılınan cenaze namazından sonra cenaze alayı Ulus’tan Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı önüne geldi. Bakanlık bahçesinde yapılan törenden sonra, cenaze Ankara Cebeci Asri mezarlığına ebedi istirahgahına tevdi edildi.
Dr. Refik Saydam’ın Başbakanlığı II. Dünya Savaşı’nın başlarına denk geldi. Türk-İngiliz İttifakı, Türk-Alman Saldırmazlık Antlaşması onun döneminde imzalandı. Türkiye, II. Dünya Savaşı’na girmemekle birlikte savaşın baskısını iliklerine kadar hissediyordu. Dr. Refik Saydam Hükümeti, savaşa karşı bir taraftan askeri önlemler alırken, diğer taraftan savaş ekonomisi uyguluyordu. Başbakan Dr. Refik Saydam, ülkede savaş koşullarının yarattığı kıtlığa ve açlığa karşı büyük bir mücadele verdi. Sonunda yorgun düştü.
Dr. Refik Saydam ve Sağlıkta Devrim
Dr. Refik Saydam’ın Sağlık Bakanı olduğu günlerde Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri salgın hastalıklardı. 13 milyon civarındaki nüfusun yaklaşık % 80’i çeşitli salgın hastalıkların pençesindeydi. Doktor ve sağlık personeli sayısı çok yetersizdi. 1923’te ülkede 500 civarında doktor vardı. Sağlık işlerinin çok ciddi bir yaklaşımla ele alınması gerekiyordu. (9)
Dr. Refik Saydam, Sağlık Bakanlığı döneminde öncelikle güçlü bir sağlık teşkilatı kurmak için yasal altyapıyı hazırlamak istedi. Onun Bakanlığı döneminde sağlık konusunda 51 kanun 18 tüzük çıkarıldı. Bu kanunlar arasında; Umumi Hıfzıssıhha Kanunu, SSYB Teşkilât ve Memurin Kanunu, Tıp ve Tıp Meslekleri İcra Kanunu, Frengi ve Sıtma Mücadele Kanunları, Özel Hastaneler Kanunu, Türk Kodeksi Kanunu, Eczacılar ve Eczaneler Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü Kanunu, Mecburi Hizmet Kanunu, Belediye Kanunu, Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanun, Çeltik Ekimi Kanunu, ilk akla gelenlerdir. Türkiye Cumhuriyeti’nin sağlık teşkilatının temeli ve Sağlık Bakanlığı’nın bugünkü yapısı büyük oranda Dr. Refik Saydam döneminde çıkarılan bu yasal altyapının üzerine oturmuştur. (3, 7, 8)
Hıfzıssıhha Müessesesi (Enstitüsü)’nin kuruluşu
Dr. Refik Saydam’ın en büyük başarılarından biri de Ankara’da Hıfzıssıhha Müessesesi’ nin kurulmasıdır. 1928’de Sivas ve Ankara’daki Kimyahanelerin birleştirilerek, TBMM’ne sunulan 1267 sayılı kanun kabul edilerek 27 Mayıs 1928 tarihinde Hıfzıssıhha Müessesesi (Enstitüsü) kuruldu. Kurum binası inşaatlarına 1927’de başlandı ve 1933’te tamamlanıp çalışmaya başlandı. (1)
