Yoksulluk İbresi
Hiç merak ettiniz mi bilmem ama ben çok merak ederim, ülkemde yaşayan yurdum insanı seneler geçtikçe refaha kavuşuyor mu? Yoksa tam tersi olarak daha mı yoksullaşıyor? Bir tarihte, koalisyon hükümetleri döneminde, Sosyal Yardımlaşma konularına bakan koalisyon döneminde bir kabine üyesi vardı. Hatta o Bakanlık yeni tahsis edilmişti veya Sağlık Bakanlığından koparılıp yeni teşkilatlanmaya başlamıştı. Atanan Bakan yakın bir arkadaşımdı. Ziyarete gittiğimde üyesi olduğum derneğin bu konularda senelerce çalıştığını, konunun açmazlarına çare aramak isterlerse, yardımcı olabileceğimi iletmiştim. Bana bir de şunu sormuştu, ‘Bakanlıkta çalışan memur sayısı ve aylık gideri düşünürsem, elimdeki bakanlık bütçesi devasa büyüklükte. Ne yapacağım? ‘ Aslında söylediği bütçe ile yapılacak çok işler vardı ama konu sofraya yeni konmuştu.
Genelde böyle bir bütçe ile yoksul halkın tespiti yapılıp, onları üretken hale getirilmesi yolunda birçok toplumsal örgütlenme kurgulanırdı. Aslında her zaman AH larla andığımız KÖY ENSTİTÜLERİ gibi vasıflı teşkilatlanma, hem topluma hizmet ağına başlangıç, hem de toplum olarak ülkeye hizmetin zemini kurulmuş olurdu. O bakanın ismi bende saklı kalsın. Akıllı bir insandı, o tarihte saygın bir Üniversite olan ODTÜ den mezun idi. Bu cümleyi de kurmak istemiyorum, ancak Kemal Kurdaş, Erdal İnönü, Suha Sevük gibi dirayetli Rektörlerin zamanında, dünya üniversiteleri arasında bir yeri vardı ODTÜ nün. Her yıl onlarca araştırma yapılır, yayınlar uluslararası bilim dergilerinde yayınlanırdı.
Yazık oldu üniversitelerimize, dünya sıralamasında ilk 500 deki yerlerini koruyamadılar. Sürekli seviye kaybetmeye devam etmekteler. Üst sıralarda bir Türk Üniversitesini mikroskopla arasanız bulamazsınız. Üst sıralarda bulunan üniversiteler ÖZERK kurumlardır ve siyaset bu üniversitelerin içine girmez. Rektörlerini kendileri seçerler veya Vakıf yönetimi seçer. Siyasi erk yönetime karışmaz. Siyasi İktidar Üniversitelerin içinde kolluk kuvvetleri ancak Üniversite yönetimi talep ettiğinde gönderir. Mesela Üniversity of Oxford, California University of Technology, Princeton Üniversity, Massachusets İnstitute of Technology gibi üniversiteler ilk sıralarda yer alırlar. ÇÜNKÜ burada siyaset değil bilim üretirler.
Elime iki araştırma konusu geçti biri Faruk Taşçı’nın yaptığı bir araştırma diğeri ise Bediz Yılmaz’ın bir çalışması. Faruk Taşçı 1999 senesi ile 2006 seneleri arasında sosyal yardımlar konusunu araştırmış. Bediz Yılmaz ise 2009 ile 2016 yılları arasını ele almış. Enteresan müşterek tespit, sosyal yardım konularında gelişme, kırsaldan büyük şehirlere göç sonrasına denk geldiğini görmüşler.
Türkiye’de yıllar içinde yapılan sosyal yardım miktarı ve verilen aile sayısı, hangi koşulda verildiği, nasıl verildiği ile nedenleri arasında ki bağı irdelemişler. Bediz Yılmaz’ın çalışmasında daha çok sosyal yaşam ele alınmış. Bu yaşam tarzındaki ana unsurun ilki, yaşadıkları mahallede bulunan ve aynı yöreden göç edenlerin yerleşik olması. Mahallede oturanlar, yeni gelenlere her konuda yön vermelerinden kaynaklandığını bulmuşlar.
Bir genelleme yapmamakla beraber 2004 den sonra Bakanlık tarafından ve bilhassa Belediyeler kanalı ile Özel Derneklere, Cemiyetlere, Cemaatlere, İşaretlenmiş Vakıflara, Özel Kurumlara, verilen talimatlara uyan seçilmiş ailelere koşullu olarak bu yardımların verildiğini anlatmaktalar.
Bu bilgiye sizde ulaşabilirsiniz. 2019 yılında İstanbul Belediyesi toplam 2432 araç kiralamış ve bunlara yılda 138.7 milyon T.L. bedel ödemiş. Hatta bu kiralanan araçların içinde bir tanesi Albayrak Holding Yönetim Kurulu Başkan yardımcısı Nuri Albayrak’ın damadının kullandığı ortaya çıkmış. Bu araçlardan 1571 adedi binek olarak çeşitli dernek ve cemaatlere dağıtılmış olduğu öğrenilmiş. Tabii bu cemaat ve derneklere hangi koşullarla bu araçların verildiği aşikar. Koşulları burada dizmek istemiyorum, değerli iki araştırmacı konuyu enine boyuna incelemişler. Ancak benim üzerinde durduğum konu ise, ülkemde son 4 senede yardım alan insanların sayısında bir azalma mı var, yoksa artma mı var? Evet, bildiniz 2010 senesinde yardım alan aile sayısı yaklaşık 1 milyon iken bu değer, geçtiğimiz sene içinde 4.2 milyon aileye ulaştığını ekranlardan bir bakan beyan etti. Yani son 10 sene içinde ülkem 4 defa katlanarak fakirleşmiş olduğunu ilan etmekte hazret. Güleyim mi ağlayayım mı bilemedim. Adam fakirleşmeyi övünme vesilesi olarak kullanmasını iğrenerek seyrettim.
Bir taksiye bindim birkaç sene evvel, Ankara Belediye Başkanı Gökçek zamanı. Şoförle konuşurken adam anlatmaya başladı. Hasan Çelebi kasabasından gelmişler ve Ankara’ya yerleşmişler. Bir şekilde taksi de şoförlük işi bulmuş. Her ay eşi Belediye’den 1000 lira yardım aldığını söyledi, ayda bir defa da bir büyük kutu mutfak erzak yardımı aldığını da ifade etti. Gündelik yevmiyesini taksi sahibinden aldığını söyleyerek ‘böylelikle geçinip gidiyoruz, hanım da her gün temizliğe gitmekte.’ Diyerek hayatlarını özetlemişti. Oturdukları eve kira verip vermediğini artık sormadım.
Ülkemin yoksullaştığı bir hakikat, bu UN raporlarında da belirtilmekte. Terörle mücadeleye son 40 senede 3 trilyon dolar para harcanmasaydı, Türkiye nasıl kalkınırdı? Hayal bile edemiyorum. Bizim kalkınmamızı istemeyen odaklar, ülkemi yoksullaştırmak için destek verdikleri ülke yöneticilerini nasıl ikna etmekteler, bilmiyorum? Ancak Türkiye’nin milli gelirini doğru yönetseler, ülkem zenginleşecek, ülkedeki insanlarda zenginleşecek ama bilhassa içten ve dıştan bunu istemeyenler var diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
Yazar Metin Atamer, Ankara, 30 Temmuz 2022