Burada kimya, bakteriyoloji, imminobiyoloji ve farmakoloji (ilaç bilimi) bölümlerinden oluşan birimler oluşturuldu ve ilk aşamada 14 uzman ile 40 yardımcı görevlendirildi. Hıfzıssıhha’nın kuruluşundan bir yıl sonra ürettiği serum miktarı ihtiyacı karşılamaya yetecek düzeydeydi. Kurum, 1934’te kuduz aşısı üretti. 1935’te Farmakoloji Şubesi kuruldu ve ilaç üretimine geçildi. 1936’da Hıfzıssıhha Okulu açıldı. 1937’de kuduz serumu üretildi. 1938’den itibaren Yunanistan’a, Suriye’ye, Irak’a tetanos ve difteri serumları, Çin’e bir milyon kişiye yetecek kadar kolera aşısı gönderildi. Kuruma, 10 Ağustos 1942’de Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Müessesesi adı verildi. Burada 1947’de biyolojik kontrol laboratuvarı kuruldu. Bir aşı istasyonu açıldı. BCG aşısı üretimine geçildi. 1948’de viroloji ve virüs aşıları şubesi hayata geçirildi. 1950 yılında inflüenza Laboratuvarı Bölgesel Enflüanza Merkezi olarak Dünya Sağlık Örgütü tarafından referans merkezi olarak tanındı. (2)
Hekim Yetiştirilmesi
Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ nin sağlık alanında en büyük ihtiyacı hekim yetiştirmekti. Hekimlerin yetiştiği bir tane Tıp Fakültesi vardı. O da İstanbul Tıp Fakültesi idi. Bunun için en uygun yer Ankara idi. Tıp Fakültesine geçiş için Hıfzıssıhha Mektebi bir geçiş dönemi olacaktı. Uzun süren bir çalışmanın sonunda (1924-1945) Ankara Tıp Fakültesi açıldı. Temel Tıp Bilimleri dersleri Hıfzıssıhha Mektebi’nde verildi. Tıp Fakültesi 1953 yılında Cebeci kampüsüne taşınıncaya kadar Dekanlık Ord. Prof. Dr. Abdülkadir Noyan Paşa’nın idaresi altında, yine Hıfzıssıhha Mektebinde faaliyet gösterdi. (5)
Ülke insanlarının sağlığının korunmasını yürütmek, bu sahada hekimleri istihdam etmek üzere 1923 yılında mecburî hizmet kanununu çıkarırken bir yandan da 1924 yılında tıp öğrenimini özendirmek ve maddî imkânları yetersiz yurt çocuklarına okuma fırsatı vermek için Yatılı Tıp Öğrenci Yurdu açtırdı. 1942 yılında, bu yurdun öğrenci kapasitesi bini buldu.
Dr. Refik Saydam’ın Sağlık Bakanlığı döneminde salgın hastalıklarla başarıyla mücadele edildi. Hıfzıssıhha Müessesinde üretilen aşılarla ve serumlarla hastalar tedavi edildi, pek çok hastalığın kökü kurutuldu.
Dr. Refik Saydam, hastane işletmesi konusunda belediyelere örnek olmak için Ankara, İstanbul, Sivas, Erzurum ve Diyarbakır’da “Numune’ Hastaneleri” açtı. Ayrıca yurdun çeşitli yerlerinde doğum ve çocuk bakım evleri ve dispanserler kurdu.
Ülkemizdeki ilk verem sanatoryumu da Dr. Refik Saydam’ın Sağlık Bakanlığı döneminde 1924’te Heybeliada’da açıldı.
Dr. Refik Saydam, idealist, çalışkan, başarılı, yurtsever bir doktor; dürüst, nazik, şeffaf bir devlet adamıydı. Nerdeyse tüm ömrünü halk sağlığı için harcadı. İsmet İnönü onu “Millet hadimi, büyük vatansever” diye adlandırdı. Merkez Hıfzıssıhha Müessesesi, Umumi Hıfzıssıhha Kanunu, Numune Hastaneleri, Verem Sanatoryumu onun eseriydi.
Dr. Refik Saydam, bir dava adamı idi. İnandığı davanın gerçekleşebileceğine inancı ve güvenci tamdı.
Geçmişi acı ve üzücü yaşantısı içinde yetişmiş, yaratıcı ruhu ve aksiyonu olan, yoktan var edilmiş bir ülkenin ayağa kaldırılmasında özveriyle hizmet etmiş, teşkilatçı, çalışkan ve bunun mutlu sonucunu görmüş bir Devlet insanı idi. Kendi döneminde Sağlık Bakanlığı’nda güçlü bir kadro ve teşkilat oluşturmuştu. (8)
Önce Kurtuluş Savaşı’nda sonra Cumhuriyet Devrimleri sürecinde hep Atatürk’ün yanında yer alan Dr. Refik Saydam’a soyadını Atatürk verdi. Atatürk, bunun nedenini şöyle açıklamıştı: “Ben ona niçin Saydam dedim? O, içi dışı bir, tertemiz bir insan pırlantasıdır da ondan.”
Dr. Refik Saydam hiç evlenmedi, kardeşlerine karşı büyük sevgi ve bağlılığı vardı. 1940 yılında büyük kardeşi eski İçel Milletvekili Hakkı Saydam’ın ve arkasından da kız kardeşinin ölümüne çok üzülmüştü.
Dr. Refik Saydam, ailesi tarafından kendisine miras kalmış İstinye’de bir yalı ile Ankara’da Atatürk’ün armağan ettiği bir evi vardı. Ancak ölümünden önce İstanbul’daki yalısını Darüşşafaka’ya, Ankara’daki evini de Kızılay’a bağışlamıştı. Çok sevdiği kitaplarını ve zengin kütüphanesini ise Sağlık Bakanlığına armağan etmişti.
Dr. Refik Saydam’ın şahsında tüm sağlık çalışanlarımıza, onun çizdiği yol ve hedefte görev yapmış tüm aile yakınlarına ve Covid-19 salgını sırasında onun kıymetini bilen ve anlayan yönetici ve sağlık çalışanlarına saygı ve minnet duygularımla…
Dizinin 7. Bölümü: Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün ömrü 89 yıl sürdü!
Yazan ve yayına hazırlayan Bekir Metin, Ankara, 01 Eylül 2022
Kaynaklar
- Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, Sağlık Hizmetlerinde 50 Yıl, Ankara 1973, S.56, 59, 61.
- Dr. Refik Saydam (1881-1942) Ölümünün 40. Yıl Anısına, Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1982, S. 7-13, 14-18
- Frik, Feridun, Türkiye Cumhuriyetinde Tıp ve Hıfzıssıhha Hareketleri (1923-1938). Universum Basım Evi, Bayer Leverkusen-Almanya 1938.
- TBMM Hal Tercümesi (45 numaralı sicil dosyası), Atatürk İle Samsun’a Çıkanlar, Ankara 1971.
- Ertek Mustafa Doç. Dr. ve Hacıömeroğlu Mustafa, Kimyager, Hıfzıssıhha’nın Duayeni Dr. Refik Saydam, SD (Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü Dergisi), Sayı 62, Haziran 2008
- Zühal Dilek, “İbrahim Refik Saydam, (1881-1942)”, Atatürk Ansiklopedisi.
- Sıhhiye Mecmuası Fevkalade Nüshası, Sıhhat ve İctimai Muavenet Vekâleti 10 Yıllık Mesaisi, 29 Ekim 1933, Hilal Matbaası, İstanbul, s. 12-14
- Aksakal Halil. İbrahim “Dr. Refik Saydam Önderliğinde Cumhuriyet Dönemi Sağlık Hizmetlerini Modernleştirme Çabaları”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C: 27, S: 1, Sf. 219-231, Elazığ-2017.
- Arı Kemal “Cumhuriyetin Sağlık Devrimcisi Dr. Refik Saydam”, Vatan ve Sıhhat, İzmir, 2015, s. 291-307
- Türk Hıfzıssıhha ve Tecrübî Biyoloji Mecmuası, Cilt: 3, No:1, 1943
Not: Buradaki bilgi ve belgeler kaynak kullanılarak alıntı yapılabilir. Yazının tüm hakları konuyu hazırlayan ve yazan Bekir Metin’e aittir. Bu yazı dizisine 01 Haziran 2022 tarihinde başlandı.